• Sonuç bulunamadı

E. İstihdama İlişkin Teoriler

2. Marksist İstihdam Teorisi

Marksist İstihdam Teorisi, emek piyasasının arz fazlası içerdiğini kabul ederek işsizliğin kapitalist sistemin doğal bir parçası olduğunu iddia eder. Emek arzı fazlasını “yedek işgücü ordusu” olarak tanımlar. Yedek işgücü ordusu işsiz kitlelerin yanı sıra, ekonominin kapitalist olmayan sektörlerinden kaynaklanan sonsuz esneklikteki emek arzının bir ürünü olduğunu ifade etmektedir. Emek arzının en temel kaynağını ise “göçmen işçiler” ile ev içi üretim dışında çalışmayan “ev hanımlarının” oluşturduğunu savunmaktadır. Ekonomik krizler veya hızlı yapısal ve teknolojik değişimlerin işsizlik yarattığını bunun da yedek işgücü ordusunun varlığını derinleştirdiğini ifade etmektedir35. Yedek işgücü ordusu, çalışmakta olan işçilerin işten atılması durumunda

ani bir şekilde ortaya çıkabileceği gibi, daha az rastlanmasına rağmen ilave işçi

35

Özlem Onaran, Türkiye’de Yapısal Uyum Sürecinde Emek Piyasasının Esnekliği, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı: 86,Ay: Güz, İstanbul: Birikim Yayınları, 2000, s. 199

nüfusunun normal kanallarla massedilmesi zorluğuyla karşılaşılması gibi daha gerçekçi bir biçimde de kendini gösterebilir36.

Marks, sermayenin organik bileşiminin aynı kalması halinde, sermaye birikiminin ilerlemesinin bir kez belli bir düzeye ulaşınca işçileri kayıracağını, çünkü tam istihdamın oluşma eğilimi göstereceğini belirtir. Marks’a göre Kapitalist gelişme ya da kapitalist genişleme “canlı emek” yerine “ölü emek” ikamesidir.( işçilerin yerine makinelerin geçmesi). Bu genel varsayım ile sermaye birikimi süreci yoluyla bir işsiz üreticiler kitlesinin sürekli olarak “yaratıldığı” olgusunu ortaya atar. Bu kitlenin ise ücretler üzerinde aşağıya doğru basınç yapacağını belirtir. Ancak bu açıklama genel olarak sermayenin işleyişine, bir başka deyişle kapitalist genişlemenin rekabet vb… somut koşullarından kopuk bir kapitalist dünyaya gönderme yapma durumudur37.

Bu yedek sanayi ordusu “yasa”sının gerçekleşmesi temelde iki etkene bağlıdır. Birincisi, “sanayinin genişleme ritmi ile proleterleşmiş tabakaların büyüme ritmi arasındaki ilişkiye”, ikincisi ise “geçici işsizlik ile işi olan işçi kitleleri arasındaki ilişkiye” bağlıdır. Bu iki etmen için farklı olan iki düzeyde de dalgalanmalar gözlemlenebilir. Birincisi uzun dönemlidir; sınaî genişlemeyle ilişkili olarak nüfusun proleterleşme ritmidir. Kısa dönemli olan ikincisi iktisadi düzen içerisindeki dalgalanmalardır. Ekonominin aşırı üretim halinde olması durumunda, iş arayan işçilerin sayısı mevcut işlerin sayısından çok daha fazla olacaktır. Ekonomi üretimin patlama döneminde iken ise işçilere olan talep artacaktır. Böylece ücretler yukarı doğru basınç altın alınmış olacak, sonuç olarak da emek, ücretlerin genel hareketini belirleyecektir38

.

Marksın yazdığı gibi;

“Durgunluk ve genel yoksulluk zamanlarında endüstriyel yedek, aktif işçiler ordusunu çalışamaz hale getirir; aşırı üretim ve hummalı etkinlik zamanlarında onların haklarını engeller. Bu nedenle göreceli nüfus, emeğin arz ve talep yasasının çalışmasının karşısında yer alan zemindir.”

