• Sonuç bulunamadı

1.3 HİDROELEKTRİK SANTRALLERİ VE ÇEVRE İLİŞKİSİ

2.1.1 Türkiye’de HES’lerin Gelişim Süreci

Hidroelektrik santralleri, çevreye uyumlu gözükmeleri ve çevre açısından daha az risk taşımaları nedeniyle tercih edilmektedirler. Ayrıca ani değişimlere cevap verdikleri için Türkiye’de pik santral (ani talebi karşılayan) olarak ifade edilmektedirler. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü hidroelektrik santralleri, çevreye uyumlu, temiz, yenilenebilir, ani talepleri karşılayabilen, yüksek verimli, yakıt gideri olmayan, enerji fiyatlarında sigorta rolü üstlenen, uzun ömürlü, yatırımı geri ödeme süresi kısa, işletme gideri çok düşük, dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olarak tanımlamaktadır (Ürker & Çobanoğlu, 2012, s. 69). Bu tanımlamadan sonra hidroelektrik santrallerin Türkiye’deki tarihsel gelişimine bakmak HES’lerin durumunu incelememizde yardımcı olacaktır.

Anadolu topraklarında ilk baraj MÖ.1300 tarihinde Hititler tarafında yapılmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Van ilinde Urartular MÖ.1000 yılında iki tane hidrolik yapı yapmışlardır. Hatta günümüzde bazı yapıları hala kullanılmaktadır. Aynı zamanda Anadolu da, Mardin yakınlarında altıncı yüzyılda Dara Barajı kurulmuştur. Bu baraj dünyanın ilk ince kemer tipli barajı olarak kayıtlara geçmiştir. Tabi Osmanlı döneminde İstanbul’da inşa edilen su taşıma sistemleri veya günümüze göre baraj ismini verebileceğimiz yapıların bazıları hala kullanılmaktadır (Gökdemir, vd., 2012, s. 20). Osmanlı devleti döneminde 1619 yılında Padişah II. Osman tarafından yaptırılan Topuz Bendi (II. Osman Barajı) su ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır. Yine 1722 yılında III. Ahmet döneminde yapılan Büyük Bent Barajı vardır ve Osmanlı devrinde en büyük baraj ise 1891 yılında inşa edilen Elmalı Barajı’dır. Bu dönemde inşa edilen barajlar daha çok içme suyu olarak kullanmak içindir (Özgen & Karadoğan, 2013, s. 24). Tüm bu açıklamalardan sonra hidroelektrik santralleri tarihsel açıdan birkaç başlık altında incelenmektedir.

Özellikle Türkiye’de ilk olarak hidroelektrik üretimi Tarsus’ta 1902 yılında 6 kW’lık küçük ölçekli bir şekilde başlamıştır. Ancak büyük ölçekli hidroelektrik güç santralleri olarak 1913 yılında İstanbul’da inşa edilmiştir (Gökdemir, vd., 2012, s. 20). Türkiye’de cumhuriyet dönemine kadar hatta 1930’lu yıllara kadar çok küçük ölçekli yerel santraller vardı. Bu santraller de genel itibariyle yabancı işletmelerin elinde bulunmaktaydı. Durumu değerlendirmek için biraz da cumhuriyet dönemi üzerinde durmak gerekmektedir.

2.1.1.1 1923-1950 Döneminde

Bu dönemde önceki yıllara göre biraz daha hareketlilik yaşanmıştır. Nitekim 1930 yılında 1580 sayılı Belediye Kanunu ile belediyelere elektrik santrali kurma yetkisi verilmiştir. Bunun yanında yine 1933 yılında kabul edilen 2301 sayılı Belediyeler Bankası Kanunu ile elektrik tesisi yapan belediyelere finansman sağlanmıştır. 1935 yılında 2805 sayılı Etibank Kanunu ile Etibank’a elektrik işletmeciliği görevi verilmiş ve bunun devamında Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1932 yılında Türkiye’nin enerji ihtiyacını belirlemek ve mevcut su kaynaklarının hidrolik gücünü ortaya koymak için araştırma ve inceleme görevini de yine Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü üstlenmiştir (Topçu, 2011, s. 225). Cumhuriyetin ilanından sonra 1930-1936 yılları arasında kurulan ilk baraj Çubuk Barajı’dır. Özellikle Ankara’nın içme suyu temini için kurulmuş bir baraj olarak ifade edilebilir.

