• Sonuç bulunamadı

III. Haftalık Haber Dergiciliği

1.7. Siyasi Faaliyetleri

2.2.6. Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu

Metin Toker’in bu eserinin esas konusunu, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin Sovyet Rusya ve ABD ile olan ilişkileri teşkil etmektedir. Türkiye’nin ABD ve Rusya dış politikası üzerine yapılan bu inceleme; Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’in 19 Mart 1945 tarihinde, Rus Dışişleri Bakanı Molotof’un daveti ile Kremlin sarayında görüşmesi ile başlamaktadır.

II. Dünya Savaşı’nın bitmesine çok az zaman kalmış ve müttefiklerin galip taraf olduğu çoktan belli olmuştu ve Türkiye sembolikte olsa müttefiklerin yanında Nazi Almanya’sına karşı harbe girmişti. Bu sırada 17 Aralık 1925 tarihli “Türk

Sovyet Dostluk ve Bitaraflık Muahedesi”nin yürürlük süresinin sonuna gelinmişti.

Molotof bir resepsiyonda Sarper’e antlaşmanın yenilenmesi için Montrö’nün gözden geçirilmesi gerektiğini dile getirmişti. Ardından yine o günkü görüşmede 17 Aralık 1925 tarihli antlaşmayı fesih ettiklerini deklare etmiştir. 7 Mayıs’ta yenilenmesi gereken antlaşma için Sovyetlerin bu tutumu Ankara’yı hiç de şaşırtmamıştır. Bu olay üzerine Ankara Hükümetinin İngiltere ve Amerika ile nasıl temasa geçtiğini ayrıntılarıyla anlatan yazar, Türkiye’nin antlaşmanın gözden geçirilmesine karşı olmadığını, fakat Sovyet Rusya’nın görüşmeyi milletlerarası bir konferansta görüşmek yerine, ısrarla ikili görüşme talebinde bulunmalarına karşı olduklarını dile getirir.

7 Haziran 1945 tarihinde Moskova’da, Molotof ve Sarper görüşmesi gerçekleşmiş ve Rusya sınırlarda değişiklik talebini o gün açıklamıştır. Ardından Rusya; Boğazların statüsünde değişiklik, Sovyet Rusya’nın güvenliğini sağlayacak şekilde üs ve boğazlarda ortak savunma istemiştir. Bunları “o zaman zayıftık, şimdi

ise kuvvetliyiz” şeklinde açıkça dile getirmişlerdir. Rus teklifleri anında önce

büyükelçi, arkasından Ankara Hükümeti tarafından reddedilmiştir. Bundan sonra Türkiye’nin haklı mücadelesinde, İngiltere ve ABD’yi yanına alma girişimleri tafsilatlı bir biçimde anlatılmaktadır.

Boğazlar meselesi Postdam’da, 22 Temmuz 1945 Pazar günü olan konferansın 6. toplantısında ele alınmıştır. Amerika Heyetine Başkan Truman, İngiltere heyetine Başbakan Churchill ve Sovyet heyetine de Mareşal Stalin başkanlık etmekteydi. Büyükler meseleyi karara bağlayamayınca, ertesi gün

konferansın 7. toplantısında konu yeniden ele alınmıştır. Bu oturumda Stalin açık açık, nasıl ki Süveyş Kanalının İngiltere tarafından korunduğu, Panama kanalının Amerika tarafından korunduğundan bahisle; Boğazların neden Sovyetler tarafından korunmayacağını ifade etmiştir. Toplantıda Rus isteklerine İngiltere ve Amerika çok yanaşmayınca konu ertelenmiştir.

Boğazlar konusundaki görüşmeler, 26 Temmuz’da Ankara’ya Başbakan Saraçoğlu’na bir memorandum ile sunulmuştur. İngiltere, Boğazlar meselesiyle yakından ilgilenmiş ve Rus isteklerine karşı çıkmıştır. Fakat ABD hiçbir şekilde bir açıklama yapmamıştır. Türkiye’yi tedirgin eden bu durum karşısında Ankara, 20 Ağustos’ta ABD’ye bir nota ve muhtıra vermiştir. Notada özetle ABD’ye; Postdam’da cereyan eden görüşmeler ışığında Türk-Sovyet ilişkileri ve Boğazlar meselesini nasıl gördüğü soruluyordu. Bu notaya ABD yine cevap vermeyince, 24 Ağustos’ta Washington Türk Büyükelçisi, State Department’in Yakındoğu ve Afrika İşleri Dairesi Genel Müdürünü ziyaret etmiş ve 2 saat görüşmüştür. Yine bir netice elde edemeyen Türkiye, İngiltere’yi aracı yapmış ama istediği sonuca ulaşamamıştır. Nihayet 25 Eylül günü, Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Wilson Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bir rapor hazırlamış ve göndermiştir. Özetle raporda Büyükelçi; esas meselenin Boğazlar olmadığını “Sovyetlerin Baltık’tan Karadeniz’e

kadar kurdukları zincirde Türkiye’nin kendilerince ‘dost-iktidar’ tarafından yönetilmeyen tek iktidar olduğunu ve Rusların asıl amacının bunu değiştirmek olduğunu” izahatı ile anlatmıştır. İktidarı yandaş siyasiler aracılığı ile ele geçirdikten

sonra otomatik olarak boğazlara sahip olacak Sovyetler, Türkiye’nin “Ortadoğu’daki liberal batılı tesirine” son verecekti. Ardından Büyükelçi, Rusların Türkiye üzerinde yaptıkları baskı ve şantajı da ayrıntıları ile anlatmıştır. Bu raporu destekleyen bir telgraf da Amerika Moskova Maslahatgüzarı Rus İşleri Mütehassısı Kennan’dan gelmiştir. Sovyet tehlikesinin ciddiyetini ve ehemmiyetini anlayan Dış İşleri Bakan Vekili Dean Acheson’un çabaları sonucu Amerika, 2 Kasım’da ancak Türkiye’ye cevap verebilmiştir: “Beynelmilelleştirme yoktu, boğazların bekçisi yine Türkiye’ydi” ve en önemli nokta harp zamanında Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin harp gemileri boğazlardan transit geçebilecekti. Rusya, ABD’nin bu notasına şiddetle karşı çıkmış ve güvenliği için üs talebinde ısrar etmiştir.

1925 Dostluk antlaşması 7 Kasım itibariyle resmen sona ermiş ve Türkiye ile Rusya arasında ne saldırmazlık ne de dostluk antlaşması kalmıştı. Rusya Ankara’daki Bulgar Büyükelçisi Antonof ile Karadeniz Paktı lafını ortaya atmış fakat çok rağbet görmeyince yine Antonof vasıtasıyla Saraçoğlu hükümetinin değişmesi talebinde bulunmuştur.

Bu sırada Türkiye’de, çok partili hayata geçilmiş ve ardından da Amerika, Japonya’yı teslim aldığı savaş gemisi olan Missouri ile İstanbul’a gelmişti. Missouri savaş gemisinin İstanbul’a gelişinin resmi sebebi; Washington Türk Büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün Bey’in cenazesini getirmek iken, asıl maksat Türkiye’ye dostluk gösterisi, Sovyetlere ise gözdağı vermek idi. Ruslar bunun üzerine Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmek istemiş, yine Amerika’nın kredi yardımları imdada yetişmişti. Ardından onu Truman, Marshall ve NATO takip etmiş, böylece o dönemde ABD ile sıcak ilişkiler devam etmiştir.