36

Paul Sweezy, Kapital Gelişme Teorisi, Çeviren Gülsün Akalın, İstanbul: Kaldelon Yayınları, 2007, s.92-93

37

Nail Satlıgan, Marksist İktisat El Kitabı, İstanbul: Yordam Yayınları, 2008, s. 44–45

Marks’a göre, onlar bütünüyle işsiz kalma anlamında özgür kılınmıştır ve “ bir iş görmek için etrafı kolaçan eden her yeni sermaye kırıntısı onlardan istifade edebilir”. Onlar iş bulduklarında yedek orduya katılma korkusu içerisinde olacaklarından sömürüye hazır bir hale geleceklerdir. Bu nedenle, emeğin verimliliği ne kadar büyük olursa, endüstriyel yedek ordunun “görece kitlesi” de o kadar büyük olacaktır. Dolayısıyla sosyal zenginliğin artması resmi yoksulluğun artmasına yol açacaktır ve bu durum “ kapitalist birikimin mutlak genel yasasıdır” diye ifade etmektedir39.

Marks, ücretlerin mutlak ve kati suretle sürekli düşeceğini söylememektedir. Ancak bu durumun sistem devam ettikçe işçiyi kölelikten kurtarmayacağını da ifade etmektedir. Sermaye birikiminin artması işçinin kaderini negatifleştirerek, işçinin yaratıcı, duygusal, estetik ve entelektüel potansiyeli engelleneceğini de ifade etmektedir. Bunu tanımlamak için de “yabancılaşma” kavramını kullanmaktadır40.

Yabancılaşma, işçinin kendisini yadsıması, mutsuzluk duyması, bedenine ve tenine eziyet etmesi olgusuna dayanmaktadır.41

Marksist Teorinin asıl dayanağı Emek-Değer Teorisidir. Emek –Değer Teorisinde bir malın değeri, malın üretimi için gerekli toplam işgücü zamanı ve o malın üretiminde kullanılan üretim araçlarının içerdiği dolaylı işgücü ile bu araçları kullanarak malın üretimini sağlayan dolaysız işgücünden oluşmaktadır. Dolaylı işgücü, üretiminde kullanılan üretim araçlarının miktarlarıyla, bu araçların birim değerlerine bağlıdır. Bu nedenle, mallar birbirlerinin üretiminde üretim aracı olarak kullanıldığı ve süreçler arasında teknolojik bağımlılık ortaya çıktığı zaman, bir malın değeri, sadece o malın üretim koşullarına değil, o malın üretiminde dolaylı veya dolaysız olarak kullanılan bütün malların üretim koşullarına bağlı olacaktır. Bu koşullar üretim süreçlerinin mal ve işgücü girdi katsayıları ile tanımlanmakta ve değerler bu katsayılardan türetilmektedir.42

Marksist teoride, “işsizlik” nüfus ile ekonomik sistem arasındaki ilişkidir. Marks işsizlik sorununu dinamik bir analiz sürecinde kapitalizmin içsel çelişkileri

39

Francis Wheen, Karl Marx Das Kapital Biyografi, Çeviren: Orhan Düz, İstanbul: Güncel Yayıncılık, 2006, s.58- 59

40

Emery Kay Hunt, İktisadi Düşünce Tarihi, Çeviren: Müfit Günay, Ankara: Dost Kitapevi, 2005, s.311

41

Karl Marx, 1844 El Yazmaları Ekonomi, Politik ve Felsefe, Çeviren: Kenan Somar, Ankara: Sol Yayınları, 1973, s.157

42

Yılmaz Akyüz, Emek-Değer Teorisi ve Nitelikli İşgücü Sorunu, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:441, 1980, s. 11,http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/068.pdf, (10 Mayıs 2010)

içinde ele almıştır. Marksist analizde birbirleriyle ilişkili iki tip işsizlikten söz edilmektedir. Bunlardan ilki, kapitalist üretimin bir sonucu olarak tanımlanan ve yedek işsizler ordusu yaratan” teknolojik işsizliktir”. Diğeri ise, yedek işsizler ordusu ile birikim ve birikime kaynak olan “karın azalması sonucunda ortaya çıkan işsizliktir”43.Teknolojik gelişme, makinelerin emeğin yerini alması şeklinde ortaya

çıktığı için teknolojik işsizlik meydana gelmektedir. Marks’ın ücret teorisinin temelini de bu görüş oluşturmaktadır. Teknolojik değişmenin neden olduğu “yedek işsizler ordusu”, işgücü arzının işgücü talebinden sürekli olarak daha yüksek olmasına neden olmakta böylece işçiler arasındaki rekabet başlayarak ücretlerin asgari düzeye inmesi kaçınılmaz olmaktadır. Marks’ta piyasa ücretlerinin asgari düzeyin üzerine çıkması teknolojik gelişmeyi hızlandıran bir unsur olmakta ve bu nedenle işgücü talebi de işgücü arzına göre değişim göstermektedir. Teknolojik gelişmenin süreli olması durumunda işgücü talebinin de sürekli olarak işgücü arzından düşük olmasına yol açmaktadır44.

