• Sonuç bulunamadı

Türkiye ekonomisi Cumhuriyet'in 100. yılında, potansiyelini artırıp ilerleyerek dünya ekonomisinden kopmayacaktır. Ama Bilgi Ekonomisinin gerektirdiği temel politikaları uygulaması kaydıyla bu olacaktır.

Türkiye ekonomisinin 2023'te erişebileceği duruma ve sahip olacağı dinamiklere ilişkin olabildiğince gerçekçi düşünceler ortaya koyma çabasının en büyük yararlarından biri, bu çabanın bize ekonomimizin dünya ekonomisinin ana gelişme mecrasına ne ölçüde yakınsayabileceği hakkında fikir verebilecek olmasıdır. İkincisi de dünyadaki gelişme sürecini güçlü bir biçimde yakalayabilmek için bugünden uygulanması zorunlu politikaların genel çerçevesini ve bu çerçevedeki politikalar izlenmediği takdirde ortaya çıkacak gecikme maliyetinin boyutunu görmemize katkı

29

sağlamasıdır. On bir yıl sonrasının durumu kuşkusuz olumludan olumsuza çok farklı nitelikler taşıyabilecektir. Gelişmelerin bir bölümü Türkiye'nin tek başına etkileyemeyeceği, dünya ekonomisindeki temel eğilimler ya da ani büyük olaylar gibi dışsal nedenlere bağlı olacaktır. Ama çok daha büyük bölümü Türkiye'nin kendi tercih ve uygulamalarından kaynaklanacaktır. Dolayısıyla Türkiye'nin ekonomik geleceği esas olarak kendi elindedir ve bugünden itibaren yapacaklarına ve yapmayacaklarına bağlıdır. Burada dünyadaki ana gelişme eğilimleri ve Türkiye'nin ihtiyaçlarının gerektirdiği politikaların uygulanması durumunda ortaya çıkacağı öngörülen resmin ana çizgi ve renkleri, dolayısıyla yalnızca iyimser seçenek ele alınmaktadır. Ama bu iyimserlik aynı zamanda gerçekçilik sınırları içinde kalmaktadır. Bununla birlikte ortaya konan resim bu politikaların genel nitelikleri ve vurgu noktaları hakkında da ipuçları vermektedir. Diğer taraftan artan bir hızla değişen bir dünyada 11 yıl sonrasına ilişkin bir resmin gerek dünya gerekse Türkiye boyutları bakımından, çizgi ve renkleri belirgin bir resim olarak değil, daha ziyade geniş çerçeveli bir öngörüler eskizi olarak görülmesi gerektiği açıktır.

Türkiye ekonomisi yüksek bir büyüme potansiyeline sahiptir. 2004 yılında yayınlanan bir uluslararası çalışmanın bulgularına göre Türkiye'nin kişi başına GSYİH'sı 2023'e kadar yaklaşık yılda ortalama % 5 artarak, satınalma gücü paritesine göre o yılki AB ortalamasının % 57'sine ulaşabilecektir. 2001 krizi sonrasının, o dönemde alınan geniş kapsamlı önlemlerin ve yapılan düzenlemelerin ve bunların uygulanmasının da etkisiyle gerçekleşen kesintisiz yüksek büyüme süreci kısmen de olsa bu potansiyelin varlığını yansıtmaktadır. Türkiye ekonomisi aynı zamanda yaklaşık 6-7 yıl içinde AB üyeliği için gerekli koşulları yerine getirme potansiyeline sahiptir ve Türkiye 2023'ten önce AB üyesi olabilecektir. Diğer taraftan büyüme ve ekonominin bileşenleri, kuşkusuz erişilen hız ve büyüklük kadar önem taşıyacaktır.

