• Sonuç bulunamadı

1.1. DÜNYADA KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞINDA GÖRÜLEN

1.2.2. TÜRK KAMU PERSONEL REJİMİNİN DAYANDIĞ

Kamu personel rejimlerinde yaşanan sorunlar genellikle, kamu personel yönetiminin bir bilimsel araç olarak amacına uygun şekilde kullanılmayışından kaynaklanmaktadır. Kamu personel yönetiminin amacı, “kamunun istediği ve beklediği hizmetleri daha etkili, daha verimli, daha akılcı ve daha nitelikli bir şekilde sunmak için kamu örgütlerinin bütün birimlerine, örgütün amaçlarını tam olarak gerçekleştirebilecek sayıda ve yetenekte personel bulmak ve yetiştirmek” olarak özetlenebilir (Aykaç, 1990: 91). Bu amacın gerçekleştirilmesi içinse kamu personel rejimlerinin dayandığı birtakım temel ilkelerin etkin şekilde uygulanması gerekmektedir.

657 Sayılı DMK’nın 3. maddesinde de “etkin bir personel rejiminin temel unsurları olarak” açıklanan liyakat (yeterlik), kariyer ve, sınıflandırma ilkelerinin yanında; tarafsızlık, eşitlik, güvence, adil ve yeterli ücret, hizmet içi eğitim ve uzman kişilere

başvurma olarak sıralanabilecek bu ilkeler, Türk kamu personel rejiminde gerçekleşen yapısal değişiklikleri anlamak için incelenmeye değer görülmektedir. Kamu personel rejimindeki sorunların tespit edilmesi ve eksiklerin giderilmesindeki işlevleri bakımından öne çıkan ilkeler ise liyakat, kariyer, sınıflandırma ve tarafsızlık ilkeleridir.

1.2.2.1. Liyakat İlkesi

1982 Anayasası’na göre, ülkemizde kamu hizmetine girme her Türk vatandaşının temel hakkıdır (70. madde). Bu hakkın yerine getirilmesinde fırsat eşitliği esas alınmıştır. Söz konusu bu fırsat eşitliği ancak liyakat ilkesine uygun hareket edilirse sağlanabilir. Yeterlik ilkesi olarak da bilinen ve en basit haliyle kamu görevlerine en yetenekli kişilerin getirilmesi olarak tanımlanabilecek liyakat ilkesi, "kamu hizmetine girişin ve hizmet içinde yükselişin işe uygunluk ya da başarı ölçütüne bağlanması ve, uygulanan ücret ve diğer çalışma şartlarının hizmetin etkinliğine ve sürekliliğine katkıda bulunacak şekilde düzenlenmesini” ifade etmektedir (Sezer, 2006: 67).

Osmanlı'dan devralınan kamu personel rejiminde rüşvet ve görevi kötüye kullanma yaygındı. Kamu hizmetine alınmada aracılık ve komisyonculuk ön plandaydı ve bu durum kamu hizmetlerinin sürekliliğinin aksamasına neden oluyordu. Bu kayırmacılık düzeni, liyakat ilkesinin Türk kamu personel rejiminin en önemli ilkelerinden biri olarak Anayasa ve ilgili kanunlarda yerini almasına neden olmuştur (Sezer, 2006: 69).

Liyakat ilkesinin yaşama geçirilmesinde bazı temel esaslar benimsenmiştir. Bunlar; i. Liyakatin, kamu yönetiminde toplumun tüm kesimlerinin temsil

edilmesini sağlayacak şekilde, herkesin eşit koşullar ve imkanlarda katılabildiği nesnel yarışmalar ya da sınavlar aracılığı ile ölçülmesi, ii. Kamu görevlilerinin kamu yararını gözetmesini sağlayacak şekilde,

ulusal ve yerel ölçekler dikkate alınarak özendirici ve ödüllendirici bir ücret sisteminin sağlanması,

iii. Kamu görevlilerinin görevde kalmaları ve yükselmelerinin yeterlilik ve başarı düzeylerine göre belirlenmesi,

iv. Kamu görevlilerinin siyasi baskı ve şahsi kayırmalara karşı korunması ve,

v. İdari mercilerin kamu görevlileri hakkında verdikleri kararlara bağımsız yargı denetimine açık olması olarak sıralanmaktadır (Güran, 1980: 131-156).

