• Sonuç bulunamadı

III. Haftalık Haber Dergiciliği

1.6. Basın-Yayın Hayatı

1.6.2. Cumhuriyet Gazetesi Dönemi

İstiklal Harbi sona erdikten ve Türkiye Devleti cumhuriyet rejimi ilkelerine göre yönetilmeye başladıktan sonra gazete, Yunus Nadi tarafından 7 Mayıs 1924’te İstanbul’da, adını Mustafa Kemal’in önerdiği şekilde “Cumhuriyet” adıyla yayın hayatına başlamıştır. Gazetenin kurucusu Yunus Nadi, 28 Haziran 1945’te tedavi edilmekte olduğu Cenevre’de ölünce gazetenin yönetimi, eşi Nazime Nadi ve çocuklarına kalmıştır. Babalarının sağlığında yazı hayatına başlayan ve gazetecilikteki başarılarını kanıtlamış olan oğulları Nadir Nadi ve Doğan Nadi gazeteyi babalarının benimsediği ilkelerden ayırmadan yollarına devam etme kararı almışlardır67.

Nadir Nadi, Metin Toker’in Galatasaray Lisesi’nden Sosyoloji hocasıydı. 1943 yılında –üniversite yıllarında- İstinye’de halasının yanında kalan Metin Toker, akşam vapurunda hocası Nadir Nadi ile karşılaşmış ve ona “Son Telgraf Macerasını” anlatmıştır. Bunun üzerine Nadir Nadi, “Yaa demek gazeteci olmak istiyorsun? Reşat

Fevzi’nin söylediğinin aksine, bizim senin gibilere ihtiyacımız var” demiş ve ertesi

gün saat 2’de kendisini gazetede ziyaret etmesini tembih etmiştir.

Ertesi gün saat 2’de gazeteye giden Metin Toker’i, kapıdaki görevli Tahsin Efendi “Nadir Bey gelmedi” diye içeri almamıştır. Akşam yine aynı vapurda, hocası ile karşılaşmış Nadir Nadi “niye gelmedin?” diye sormuş; Metin Toker durumu anlatmıştır. Bunun üzerine gülen Nadir Nadi, “yarın gel ben kapıya tembih ederim” diyerek yeniden çağırmıştır. Ertesi gün Metin Toker yeniden gitmiş ve Tahsin Efendi ile aynı hikâye tekrarlanmıştır. Akşam yine hocasıyla karşılaşan Toker, yeniden davet edilmiştir. “Baktım olacak gibi değil, Tahsin Efendi kolay geçilmiyor ” diyen Metin Toker, bu sefer saat 1’de kapıya dayanmış ve 2‘ye doğru gazeteye gelen Nadir Nadi ile Cumhuriyet’ten içeri adımını atmıştır. İlk duygularını “Aslında bir gazeteden

içeri girmiyordum, gazeteciliğe, o harikulade mesleğe giriyordum. Bir daha da çıkmadım. Çıkmaya da hiç niyetim yok68” diyerek dile getiren Metin Toker, 1943 yılında, o gün itibariyle başladığı gazeteciliğe 59 sene aralıksız devam edecektir.

67 M. Nuri İnuğur, Türk Basın Tarihi(1919–1989), İstanbul 1992, s. 64–184. 68 Metin Toker, “Tıbbiyeyi Bırakmasam…” Milliyet, 27.08.1983, s. 7.

Metin Toker, Cumhuriyet gazetesinde 8 sene çalışmıştır. 1943–1950 yılları

arasında Babıâli’deki binasında, 1951’e kadar da -Paris’te okurken- gazetenin Batı Avrupa Muhabiri olarak görev yapmıştır.

Cumhuriyet gazetesinde her işi yaptım diyen Toker’i, Nadir Bey öncelikle

Yazı İşleri Müdürü Feridun Menteşeoğlu’na teslim etmiş, o da Metin Toker’i istihbarat şefi Fuat Duyar’a devretmiştir. O zaman istihbarat kadrosu “mahfil” denilen kesimlerden oluşmaktaydı. Örneğin; iktisat mahfili, polis mahfili, adliye, vilayet ve belediye, maarif mahfili vs. Bunlardan en önemlisi “Beyoğlu Mahfili” idi. Beyoğlu mahfilinin işi, ülkeye gelen giden yabancılar, büyükelçiler, siyaset adamları ve sanatkârlardı. Onlarla özel röportajlar yapılır, resim çekilirdi. Beyoğlu muhabirlerinin büyük gazetelerin lisan bilen, prezantabl, becerikli ve açıkgöz muhabirleri arasından seçildiğini dile getiren Toker, harp yıllarında bu mahfilin en önemli ve ilginç mahfil olduğunun altını çizer. Ayrıca Kral Abdullah’tan, Von Papen’e, Prenses Dürrüşehvar’dan, Marie Bell’e birçok ünlüyü o işi yaptığı 3–4 yıl içinde tanıdığını söyleyen Metin Toker, tanınmış bir Beyoğlu Muhabiri olduğunu da sözlerine ekler69.