2023'e doğru dünya ekonomisinin Bilgi Ekonomisine dönüşümü çok daha büyük bir yaygınlık, derinlik ve kapsamlı yeni özellikler kazanacaktır. Özellikle temel bilimlerin üretimdeki doğrudan yerinin ileri boyutlara varmasıyla yepyeni olanaklar ve büyük değişiklikler ortaya çıkacaktır. İşlem kapasiteleri bugünkülerin yüzbinlerce katına varacak olan bilgisayarlar hemen her alanda çözüm bulma olanağını olağanüstü ölçüde artıracaktır. Bu kapasitenin nanoteknoloji, genetik ve matematikle bir araya

gelmesiyle hücrenin tamamı modellenerek önemli hastalıklarda yeni etkili tedavilere ve çözümlere ulaşılacaktır. Diğer taraftan yeni özelliklere sahip bitki türleri elde edilecektir. Enerjide, dünya çapında enerji sorunu çözülmese de, etki alanı geniş yeni çözümler bulunacaktır. Küresel ısınma ve çevre sorunları ciddiyetini koruyacak ama bu alanlardaki bozulmayı sınırlamaya katkı sağlayacak yeni teknolojik gelişmeler gerçekleşecektir.

Bilişimin yeni sınırlara ulaşmasının da katkısıyla makinaların bilişsel, diğer bir deyişle algılama ya da tanıma özelliklerinden yararlanılması alanında sıçrama sağlanacaktır. Örneğin bu olanak belirli koşullarda araştırma faaliyetlerinde hipotez oluşturma ve sınamayı da kapsayabilecektir. Böylece beyin gücünü kullanma boyutu dâhil insanın kapasitesi yeni bir evreye girecektir. İnsanın bilişsel kapasitesi artacaktır. Genelde maddenin biçim ve hareketlerine ilişkin özelliklerinin çok daha büyük bir bölümü kullanılabilir hale gelecektir. Bugünden öngörülemeyen bir bölüm yeni bilimsel ve teknolojik alan ve sıçramalar da ortaya çıkacaktır. Bilim adamlarının çok büyük çoğunluğunun en geç 2023'te hayata geçeceğine inandığı ve bazıları, sağlayacakları olağanüstü olanakların yanı sıra, ciddi potansiyel tehlikeler de taşıyabilecek olan ve dünyada eşitsizliğin artmaya devam etmesi tehlikesi dâhil, etik boyutları unutulmaması gereken bu nitelikteki gelişmeler yalnızca teknik olgular olmayıp, ekonomik ve sosyal gelişmeyi de derinden etkileyecek en önemli sürükleyici faktörler arasında yer almaktadır. Bu süreçte patent alanında sağlık gibi belirli alanlarda daha paylaşıcı uygulamalar da ortaya çıkacak olmakla birlikte dünya ekonomisi büyük ölçüde fikri mülkiyet odaklı bir gelişme yolu izleyecektir.

2023'te Türkiye bu gelişme sürecinin bir parçası olma olanağını yitirmemiş ama bunu başarmak için büyük çabalar harcıyor ve bu doğrultuda, inovasyon ve Ar-Ge alanlarında yapmış olduğu atılımlarla birlikte uluslar arası patent sayısını da artırmaya çalışıyor olacaktır. Dünya araştırma ağ yapılarında daha aktif olarak yer alacaktır. Yatırım/ GSYİH oranı % 25 dolayında seyredecektir. Ülkemiz biyoteknoloji-genomik alanında belirli bir aşamaya gelerek 3000'den fazla endemik, diğer bir ifadeyle yalnızca topraklarımızda var olan ve olağanüstü bir potansiyel değere sahip bulunan bitki türünün bir bölümünü çevreye zarar vermeden değerlendirecektir. Tarımda

