• Sonuç bulunamadı

Çocuk, Türk tarihi boyunca önemini hep korumuştur. Hun Devleti döneminde, çocukların eğitiminde dönemin güçlü siyasetinin etkisiyle askerî öğretiler ön plandadır.

Göktürk Devleti döneminde düzenlenen Orhun Abideleri içerisindeki öğretiler, önemli öğütlerle doludur. Bu abidelerde, geçmişi sorgulayıp ondan ders çıkarabilmek ve geleceğe hazırlanmak konusunda, yetişkinler kadar çocuklar için de iyi rol modeli örnekleri gösterilmektedir. Uygur Devleti döneminde, eğitimde çocukların yaşayarak öğrendikleri fikri üzerinde durulur. Saz eşliğinde çalınıp söylenen destanlar, dönemin çocuklarını örtük mesajlarla eğitmek gibi bir görev üstlenmiştir.

Banarlı, destanların bir milletin din, fazilet ve millî kahramanlık maceralarının manzum hikâyeler şeklinde anlatıldığı eserler olduğunu söylemektedir (1987: 1). Sözlü edebiyatın temel taşlarından sayılan destanlar, bir milletin geçmişini ve gelecek bilincini yansıtmada öncüdür. Kültürel ve ahlaki değerlerin aktarımında bu kadar büyük bir öneme sahip olan destanlar, çocuktan bahsetmeyi ihmal etmez. Oğuz Kağan, Bozkurt, Manas ve benzeri destanlarda çocuk kahramanlar mevcuttur. Çocuklar, destanlarda uzun soluklu olarak kendilerine yer bulamasalar da destanların birer parçası olmuşlardır.

Çocuk, bu eserlerde çocukluğunu yaşayamadan olgunlaşmış bir kahraman olarak düşünülür. Ana kahramanların çocukluk dönemleri de yetişkinlikleri kadar

önemsenmiştir. Bu destanlar, özellikle çocuklar için meydana getirilmese de eski dönem anlayışına göre çocukluk çağının da anlatılmaya, aktarılmaya, bahsedilmeye değer olduğunu göstermesi bakımından önem arz eder.

Dede Korkut Kitabı’nda, çocuksuz ailelerin itibarının olmadığı açıkça belirtilir.

Kız çocuğu yetiştirmek annenin, erkek çocuğu yetiştirmek ise babanın görevi olarak nitelendirilmiştir. Çocuk, kahramanlık göstermekle yükümlü olan birey olarak nitelendirilir. Çocuk, ancak kahramanlık gösterince kendi kişiliğini bulur.

Türklerin Müslüman olmasından sonra eğitimde ve edebiyat alanında medreselerin etkisi göze çarpar. Eğitimin dinî metinlerle bağlantısı olması nedeniyle bu dönemde de bağımsız bir çocuk edebiyatından bahsetmek mümkün değildir.

Türk edebiyatının ilk nasihatnamelerinden olan Kutadgu Bilig, çocukların nasıl eğitilmesi gerektiği konusunda bilgiler içermektedir. Yusuf Has Hâcib, çocuğun anne ve babasını model olarak seçtiğini açıkça dile getirir. Çocuğun karakterini belirleyen, onu topluma faydalı bir birey yapan ailedir. Bu nedenle aile, çocuğa sıkı bir eğitim vermelidir (Emiroğlu, 2012: 1030-1041). Çocuk eğitimi ile ilgili ayrı bir bölüm yer alan eserde, çocuk önemsenmiştir. Eserde, çocuğun eğitilmesi ile toplumun istenen niteliklere ulaştırılabileceği belirtilmiştir. Diğer bölümlerine göre kısa ifadelerin bulunduğu bu bölümde yazar, kız çocuklarını erkek çocuklarından ayırmış ve onlar hakkında erkek çocukları için kurduğu kadar hoş cümleler kurmamıştır (Önler, 2008:

449). Yine de çocukların ahlakının, sağlığının ve eğitiminin öneminden bahseder.

Çocukları gelecek toplumların yöneticisi olarak nitelendirir. Bu nedenle eğitimlerinin önemli olduğunu vurgular.

Kaşgarlı Mahmut, Türklerin yaşadığı bölgeleri dolaşarak Türk dilinin söz varlığını tespit ettiği Divân-ı Lugatit Türk adlı eserinde, çocuk sözcüğü üzerinde durmuştur. Bu eserde, çocuğun eğitimi ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Kaşgarlı Mahmut, çocuk eğitiminde aile ve çevreyi önemli bulmuştur. Eski Türklerin çocuğu nasıl gördüğünü, nasıl tanımladığını dile getirmiştir. Bu eserde çocuklar için öğütlere de yer vermiştir. Çocuk, anne ile birlikte ele alınmış ve doğumdan eğitime kadar pek çok sözcüğün varlığı bu eser ile tespit edilmiştir (Batur ve Beştaş, 2011: 259).

