• Sonuç bulunamadı

DP’nin Altın Yılları (1950–1954)

III. Haftalık Haber Dergiciliği

1.7. Siyasi Faaliyetleri

2.2.1. Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları (1944–1973)

2.2.1.2. DP’nin Altın Yılları (1950–1954)

14 Mayıs 1950 seçimleri sonucu CHP’nin muhalefete, DP’nin iktidara geçmesi ile başlayan eserde yazar; değişimin barış içerisinde gerçekleştiğini vurgulayarak, eski iktidarın görevini 22 Mayıs’a kadar devam ettirdiğini anlatır. Ayrıca kendisi o sırada asker olduğu için, DP’ye oyunu çok isteyip de veremediğinden bahseder.

Seçimlerin akabinde DP meclis toplantısı yapmış, cumhurbaşkanı ve meclis başkan adaylarını seçmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Grup Başkanı Ekrem Hayri Üstündağ seçilmiştir. Ardından DP ilk kabinesi, başbakanı ve 14 bakanını açıklayarak 22 Mayıs’ta yeminle görevine başlamıştır.

DP’nin ilk icraatı, 1932’de Türkçeye çevrilen ezanı yeniden Arapça okutmak olmuştur(Haziran 1950). 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore, Güney Kore’ye saldırmış ve bunun üzerine ABD Başkanı Truman, BM kararına uygun olarak bu saldırının durdurulması için gerekli desteği sağlamak için üye ülkeleri harekete geçmeye davet etmiştir. Türkiye bu davete, muhalefete ve meclise danışmadan olumlu cevap verdiği için çok eleştirilmiştir. Fakat bu durum memlekette çok güzel karşılanmıştır. Daha sonra, Toker’in eserinde yer ayırdığı Bulgaristan göçmenleri meselesi hükümetin başına büyük dert olmuştur.

MEB’de değişikliklere gidilmiş ve artan irtica hareketlerine karşı tedbirler alınmaya başlanmıştır. Ardından Halkevleri kapatılmıştır.

Kore Savaşı’ndaki kahramanlıktan sonra Türkiye’nin NATO’ya girmesi yolunda müzakereler başlamıştır. Nihayetinde 1952’de kabul gerçekleşmiş ve bu başarı DP’nin ilk dönemine damgasını vurmuştur. Bu arada iktidar ve muhalefetin birbirlerine karşı takındıkları olumsuz tutumlardan da sıklıkla bahsedilmiştir.

1950–1954 yılları arasında Türkiye “tam bir şantiye sahası haline geldi” diyen Metin Toker, çok başarılı projelere imza attıklarını dile getirir. Yine bu dönemde Türkiye’nin “Küçük Amerika” olacağı yönünde laflar çıkmıştır.

1954 seçimlerine yaklaşırken iktidar ve muhalefet arasında zaman zaman oluşan bahar havası bitmiş ve ortam yeniden gerginleşmiştir. Seçimlerde CHP ve MP’nin işbirliği yapacağı söylentileri dolaşmaktaydı. Seçimden önce MP’ne irticai faaliyetlerinden dolayı kapatma davası açılırken, CHP’nin de haksız kazançları için dava açılmıştır. CHP mallarını ele alan dava, malların hazineye aktarılması ile sonuçlanmıştır. Ayrıca CHP’nin yayın organı diye Ulus gazetesi de kapatılmıştı. Yerine Yeni Ulus çıkmış ve yönetimini de Nihat Erim almıştı.

DP-CHP-MP seçim meydanlarına çıkmışlar ve hararetle mitingler tertip etmekteydiler. Metin Toker serinin ikinci cildini burada noktalayarak, “seçimler 2

2.2.1.3. DP Yokuş Aşağı (1954–1957)

2 Mayıs 1954 seçimleri ile DP ikinci kez büyük bir zafer ile iktidarı kazanmıştır. Meclise daha çok milletvekili ile giren DP, Celal Bayar’ın tabiriyle “ince demokrasiye paydos” diyerek, bu dönemde baskıları artırmıştır. Öncelikle Kırşehir, Osman Bölükbaşı’na oy verdi diye ilçe haline getirilmiş, ardından basına şiddetli kısıtlamalar getirilmiştir.

