• Sonuç bulunamadı

Kentsel dönüşümün Türkiye’de ki gelişimini incelediğimizde son 50-60 yılda farklı dönemlerde yapısal, bağlamsal, sosyo-ekonomik, kültürel, yönetsel ve fiziksel dinamiklerin etkisine bağlı olacak şekilde değişim yaşadığını görmekteyiz. Kentsel dönüşümde uygulanacak müdahale biçimleri ve araçları hem yerelde oluşan bağlamsal koşullar hem de küresel akımların etkisiyle belirlenmiştir. Müdahale şekilleri sadece mekana uygulanacak olan fiziki müdahalelerden oluşmamakta, daha kapsamlı bir şekilde, sosyo-ekonomik yönleri de içerecek şekilde çeşitlilik kazanmaktadır. Müdahale biçimlerindeki çeşitlilik, dünya genelinde değişim gösteren planlama oluşumları ve bu planlama oluşumlarının ülkemizdeki yansımaları şeklinde olmuştur. Dönüşüm müdahalelerinin daha katılımlı bir şekilde olması ve süreçsel olarak yeni yaklaşımlarla değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur (Ataöv ve Osmay, 2007: 59).

Türkiye'de dönüşümün oluşum şekline ve bu durumla aynı doğrultuda olan kanunlara bakıldığında, kentsel dönüşümün temelde 'yenileme' olarak nitelendirildiği, fakat uygulamalarda, kendi içerisinde farklılaşmalar oluştuğu ve yeni boyutlar kazandığı görülmektedir. Başlangıç dönemlerinde, dönüşüm anlayışı yapıların yıkılıp tekrar yapılması şeklinde iken, daha sonraki dönemlerde uygulamaların, mevcut dokuların korunması ve altyapı çalışmalarıyla birlikte, fiziki özelliklerinin sağlıklaştırılması şeklinde geliştiği gözlemlenmektedir. Uygulanan diğer müdahaleler ise fiziksel, sosyal ve ekonomik dönüşümün öngörüldüğü, geliştirme müdahaleleridir. Ayrıca tarihi, kültürel ve çevresel değerlerin bulunduğu bölgeler korunarak ve geliştirilerek dönüştürülmektedir (Ataöv ve Osmay, 2007: 61).

Türkiye'de kentlerin dönüştürülmesi Tanzimat dönemi ile başlamıştır. Kent planlaması yaklaşımının, uygulandığı ilk şehir İstanbul’dur. Kent planlanması anlayışı 1850’li yıllardan sonra İstanbul dışındaki kentlerde de görülmeye başlanmıştır (Tekeli, 2009: 109). 1920’lerden itibaren İstanbul'da başlayan mekansal modernleşme Ankara'da da devlet eliyle modem kent yaratma eğilimiyle sürmüştür (Kurtuluş, 2008: 27-33).

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte devlet öncülüğündeki kentsel yeniden yapılanma dönemi başlamıştır. Devlet, planlı kentler kurmak yerine arazi satarak gelir elde etme politikası izlemiştir. Devletin konut politikası bürokratların konut ihtiyacının giderilmesi ile sınırlı kalmıştır. Cumhuriyet kurulduğunda zaten harap olmuş bir ülke

devralınmıştı. Devletçilik ilkesinin kabul edilmesinden sonra, devlet girişimciliğine öncelik vermiştir. Bu durumda yapılması gereken ilk iş Ankara'nın imarının yapılması ve mübadele ile Türkiye’ye gelen göçmenlerin iskan sorununun çözülmesi olmuştur. Ayrıca düşük konutlu kamu personelinin konut sorununu çözmek için kurumsal yapıda yeniliğe gidilmiştir. Kentsel yeniden yapılanma politikaları temelinde bulvarlar, açık yeşil alanlar, kent içi konut alanları ve parklar yapılmıştır (Yaman, 2012: 101-102).