Keykavus’un yazdığı, sadece erkek çocuğun eğitimini önemseyen Kabusname adlı eserde de çocuk ve onun eğitimi üzerinde durulmuştur. Erkek çocuk, kendi yeteneği doğrultusunda bir eğitim almaya teşvik edilirken, kız çocukların daha çok dinî eğitim ile yetinmeleri gerektiğinden bahsedilir (Sınar, 2006: 177).

Tanzimat öncesi eserlerde çocuk, ana konu olarak ele alınmamıştır. Eserler de zaten onlar için oluşturulmamıştır. Çocuk üzerine yazılan eserlerde de onların ahlaki, dinî eğitimleri söz konusu edilmiştir. Çocuğa hitap eden, çocuk ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan öncü eserler arasında Nabi’nin kaleme aldığı Hayriyye (1701) ve Sümbülzâde Vehbî’nin kaleme aldığı Lutfiyye-i Vehbî (1791) yer alır. Necdet Sakaoğlu’na göre, Vehbî bu eserinde bireysel çocuk eğitiminin program çerçevesini çizmiştir (1996: 73). İki yazar da eserlerinde oğullarına toplum yaşayışı ve kültürü hakkında bilgi verir. İki eser de çocuk eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda, günümüzde tartışmalara yol açan, fikirler verir. Eserlerde din eğitimi, her ailenin kutsal bir görevi sayılmıştır. Didaktik bu eserler, dönemin ahlak ve görgü kurallarını da günümüze yansıtırlar.

Tanzimat ile birlikte aydınların zihinleri Avrupa’ya açılmaya başlamış; bu durum bilimsel çalışmaların takibini kolaylaştırmıştır. Aydınlar, bunca zamandır çocuğa bakış açılarının eksik veya yanlış olduğunu fark edebilmişler, özeleştiri yapabilmişlerdir Zamanla eğitim ciddiye alınmaya başlanmış, pek çok eser Türkçeye çevrilmiş; bu da çocuğa verilen değerdeki artışı desteklemiştir. Çocuklar için çıkarılan kitaplar ve süreli yayınlar, çocuğa gösterilen değerin kanıtı niteliğindedir (Çıkla, 2005: 94).

Dünya edebiyatında olduğu gibi Türk edebiyat tarihinde de çocuğun kendini bulması uzun sürer. Dünyadaki gelişmeleri geç de olsa takip eden Türk edebiyatçısı ve edebiyatı, zamanla psikoloji ve pedagoji alanlarında daha donanımlı olur. Çocuğun gerçek anlamda fark edilmesi Tanzimat Fermanı sonrası dönemde mümkün olur (Sınar, 2007: 55). O ana kadar çocuk, edebiyatın içinde kendine yer bulsa da kendi başına bir edebiyata sahip olamaz.

Şinasi, Recaizâde Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci Tanzimat sonrasında adı anılması gereken yazar ve şairlerdir. Gerek çeviri ile gerekse kendi eserleri ile henüz kendi ayakları üzerinde duramayan çocuk edebiyatımızın ilk örneklerini verirler. Klasik eserlerin Türkçeye tercüme edilmesi büyük bir boşluğu doldurmuştur. Şinasi, La Fontaine’den yaptığı fabl çevirilerini Tercüme-i Manzume adlı eserinde yayımlamıştır. Tercüme eserlerin öncüleri arasında sayılabilecek eserlerden biri de Yusuf Kamil Paşa’nın Tercüme-i Telemak’ıdır (1862). Bu eser dilinin ağır oluşu ile çocuk edebiyatının temel kurallarından birine uymasa da ilk eserlerden oluşu bakımından değerlidir. Kayserili Doktor Rüştü’nün Nuhbetü’l Etfal’indeki fabl tarzındaki hikâyeleri de bu alandaki öncülerden sayılmaktadır.