Metin Toker eserinin bu cildinde İsmet Paşa ile tanışması, sözlenmesi, nişanlanması ve düğünlerini kendi anlatımıyla dile getirmiştir. Ayrıca AKİS davasında tevkif edilmesi ve hapishane günlerine dair de ayrıntılara yer vermiştir.

1955 yılına gelindiğinde, DP’nin kendi içerisinde anlaşmazlıklar patlak vermiştir. DP’nin içindeki muhalefetten 11 kişi, Nisanın son günü “ispat hakkı” için bir yasa önerisi vermişlerdir. Bu kanun, Devlet Bakanı olan Mükerrem Sarol için isteniyordu. Çünkü bakanın birtakım yolsuzluklara adı karışmış, fakat ispat hakkı olmadığı için açığa kavuşturulamıyordu. İspatçıların istedikleri, bakanlarında yargı denetimi altında olmalarını bilmek istemeleriydi. Başbakan Adnan Menderes, bu vekillerin tekliflerini geri almalarını istemiş; onlar da önerilerin de diretince partiden ihraç edilmişlerdir.

Yine 1955’in yaz aylarında, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek tevkif edilmiş, CHP ile CMP işbirliğine girmiş ve 6–7 Eylül olayları patlak vermişti. DP zor bir yaz geçirmiştir. Ayrıca partiden ihraç edilen vekiller, “Hürriyet Partisi” adında bir parti kurmak için resmi başvurularını, aynı yazın sonunda vermişlerdir. Genel Başkanları Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu olmuştur. 1956 yılının sonlarına doğru da Fuat Köprülü, Nedim Ökmen, Muammer Çavuşoğlu gibi “kaliteli partililer” DP’den ayrılarak yaprak dökümünü başlatmışlardır.

1957 yılı başlarında muhalefet partileri (CHP-CMP-HP) birlikte hareket etmeye başlamış ve DP deliye dönmüştür. Basında bu durumun üzerine gidince, birbiri ardına tevkifler başlamıştır. Önce Metin Toker, Bakan Mükerrem Sarol davası sebebiyle, eşinin hamileliğinin son günlerinde, 7 ay 23 gün hapis cezasına mahkûm edilmiş, ardından Osman Bölükbaşı hapse atılmıştır. Üniversite hocaları hakkında soruşturmalar başlatılmıştır. Bu durum muhalefeti birbirine daha da yaklaştırmıştır.

Hükümet bu durum karşısında 1958 yılında yapılacak seçimleri 1 yıl öne almış ve 27 Ekimde yapılmasına karar vermiştir.

27 Ekim seçim günü, daha oy verme işlemi bitmeden DP, 14.30 itibariyle radyodan DP’nin kazandığı kesin illeri yazmıştır. Metin Toker serinin üçüncü cildini seçim sonuçlarını vererek sonlandırmıştır. DP 408, CHP 173, CMP 4, HP 4….

2.2.1.4. Demokrasiden Darbeye (1957–1960)

Türkiye’de ihtilalin, 27 Ekim 1957 ile başladığını söyleyerek eserine başlayan Toker, çünkü “27 Ekim’de her şey bitmiyor, her şey başlıyordu” demektedir. Bu seçimlerde DP için, aynı 1946 seçimlerinde CHP’nin yaptığı gibi seçimlere hile karıştırdığı iddia edilmiştir.

1957–1960 devresinde, DP dikta idaresine yöneldi ve baskılar arttı diyen Metin Toker, “bu gidişe üç kurum karşı koydu ve sapasağlam sonuna kadar direndi. Bunlar CHP, gençlik ve ordudur” der.