Cumhuriyet dönemi olarak su enerjisinden faydalanma, Trabzon’da ki nehir tipi santral olan Visera Kuvvet Santrali’nin 1930 yılında açılması ile başlamıştır. Bunu 1940 yılında elektrik üretmeye başlayan Konya-İvriz Santrali takip etmiştir. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi için ilk hidroelektrik santrali olan Visera 1989 yılına kadar 1,04 MW kurulu güçle çalışmıştır. Ancak bu tarihte meydana gelen sel olayları yüzünden zarar görmüştür. 2005 yılında özel sektör tarafından onarılarak işletilmesine devam edilmiştir (Ak, vd., 2009, s. 135).

2.1.1.2 1950-1980 Döneminde

Özellikle 1950-60 yılları arasında çok sayıda küçük ölçekli hidroelektrik santrali elektrik talebini karşılaması için yapılmaya başlanmıştır. Daha sonra küçük ölçekli

hidroelektrik santrallerin uzun vadede kârlı olmadığı anlaşılınca büyük ölçekli HES projeleri uygulanmaya başlamıştır. 1970’li yıllara kadar devam eden büyük ölçekli HES uygulamalarda maddi zararlar ortaya çıkınca tekrar küçük ölçekli hidroelektrik santrallerine yönelim olmuştur. Yani küçük ölçekli HES yapımı tekrardan gündeme gelmiştir (Ertürk, vd., 2006, s. 31).

1950-1960 dönemi arasında akarsular enerji açısından değerlendirilmesi için gündeme gelmeye başlamıştır. Sarıyar, Seyhan, Kemer, Hirfanlı ve Demirköprü gibi hidroelektrik santraller kurularak elektrik üretilmeye başlanmıştır. Bu dönemde elektrik enerjisi üretimi %350 artmış ve 3560 milyon kW saate çıkmıştır. Özellikle hidroelektrik santralleri üzerinde kamu yatırımları oldukça belirleyici olmuştur. Çünkü hidroelektrik üretiminin tüm elektrik üretimi içindeki payı 1950 yılında %3,8’den 1962 yılında %31,6’ya yükselmiştir (Şataf, 2011, s. 217). Türkiye’de 1950’li yıllarda yılda 800 GWh civarında enerji üretimi yapılırken, bu son dönemlere kadar aşırı bir artış göstererek ilerleme kaydetmiştir. Yenilenebilir enerji kaynağı olarak da ifade edilen hidroelektrik santrallerinde hızlı bir artış yaşanmaktadır. 2013 yılında yenilenebilir kaynak olan hidroelektrik enerji toplam enerji üretimimizin %22’si iken 2016 yılında %35,4 olarak belirtilmektedir (Bozkurt & Tür, 2015, s. 325).

Ülkenin hidrolik enerji potansiyelinin yüksek olması dolayısıyla bundan için faydalanılması gerektiği ifade edilmiştir. Kullanılabilecek hidrolik gücün 53 milyar kWh olduğu hesaplanmıştır. Enerji üretimi için izlenmesi gereken yol ise, bu hidrolik potansiyelden daha fazla yararlanmak, akarsulardan hidroelektrik sistemiyle elektrik üretmek ve ülkedeki elektrik sistemlerinin daha ekonomik işletilmesini sağlamak olduğu bildirilmiştir (DPT, 1963, s. 379). Özellikle özel sektör alanında HES hareketliliğinin yaşandığı 1980 sonrası döneme de değinmek yerinde olacaktır.

2.1.1.3 1980-2000 Döneminde

1980 sonrası özellikle devlet eliyle yapılan HES projelerinin özel sektör eliyle de yapılması gündeme gelmeye başlamıştır. Özel sektör HES yapma yetkisini alma isteğini sıklıkla dile getirmiştir. Çünkü Türkiye’nin gerçek anlamda hidroelektrik potansiyelini kullanmadığı tartışmaları gündemde olmuştur. Yani devlet tarafından hidroelektrik potansiyen tam anlamıyla kullanılmadığı ifade edilmiştir.

2000’li yıllara kadar Türkiye’deki hidroelektrik potansiyelinin yeterince kullanılmadığı tartışmaları devam etmiştir. Bu durum nedeniyle çıkan kanunlarla birlikte hidrolik enerjinin serbest piyasa kurallarına göre değerlendirilmesi gerektiği konusunda önemli adımlar atılmıştır. Özellikle “Yenilebilir Enerji” ile alakalı kanunda alım garantisi ve birkaç destekleme mekanizmalarının bulunması özel sektörü harekete geçirmiştir. Bu dönemde sayısı hızla artmaya başlayan büyük ve küçük ölçekli HES projelerinin sayısı 2023 yılına kadar 1700 olacağı hesaplanmıştır. Ancak bu sürecin, düzenli bir planlamadan uzak, ÇED raporlarından yoksun olarak yürütülmesi hem çevresel hem de ekolojik sorunlara yol açtığı belirtilmektedir. Tabi bu durum yatırımcılar açısından da değişik sorunlar ortaya çıkardığı bir gerçektir (Bobat, 2012, s. 2).

