• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III. T.C EKONOMİ BAKANLIĞI VE 2023 VİZYONU TOPLANTISIEKONOMİ BAKAN

C. CARİ AÇIK

Dikkat çeken bir gelişme, 2011 Mayıs ayı itibarıyla hizmet dengesi ve gelirlerinin geçmiş Mayıs aylarının rekorunu kırmış olması. Bunun en önemli nedeni, turizm gelirlerinin Mayıs ayları itibarıyla en yüksek düzeyine çıkmış olması.

2012 Ekim ayı sonu itibarı ile cari açık rakamı da açıklandı. Kabaca 41 milyar dolar... (Yıllıklandırılmış şekilde 53 milyar dolar...)21

2- NEDENLER

Cari açığın hızla artmasının 5 ana nedeni var: iç talep artışı, dış talep artışı, ürün fiyatlarında yaşanan yükseliş, düşük kur ve talebin öne çekilmesi

a-Ekonomimiz hızla büyüyor. Ama bu hızlı büyüme doğal olarak ithalatı da artırıyor. Örneğin, otomobil ithalatındaki yükselişin nedenlerinden, yatırım malları ithalatındaki artışın nedenlerinden biri bu.

b-Diğer taraftan ihracatımız da beklentilerden hızlı artıyor. Ancak bazı ürünlerin ihracatı, bunların üretiminde kullanılan ara malların ithal ediliyor olması nedeniyle ithalatımızı da artırıyor.

c-Petrol, demir, alüminyum, bakır, pamuk gibi ithalatımızın yaklaşık üçte birini oluşturan ürünlerin fiyatlarında yüzde 100'ü aşan yükseliş yaşandı. Bunun üzerinde hiçbir kontrol gücümüz yok. Fiyatlarda yaşanan yükseliş, suni de olsa, ithalat faturasını aynı oranda yükseltiyor. Doğrudan hammadde olmadığı halde, içeriğinde büyük oranda petrol ve benzeri hammaddeler barındıran plastik ve gübre gibi ürünler

var ki, hammadde fiyatlarındaki artış bunların ithalat faturasını yükseltiyor. Plastik ve gübre ithalatımız kısmen bu nedenle yükseliyor.

d-Kur da ithalatı teşvik eden faktörlerden biri. Kurun düşük kalması yabancı malların TL cinsinden fiyatının yükselmemesine neden oluyor. Hatta, yerli mallar daha da pahalılaşıyor. Üreticiler ve nihai tüketiciler ise, haklı ama son noktada ulusal ekonomiye zarar verecek şekilde, yerli mallar yerine daha ucuz olan ithal mallara yöneliyor.

e-Bir süredir TCMB'nin karşılıkları artırması gelecek dönemde doğacak talebin öne çekilmesi gibi bir etkiye sahip olabilir. Bu etkinin ne kadar olduğunu bilmek mümkün değil ama ithalattaki artışın nedenlerinden birinin bu olduğun söylemek mümkün.

3-PANİK YOK ÇÖZÜM VAR

Burada öncelikle şu noktanın altını çizmek istiyorum. Ben uygulanan para politikalarından, yüksek faiz politikasında ısrar edilmesinin hatalı olduğunu dile getirdim. Fiyat istikrarını da içine alan finansal istikrar olgusunun ön planda olması gerektiğini söyledim.

Aşırı değerli kurun yerli sanayiyi ve istihdamı olumsuz etkilediğini, bunun Türkiye'de üretim yerine ithalatı patlayacağını dile getirdim.

Ancak bugün gelinen nokta paniğe kapılmamızı, endişe etmemizi gereken bir nokta değildir.

Cari açık ne bugün ortaya çıktı, ne de yarın çözülebilir. Biz cari açığı bilen ve tanıyan bir ülkeyiz. Türkiye, nasıl enflasyon sorununu ortadan kaldırdıysa, şimdi de cari açık sorununu yok edecek. Yani bütün bunlar endişe etmemizi gerektirmiyor.

Çünkü;

1-Türkiye üreten ve hızla büyüyen bir ekonomi. Cari açık nedeniyle sorun yaşayan bazı ülkelerde olduğu gibi kontrolden çıkmış bir tüketim yok.

2-Türkiye'de bir bütçe açığı sorunu yok. Bütçe açığımız birçok Avrupa ülkesinden, gelişmiş ekonomiden daha düşük düzeyde. Kamu borçları son derecedüşük düzeydedir.

3-Cari açığın finansmanı ile ilgili bir sorunumuz yok.

4-Cari açıktaki yükseliş, TCMB ve BDDK tarafından alınan parasal önlemlerle kısa vadede kontrol altına alınıyor.