Yeni hükümet, meclis açıldıktan tam 25 gün sonra kurulabilmiştir. 25. gün bakanlıkları mecliste değil, radyoda ilan etmişlerdir. 1957’den 58’e geçilirken, yani Aralık ayının sonu ve Ocak ayının başında “9 Subay Hadisesi” adıyla anılacak olan olay patlak vermiştir. Samet Kuşçu adında bir binbaşı birtakım subayların adını vermiş ve bunların DP aleyhinde bir tertip hazırladıklarını bildirmiştir. Fakat Menderes Hükümeti, önce bu subayları tutuklamış, daha sonra da bunları serbest bırakarak, ihbarı yapan binbaşıyı iftira atmak suçundan tutuklamıştır. O zaman bu olay iyi değerlendirilemediği için, ihtilale sebebiyet vermiştir.

1958 yılının ilk aylarında 9 subay hadisesinden başka iki olay daha olmuştur. Bunlardan biri DP’nin ABD’ye “muhalefetin gizli komünistlik yaptığı ve Türkiye’yi batıdan koparacağını” haber vermesidir. Ocak ayının 27’sinde Bağdat Paktı Ankara’da toplanacak ve ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ta katılacaktı. Bakanın gelmesi olay olmuştur. ABD Büyükelçiliğine bomba atılmış ve bakana heyecanlı bir piyes izletilmiştir. M. Toker’e göre; “ABD komünist ülkelere yardım yapıyordu. Türkiye’den emin olduğu için para vermiyordu. DP büyükleri -başta Fatin Rüştü Zorlu- bilerek bu durumu tertip etmişlerdir”.

1958 yılının başında yaşanan ikinci olay “Kubalı Olayı”dır. O tarihte DP gazetelerin her şeyi yazmalarını istemiyordu. Basın yasasını da değiştirmeyi göze alamıyordu. Ancak meclis iç tüzüğüne bununla ilgili bir madde belki konulabilirdi. Bu teşebbüs anayasa profesörleri arasında tartışılmaya başlandı. Bu arada Hüseyin Nail Kubalı da fikrini söyledi ve anayasaya aykırı buldu. Bu sebeple Nail Kubalı kürsüsünden uzaklaştırılmış, öğrenciler ve medeni cesareti olan hocalar derslere girmemiş ve İstanbul Üniversitesi hukuk fakültesi karışmıştır. Kubalı aylar sonra kürsüsüne dönebilmiş, fakat bu sefer de üniversiteye gittiği gün bir gazeteye verdiği demeç yüzünden rektör ve üniversite yönetim kurulundan tezkere almış ve savunması istenmiştir. Kubalı savunmasını vermeyince, 1 ay “öğretimden men

cezası” almıştır. Bu bir ay boyunca her gün öğrenciler gösteri yapmıştır. Nihayet

Kubalı göreve döndüğünde “kahraman gibi karşılanmış” ve üniversitedeki karışıklıklar son bulmuştur.

1958 Temmuzunda Irak’ta bir ayaklanma olmuş ve Kral Faysal, Abdullilah ve Nuri Sait Paşa katledilmiştir. “Bu idareci takımı DP’nin can dostuydu” ve ertesi gün Ankara’da Bağdat Paktı’nın toplantısı vardı. Bu durum Menderes’i derinden sarsmıştır.

1958’de iktidar-muhalefet arası daha gerginleşmiş ve İsmet Paşa ilk defa idam sehpasından bahsetmiştir. Buna karşılık DP’de çok sert yanıtlar verir hale gelmiştir. Bu sırada HP, CHP’ye katılmış ve partisini kapatmıştır. İsmet Paşa’nın Tokat gezisinde Zile de, olaylar çıkmış; polis, İsmet Paşa’yı karşılayan halka su ve gaz bombası sıkmış ve ateş açmakla tehdit etmiştir. Bu gezide kayınpederine eşlik Metin Toker; gezi dönüşü, kendi tabiriyle “eşeğini dövemeyen gene semerini dövmek kararı vermişti” diyerek Nihat Erim’in Kıbrıs politikası üzerine yazdığı bir yazı üzerine 2. kez, hapse mahkûm edilmiştir. Metin Toker’in eşi yine hamileydi ve son günleriydi.