istihdamdaki payı % 12'nin altına doğru iniyor olacaktır. Gıda sanayisi kişiye özgü beslenme ihtiyaçlarının karşılanmaya başlanması dâhil, sıçrama yapacaktır. Tıp biyoteknolojisi de gelişecektir. Sağlık gereçleri konusunda önemli bir ilerleme sağlanacaktır. Tekstil ve kimya sanayileri nanoteknolojinin de desteğiyle güçlenecektir. Beyaz eşyada ülkemiz Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerinin artırılmasının da etkisiyle dünya pazarlarında ayakta kalarak gelişmeye devam edecektir. Tüketici elektroniğinde, önce müşteri talebini esnek biçimde karşılayabilmenin, sonra da chip tasarımında belirli düzeylere ulaşacak olmanın etkisiyle Türkiye özellikle Avrupa ve bir ölçüde diğer pazarlarda yüksek paylara sahip olacaktır. Otomotivde belirgin bir Ar- Ge ve tasarım kapasitesi de geliştirmiş ve böylece önemli bir üretim merkezi olarak gelişiyor olacaktır. Makine imalat sanayisinde, iliştirilmiş chiplerin kullanımı gibi alanlarda sağlanacak gelişmelerin de katkısıyla, Türkiye yeni ihracat pazarları bulacak, var olduğu pazarlarda genişleyecektir. Kuyumculuk önemli bir ihracat kaynağı oluşturacaktır. Madencilik çevreyi koruma ilkeleri çiğnenmeden gelişecektir. İnşaat sektöründe yurt içi ve dışında uluslar arası ölçekte güçlü kapasiteleri var olacaktır. Gemi yapım sanayisi göreli olarak güçlü bir biçimde gelişecektir. Özellikle bu iki sektördeki gelişmeyle bağlantılı olarak yeni malzeme bilimi ve teknolojisinde adımlar atacaktır. Enerjiye yönelik hidrojen teknolojileri belirli bir ölçüde gelişiyor olacaktır. Bilişim alanında gençlerin yazılım faaliyetlerini şirketleşerek geliştirmeleri sonucu uluslar arası düzeyde kayda değer bir pazar payı sağlanacaktır. Aynı zamanda ülkemiz kriptolojideki birikimini daha ileri düzeylere taşıyarak bilişim alanında yaygınlaşan yeni kapasiteler yaratabilecektir. Biyoteknoloji dâhil çeşitli dallardaki bu bilimsel ve teknolojik gelişmelerden savunma-güvenlik alanlarında da yararlanılacaktır. Çevre açısından da benzeri bir gelişme olacaktır. Genelde bilişim ve iletişim altyapıları, eğitim ve bireyi güçlendirme alanlarında belirgin bir etki sağlayacaktır. Türkiye AB Teknoloji Platformları, Ortak Teknoloji Girişimleri ve Çerçeve Programlarına etkili birbiçimde katılacaktır. Bu süreçlerde göreli olarak çok sayıda teknolojik danışmanlık şirketi ve atılım sermayesi (Venture Capital) girişimi etkili olacaktır. İleri teknoloji alanında etkili Türk şirketleri teknoloji alanındaki gelişmelere katılabilmek için dünyadaki Silicon Vadisi ya da Bengalore ve Şangay gibi önemli teknoloji üretimi alanlarında da var olacaklardır. Yurt içinde belli başlı bilim ve teknoloji parkları etkin bir konum kazanacaktır. Tüm bu alanlarda gelişmeyi sürdürebilmek için temel

bilimlerde yeni ve kapsamlı atılımlar yapılacak ve moleküler biyoloji, matematik, bilişim ve bilişsel bilimler de en hızlı gelişen alanlar arasında yer alacaktır.

İhracat 2023'e kadar yılda ortalama olarak yaklaşık % 10 oranında artarak 500 Milyar dolara yakın bir düzeye ulaşabilecektir. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (DYSY) girişi GSMH'nın yaklaşık yüzde 3'ü düzeyinde seyredebilecektir. Bu yatırımlar yerli şirketler ve sermaye ile teknoloji boyutunu da belirgin bir biçimde içeren ve genelde göreli olarak daha dengeli olan ortaklıklar kuracaktır. Türkiye'den yurt dışına DYSY da önemli boyutlara varacaktır. Yurt dışındaki bu DYSY'nda da göreli olarak geniş kapsamlı yerli-yabancı şirket ortaklıkları gerçekleşecektir.

Türkiye'nin turizmdeki etkin konumu bu alandaki faaliyetlerin tarih alanını ve farklı mevsimleri de içerecek şekilde çeşitlenmesi ve ileri teknoloji destekli altyapı geliştirme çalışmalarının etkisiyle sürecek ve güçlenecektir. Sağlık turizmi kayda değer boyutlara ulaşacaktır.

