• Sonuç bulunamadı

H. Türkiye’de İşyeri Büyüklüğüne Göre İstihdamın Dağılımı

II. TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN GENEL DURUMU

Türkiye’de işsizlik sorunu, sanayileşmede istenen düzeye gelinememesi, tarım

toplumu niteliğinin belirli ölçüde ağırlığının devam etmesi, hızla artan genç nüfusun istihdamını sağlayacak yatırımların yeterli seviyede gerçekleştirilememesi gibi nedenlerle yapısal bir özellik taşımaktadır.

Türkiye’de işgücü piyasasındaki temel sorunların başında, çalışma çağı nüfus miktarının istihdam miktarından daha hızlı artmasıyla birlikte yeni istihdam imkânlarının yaratılamaması gelmektedir. Özellikle son birkaç yıldır tarım sektöründe yaşanan çözülme ve kırdan kente göç büyük ölçüde işgücü piyasasını şekillendirmektedir. Ayrıca, kayıt dışı istihdamın yüksek oluşu, genç işsizliğin yüksek olması, işgücü yaş seviyesinin düşüklüğü ve işsizlikle kapsamlı politikaların oluşturulamaması diğer sorun alanlarını oluşturmaktadır194.

Bugün yaşanmakta olan işsizliğin önemli bir nedeni emek arz ve talep koşullarının yapısal uyuşmazlığıdır. Yapısal uyuşmazlık nitelik bakımından farklı nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Serbest piyasa ekonomilerinde her zaman bir miktar işgücünün istihdam dışında kaldığı görülmektedir. İlk işlerini aramakta olanlar ile yeniden iş arayanlar istihdam edilene kadar geçirdikleri sürede işsiz olacaklardır. İş arama süresi olarak tanımlanan bu işsizlik (friksiyonel işsizlik) iş ile iş arayanları eşleştirme sorununun varlığını ifade etmektedir. İşgücü piyasasındaki bilgi yetersizliği, organizasyon sorunları, akışkanlık problemleri friksiyonel işsizliğin seviyesini belirlemektedir. Nerede ve hangi ücret düzeyinde ve hangi koşullarda boş işler vardır? sorularına yanıt oluşturabilecek bilgilere ne kadar kolay ulaşılabiliyorsa friksiyonel işsizlik de o kadar düşük olacaktır. Ancak asla sıfır düzeylerinde olmayacaktır. Bu durumun da kısa süreli ve geçici bir durum olması beklenmektedir. Emek arz ve emek talebi arasındaki uyuşmazlığın uzun sürmesi halinde ise yapısal işsizlik oluşmaya başlamıştır. Endüstriyel, mesleki, demografik, doğal ve kurumsal yapı değişikliklerinin rol oynaması sonucunda ortaya çıkan yapısal işsizlik belli endüstrilerde, mesleklerde ve bölgelerde ortaya çıkabilir. Yapısal işsizliğe neden olan etkenlerin başında endüstriyel

194

Gamze Yücesan Özdemir ve Ali Murat Özdemir, Sermayenin Adaleti, Türkiye’de Emek ve Sosyal Politika, Ankara: Dipnot Yayınları, 2008, s.92

yapıdaki değişmeler gelmektedir. Bazı ürünlere olan talebin azalması veya ortadan kalkması; ileri teknolojinin üretim sürecine girmesiyle mesleki niteliklerin uyuşmaması işsizliğe neden olacaktır. Bu tür uyumsuzluklardan niteliksiz işgücü daha fazla etkilenmektedir.

Emeğin mobilitesinin düşük olmasından kaynaklanan uyumsuzluklar da işsizliğe neden olabilecektir. Nüfus yapısındaki değişiklilerden doğan yapısal uyuşmazlıklar da önemli bir faktördür. Nüfusun yaşlanması veya genç bir nüfusa sahip olmak uyum esnekliğini etkilemektedir.

