• Sonuç bulunamadı

3.2 TÜRKİYE’DE HİDROELEKTRİK SANTRALLERİN ORTAYA

3.2.1 HES’lerin Doğurduğu Sorunlar

3.2.1.2 HES’lerin İnşaat Aşamasındaki Sorunlar

HES projelerinin yapım aşamasındaki inşaat işleri sürerken saha alanı büyüklüğüne göre önemli oranda çevresel etkiler söz konusu olmaktadır. Bu sahada akarsuların doğal akış düzeninin değiştirilmesi, aşırı gürültü ve toz, yoğun trafik, doğal alanın tahribata maruz kalması olayları meydana gelmektedir. Yapım aşamasında çoğu zaman çıkan hafriyatın taşınması sorun olmaktadır. Bu sebeple özellikle eğimli olan arazilerde çıkan tüm hafriyat dere yatağına dökülmektedir ve burada bulunan ormanlarında zarar görmesine hatta özelliğini kaybetmesine sebebiyet vermektedir.

Ayrıca yamaç arazilerde yapılan HES projelerinin inşaat aşamasında erozyon ve toprak kayması riskini de ortaya çıkarmaktadır. Yeni yollar açılması, ormanların tahribatı, ormanlık alanların azalmasına ve bu alandaki toprak kayması riskinin artmasına neden olmaktadır. İnşaat sırasında yer altı sularında büyük derecede olumsuz değişiklikler meydana gelmektedir. Birçok HES projesinde kullanılan dinamit patlatma olayları hava ve toprak kirliliğine yol açmakta, çıkan gürültü ise çevredeki canlı türlerini mühim derecede etkilemektedir. Burada şunu da vurgulamak gerekir ki ÇED raporları incelemesinde gürültü ve yaban hayatı dikkate alınmadığı ifade edilmektedir (Turhan, vd., 20015, s. 69). Her ne kadar HES projelerini yenilenebilir olarak değerlendirsek de, inşaat çalışmaları, sahadaki çevresel ve ekolojik hayatı negatif olarak etkilediğini söyleyebiliriz. ÇED raporları uygulanırken yapılacak inşaat sahasındaki tüm çevresel etkiler en başından proje bitimine kadar değerlendirilerek uygulanmalıdır.

Türkiye’de ormanlık alanların ne durumda olduğu ve değişimin seyrinin nasıl olduğu konusu şu şekilde ifade edilebilir. Bugüne kadar açıklanan orman envanter değerlendirme sonuçlarına göre ormanlık yerlerin büyüklüğü, ilk envanter dönemi olan 1963-1972 yılları arasında 20,2 milyon hektar olarak belirlenmiştir. Diğer bir envanter dönemi olan 2004 yılında ise 21,2 milyon hektar iken son açıklamalara göre ise 2015 yılında 22,3 milyon hektarlık alan ifade edilmektedir. Bu durum bize pozitif yönde bir artış olduğunu göstermektedir (ÇŞB, 2016, s. 9). Ancak HES projeleri birçok orman kesimine neden olmaktadır. Özellikle HES uygulamalarının inşaat aşamasında önemli derecede bir orman tahribatı ortaya çıkmaktadır.

HES yapım aşamasında ortaya çıkan aşırı tozlanma nedeniyle bitki yapraklarının üzerini toz tamamen kaplar ve buda ışık geçirgenliğini azalttığı için bitkinin fotosentez hızını azaltır. Bu nedenle ağaçların büyümesi olumsuz etkilenmektedir. Aynı zamanda orman ağaçları üzerinde negatif bir etki bırakan toz, mantar hastalığının yayılmasına neden olabilir. Özellikle Doğu Karadeniz bölgesindeki HES inşaatları dönemindeki toz oluşumu bu coğrafyadaki ağaçların direncini düşürmektedir. Burada meydana gelen kabuk böcekleri orman gelişimi açısından tehdit edici bir netice gösterebilir. Ekonomik yönden bakıldığında ise çalışma sahasında ortaya çıkan tozlaşma rüzgar nedeniyle başka vadilere taşınır ve bu yüzden bal üretimi için hayati önem taşıyan polenlerin tozla kaplanmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum bal üretiminin kalitesinde ve veriminde

negatif etkilere yol açabilir (Atak & Öztok, 2013, s. 5). Özetle HES’ler her ne kadar çevreye zarar vermeyen projeler olarak gözükse de inşaat veya yapım aşamasında çevresel ve ekolojik olumsuzluklara neden olmaktadırlar. Burada HES projelerinin yapım aşamasında ortaya çıkan sorunları ekonomik, toplumsan, kültürel ve çevresel sorunlar şeklinde incelenmektedir.