Bu gelişmeler ışığında 2023'te o tarihte aynı zamanda AB şirketi de olacak olan ve Kurumsal Şirket Yönetimi alanında da güçlü 30-40 Türk şirketi, yani en kritik faktörlerin büyük bir bölümü açısında ağırlıklı olarak Türkiye kaynaklı sayılacak şirket büyük dünya borsalarında yer alacak, dünyada en az iki Türk firması önemli sektörlerde ileri bir konumda bulunacak ve Türkiye en az iki teknolojide önde olacaktır. En az bir Türk bilim adamı Nobel'in ya da matematik dalındaki Fields madalyasının en azından güçlü adayları arasında yer alacaktır.

Tüm bunlara rağmen Türkiye ekonomisinin 2023 sonrası sürdürülebilir güçlü bir gelişme sağlaması yeterince güvence altına alınmış olmayacaktır. Bunun bir nedeni ülkemizin Bilgi Ekonomisi'ne geç yönelmiş bulunmasıdır. Diğeri 2023 dolayında bilimsel ve teknolojik gelişmede daha da altüst edici bir evrenin başlayacak olmasıdır. Tüm dünyayı kapsayacak olan bu etki değişik ölçülerde de olsa tüm AB ülkelerinde önemli sonuçlara yol açacaktır. O dönemde, Kore'nin yanı sıra Hindistan ve Çin'in bu çerçevedeki rekabeti çok daha güçlü bir biçimde hissedilecektir. Özellikle Çin bilim ve teknoloji ve genelde Bilgi Ekonomisi alanında da dünya çapında ileri düzeylere varıyor olacaktır. Dolayısıyla özellikle Türkiye gibi ülkeler için tüm bu alanlarda ve

genelde makroekonomik ve mikroekonomik politikalar konusunda sağlam, öngörülü, yaratıcı kararların alınması tüm hassasiyetini koruyacaktır.

Türkiye'nin 2023'e kadar Euro Alanı'na da girmiş olması beklenmelidir. Bununla birlikte özellikle AB çerçevesinde makroekonomik politikalarda hem istikrar hem de büyümeye yeterince ağırlık veren bir eşgüdüm sağlanması önemini koruyacaktır. Aynı zamanda Türkiye ekonomisi genelde IMF ile Stand-By niteliğinde anlaşmalar yapma gereğini ortadan kaldıran bir sağlamlık düzeyi ve yönetim yapısına kavuşmuş olacaktır. Ülkemizin standartlar vb alanlara ilişkin uluslar üstü karar mekanizmalarındaki yeri gelişecektir.Türkiye bir taraftan AB üyesi olarak ekonomisini güçlendirirken diğer taraftan da özellikle Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu'da olmak üzere bir bölümünde tarihi ve kültürel bağlarının da etkili olacağı sıkı ekonomik ilişkiler kuracaktır. Euro'ya geçilmesinin de etkisiyle İstanbul bu bölgede büyük bir finans merkezi olacaktır. Türkiye, enerji koridoru ve bir ölçüde enerji terminali özelliğinin yanı sıra, Batı Avrupa-Çin güzergâhındaki ulaşımdan da önemli yararlar sağlayacaktır. ABD, Çin, Hindistan ve Rusya ile ekonomik ilişkileri teknolojik boyutu da içerecek şekilde yoğunlaşacaktır. Diğer taraftan Türkiye'nin o dönemdeki gelişmişlik düzeyine göre de göreli olarak yüksek sayılacak bir düzeyde dış yardım sağlaması ve dünyada kalkınma ve kurumsallaşma sürecine katkıda bulunması beklenmelidir.