Yapısal sorunlar bir yandan teknolojik ilerlemelerin, istihdam yaratmayan ekonomik büyümenin, küreselleşme veya rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıkmış; diğer yandan da yanlış politika uygulamalarının bir sonucu olmuştur. İşsizlikle mücadele konusunda çok etkili olunamaması istihdam konusundaki tartışmaları uzun bir süreden beri canlı tutmaktadır. Yeni istihdam olanaklarının yaratılması ancak makroekonomik politika uygulamalarıyla mümkündür. Ancak “neo-liberalizm makroekonomik politikalara” bazı sınırlamalar getirmektedir. Örneğin neo-liberal politika uygulamalarının en önemli parçasını oluşturan özelleştirmeler, kamunun ekonomiye müdahalesini en aza indirmekte ve kamunun istihdam yaratma işlevini sınırlandırmaktadır. Bu durumda hükümet politikalarıyla yapılacak tek şeyin özel girişimin yatırım yapmasını teşvik edecek politika uygulamaları olduğu gözükmektedir195.

Türkiye’de, 1960’ların sonuna kadar işsizlik oranı %3.5 dolaylarında olmuştur. 1960’ların sonundan itibaren de sürekli bir artış eğilimi içerisine girmiştir. 1970’lerin sonundaki ekonomik kriz işsizlik oranlarında hızlı bir artışa neden olmuştur. Ekonomilerin bilânçolarındaki cari açıklardaki artışlardan kaynaklanan krizin etkileri işsizlik oranlarına ekonomik büyüme oranındaki yavaşlamadan da daha önce yansımıştır. 1976 yılında işsizlik oranı bütün dönemin en yüksek seviyesine ulaşarak %9 düzeyine çıkmıştır. Bu genişlemenin ardından reel ücret artışları 1977 yılından itibaren büyük ölçüde sınırlanmıştır. Fakat bu durum işsizlik oranında herhangi bir azalmaya yol açmamıştır. 1978 yılında işsizlik oranı daha da artarak %10.1 seviyesine

195

ulaşmıştır. 1977 yılında ekonomik büyüme hızındaki yavaşlama kısa süre sonra 1979 yılında ekonomik daralmaya dönüşürken, işsizlik oranı hafif bir azalma göstererek %8.9 seviyesine inmiştir196.

Türkiye’de işsizlik olgusu, ekonomik ve sosyal yapı değişiminin başlangıcı sayılan 1980 yılından sonra hissedilen en temel problemlerin başında gelmiştir. 1980 sonrası Türkiye “ithal ikameci sanayileşme politikalarını” terk ederek, “ihracata dayalı büyüme stratejisini” ortaya koymuştur. 1980’lerde artan ihracat, genelde kurulu kapasitenin yüksek oranda kullanımı ve iç talebin bastırılması yoluyla sağlanmış, bu nedenle istihdam yaratıcı ve işsizliği azaltıcı rolü kısıtlı kalmıştır.

1990’lı yıllar büyümenin tek başına işsizlik sorununu çözmediği ve işsizliğin yapısal niteliğinin önemli boyutlar kazandığı ve işsizlikle mücadelede “aktif işgücü piyasası politikalarının” ön plana çıktığı yıllar olmuştur. İstihdam olanaklarını ve istihdam edilebilirliği arttırmak olarak tanımlanan aktif istihdam politikaları uygulamalarının içeriğinde esas olarak ömür boyu eğitim ve formasyon programlarının uygulanması ve girişimciliğin özendirilmesi yer almaktaydı. Ancak şu ifade edilebilir ki, Aktif İstihdam Politikalarının ana amacı emek piyasalarına esneklik kazandırmaktır.

Türkiye’de 1990’lı yıllar en önemli ekonomik sorunların başında gelen işsizliğe, Avrupa Birliği (AB) düzeyinde çözüm getirilmek üzere somut adımlar atılmıştır. 1993 yılında yayınlanan Beyaz Kitapta istihdam alanında uyumlu bir Avrupa yaklaşımının geliştirilmesine temel oluşturacak ideolojik, politik ve analitik temeller belirlenmiştir. Beyaz Kitaptan esinlenilerek 1994’de Essen’de oluşturulan stratejide insan kaynaklarının geliştirilmesi, üretken istihdama destek verilmesi, işgücü piyasası kurumlarının etkinliğinin arttırılması ve iyileştirilmesi, girişimciliğin teşvik edilmesi, genç ve uzun dönemli issizlerin ve kadınların işgücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılması kapsamındaki önlemler bütünü bugünkü Avrupa İstihdam Stratejisinin (AİS) temellerini oluşturmaktadır197

.