Hidroelektrik santrallere doğru eğilim artan bir grafikle devam etmektedir. Ancak enerjide dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla hidroelektrik santrallerinin arttırılırken diğer yandan da çevreyi geri dönüşümü olmayan şekilde tahrip etmeden yürütülmesine özenle dikkat edilmeli ve denetimden geçirilmelidir. Oysa yapılan HES projelerinin neredeyse hepsi teknik ve ekonomik getiri temelli düşünüldüğü için çevresel ve ekolojik boyutlar tamamen ihmal edilmektedir. Özellikle de hidroelektrik projelerin yapımının özel sektöre açılması ve özel sektörün baskın olmasıyla bu durum daha da ciddi boyutları ulaştığını söyleyebiliriz (Bobat, 2013, s. 163). Çünkü HES projelerinin yapım ve işletim aşamasına özel sektör, çevre odaklı bir gözle bakmaktan ziyade ekonomik odaklı olmayı tercih etmektedir.

2.1.1.4 2000 ve Sonrası Dönemde

Önceki dönemler de Devlet Su İşleri (DSİ), İller Bankası, Etibank, Sümerbank gibi kurumlar tarafından barajlar inşa edilmeye başlanmıştır. Daha sonra Dünya Bankası(DB)’nın da desteğinin artmasıyla Türkiye’de hidroelektrik yapılara olan ilgi artmıştır. Ancak Dünya Bankası’nın gerekli kıldığı masraf ve ileri teknoloji kullanılmasından dolayı DSİ, söz konusu olan hidroelektrik yapıları özel sektöre açmanın yollarını aramıştır. Bu bir ihtiyaç olarak görüldüğü için Yap-İşlet-Devret(YİD) modeli işleme girmiş ve elektrik üretiminde özel sektör devrine geçilmiştir. İlerleyen zamanlarda özel sektörün bu alandaki faaliyetleri artmış ve 2001 yılında çıkartılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile yeni bir döneme geçilmiştir. Ardından 2005 yılında

çıkartılan 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerji Üretimi Amaçlı Kullanıma İlişkin kanunu ile birlikte özel sektöre HES’lerden elektrik üretip satabilme yolu açılmıştır. Yine aynı kanunla 2011 yılında yapılan değişikler sayesinde Türkiye’deki mikro ölçekli HES’lerin önü açılmıştır (Narin, 2016, s. 749). Bu bize yapımları hızla artan bir şekilde devam eden HES’lerin giderek özel sektörün eline bırakıldığını göstermektedir.

2001 yılının Mart ayında Elektrik Piyasası Kanunu yürürlüğe girmeden önce 3096 sayılı yasa kapsamında olan projeler dışındaki, sulama, içme-kullanma suyu, enerji, taşkın koruma gibi her türlü amaca yönelik su ile ilgili tüm projeler en başından en sonuna kadar her kademesi DSİ’nin sorumluluğu altındaydı. Bu dönemdeki sisteme göre HES projesinin inşaat aşaması bittikten sonra işletmesi bu konuda uzman olan Elektrik Üretim Anonim Şirketine (EÜAŞ) devrediliyordu. Ancak 4 ağustos 2002 tarihinde “Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği” ve 2 Haziran 2003 tarihinde “Su Kullanım Anlaşması Yönetmeliği” yürürlüğe girmiştir. Enerji Piyasası ve Denetleme Kurumu (EPDK) 4628 saylı kanun ile DSİ ve EİE tarafından 2003 yılına kadar değişik aşamalarda geliştirilmiş olan HES projeleri DSİ aracılığıyla mevcut internet sayfasından özel sektörün kullanımı için başvurusuna açmıştır. Kamu tarafından geliştirilen bu projelerin dışında, tüzel kişilerde HES projeleri geliştirerek yatırım yapılması istemiyle DSİ’ye önerebilmektedir. Bu sunulan HES projeleri DSİ’nin internet sayfasında bir ay boyunca yayınlanarak diğer yatırımcıların tekliflerine de açılmaktadır. Bu aşamadan sonra EPDK’dan HES projesi için lisans alınması için, belli kurallar, girişimde bulunanlardan istemektedir (Gökdemir, vd., 2012, s. 22).

2.2 TÜRKİYE’DE HİDROELEKTRİK SANTRALİ UYGULAMALARININ