Muhalefete şiddetli tedbirlerin alındığı bu dönemde, Başbakan uçak kazası geçirdi. Kazadan kurtulan Başbakan, memlekete dönüşte “peygamber gibi” karşılanmış ve camilerde dualar okunup, kurbanlar kesilmiştir.

1959 baharında, İsmet Paşa Ege gezisine çıkmış ve bu gezisine “Büyük

Taarruz” adını vermiştir. İktidar, “muhalefetin gittiği yerlerde düşmanlıkla tertipler

ve Topkapı yolunda pusu kurulduğunu ayrıntıları ile anlatır. Bu olaylara iktidar yayın yasağı koyduğu için Türkiye, BBC, Paris ve Kıbrıs radyolarından takip etmekteydi. Bu durum da “Türkiye olaylarını yabancı radyolardan dinleme” alışkanlığının başlangıcını oluşturmuştur.

Ocak 1960’da İsmet Paşa Bursa gezisinde, seçimlerin 1 yıl erkene alınarak 1960’ta yapılması fikrini ortaya atmış ve her gittiği yerde bunun propagandasını yaparak, iktidara yüklenmiştir. İktidar bu fikre, uzunca bir süre cevap vermemiştir. M. Toker’e göre; Başbakan Menderes, gidişatın iyi olmadığının farkındaydı ve olmazsa muhalefete geçmeyi aklından geçiriyordu. Fakat Celal Bayar ona, “sabık başbakan” olmaması yolunda telkinlerde bulunuyordu.

2 Nisan 1960 tarihinde İsmet Paşa’nın Kayseri’ye gezisi vardı. Fakat vali, Paşayı şehre sokmamış ve geri dönmesini istemiştir. İsmet İnönü direnerek, 3 saat orada, trende bekledikten sonra başka çare kalmayınca, şehre girişine izin verilmişti. İsmet Paşa’yı engellemekle görevlendirilen 3 subay istifalarını vermiş ve iktidar, onları tutuklamıştır. İktidar bu olayda da askerlerin yanında olmadığını anlamamıştı. Bu olay daha sonra Yassıada Davalarında görülecektir.

İsmet Paşa bu sıralarda hastalanmış ve Taşlık’taki evine 14 general ziyarete gelmiştir. Bu durum DP iktidarını deliye çevirmiş ve erken seçimin yapılmayacağını açıklamıştır. Daha sonra “Önce sahanın temizlenmesi” gerek demiş ve 18 Nisan 1960 günü meclise “Tahkikat Komisyonu” önergesi verilmiş ve hemen ertesi günü kabul edilmiştir. Bu komisyon “ülkeyi zora sokan basın ve muhalefet için” kurulmuştu. DP’nin muhaliflere karşı aldığı bir diğer tedbir de, ABD ile imzalamış olduğu ikili antlaşmadır. Bu antlaşma ile Türkiye, her an “karışmaya hazır bir ülke” olarak gösteriliyor ve ihtiyacı halinde ABD’nin müdahalesini istiyordu.

Tahkikat Komisyonu, ilk iş olarak İsmet Paşa’nın nutuklarına yayın yasağı koymuştur. Fakat İsmet Paşa’nın yasak bildirileri ve nutukları çoğaltılarak “el altından” dağıtılıyordu. Yazara göre; “Menderes’e karşı koyma işini CHP organize

etmiş, beslemiş, sloganları vermiştir. İsmet Paşa partisinin bu rolü oynadığından haberdardı, ama kendisi hiçbir zaman yeraltına geçmedi” diyen yazar, “daima açıkta kaldı, her sözünü açıktan söyledi ve bir tek kişiyle bir komploya girişmedi”,

diyerek sözlerine şöyle devam eder; “buna karşılık ihtilale yeşil ışığı onun yaktığı bir

İsmet Paşa buna serbestçe yanıt verebilseydi ihtilal derdi” diyen yazar böylece

spekülasyonlara da açıklık getirmiştir. Ayrıca kurulan Tahkikat Komisyonu Metin Toker’in, “meclise gazeteci giriş kartı”nı elinden almış ve ona meclis görüşmelerini yasak etmiştir. Buna da genel bir formül bulmuş ve “sabıkalılar meclise giremez” demiştir.