Tablo 43’de 1988–2009 döneminde Türkiye’deki işsizlik oranları ve tarım dışı işsizlik oranları verilmiştir. Tarımda gizli işsizliğin yüksek olması sebebiyle tarım dışı

196

Ansal vd.., s.103

197

işsizlik verilerinin gerçek işsizlik oranlarını ifade etmede daha anlamlı olduğu söylenebilir.

Tablodan işsizlik oranlarını incelediğimizde 1988 % 8.4 olan işsizlik oranının 2001 yılına kadar sürekli düşüş trendi içerisinde olduğunu görmek mümkündür. Bu dönem içerisinde %8.9 ile 1993 yılı işsizlik oranlarının en fazla olduğu yıl olma özelliği kazanmıştır. Tarım dışı işsizlik oranlarına baktığımızda da 1988 yılında % 14.4 olan oran, 2001 yılına kadar sürekli düşüş trendi içerisinde olmuştur. Bu dönem içerisinde 1991 yılı %14.7 ile tarım dışı işsizlik oranın en yüksek olduğu yıl olmuştur. Ancak bu düşüş trendi 2001 yılında sonra bozulmuş ve artış trendine girmiştir. 2001 yılındaki bankacılık krizi sonra bankalarda çalışan birçok beyaz yakalının işsiz kalmasının yanı sıra finans sektöründe oluşan krizin reel sektörü etkilemesi işsizlik oranlarının artmasında pay sahibi olmuştur. 2000 yılında %6.5 olan işsizlik oranı bankacılık krizi sonrası dönem sonunda 2002 yılında %10.3 seviyelerine yükselmiştir. Tarım dışı istihdam oranlarına baktığımızda da buna paralel olarak 2000 yılında %9.3 olan oran 2002 yılı sonunda %14.5 seviyelerine yükselmiştir. Bu dönemden sonra Türkiye’de işsizlik oranları sürekli yükseliş trendi içerisinde olmuştur.

Hükümet, siyasi krizleri ve bankacılık krizini aşmak için birçok politika ortaya koymuştur. Uygulanan politikalarla 2002–2005 döneminde dört yıl kesintisiz büyüyen Türkiye, büyüme performansının yanı sıra, kamu açığı ve borçlanmasında görülen iyileşme sayesinde enflasyonu da kontrol altına almıştır. Ancak uygulanan politikalarla yüksek büyüme, kamu mali disiplini ve enflasyonun kontrol altına alınmış olmasına rağmen ekonomide yüksek ithalat artışı, yüksek cari işlemler açığı, yüksek işsizlik oranı ve reel kurda ciddi değerlenme yaşanmıştır198.

Tüm bu politikalar sonucunda 2003 yılında işsizlik oranı %10.5, 2004 yılında %10.8, 2005 yılında %10.6, 2006 yılında %10.2, 2007 yılında %10.3 seviyelerinde gerçekleşmiştir. 2007 yılında etkilerinin hissedildiği ve 2008 yılının Eylül ayından itibaren derinleşen küresel finans krizinin etkisiyle birlikte işsizlik oranı 2007 yılında %10.3 iken, 2008 yılında bu oran %11 seviyesine ilerlemiştir.

198

Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği, 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi: İstikrardan

Küresel finans krizi ile birlikte Türkiye’de yabancı para cinsinden kredi alma koşullarının zorlaşması, kredi maliyetlerinin yükselmesi ve dünya ticaretindeki daralmaya paralel olarak ihracatın azalması gibi nedenler işsizlik oranının artmasına sebep olmuştur. Çünkü iç talep daralmış, daralan taleple birlikte, sanayi üretimi düşmüş, imalat sanayisinde kapasite kullanımı gerilemiş ve ihracatın gelirleri de azalmıştır. Tüm bu etkenler işsizlik oranının aşırı oranlara çıkmasına neden olmuştur. 2009 yılsonu itibariyle de işsizlik oranı %14 seviyesine ulaşmış, tarım dışı işsizlik oranı ise %17.4 seviyesine yükselmiştir.