Ekonomik gelişmenin temel amacı toplumsal refah olmalıdır. Dolayısıyla 2023'te ulaşılacak ekonomik büyüklükler ancak toplumsal refahı artırıyorsa anlam taşıyacaktır. Bu da sosyal ve kültürel alanlarda kapsamlı ve yaygın gelişmeler gerektirmektedir. Bu sağlanmadan özellikle Bilgi Ekonomisi çağında ekonomik gelişme de sürdürülemez. 2023'te AB üyeliğine rağmen sosyal alanda karşı karşıya bulunulan durum ekonomik alana oranla çok daha zorlu olacaktır. Eğitimde, önümüzdeki kısa süre içinde ciddi bir atılım yapılacağı varsayımıyla, yeni kuşaklar için uluslararası sertifikasyon, akreditasyon ve kızların katılımı alanlarında gelişme sağlanacak ama daha önceki kuşaklar büyük sorunlar yaşayacaktır. Bu sorunlar başta kadınlar için olmak üzere istihdama da yansıyacaktır. O tarihte Türk işgücünün diğer AB ülkelerinde çalışma olanağı bulması beklenir ama buna rağmen daha önceki kuşakların kalifikasyon eksikliğinden kaynaklanan sorunlar sürecektir. Bu nedenle

2023'te çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfusa oranı pozitif kalmaya devam edecek olmakla birlikte işsizlik yeterince düşük olmayacaktır. Sosyal güvenlik alanında daha önceki dönemlerden gelen açıkların olumsuz etkisi hissedilmeye devam edecektir. Sağlık alanında ileri tedavi kapasiteleri artacak ama bu kapasitelerin kullanımı, dolayısıyla eşitlik açısından aynı ölçüde gelişmeyecektir. Bölgelerarası eşitsizlik ise, ekonomik faaliyetlerin diğer AB üyesi ülkelerin KOBİ'lerinin de katılımıyla ülkenin büyük bölümüne yayılması sonucu göreli olarak azalacaktır. Ayrıca bir bölümü ileri teknolojili olan rekabet kutupları ek istihdam ve ihracat sağlayacaktır. Türkiye'ye göç baskısı olacaktır.

Geçmişte ve bugün gelişmeyi kısıtlayan şu kritik faktörler daha az ölçüde de olsa 2023'te de etkili olmaya devam eden faktörler arasında yer alacaktır: kayıt dışı faaliyetlerin yüksekliği; yetersiz kurallılık; başta kamu kesiminde olmak üzere liyakata dayalı görev dağılımı bakımından belirgin yetersizlik; sürekli yenilenme ve öğrenmede geride kalmak; sosyal gelişme düzeyinin, özellikle de eğitim alanında nitelik ve yaygınlık açısından AB ortalamasına göre belirgin ölçüde geride kalması; geleceği yeterince tasarlayamamak; birlikte karar alma yeteneğinin zayıflığı; özel sektördekiler de dâhil olmak üzere, hiyerarşik yönetim yapılarının katılığı ve siyaset-rant ilişkisinin varlığını sürdüren unsurları. Dolayısıyla 2023'te, AB üyeliğinin ve dünya ekonomisindeki yoğun rekabetin gerektirdiği sosyal gelişme ve yönetişim yapıları alanında kayda değer yetersizlikler var olacaktır. Bu ve diğer kısıtlar 2023'e ilişkin iyimser seçeneği geçersiz kılmamaktadır. Uluslararası deneyimler de bu yaklaşımı doğrulayan örnekler içermektedir. Örneğin bugün başarılı bir gelişme süreci yakalamış olan İspanya'nın birkaç on yıl önceki ekonomik yapıları ile Türkiye'ninkiler arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır. .

Sonuç olarak, Bilgi Ekonomisinin gerektirdiği temel politikaların uygulanması kaydıyla Türkiye ekonomisi var olan potansiyelini kullanıp artırarak Cumhuriyet'in 100. yılında dünya ekonomisinin ana gelişme sürecinden kopmadan ilerleyebilecektir. Bunu yaparken aynı zamanda küresel Bilgi Ekonomisi sürecinin 2023'ten sonraki on yıllarında başarılı olmak için ihtiyaç duyacağı yapı ve özellikleri de üretebilecektir. Dünyanın bugünkü gelişme sürecinde Türkiye'de gerek Bilgi Ekonomisi politikalarının

alınması ise bütün bu umut verici geleceği geri dönülmesi neredeyse olanaksız bir biçimde tehlikeye atacaktır. Dolayısıyla Türkiye bu seçeneklersen birincisini hayata geçirmeyi başarmak zorundadır.30

BÖLÜMVII.2023HEDEFLERİ,SÜRDÜRÜLEBİLİR