5-Biz de Ekonomi Bakanlığı olarak bu sorunu orta ve uzun vadede bitirmek için iki strateji izliyoruz.

Şunu açıklıkla söylemek gerekir: "Türkiye'nin cari açık sorununu çözmesi için üretim yapısını değiştirmesi gerekiyor. Bunun dışındaki tüm önlemler ancak sorunu ertelemeye yarar."

Yani bizim ihtiyacımız olan şey açığı kapatmak değil, uzun vadede yapısal önlemleri alarak açığı bir daha açılmayacak şekilde ortadan kaldırmak. İşte bunun için parasal önlemlerin yanında mutlaka reel sektöre dönük önlemler alınması, yeni stratejiler izlenmesi gerekiyor.

Bakın, şunu bir kenara not edelim: Cari açık veren tek ülke Türkiye değil. IMF verilerine göre 2010 yılında 183 ülke içinde 128'i cari açık vermişken, 55'i fazla verdi. Bu ülkeler içinde 17'si Yakın ve Orta Asya'da, 14'ü Avrupa'da, Uzak Asya'da, 8'i Afrika'da, 5'i Güney Amerika'da bulunuyor.

Tam 128 ülke geçen yıl cari açık verdi. Yani dünya ülkelerinin üçte ikisi açık veriyor. ABD, Fransa, Kanada, İtalya, İngiltere, Brezilya, İspanya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, geçen yıl cari açık veren bazı ülkeler. Bunları bir bahane olarak saymıyorum. Tabii ki, biz de cari fazla veren bir ülke olmak istiyoruz ve bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Ama bu sorunun sadece Türkiye'ye has olmadığını bilmemiz gerekiyor.

ithal edilen bazı ürünleri içeride ürettirmeye ve dış pazarlara dönük üretimi teşvik etmeye çalışan çalışmalara başladı. Şimdi bu çalışmaları Ekonomi Bakanlığı olarak devam ettiriyoruz. Yani, hükümetimiz eskiden yapılan hataları tekrarlamayıp, daha objektif bir yaklaşımla sorunların çözümü için çalışıyor.

Diğer yandan, BDDK ve TCMB'nin attığı adımların etkisini yaz aylarından itibaren daha ciddi olarak hissedeceğiz.

Son haftalarda kurlarda başlayan yükseliş trendinin nereye kadar süreceği henüz belli değil. Ama bundan sonra dolar kurunun 1.60'ın altına inmemesi sadece cari açık açısından değil, ulusal ekonomimiz açısından kritik bir faktör.

Kur yerli sanayinin ve yeni istihdamın da anahtarı. Bütün dünya, parasının değerini düşürmeye çalışırken, Türkiye gibi cari açık sorunu olan bir ekonominin değerli kur ile rekabet gücünü korumasının imkanı yoktur.

Bu noktada vatandaşlarımıza ve işletmelere de bir görev düşüyor. Kurlardaki yükselişi, bir kriz işareti olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Düşük kur, yabancı mal tüketimini teşvik ederken, yerli üretimi baltalıyor.

İthalat artışından kaynaklanan diğer olumsuzluklar ise yerli üreticinin rekabet gücünü kaybetmesi, ithalat artışının sürekli ve yoğun olduğu sektörlerde üretim yeteneğinin yitirilmesi ve bunun sonucu olarak da kapanan işyerleri ve istihdamda azalışın ortaya çıkmasıdır.

Ekonomi Bakanlığımız, özellikle küçük ölçekli üreticilerin, ithalat nedeniyle rekabet avantajlarını yitirmemeleri için yoğun şekilde çalışacak, bu konuda proje geliştirecektir.

Birçok firma ithalattan olumsuz etkilendiği ve rekabet edemediği durumlarda, ithalata karşı önlem alınabilmesi için bazen kurumsal eksiklerinden bazen de başvuru için gerekli temsil şartını sağlayamamaktan dolayı başvuruyu yapamamaktadır.

Bilindiği gibi, ithalatta dampinge ve sübvansiyona karşı önlem alınabilmesi için başvuru önkoşulu, ilgili sektördeki üreticilerin %25'inin bir araya gelebilmesidir.

Söz konusu oran korunma önlemlerinde %50 düzeyindedir. Başvurunun kabul edilmesi halinde başlayan soruşturma süreci koşullara bağlı olarak yaklaşık 1 yıl sürebilmekte bu durumda önlem alınana değin firmalar, piyasada ithalata karşı rekabet açısından olumsuz sonuçlara maruz kalabilmektedirler.

İthalat artışından olumsuz yönde etkilenen yerli üreticilerin yeniden rekabet edebilir duruma getirilmesi konusunda hassasiyetle duruyoruz.