İşsizlik oranları cinsiyetler, kırsal ve kentsel alanlara göre de farklılıklar göstermektedir. Tablo 44’de Türkiye’de cinsiyetlere ve kentsel-kırsal alanlara göre değişen işsizlik oranları gösterilmiştir.

Tablodan görüldüğü gibi işsizlik sorunundan en fazla kentsel yerleşim alanları etkilenmektedir. 1988–2009 yıllarında kentsel işsizlik oranı sürekli olarak hem Türkiye geneli hem de kırsal alan işsizlik oranlarının bir hayli üzerinde seyretmiştir. 1988 yılında Türkiye geneli %8.4 olan işsizlik oranı, kentsel alanda %13.1 oranındadır. %13.1’lik bu oran zaman içerisinde düşme eğilimine girmiş olmasına rağmen, 2001 bankacılık krizi ile birlikte %14.2’lik orana yükselmiştir.

2001 krizi sonrası kentsel işsizlik oranlarındaki artışlar dikkat çekmektedir. Bu yüksek artışın nedeni olarak, bankacılık krizi ile birlikte bankacılık sektöründe ve buna sektöre bağlı olarak reel sektörde yaşanan işten çıkarılmaların olduğu söylenebilir. 2007 yılında başlayan ve etkisini 2008 yılında tüm dünya ülkelerinde göstermeye başlayan Global Krizin etkileri de kentsel işsizlik oranlarında kendini hissettirmiştir. Kentsel işsizlik oranları Türkiye genel ortalamasının üstünde olmayı sürdürerek 2008 yılsonunda %12.8, 2009 yılı sonunda ise %16.6’lık oran ile rekor seviyelere ulaşmıştır.

Kentsel işsizlik oranları, erkek-kadın ayırımında da önemli ölçüde farklılaşmaktadır. 1990 yılından 2005 yılına kadar kentsel kadın işsizlik oranları 1990 yılında % 20.7 iken 2005 yılında bu oran %17’lere gerilemiştir. Kentsel erkek işsizlik oranlarında ise 1990 yılında %8.4 olan işsizlik oranı 2005 yılında %11.6 seviyesine çıkmıştır. Kadınların zaman içerisinde iş piyasasına artarak katıldığını ve iş

bulabildiğini söyleyebiliriz. Erkeklerde işsizlik oranı artarken, kadınlarda işsizlik oranlarının düşmesi kadınlar açısından iyi bir gelişme olduğu söylenebilir. Ayrıca Kentlerde genel görünümün, erkek işsizlik oranının kadın işsizlik oranından sürekli aşağıda olduğudur. Erkeklerin aile reisliği ve çeşitli sorumlulukları iş piyasasında sürekli olmalarını gerektirmektedir.

2008 yılsonu değerlerine baktığımızda kentsel alanda %11.6 olan erkek işsizlik oranı, 2009 yılında %15.3 seviyelerini görmüştür. Kadınlarda ise durum daha vahimdir. 1995- 2008 yılları arasında %20 seviyelerini hiç görmeyen kentlerde kadın işsizlik oranı, 2009 yılında %20.4 seviyelerini görerek ayrı bir vahamet yaratmıştır.

Kırsal alandaki işsizlik oranları kentlerdeki işsizlik oranlarından daha düşük seviyelerdedir. Kırsal işsizlik oranları, 1996 yılından itibaren dengeli gidişatını bırakarak 1999 yılına kadar düşüş trendine geçmiştir. 2001 krizi öncesi ve sonrası kırsal alanda işsizlik oranları artış göstermiş, 2008 ve 2009 yıllarında da en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. 2008 yılında %7.2 olan kırsal işsizlik oranı, 2009 yılsonunda ise %8.9 seviyelerine ulaşarak geçmişten günümüze kadar olan en yüksek seviyelerine çıkmıştır.