Birikim ve teknolojik gelişmenin oluşturduğu artık, yeni teknolojilerin ve üretim araçlarının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Böylece yedek işgücü ordusunun giderek artmasına neden olunacaktır. Sonuçta Marks’a göre kapitalist üretim biçimi, sermaye birikimlerindeki hareket sonucu göreli bir fazla nüfus ortaya çıkarmaktadır. Eğer sermaye birikiminin emek talebi üzerindeki etkisi olumlu olursa emek talebi artacak, olumsuz olursa da düşecektir. Marksa göre söz konusu etki genelde düşme yönündedir, yani sermaye birikimi emek talebini olumsuz etkilemektedir. Çünkü fazla nüfus olgusu kapitalist üretim biçiminde kronik bir durum haline gelmiştir ve en önemlisi de sermaye birikimi için bunun böyle olması gerekmektedir. Endüstriyel birikim veya teknolojik ilerleme emek gücü kullanımına bir esneklik getirmektedir ve böylece ücretler düşmektedir. Ancak bu düşüş emeğin gücünün tehdit edecek kadar değil yeniden üretime yetecek bir ücret düzeyine kadar olacaktır. Kapitalistler emek verimliliğinin daha yüksek olduğu teknolojilere yatırım yapmaktadırlar. Ancak teknolojik gelişme üretiminde birim üretim başına daha çok üretim aracı ve daha az emek kullanılması şeklinde ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla emeğin yerini makineler

43

Berrin Ceylan Ataman, İşgücü Piyasasının Temel Prensipleri ve İstihdam Politikaları, İstihdam ve Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1999, s.66–67

almaktadır. Teknolojik gelişme sermayenin organik bileşiminin artmasına diğer bir deyişle malların içerdikleri işgücü oranlarının değişmesine neden olmaktadır.( Sermayenin Organik Bileşimi= değişmeyen sermaye/değişen sermaye olarak ifade edilmektedir. Üretim süreci içinde daha az emek kullanıldığına göre değişen sermaye düşecek, dolayısıyla sermayenin organik bileşimi artacaktır.).Ancak yeni teknolojilerin kullanılması üretim maliyetlerini arttıracağından kar oranları düşecektir45

. Kar

oranlarının düşmesi yedek işsizler ordusu ile birlikte Marks’ın kapitalizmin buhran teorisinin en önemli ilişkisini meydana getirir46

. Birikim, birikime kaynak olan karın

azalmasına yol açmıştır. Çünkü artık değeri yaratan değişen sermaye, azalan oranda üretim süreci içerisine girmeye devam edecektir. Sonuçta yatırımlar düşüş eğiliminde olacak ve işsizlik ortaya çıkacaktır47. Tüm bunlara ilaveten işsizlik, emeğin “pazarlık

gücünü” belirleyen önemli bir etkendir. Genişleme dönemlerinde daralan, kriz dönemlerinde genişleyen işsiz kitle, ücret seviyesinin belirleyici unsurlarından birisidir. Genişleme dönemindeki işsiz kitle azalan ücret seviyesini yükseltirken, daralma dönemlerinde ise düşmesine neden olur. Daralma dönemlerinde işçiler arasında rekabet de başlamaktadır. Ancak bu rekabet işçilerinin kendilerini birbirlerinden daha ucuza sunduğu için değil, işçilerden birinin iki kişilik iş yaptığı içindir. Kısaca daha fazla iş görme rekabetidir48. Bundan dolayıdır ki kapitalist ekonomik sistemlerde devlet erkinin

tam istihdamı hedefleyen kamusal politikaları hayata geçirmesini beklemek pek gerçekçi değildir.