Özellikle barajlı hidroelektrik santraller ağaç kesimi ve bitki örtüsü yoksunluğu gibi doğal yapı üzerinde olumsuz etkiler ve çevresel sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu durum nedeniyle etrafı bitki örtüsünden yoksun baraj santralleri de fazla sediment taşınmasıyla hızla dolmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü buraların ağaçlandırılması amacı ile proje aşamasında, inşaat aşamasında ve işletmede olan birçok barajın civarında çevresel çalışmalara başlanması konusunda karar vermiştir. İlk çalışma olarak 2013-2017 yıllarını kapsayan Baraj Havzaları Yeşil Kuşak Ağaçlandırma Eylem Planı” hazırlanmıştır. Bu eylem planı ile hidroelektrik santrali barajı altında kalan biyolojik çeşitliliğin korunması, su kalitesinin arttırılması, yaban hayatı için yeni yaşam alanları oluşturulması ve en önemlisi de ağaçlandırma yapılması amaçlanmaktadır. Yani yapaylaştırılan doğanın çevresel destekler ile ekolojik denge korunmaya çalışılmaktadır. Sonuç olarak HES uygulamalarının çevresel ve bu denge üzerindeki etkisi göz ardı edilirse doğal yaşam etkilenmektedir (ÇŞB, 2016, s. 233).

Ekonomik, toplumsal ve kültürel sorunlar, insanlar tarih boyunca yaşam alanları olarak su kaynaklarına yakın olan yerleri tercih etmişlerdir. Tabi suyun doğal akış konumunu dikkate alarak yerleşmişlerdir. Ancak HES projeleri uygulandığında suyun doğal akış yönü değiştiği için insanların toplumsal hayatı da etkilenmiş olmaktadır. Aynı zamanda baraj gölleri oluşmadan yapılan HES’ler de insanların yaşam alanlarının susuz bırakılması ile göçe zorlanmaktadırlar. Dünya Barajlar Komisyonu (WCD) raporuna göre, HES’ler nedeniyle 800 milyon civarında insan mevcut yaşam alanından göç ettirilmiştir. Bunun sonucu olarak da kendilerine yeterli maddi destek ve imkanlar sunulmadığı için bu insanlar büyük kentlerde yoksullaşmaya maruz bırakılmıştır. Devlet bu insanlara yeni yerleşim yerleri bulmaya çalışsa da yöre halkının istekleri bu duruma negatif bir etki yapmaktadır. Çünkü tarımla geçinen bu insanlar gelir kaynaklarını terk etmek istememektedirler (Şenlik, 2013, s. 48). Tüm bu durumlar, HES projelerinin uygulanmaya başlanmadan önce hesaba katılarak göz önünde bulundurulması

gerekmektedir. Aksi taktirde her biri birer sosyal ve toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Özellikle büyük yapılı olan barajlı HES projelerinde insanlar topraklarından göç etmek zorunda kalmakta, doğal kaynak kaybı, tarihsel ve arkeolojik alanların yok olmasını da beraberinde getirmektedir. Örneğin ülkemizde Antik Roma kenti Zeugma Birecik Barajı ile sular altında kalırken, Hasankeyf’te Ilısu Barajı ile aynı durum meydana gelmektedir. Ayrıca HES projeleri ile su altında kalan tarım bölgeleri nedeniyle halkın geçim kaynağı olan tarımın yok olmasıyla sosyal ve ekonomik sorunlar baş göstermektedir. Bu yüzden yerlerinden başka bölgelere göç etmeleri istenen yöre halkının yeterli ekonomik durumu olmadığı için maddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Burada ödenmesi gereken istimlak4 bedeli düşük olması, geç ödenmesi,

davaların uzun yıllar sürmesi yöre halkının zorluklar içinde kalmasına sebep olmaktadır. Birecik Baraj yapımı ile 44 köy halkını etkilenmesi sonucu yaklaşık olarak 6500 kişinin göç etmesine neden olmuştur (Bobat, 2013, s. 32).