Metin Toker, Beyoğlu muhabirliğini sürdürürken bir yanda da tiyatro eleştirileri, o zaman ki ismiyle “tiyatro kontrondü”leri yazmaya başlamıştır. 1945’te Beyoğlu muhabirliğini ilk defa İstanbul dışında Antakya’da sürdürmüştür. “General

de Gaulle kuvvetlerinin Vichy kuvvetlerinden Suriye’yi devralmaları”nı Hatay’dan

takip etmiştir. Daha sonra “büyük iç röportajlar” yapmaya başlayan Toker; İstanbul Kumarhanelerini, sokak çocuklarını yazmış ve bir “Türk Kuşu Filosu” uçağı ile 1 ay boyunca Anadolu’yu dolaşarak, her pazar bir İstanbul köşesini manzara gibi resimlemiştir. Ardından dış görevler başlamış ve Yunanistan’daki iç savaşta harp muhabirliği yapmış, Suriye’de Hüsnü Zaim İhtilalini ve kuruluş yıllarında İsrail’i takip etmiştir.

Daha sonra Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi’nin yardımcılığını yapmıştır. Ondan çok şey öğrendiğini belirten Toker bu görevinde, Cumhuriyet’in ikinci sayfasında en ünlü kimselere yazdırılan orta sütun makalelerinin yayına hazırlanması görevini üstlenmiştir. Cumhuriyetin en zor işinin bu olduğunu ifade eden Metin

Toker, “çünkü ünlülerimiz Türkçe yazmasını bile bilmiyorlardı. Bunları düzeltmek

hayli zamanımı alıyordu. Oturdum ve bunları kendim yeniden yazdım. Başta korktum kızacaklar diye. Bir tanesi ‘o benim yazdığım değil’ demedi. Telif ücretlerinin fişini ben yazıp imzalardım”70 demektedir.

1945 yılına kadar pek adı gazetede çıkmayan Metin Toker’in adı, 1945 ile 1947 arasında boy göstermeye başlamıştır71. Öncelikle 1946 seçimlerini Ankara’dan takip etmiş ve ilk seçim gezisini Celal Bayar’la yapmıştır. O tarihten 1949’da askere gidinceye kadar ki süre boyunca da, pek çok DP ileri gelenleriyle dolaşmış 72 ve belirli bir çevre edinmiştir. Cumhuriyette esas yıldızının parlaması, 20 Temmuz 1947 ile 8 Ağustos 1947 arasında olmuştur. Bu tarih, Yunanistan’da savaş muhabirliği yaptığı dönem olmakla beraber, gazeteye her gün röportaj gönderdiği tarihtir. Artık ismi 1. sayfada büyük başlıklarla yazarken, bazen birkaç yerde adının geçtiği oluyordu. Metin Toker “Yunanistan savaş muhabirliğimle meslekte köşeyi dönmüş

oldum” demektedir. 1948 yılına gelindiğinde Londra Olimpiyatlarını takip etmeye

gönderilecek insanları seçmek için uluslar arası bir yarışma hazırlanmış, bu görevi de gazete adına Metin Toker takip etmiştir73. Bir de 1948 yılında “Anadolu’dan Notlar” köşesi ile günlük olayların tenkidini yaptığı yazı dizisi yazmıştır74.

Metin Toker 1949’un sonbaharında askere gitmiş, Ankara’da yedek subaylığını yaptığı ilk 6 ay boyunca gazete, maaşını ödemeye devam etmiştir. İstanbul’da subaylığını yaptığı dönemde ise, Metin Toker gazetede bedava çalışmıştır. Şöyle ki, asker olduğu için siyasi yazı yazamıyor, siyasi gezileri ve haberleri takip edemiyordu. 1950 yılı da çok partili hayatın ilk seçim yılı olduğu için çok önemliydi. Gazete Metin Toker’in çalışması için bir yol buldu. Gazetenin bütün tanınmış yazarları Anadolu’ya dağılarak seçim bölgeleri oluşturdular. Onların yazıları yazı işleri müdürlüğüne, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerden telefonla, diğerlerinden telgrafla gelmekteydi. Bu yazılar ile bir seçim sayfası oluşturulacaktı. Bu görevi Toker’e verdiler, böylece Toker gazetenin “mutfağında” önemli bir görev üstlenerek 1950 yılında seçim sayfası işini yürütmüştür.