Görüleceği gibi, liyakat ilkesi, kamu hizmetlerinin en uygun niteliklerdeki kamu görevlileri tarafından sunulmasını öngörmektedir. Böylece etkin ve verimli bir kamu yönetimi sağlanarak siyasi kayırmacılığın ve ayrımcılığın önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

1.2.2.2. Kariyer İlkesi

Liyakat ilkesinden ayrı olarak düşünülemeyecek bir ilke olarak karşımıza çıkan kariyer ilkesi; kamu görevlilerine, yerine getirdikleri kamu hizmetleri için gerekli bilgilere ve yetişme koşullarına uygun olarak, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanı sağlanmasını ifade etmektedir (DMK, 3/b). Bu ilkeye göre devlet, kamu hizmetlerini yerine getirirken; göreve alacağı kişilerin mesleğe girmelerini, sınıflar içinde ilerlemelerini ve yükselmelerini ya da görevlerinin sona ermesini liyakat ilkesine uygun olarak gerçekleştirmek ve bunu eşitlik içinde uygulayarak kamu görevlilerini güvenliğe sahip kılmak zorundadır (Giritli, vd., 2006: 384-385).

Kariyer ilkesini dar ve geniş anlamlarda değerlendirmek mümkündür. Dar anlamda kariyer ilkesi, devlet örgütünde nesnel ve genel kurallarla belirlenen uzmanlaşmış meslek ve hizmet sınıflarının varlığını ifade eder. Yani, kamu görevlileri yalnızca memur değil aynı zamanda kariyer ve uzmanlık sahibi kişilerdir. Geniş anlamda ise, memurluk mesleğinin emekli olunana kadar yerine getirilen bir meslek olması kastedilmektedir (Akgüner, 2006: 92).

Kamu hizmetleri çok çeşitlidir ve bu hizmetlerin yerine getirilmesi için ayrı ayrı meslekler düzenlenmiştir. Bu nedenle, kariyer ilkesinde uzmanlaşma ayrı bir önem arz etmektedir. Devlet, çeşitli kamu hizmetlerinin verimli ve etkin şekilde sunulabilmesi için kamu görevlilerini yetiştirmek ve uzmanlaşmalarını sağlamak zorundadır. Bunun için kamu görevlilerine hizmet öncesi, adaylık süresi içinde ya da hizmet içi eğitimler verilmektedir. Uzmanlaşmaya ek olarak, liyakat ilkesi için sıralanan temel esasların tümü kariyer ilkesi için de geçerlidir.

1.2.2.3. Sınıflandırma İlkesi

Sınıflandırma ilkesi, devletin yerine getirdiği kamu hizmetlerini ve bu hizmetlerde çalışan kamu görevlilerini, hizmetlerin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre gruplara ayırmayı ifade etmektedir (DMK, 3/a). Sınıflandırma sistemleri kadro ve rütbe sınıflandırması olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kadro sınıflandırmasında; kadrolar yani görev yerleri temel alındığından, görevi gerektirdiği niteliklerden çok görev ön plana çıkmakta, görevi yapanlar, yerine konulan parçalar olarak düşünülmektedir. Rütbe sınıflandırmasında ise; görev değil, görevi yerine getirecek kamu görevlilerinin sahip olduğu eğitim vb. nitelikler ön planda tutulduğundan, sınıflandırma statü hukuku temelinde yükselmektedir (Arslan, 2012: 42).

Türkiye’de kamu görevlileri rütbe sınıflandırması ilkesine göre sınıflandırılmıştır. Buna göre, sınıflandırma ilkesi; devletin yerine getirdiği kamu hizmetlerinin ve bu hizmetlerde çalışan kamu personelinin, hizmet ve görevlerin gerektirdiği niteliklere göre gruplara ayrılmasını ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle, kamu görevlilerinin özelliklerine göre işe alındığı ve; ücretlendirme, terfi etme ve emeklilik gibi özlük hakları açısından aynı şartlara tabi tutuldukları benzer nitelikte hizmet grupları oluşturulması amacıyla, görevlerinin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre sınıflandırılması söz konusudur (Eryılmaz, 2013: 323).