Tanzimat ile birlikte yapılan çeviriler arasında, klasik eserler büyük yer teşkil etmektedir. Recaizâde Mahmut Ekrem, La Fontaine’den yaptığı dönemin çocuklarının rahatlıkla okuyabileceği çevirilerini Naçiz adlı eserinde toplamıştır. Ziya Paşa’nın Emile adlı eseri tercüme etmesi, dönemin önemli olaylarındandır. 1891’de Ali Paşazâde Mahmut’un Fransızca aslından tercüme ettiği Fatin de dönemin sayılı çocuk edebiyatı eserlerindendir. Eser, öğrenci ve öğretmen başlıkları altında tercüme edilmiş, resimli, çocuklara hitaben özenle yazılmış; daha sonraki dönemde yasaklanmış bir eserdir (Akyüz, 2007: 405-441). Batı edebiyatından çocuk için çeviri yoluyla Türkçeye kazandırılan ve aydınların üzerinde büyük etkiler oluşturan eserler arasında Vakanüvis Lütfi’nin Defoe’dan çevirdiği Tercüme-i Hikâye-i Robinson (1864), Mahmut Nedim’in Jonathan Swift’ten çevirdiği Gulliver’in Seyahatnamesi (1872), Mehmet Emin’in Jules Verne’den çevirdiği Merkezi-i Arza Seyahat (1887) ve Beş Haftada Balonla Seyahat (1881) gibi çocuk edebiyatının önemli yapıtları da vardır. Victor Hugo’nun Sefiller’i, Daniel Defoe’nin Robinson Crusoe’su, Alexandre Dumas Pere’nin Monte Kristo’su bu eserler yanında yerlerini alır (Akyüz, 1995: 67). Çevrilen bu eserler dönemlerinde öncü kabul edilseler de yazarları tarafından bilinçli bir şekilde çocuklara yönelik olarak oluşturulduklarına dair bir kanıt yoktur. Bu eserler aslında yetişkinler için yazılmış;

fakat sonraları çocuk romanları olarak nitelendirilmişlerdir (Şimşek, 2002: 262-264).

Ayrıca ağır dilleri nedeniyle bu eserlerin çocuklara ulaştığını söylemek zordur (Ateş, 1999: 237). Bizzat çocuklar için Tanzimat döneminde de Servet-i Fünûn döneminde de özellikle çocuklar için yazılmış romanlara rastlanamamaktadır. Yine de bu çeviriler, bu alandaki çalışmaların başlangıcı sayılabilecek niteliktedirler.

Tanzimat döneminin çocuk edebiyatına bir katkısı da çocuk dergi ve gazeteleri ile olmuştur. Mümeyyiz’in 1869’da yayın hayatına başlaması ile bu alanda büyük bir kapı açılmıştır. Ardından çıkan Sadakat, adını değiştirerek Etfal gazetesine dönüşür.

Arkadaş da kısa sürede öncüler arasında yerini alır (Sınar, 2006: 182). Çocuklara Rehber (1869), Çocuk Bahçesi (1904), Haftalık Resimli Gazetemiz (1924), Çocuk Dünyası (1926) gibi önemli dergiler onları takip etmiştir. Bu çocuk dergileri üzerinde çalışan Cüneyt Okay, Eski Harfli Çocuk Dergileri adıyla bir çalışma yayımlar. İsmet Kür, Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları adlı, aynı konulu eserinde bu dönemde çıkarılmış 28 adet dergi tespit etmiştir. Kür, çocuklara saygı göstermelerinin bu dergilerin en büyük özelliği olduğunu söyler. Çocuğu insan olarak ele aldıklarını, bunun da çok ciddi bir adım olduğunu belirtir (Kür, 1996: 142). Dergilerde çocuklar sorumluluk duygusu ile tanıştırılır, kız çocuklarının okuması teşvik edilmeye çalışılır.

Bu dergiler, çocukları eğlendirmek, bilgilendirmek ve eğitmek için yazıldıkları ve bizzat çocuklara yönelik olarak oluşturuldukları için son derece önemli ve değerlidirler.

İçerik olarak zengin olmalarına rağmen yayılma alanı bakımından sınırlı kaldıklarından uzun ömürlü olamamışlardır. Yine de bu dergilerin, çocuk edebiyatı alanında etkisi büyüktür.

2. Meşrutiyet’in ilanından sonra siyasi yapının değişmesi, sosyal alanda da değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Yeni düzen, çocukları geleceğe hazırlamak amacıyla eğitime önem verir. Çocukların şivelerini düzeltmek ve onları eğitmede işe yarayabilecek manzumeler hazırlamak amacıyla çocuk kitapları hazırlanmaya başlanır.

İbrahim Alâettin Çocuk Şiirleri’ni (1911), Ali Ulvi Elöve Çocuklarımıza Neşideler’i (1912), Tevfik Fikret Şermin’i (1914), Ali Ekrem Bolayır Çocuk Şiirleri’ni (1917) ve Şiir Demeti’ni (1923), Köprülüzâde Mehmet Fuat Mektep Şiirleri’ni (1922) yazar. Sade bir Türkçe ile kaleme alınan bu eserlerde vatan sevgisi, iyilik gibi konular ön plana çıkarılır. Ayrıca edebiyatta dinin etkisinin azalışı dikkat çekicidir. Türkiye’de çocuk edebiyatı bu gelişmelerle dünyadaki durumuna paralel olarak değer kazanmıştır. Ahmet Rasim, Aka Gündüz, Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı, Fazıl Ahmet Aykaç, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek gibi yazarlar cumhuriyet öncesinde çocuk edebiyatına katkıda bulunan adı anılması gereken yazarlardır.

29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte, eğitim meselesi görülmemiş bir ciddiyetle ele alınmıştır (Hacıeminoğlu, 1974: 17). Bu eğitim seferberliğine, ders kitaplarının dışında, edebiyatın da katkı sağladığı görülmüştür. Millî Mücadele yıllarında oluşturulan eserlerde, millî duyguların perçinlenmeye çalışıldığı, bağımsızlığın ve özgürlüğün telkin edildiği görülmektedir (Sınar, 1995: 15).

Atatürk’ün Cumhuriyet’i ilan etmesi ile önemli bir rejim değişikliği yaşanmış, bu durum sosyal hayatı da etkilemiştir. Bu değişimden edebiyat da payına düşeni almış, edebiyatçılar büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. Edebiyat, yeni harflerin kabulü ile sorumluluklarını daha rahat yerine getirebilir hale gelmiştir. Çünkü yeni harfler aracılığıyla doğru konuşup yazmanın yolu açılmış, dünyada olup bitenleri öğrenmek daha kolaylaşmış ve okuryazarlık düzeyi %70’lere çıkmıştır(Zülfikar, 2009: 20).

Cumhuriyet’ten sonra, toplumun çocuğa ilişkin olumsuz tutum ve davranışlarında değişmeler görülmüştür. Bunda toplumsal felaketlerden kendine ders çıkarmasını çok iyi bilen Atatürk’ün ve onun öncülüğünü yaptığı ilkelerin uygulanmasının etkisi çok büyüktür. Atatürk, Cumhuriyet için yeni ve aktif bir insan ve

yurttaş tipi yetiştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre çocuk serbestçe konuşabilmeli, gönülden inandığı değerleri ve düşündüklerini savunabilmeli, vatan sevgisi ile dolu olmalıdır (Akyüz, 2004: 238, 239). Onun bu düşüncelerini topluma ve gelecek nesillere aktarma görevi edebiyata düşmektedir. Seçil Karal Akgün’ün 2. Ulusal Çocuk Kongresi’ndeki bildirisinde bahsettiği şekliyle, çocuklar için ilk kez Cumhuriyet Gazetesinde “Çocuk Sütunu” başlığı altında, çocuklara özgü bir yayın çıkarılmıştır.

Okuryazar insanların oranı arttıkça gazetelerin çocuğa daha çok eğildiği görülmektedir.

Hâkimiyet-i Milliye’de çocuklara özgü yayın “Çocuk sayfası” başlığı altında ilk kez 2 Nisan 1930’da yayımlanmıştır. Vakit, çocuklara yönelik yayın bakımından en düzenli gazetedir (1999: 52, 53).

2. Meşrutiyet sonrasında hız kazanan dilde sadeleşme çalışmaları 1928 yılında yeni Türk harflerinin kabul edilmesi ile artar. Bu sadeleşme, yetişkinleri ilgilendirdiği kadar çocukların da işini kolaylaştırır. Yazarların eskisine oranla daha yoğun şekilde çocuğa yönelmiş olmalarına rağmen yine de uzun yıllar çok büyük gelişmeler kaydedilememiştir.

Çocuk edebiyatının bütüncül bir tarzda ve çocukların gelişimlerine uygun şekilde yapılanmasının, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra olduğu görülür. 1960’lı yıllara kadar romanlarda pasif, acınası şekilde kendine yer bulan çocuk, bu tarihten sonra kendine güvenen, gözü pek, ufku geniş, atak bir birey olarak gösterilir (Ateş, 1999: 248). Zehra İpşiroğlu, 1960’lı yıllarda toplumsal sorunlara yönelen ilgiyle yazarların artık çocuk kitaplarında gerçekleri gizlemediğini, sıkıntıları, sorunları olduğu gibi sergilemeye başladığını söyler. Batı ile toplumsal sorunlara değinme konusunda paralellik göstermeye ancak bu şekilde başlandığını belirtir (İpşiroğlu, 2006: 174).

1970’li yıllarda bireysel konuların yanında toplumsal konular da çocuk eserlerinde gündeme gelmeye başlamıştır. Cumhuriyet dönemi çocuk romanlarında politik konulara da rastlanmaya başlanır. Sorunlar batılılaşma yanlı çözümler ile desteklenir. 1979 yılının çocuk yılı ilan edilmesi, çocuk edebiyatı alanında yeni eserlerin ortaya çıkmasına aracı olmuştur. Gerçekçi romanların yanında bilimkurgu ve fantastik romanlar varlığını devam ettirmiştir.

Cumhuriyet döneminde çeviri eserlerin varlığında bir değişim görülmemiştir.

Özellikle edebiyat dünyasının önde gelen isimleri tarafından klasik yazar ve eserlerin çevrilmesine devam edilmiştir. Orhan Veli Kanık, Sabahattin Eyüboğlu ve Nazım Hikmet, La Fontaine’den çeviriler yapmıştır (Yalçın ve Aytaş, 2005: 24, 25). Grimm masalları, Andersen masalları, Alice Harikalar Diyarında, Pinokyo, Robinson Crusoe,

David Copperfield, Oliver Twist, Heidi, Define Adası, Tom Amcanın Kulübesi, Gulliver’in Seyahatleri, Pollyanna, Küçük Prens ve Jules Verne’in birçok romanı tekrar çevrilmiştir.

Cumhuriyet döneminde çocuklara yönelik eser veren çok sayıda yazar vardır.

Mahmut Yesari’nin Bağrıyanık Ömer (1930), Nimet Rakım Çalapala’nın 87 Oğuz (1933), Huriye Öniz’in Köprü Altı Çocukları (1936), Fahrettin Sertelli’nin Tahtları Deviren Çocuk (1936), Cahit Uçuk’un Türk İkizleri (1937), Yusuf Ziya Ortaç’ın Kuş Cıvıltıları (1938), Hasan Ali Yücel’in Sizin İçin (1938) adlı çalışmaları bu dönemin en önemli çocuk kitaplarıdır. Abdullah Ziya Kozanoğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Naki Tezel, Eflatun Cem Güney, Hasan Latif Sarıyüce, Oğuz Tansel, Mahmut Yesari, Cahit Uçuk, Hasan Ali Yücel, Kemâlettin Kamu, Reşat Nuri Güntekin, Gülten Dayıoğlu, Rıfat Ilgaz, Mehmet Şeyda, Mümtaz Zeki Taşkın, Muzaffer İzgü, Sulhi Dölek, Ceyhun Atıf Kansu, Ülkü Tamer, Fazıl Hüsnü Dağlarca , İsmet Kür, Aziz Nesin, Nezihe Meriç, Mustafa Ruhi Şirin, Sevim Ak, Yalvaç Ural, Niyazi Birinci, İpek Ongun, Üzeyir Gündüz, Cahit Zarifoğlu, Can Göknil, Aytül Akal Cumhuriyet döneminin öne çıkan isimleri arasındadır.

2005’te Millî Eğitim Bakanlığı, her çocuğun okuması için 100 Temel Eser belirlemiştir. Aralarında 29 adet çeviri eserin de bulunduğu bu eserler, aile birliğine önem verme, barış, çalışkanlık, dayanışma, dürüstlük, misafirperverlik, sevgi, saygı, yardımseverlik, vatan sevgisi, temizlik gibi temel değerleri kazandırmayı amaçlamıştır (Şen, 2007: 380). T.C. Kültür Bakanlığı da çocuklar için roman, çizgi roman, masal, şiir, öykü şeklinde pek çok eser yayımlamıştır.

Günümüze yaklaştıkça çocuğa ve çocuk yazınına verilen önem artmaktadır.

Çocuk edebiyatı üzerine son dönemlerde araştırmalar çoğalmaktadır. Bilim insanları, yaptıkları araştırmalarda basılan eserlerin zamanla iyileşme gösterdiğini belirtilmektedir. Fakat bahsedilen bir başka şey ise son dönemde basılan eser sayısındaki artışın, beraberinde niteliksizleşmeyi de getirdiğidir. Bir çocuk eserinde olması gereken özellikleri bilebilecek eğitimli kalemlerin elinden çıkan eserlerin yanında, maddi kaygılarla özensiz ve çocuğa uygun olmayacak şekilde pek çok eser basılabilmektedir. Bu tür eserleri ayırt edebilecek bilinçli bir çevreyi oluşturmak yine eğitimle mümkün olacağı gibi, günümüzde çocuk eseri olarak basılan her eserin çocuğa uygun olmadığını da unutmamak gerekir.