70 Metin Toker, “ İlk Maaşım…” Milliyet, 29.08.1983, s. 8.

71 Metin Toker, “ Yıldızım 1949’dan Sonra Parladı”, Milliyet, 30.08.1983, s. 8.

72 Metin Toker, “ Eski Siyasilerin En Büyük Merakı Yazdıklarımızı önceden Görmekti”, Milliyet,

03.09.1983, s. 9.

73 Metin Toker, “ Yunanistan’daki Savaş Muhabirliğimle…” Milliyet, 05.09.1983, s. 10.

Seçimler bitince gazete yine Metin Toker’e, asker olduğu için imzasının konulmasına gerek olmayan güzellik müsabakası işini vermiştir. Fakat tek sorun Avrupa güzellik müsabakasının, İtalya San Marino Cumhuriyeti Rimini’de yapılacak olmasıydı. Asker olduğu için yurt dışına çıkamayan Toker’e bir çözüm yolu bulunmuştur. Gazetenin sahiplerinden Doğan Nadi, bakan arkadaşı Samet Ağaoğlu’ndan izin almış ve Metin Toker 10 günlüğüne Rimini’ye giderek jüri masasına oturmuştur. Döndüğünde de terhisine az bir zaman kalmıştı75.

Metin Toker 1950–1953 yılları arasında Paris’e çeşitli gazetelerin Batı Avrupa muhabirliğini yapmak için gitmiştir. 1951 yılına kadar Cumhuriyet gazetesi adına da takip etmiş, ondan sonra ilişkileri kesilmiştir.

1943’ten 1951 yılına kadar Cumhuriyet’te geçen 8 yıl için “hayatımda ağzına

kadar dolu yıllar” diyen Toker, istihbarattayken gazeteye sabah 10’da gelip görev

defterini okuyup, görev yerlerine dağılındığını; gündüzleri hem bu işleri yapıp hem de fakülteye gittiğini anlatmaktadır. Ayrıca bir de bu sırada “Fakülte Öğrenci

Derneği”nin en buhranlı 1 yılında bu kurumun başkanlığını yürüttüğünden bahseder.

Daha sonra istihbarat servisinde işin gece 8’de bittiğini, ondan sonra da Babıâli geleneklerine uygun şekilde gezmelerini ayrıntılarıyla anlatır76.

Cumhuriyet gazetesinin hayatında farklı bir yeri olduğunu sıklıkla dile getiren

Metin Toker’in şu sözleri, Cumhuriyet’te geçirdiği 8 yılı özetler niteliktedir: “1943’te

Cumhuriyette işe başladığımda maaşım 75 liraydı. 1951’de ilişkilerimiz bittiğinde 200 lira olmuştu. O günler Cumhuriyet en büyük, en ciddi ve en güvenilir haberler yapan bir gazeteydi. ‘Cumhuriyet yazdıysa doğrudur’ inancı yerleşikti. Bu 8 yıl içinde bana Cumhuriyet’te aldığımdan iki hatta üç misli maaş teklif edildi. Hiçbirine bakmadım. Çünkü o vakitler Cumhuriyet bir ekoldü. Orada öğrendiklerim, bana bunların çok fazlasını sonradan şan, şeref, şöhret ve para olarak getirdi. Tavsiyem yalnız gazetecilere değil, her gence girdiği müesseseyi iyi seçmesi, ona bağlanıp kalması, adım adım orada yükselmesidir. Tabi bu biraz da şans işidir. Hayatımda şanslı olduğumu inkâr edecek değilimdir. Reşat Fevzi beni fazla aile çocuğu bulmasaydı veya Babıâli’de ihtiyacın iyi yetişmişlere olduğuna inanan Nadir Nadi beni hocalığından tanımasaydı her şey tıpatıp aynı mı gelişirdi. Pek sanmıyorum

75 Metin Toker, “ Güzellik Müsabakaları…” Milliyet, 06.09.1983, s. 10. 76 Metin Toker, “ İlk Maaşım…” Milliyet, 29.08.1983, s. 8.

ama gene de insanların yılmamak şartıyla, kaderlerine egemen olabileceklerine inancım sarsılmış değildir”77.