1950’li yıllar bölgesel ölçekteki düzenlemelerin ortadan kaldırıldığı kapitalizimle bütünleşme dönemi olarak ifade edilmiştir (Keskinok, 2006: 69). Demiryolu ağırlıklı altyapı yatırımları yerine karayolu ağırlıklı altyapı yatırımları önem kazanmıştır (Tekeli, 1998: 12). Kentsel dönüştürme uygulamalarına Menderes'in imar operasyonları en güzel örnek olmuştur. Korular, ormanlar ve kentlerin tarihi dokuları yok edilmiştir. Bu kentsel müdahaleler, kentsel rantları harekete geçirmeye yönelik uygulanmıştır (Keskinok, 2006: 74). Kent içerisinde yeni yollar açılmış mahalleler ortadan kaldırılmış ve sayısız yıkım gerçekleştirilmiştir. 1961 Anayasası kent hayatında büyük değişikliklere neden olmuştur. Anayasada sosyal devlet ilkesi kabul edilmiş, refah devleti anlayışı getirilmiştir. Bu anlayış çerçevesinde anayasada devletin fakir ve yeterli gelire sahip olmayan ailelerin konut isteminin uygun biçimde karşılanmasına yönelik önlemler alınması gerekli görülmüştür. 1970’li yılların ortalarına kadar Kent özeklerinde yıkımlar sürmüş, tarihsel ve kültürler değerler tahrip edilmiş, yeşil alanlar yok edilmiştir. Kentlerin büyüme biçimi sürekli olarak yaşam kalitesini azaltıcı biçimde bir seyir izlemiştir (Tekeli, 1998: 15-16 ). 1973-1977 arasında en önemli uygulamalar, sosyal konut üretimi, toplu taşımacılık altyapısının geliştirilmesi, halk ekmek fabrikalarının kurulması, tanzim satış mağazalarının açılması, gecekondu alanlarına hizmette öncelik verilmesi şeklinde sıralanmıştır (Geray, 1984: 854-857). Böylece kentsel yaşam standartlarının yükseltilmesi sağlanmıştır. Rant beklentisi ile 10-15 katlı yüksek apartmanların inşa edilmesini sağlayan imar planı operasyonları devreye girmiştir.(Ekici, 1998: 195).

1980’ler Türkiye'de her alanda kökten bir dönüşümün yaşandığı yıllar olmuştur (Tekeli: 2009: 129-130). Uluslararası kuruluşların istekleri doğrultusunda kentler yeniden yapılandırılmıştır. Devletin önayak olmasıyla beraber, ithal ikameci politikaların uygulandığı konut sektöründe, ulaşım ağlarında ve alt yapı çalışmalarında, yerli üretimin artırılması amacıyla yatırım çalışmaları başlatılmıştır. Belediyelerin kendi

hizmet alanları kapsamında, mevzuat doğrultusunda şirket kurabilmesi hükmüne istinaden, piyasa mekanizması için çalışan belediye şirketleri oluşmuştur. Şirketler piyasa mantığının yerel yönetimlerin kentsel dönüştürme uygulamalarına dahil olmasında köprü görevi üstlenmiştir. 1980 sonrasında Turgut Özal dönemi politikalarından olan yerel özerklik uygulamalarının sonuçları kentlerde imar felaketlerine yol açmıştır (Keskinok, 2006: 183). Devletin konut sektörü içinde oynadığı roller değişmiştir. Belediye kaynaklarının arttırılmasıyla merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetimi azaltılmıştır, kentlerin geleceğini belirleyen imar planlarının yapılması ve onaylanması tanınmış olan yetkileri kapsamında belediyeler aracılığıyla yapılacaktır. 1983 sonrasında iki kademeli bir belediye yönetimine geçilmiştir. Bu yılların önemli bir konusu gecekondu afları olmuştur. Aflar ve ıslah imar planları ile gecekonduların apartmanlara dönüşmesi sağlanmıştır. Kentlerde kent planlaması tamamen anlamını yitirmiştir (Tekeli, 1998: 23). Devlet eliyle, özellikle Büyükşehir Belediyeleri vasıtasıyla kentlerdeki gecekondu alanların dönüştürülmesi gerekliliği ilk defa 1990 döneminde ortaya çıkmıştır. 1990 sonrasında büyük ofis yapıları, plazalar ve alışveriş merkezlerinin yapımı her geçen gün artmıştır. 2000 li yıllar tamamen ayrı bir süreci temsil eder. Kentsel dönüştürme uygulamaları bölgesel eşitsizliklerin ortadan kaldırmak yerine arttırmış, ekonomik canlılığı ülke düzeyinde birkaç il bünyesinde toplamış ve nüfus hareketliliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Büyükşehir Belediyeleri gecekondu alanlarını gelir kaynağı olarak görüp, kent bütününde farklı projeler geliştirmiştir (Yaman, 2012: 108).