657 Sayılı DMK’ya göre Türkiye’de kamu görevlilerinin sınıflandırılmasında toplamda on hizmet sınıfı esas alınmaktadır. Bu hizmet sınıflarını ve kapsamlarını açıklamak gerekirse:

• Genel İdare Hizmetleri Sınıfı; DMK kapsamına giren kurumlarda yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve diğer sınıflara girmeyen kamu görevlilerini,

• Teknik Hizmetler Sınıfı; DMK kapsamına giren kurumlarda teknik hizmetlerde meslekleriyle ilgili görevleri fiilen yürüten ve en az orta derecede mesleki eğitim görmüş kamu görevlilerini,

• Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı; hayvan sağlığı dahil sağlık hizmetlerinde mesleki eğitim görerek yetişmiş tabip, eczacı ve benzeri sağlık personelini,

• Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı; DMK kapsamına giren kurumlarda eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirilen öğretmenleri,

• Avukatlık Hizmetleri Sınıfı; özel kanunlarına göre avukatlık ruhsatına sahip, baroya kayıtlı ve kurumlarını yargı mercilerinde temsil yetkisini haiz olan kamu görevlilerini,

• Din Hizmetleri Sınıfı; özel kanunlarına göre çeşitli derecelerde dini eğitim görmüş olan ve dini görev yapan kamu görevlilerini,

• Emniyet Hizmetleri Sınıfı; özel kanunlarına göre polis, komiser, polis müfettişi ve emniyet müdürü ve benzeri sıfatları kazanmış emniyet mensubu kamu görevlilerini,

• Yardımcı Hizmetler Sınıfı; ana hizmetlere yardımcı mahiyetteki görevlerde, her kurumun özel bünyesine göre görevli bulunanlardan işçi statüsü dışında kalan kamu görevlilerini,

• Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı; valiler ve kaymakamlar ile bu sıfatları kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve iller kuruluşlarında çalışanları ve maiyet memurlarını ve,

• Milli İstihbarat Hizmetleri Sınıfı; Milli İstihbarat Teşkilatı kadrolarında veya bu teşkilat emrinde çalıştırılanlardan özel kanunlarında gösterilen veya Başbakanlıkça tespit edilen görevleri ifa edenleri kapsamaktadır (DMK, 36. madde).

1.2.2.4. Tarafsızlık İlkesi

Tarafsızlık ilkesi, kamu görevlilerinin hükümetle ve siyasal partilerle ilişkilerinde yansız olmasını ifade etmektedir. Tarafsızlık ilkesini tüm kamu görevlileri için geçerli kılmak amacıyla Fransız kamu personel rejiminden başta “memurun kısırlaştırılması” olarak adlandırılan düzen gelmek üzere, üç tür düzen ödünç alınmıştır (Giritli, 1983: 292). “Memurun kısırlaştırılması”, kamu görevlilerinin görevde bulundukları süre boyunca siyasal etkinliklerde bulunamamalarını ve siyasi görüşlerini açıklayamamalarını ifade etmektedir. Bu düzene göre, bir kamu görevlisi siyasi görüşünü ancak bir seçmen olarak seçimlerde oy kullanırken ortaya koyabilir. Görevi sırasında, kamu hizmetini sunduğu vatandaşlar arasında siyasi görüşüne göre ayırım yapamaz. Türkiye’de de bu düzenin uygulandığı DMK’nın 7. maddesinden anlaşılmaktadır: “Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.” Diğer iki tür düzen ise, “bağımlı kılma” ve “sınırlı tarafsızlık” olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan ilkine örnek olarak Hitler iktidarı sırasında Almanya’da kabul edilen ve kamu görevlilerini Führer ve Reich’a bağlı davranmak zorunda bırakan kanun gösterilmekteyken; ikincisine örnek olarak ise 1950 tarihinde ABD’de kabul edilen ve kamu görevlilerinin komünist partilere girmelerini yasaklayan McCarran Kanunu gösterilmektedir (Akgüner, 2009: 30).