Kırsal alanda erkek ve kadın işsizlik oranlarına baktığımızda ise, kentteki erkek ve kadın işsizlik oranlarına göre aksi durumlarının var olduğunu görebiliriz. Kentlerde genel itibariyle kadınların işsizlik oranları erkeklerin işsizlik oranından daha fazla iken kırsal alanda erkeklerin işsizlik oranı kadınların işsizlik oranlarından daha fazladır. 1998 yılında kırsal alanda erkeklerin işsizlik oranı %5.3 iken kadınlarda bu oran %4.4 dür. Zaman içerinde bu aradaki fark gittikçe azalmasına rağmen hiç ters seyir izlememiştir. 1995 yılında erkeklerde %5.8 olan işsizlik oranı kadınlarda %2.4 seviyelerine inmiştir.. 1999 yılından başlayarak tarım kesimine sağlanan sübvansiyonların azalması ve ithalatın getirdiği rekabet, kırsal alanlardaki erkeklerin başka iş arayışlarına yönelmesine sebep olduğu söylenebilir. Ayrıca istihdam nasıl kırdan kente göç ediyorsa, işsizlik de kırdan kente göç etmektedir. Bu nedenle büyük şehirlerdeki nüfus hızla artmaktadır.

Tablo 43

Türkiye’de İşsizlik Oranları 1988–2009 YIL İşsizlik Oranı % Tarım Dışı İssizlik Oranı% 1988 8.4 14.4 1989 8.6 14.5 1990 8.0 12.4 1991 8.2 14.7 1992 8.5 14.0 1993 8.9 14.3 1994 8.5 13.2 1995 7.6 11.0 1996 6.6 10.6 1997 6.8 11.0 1998 6.9 11.0 1999 7.7 10.8 2000 6.5 9.3 2001 8.4 12.4 2002 10.3 14.5 2003 10.5 13.8 2004 10.8 14.2 2005 10.6 13.5 2006 10.2 12.7 2007 10.3 12.6 2008 11.0 13.6 2009 14.0 17.4

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu ( TUİK ), Hane Halkı İş Gücü Anketi

Tablo 44

Türkiye’de Cinsiyetlere ve Kentsel-Kırsal Alanlara Göre İşsizlik Oranları 1988–2009

Türkiye Kent Kır

YIL Genel Erkek Kadın Genel Erkek Kadın Genel Erkek Kadın

1988 8.4 7.5 10.6 13.1 9.7 28.3 5.0 5.3 4.4 1989 8.6 8.3 9.7 13.1 9.8 26.9 5.5 6.7 3.7 1990 8.0 7.3 7.6 10.7 8.4 20.7 4.8 6.2 2.9 1991 8.2 9.0 7.4 12.6 10.4 23.6 5.4 7.5 2.4 1992 8.5 8.6 7.8 12.3 10.3 21.1 5.0 6.7 2.2 1993 8.9 8.9 10.0 13.0 10.5 23.9 5.6 7.0 2.9 1994 8.5 8.1 8.8 11.4 9.3 20.4 5.3 6.5 3.2 1995 7.6 7.1 7.9 10.4 8.2 19.9 4.6 5.8 2.4 1996 6.6 6.4 6.1 10.0 8.7 16.1 3.1 3.8 2.0 1997 6.8 6.5 9.4 10.1 7.8 19.7 4.3 4.7 3.3 1998 6.9 6.8 6.6 10.5 9.0 16.9 3.0 3.9 1.6 1999 7.7 7.1 8.0 10.5 8.7 17.6 4.1 5.1 2.3 2000 6.5 6.6 6.3 8.8 7.8 13.0 3.9 4.9 2.0 2001 8.4 8.7 7.5 11.6 10.3 16.6 4.7 6.5 1.7 2002 10.3 10.7 9.4 14.2 13.0 18.7 5.7 7.3 3.0 2003 10.5 10.7 10.1 13.8 12.6 18.3 6.5 7.9 4.0 2004 10.8 10.8 11.0 13.6 12.5 17.9 5.5 6.8 3.0 2005 10.6 10.5 11.2 12.8 11.6 17.0 6.3 7.7 3.6 2006 10.2 9.9 11.1 12.2 11.0 16.4 6.2 7.4 3.9 2007 10.3 10.0 11.0 12.0 10.8 16.1 6.8 8.3 3.8 2008 11.0 10.7 11.6 12.8 11.6 16.6 7.2 8.7 4.3 2009 14.0 13.9 14.3 16.6 15.3 20.4 8.9 10.7 5.3

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu ( TUİK ), Hane Halkı İş Gücü Anketi