HES uygulamalarının yapıldığı yerlerde mevcut yörenin kültürel yapı taşları kırsal yerleşimlerdir ve geçimleri daha çok tarıma bağlıdır. Bu açıdan kırsal alanda yaşayan ekonomik ve kültürel çevrenin sürdürülebilirliği tarım alanları ile doğrudan alakalıdır. Tarımın korunması, mevcut yöredeki insanların tarım ile bağlarının kopmaması bu noktada önem arz etmektedir. İşte burada proje uygulanmadan önce sadece teknik ve ekonomik boyutlar değil, toplumsal, çevresel yapılabilirlik ölçütleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Yani toplumsal boyut, çevresel değerler, yerel halkın katılımı dikkate alınmalıdır. Çünkü bu durumlar insanların göç etmesi gibi değişik sorunlar ortaya çıkarmaktadır. (Yücedağ, 2016). İşte bu noktada özellikle büyük yapılı HES’lerin mevcut yöre üzerinde ekonomik, toplumsal ve kültürel olumsuzluklara neden olduğunu söylemekte sakınca görülmemektedir.

HES projesi uygulanan mevcut havzadaki tüm canlı türlerinin yaşam şartlarında değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişmelere ayak uyduramayan bazı bitki ve

44 Kamulaştırma(istimlak), kamu kurumlarının kamu yararı amacıyla, gerçek veya özel hukuk tüzel

kişiliklerine ait taşınmaz mallarına veya kaynaklarına, sahibinin rızasına bakılmaksızın, bir kamu hizmetinin veya kamu teşebbüsünün yürütülmesine tahsis edilmek ya da kamu emlakine katılmak üzere bedeli peşin veya taksitle ödenmek suretiyle el koymalarıdır. Detaylı bilgi için bkz. (Boztoprak,vd., 2016, s. 2).

hayvan türleri de ortadan kalkmaktadır. Hatta büyük su rezervleri oluşan buharlaşma havadaki nem oranını değiştirdiği için sıcaklık farklılıkları azalmaktadır (Uğurlu, 2009, s. 180). HES’ler uygulanırken ekonomik odaklı bir bakış açısıyla hareket edildiği için, ormanların tahrip edilmesi, tarım alanlarının yok olması ve yöre halkı üzerinde olumsuz etkileri ikinci planda kalmaktadır.

Öncelikli olarak hidroelektrik santrallerinin yapımları aşamasında meydana gelen etkiler daha çok arazinin olumsuz kullanımı ve bölgenin bitki örtüsü ile yakından ilişkilidir. Çünkü tesisin yapım aşamasında toz, gürültü, hava ve toprak ortamlarında aniden veya yavaş olarak değişimler gözlemlenmektedir. Bu değişimler çevresel zararlara zemin hazırlamaktadırlar. Ayrıca hidroelektrik santralleri kazaları ağır sonuçlar oluşturması yönünden çevredeki toplum üzerinde risk oluşturmaktadırlar (Ertürk, vd., 2006, s. 73).

Özetle, Hidroelektrik santrallerin bulunduğu bölgeye sağladığı yararla kıyaslanamayacak seviyede çevreye zarar vermektedir. Mevcut akarsuyun kuruması, ormanların tahrip edilmesi, doğal kaynakların sınırsız kullanımı sonucu telafisi olmayan etkiler yapmaktadırlar (Girgin, 2010, s. 47). HES’ler yüzeysel olarak bakıldığında çevre sorunları gözükmemektedir. Ancak araştırmalar ve detaylı incelemeler sonucu çoğu kez durumun aksi ortaya çıkmaktadır. Bir hidroelektrik santralinin yapımı bittikten sonra işletme aşamasında da doğal hayat ve çevre üzerinde bazı olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır.