• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.2. Engelli Turizmi

2.2.2. Türkiye‟de Engellilerin Ekonomik Durumu

Toplumsal yaşamda “çoğunluktan farklı olma” hali, beraberinde birçok dezavantajlılık durumu yaratmaktadır. İnsan hakları yaklaşımına göre; farklı ırktan olmak, kadın olmak, farklı bir dili konuşmak, özürlü olmak gibi “azınlık olma” durumlarının getirdiği birtakım dezavantajlılıklar, insan hakkı ihlallerini ortaya çıkarmaktadır. Çünkü insan hakları, yalnızca insan olmaktan kaynaklı olarak sahip olunan haklardır.

İnsan hakları yaklaşımına göre, özürlülerin fiziksel ve ruhsal yetersizliklerinin toplumsal yaşamda yarattığı sorunlar ve toplumsal önyargılar bir insan hakkı sorunu yaratmaktadır.

“Özürlü bir kişinin bağımsız bir şekilde hayatını sürdürebilmesi, fiziki çevrenin yeteneklerini kısıtlamamasına bağlıdır. Bununla birlikte geleneksel olarak özürlünün toplum içerisindeki ekonomik ve sosyal yaşamında, içinde barındığı evde, ulaşım sisteminde vs. birçok problemi vardır. Dolayısıyla, özürlü kimsenin insan hakları sınırlanmış bir durumdadır” (Uşan, 2000:552).

Özürlülerin sorunlarının toplumsal bir hareket olarak somutlaşmasında hak talebinin, hak arayışının önemli bir yeri vardır. Özürlü hakları ihlalleri konusunda farkındalık sağlanmasıyla, 1960‟lı yıllarda temelleri atılan ve 1970 ve 1980‟lerde daha görünür hale gelen özürlü hakları hareketi, özürlü bireylerin haklarının politik eylem platformunda dile getirilmesi, savunulması, güçlendirilmesi ortak amacı etrafında toplanmıştır (Arıkan, 2002:15). Buna ilave olarak, ABD‟de 1990 yılında çıkan Engelli Amerikalılar Yasası (ADA), İngiltere‟de 1995 yılında kabul edilen Engelliler Ayrımcılık Yasası (DDA)‟nın ve Ülkemiz de ise uzun yıllar taslak halinde bekleyen ve 01.07.2005 tarihinde kabul edilen, 07.07.2005 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 5378 sayılı kanun çıkarılmasının olumlu etkileri hızla ortaya çıkmış ve turizm üzerinde de olumlu etkisi hızla artmaktadır.

Bütün bu gelişmelere rağmen fiziksel engellilerin turizm faaliyetlerine katılabilmelerinin önündeki en büyük engellerden biri ekonomik durumdur. Engellilerin ekonomik durumlarından bahsedebilmek için öncelikle engellilerin gelir elde etmelerinin önündeki zorluklardan bahsetmek gerektiği düşünülmektedir. Özürlü bireyler, gerek çalışma yaşamına katılmada yaşadıkları sıkıntılar gerekse gelir elde etme açısından ekonomik ve toplumsal tabanlı engeller sebebiyle, yaşam standartlarını üst seviyelere taşıyamamakta ve gitgide daha kötü maddi şartlara sürüklenmektedir.

Modern endüstriyel toplumlarda çalışma yaşamı içinde olmak, üretmek, iş gücü piyasasına dâhil olabilmek, aynı zamanda toplumsal yaşamın dışında kalmamak anlamına gelir. Bu da kişinin özgüven sahibi olması, toplumsal yaşam içinde var olabilmesi mevcut sisteme tutunabilmesi demektir. Özürlü bireyin de kentsel yaşam içinde istihdam

olanaklarından yararlanarak, herhangi birinin/kurumun maddi yardımına ihtiyaç duymadan, kendi ayakları üzerinde durabilmesi, özürlü olmayan kişilerde olduğu kadar şarttır. Ancak özürlü kişilerin istihdamı, özürlü olmayan kişilere kıyasla, zorlukların ve sorunların yaşandığı bir alandır. Bunlar, özürlü kişilerin istihdam edilmeden önceki eğitim dönemlerinde yaşanılan sıkıntılardan, iş arama, işe girme süreçlerine dek devam eden, çok çeşitli ve boyutlu sorunlardır.

Özürlü kişi iş arama sürecine girmeden önce, yeterince eğitim/mesleki eğitim alamadığı takdirde, zaten kısıtlı olan istihdam olanakları neredeyse tamamen ortadan kalkmaktadır. Hem özürlülük durumunun kendisi hem de özürlünün vasıfsız işgücü niteliğinde olması dolayısıyla özürlü olmayan kişilere göre özürlü kişilerin istihdam edilmesi önünde engeller oluşmaktadır. Dolayısıyla işsizlik oranı, özürlülerde hep daha fazla olmaktadır.

Özürlü birey, özür türüne göre farklılaşmakla birlikte özürlü olmayan kişilerin çalıştıkları tüm alanlarda, işlerde çalışamamaktadırlar. Örneğin zihinsel özrü olan bir kişinin, analiz yapma, karar alma süreçlerini içeren bir işi yapma durumunun sınırlandığını, ortopedik özrü olan bir kişinin de özür durumuna göre yoğun fiziksel güç gerektiren, ağır işlerde çalışmasının zor olacağını belirtmek yanlış olmayacaktır (İkizoğlu, 2000:57). Dolayısıyla iş alanı olarak bir sınırlandırılmışlık söz konusu olmaktadır.

Bunun dışında özürlü bireylerin genellikle herhangi bir vasıf gerektirmeyen, düşük ücretli, düşük statülü işlerde çalışması söz konusu olup, işverenlerde ve toplumsal olarak bu biçimde geliştirilmiş bir yargı söz konusudur (Alcock, 1997:248). Hatta bu durum, meslek sahibi olan ve mesleğini icra etmek isteyen özürlü kişiler için de bir sorun haline dönüşebilmektedir. İşin niteliğine ilişkin diğer bir sorun alanı ise, özürlü kişinin özür durumuna uygun işlerde istihdam edilmemesidir. “İşveren, iş ortamında özürlü bireylerin özelliklerini ve yeteneklerini dikkate alan düzenlemeler yapmamış olduğu için özürlü kişiye “işgücü vasıfları” ile uyumsuz işler yaptırmaya kalkmakta ya da hiçbir iş yaptırmamaktadır” (Yılmaz, 2004:203). Çalışma süresince yeterli olanakların sağlanmaması sonucu özürlü kişinin “verimsiz” çalıştığına dair yapılan vurgu, işyerinde özürlü kişiye karşı geliştirilen olumsuz tutum ve davranışlar vb. sebebiyle özürlü kişiler, iş sürekliliğini sağlayamamakta, genellikle işten çıkarmalarda ilk gözden çıkarılan kesim olmaktadır. Dolayısıyla bu durum, sürekli bir işsizlik ve yoksulluk riskini de beraberinde getirmektedir. Bu durum Taylor‟ın

(2004) şu tespitiyle de desteklenmektedir; Çalışma şartlarında ve diğer yapılanmalarda oluşturulmuş standartların özürlülere yönelik olarak düzenlenmesi, maliyet yaratan bir durum olduğundan ve ön planda tutulan kâr anlayışı neticesinde, işverenlerin bu konuda düzenlemeler yapmaları söz konusu olmamıştır. Böylece özürlüler, istihdam sürecinde yer alsa da “özürlü olmayanlara göre daha düşük ücretli işlerde çalışmaya, işten çıkarılmaya, sürekli belirli, çeşitlilik gösteremeyen alanlarda çalışmaya zorlanmışlardır” .

Çalışma ortamında uygun fiziksel düzenlemelerin yapılmamış olması ve işe gidip gelirken kullanılan fiziksel mekânların özürlülerin ulaşılabilirliğini sınırlaması ise, özürlülerin istihdamı açısından sıkıntı yaratan bir başka durumdur. İşyerinde çalışan özürlü kişilerin özür durumuna uygun fiziksel düzenlemelerin yapılmamış olması, özürlü kişinin işi düzgün ve verimli biçimde yapmasını engellemekte ya da tamamen çalışamaz duruma getirmektedir.

Özürlüler, emek piyasasının dışına itilmeye en çok maruz kalan toplumsal kesimlerden birisini oluşturmaktadır. Bu durum, en önemli gelir mekanizması ve yoksulluktan kaçınmak için ana araç olan “ücret” ten yoksun kalma anlamına gelmektedir. Üstelik bu dışlanma, yalnızca belli periyotlarla alınan ücretlerden mahrumiyeti kapsamaz, aynı zamanda, sosyal haklar, emeklilik, sağlık sigortası gibi istihdam sürecinin dolaylı avantajlarından da dışlanmayı içerir (Alcock, 1997). Özürlülerin istihdam imkânlarından yoksun bırakılması ve özürlülerin işsizlik oranının büyüklüğü ise özürlülük durumunun kendisi ya da kişisel sebeplerden ziyade, ekonomik güçlere ve “özürlülerin üretim sürecinde yeterince verimli olamaması” gibi yargılara bağlanmaktadır (Hahn, 1997:179). İstihdam politikalarının yetersizliği, özürlü istihdamı konusunda gerekli önlemlerin alınmamış olması gibi sebeplerle istihdam süreçlerinin dışında kalmaya maruz bırakılan özürlüler için yoksulluk, büyük risk faktörü oluşturmaktadır. İş bulma ve çalışma olanakları kısıtlanmış özürlü bireyin yoksulluk riskinin özürlü olmayanlara göre daha fazla olmasının yanı sıra, yaşanılan yoksulluğun da boyut değiştirip derinleşmesi, içinden çıkılamaz bir hal alması kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla özürlülük olgusu, kısaca sayılan sebepler dolayısıyla gelir getirici bir işte çalışmayı engelleyen bir durum olarak algılanmaktadır.

Buradan da anlaşılacağı üzere engellilerin ekonomik gelir elde etmelerinin önünde bir çok engel bulunmaktadır.