1960 Nisanında Kore’deki diktatörlük devrilmiştir. İsmet Paşa bu konu ile ilgili “ Türk milletinin Kore milleti kadar haysiyet sahibi olduğunu” söylemiş ve

“artık sizi ben bile kurtaramam” demiştir. Bu konuşmanın sonucunda İnönü, 12

oturum meclisten çıkarılma cezasına çarptırılmıştır. 27 Nisan’da, DP vekilleri Tahkikat Komisyonuna özel bir yetki veren “Salahiyet Kanunu” kabul etmiştir. Böylece komisyon; savcı, sivil ve askeri yargıçların bütün yetkilerini eline alarak gazete toplattırabilecek ve matbaa kapatabilecekti. Ertesi gün Beyazıt Meydanında, bu durumu protesto eden gençler ile polis vuruşmuş ve öğrenci olayları patlak vermişti diyen yazar, “biz bu sırada ne yazsak suç olacaktı, dikkat çekmemek için

Benli Belkıs’ın maceralı aşk hayatını anlatacaktık. Yazı çok ince, dikkatli ve alaylı olacaktı” der. Röportaj için İstanbul’a giden Metin Toker, Ankara’nın karışması

üzerine görüşmeyi bir gün sonraya ertelemiştir. Bu sırada Ankara’dan Metin Bey’e haber gelmiş ve “Tahkikat Komisyonu ilk tedhiş denemesini AKİS üzerinde yapmış,

hem dergiyi hem de matbaayı kapatmıştı.” Yazı işleri müdürü Kurtul Altuğ

tutuklanmış ve sorguya çekilmiştir. Heyet hep Metin Toker’i sormuş “AKİS’teki

yazıları onun yazdığını söyle, seni serbest bırakalım” demiş ve birazda

tartaklamışlardır. Tahkikat Komisyonu, AKİS’in tüm üyelerini (Metin Toker hariç) sorguya çekmiş ve yazıların Metin Toker tarafından yazıldığını itiraf ettirmek istemiştir. Oysaki Metin Toker kitabında, bir gün önce tüm müsveddeleri kalorifer kazanında yaktığını ve böylece bir şey bulamadıklarını açıklar.

5 Mayıs’ta, saat 17.00’da Atatürk Bulvarı’nda bir kalabalık “Yaşa İsmet

Paşa” diye bağırınca, polisler onları otobüslere doldurup götürmüşlerdir. 27 Nisan

ile 27 Mayıs arasında İsmet Paşa Ankara’dan hiç ayrılmadı diyen yazar “Ayten

Sokaktaki ev bir bakıma karargâh halindeydi. İsmet Paşa’nın demeçleri, burada hazırlanıyor ve basına veriliyordu. Tabi basın bunları yayımlayamıyordu. Bunlar el altından dağıtılacaktı. Çoğaltma makinelerinin en eminleri genelkurmaydaydı. Bildirgeler orada basılıyor, oradan çıkarılıyor, gerekli yerlere sevk ediliyordu.

İktidarın ihtilal bildirileri dediği şey, işte bu çoğaltılan İsmet Paşa’nın konuşmalarıdır”.

1960’ın bütün Mayıs ayı, Ankara’daki gençlerin eylemleriyle sürmüş ve 26 Mayıs sabahı gazetelerde Tahkikat Komisyonu’nun görevini tamamladığı haberi çıkmıştı. O gece İsmet Paşa’yla birlikte olan yazar, İsmet Paşa’nın asker tarafından yapılacak olan ihtilalden haberi olduğunu söylüyor; fakat 27 Mayıs gecesi böyle bir hareketin yapılacağından kesinlikle haberinin olmadığını vurgulayarak kitabını bitirir.