• Sonuç bulunamadı

Sendika, Sendikalaşma ve Sendika Özgürlüğü Kavramları

2.1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1.1. SENDİKA VE SENDİKACILIĞA İLİŞKİN KAVRAMLAR

2.1.1.2. Sendika, Sendikalaşma ve Sendika Özgürlüğü Kavramları

Latince’de “syndicus”, Amerikan İngilizcesi’nde “labor union” ve İngiliz İngilizcesi’nde “trade union”, Fransızca’da “syndicat”, Almanca’da “gewerkshaft” ve İtalyanca’da “sindicato” olarak ifade edilmekte olan sendika kelimesi, eski Roma ve Yunan hukuk sistemlerinden gelen, birliğin temsilini sağlamakla görevli kimseleri ifade etmek için kullanılan “syndic” teriminden doğmuştur (Mahiroğulları, 2011: 2). Farklı ülkelerde farklı geçmişlere ve işlevlere sahip olsalar da, üyelerinin ortak çıkarlarını gözetmek üzere kurulan toplumsal çıkar örgütleri olarak sendikalar, bu ortak çıkarları korurken belirli amaç ve ilkeler doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Kalkandelen’e göre bu amaçlar; üyelerin statülerini ve çalışma

şartlarını tespit edip geliştirme, üyelerin sürdürülebilir mesleki gelişmesini sağlama, üyeler arasında dayanışma ve yardımlaşmayı sağlama şeklinde sıralanabilir (1968: 13-15).

Sendikalaşma, bir ülkedeki yasal olarak sendikalaşabilir bağımlı çalışanların

sendikalarda örgütlenme eğilimini ve oranını göstermektedir. Sendikalaşma, ülkelerin siyasi yapıları ile ilgili olduğu kadar, sanayileşme düzeyleri, bağımlı çalışanların sayısı, işgücü yapısı, işsizlik ve kayıtdışı istihdam oranları, işverenlerin tutumu, mevcut sendikaların çalışma yöntemleri ve o ülkedeki sendikacılığa ilişkin yasal çerçeveyle de yakından ilişkilidir (Mahiroğulları, 2001: 162-163).

Sanayileşme tarihiyle örtüşen sendikalaşma, işçi sınıfının ortaya çıkması ile birlikte çalışma ilişkileri içinde şekillenmiş ve gelişmiştir. Sanayileşmenin hızla arttığı dönemde, makineleşme ve seri üretimin yaygınlaşması ile büyük işletmeler kurulmaya başlanmış, bu işletmelerde ihtiyaç duyulan iş gücünün karşılanması ise köyden kente yaşanan emek göçü aracılığıyla mümkün olmuştur. Böylece, geleneksel lonca düzeni sarsılmış ve yeni oluşan işçi sınıfı ile birlikte sendikalaşmanın temelleri atılmıştır. Benzer şekilde Sidney ve Beatrice Webb de 1897 yılında kaleme aldıkları Endüstriyel Demokrasi isimli eserlerinde, çalışanların ve sermaye sahiplerinin işlevlerinin ayrı olmasıyla temellenen sendikaların; buhar makinesinin, fabrika sisteminin ve fabrika hayatının getirdiği son derece kötü ve emeği sömüren koşullar nedeniyle ortaya çıktığını söylemekte ve; tarihsel olarak, emek sahiplerinin ve işçilerin, üretim araçlarının sahiplerinden boşanmaları anlamına geldiğini ifade etmektedir (aktaran Ünsal, 2003: 5-7). Bu anlamda, sendikalaşma sürecinin, hem sosyal bir olgu olarak hem de bir öğreti olarak Karl Marx tarafından “sınıf savaşı” olarak adlandırılan durumu ifade ettiğini söylemek de mümkündür (Çeçen, 1970: 23).

Sendikalaşma kavramını anlamlandırmak için, sendika özgürlüğü kavramına da değinmek gerekmektedir. Sendika özgürlüğü, işçi ve işverenlerin ayrım gözetmeksizin, izne bağlı olmadan kendi isteklerine göre örgütlenebilme ve mevcut örgütlere katılabilme özgürlüğü olarak tanımlanmaktadır. Bu şekildeki bir özgürlüğün geçerli olması için diğer bazı hak ve özgürlüklerin de kullanılabilir

olması gerekmektedir. Örgütlenme, toplantı, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler olmaksızın sendika özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir (Yarsuvat, 1978: 24).

Sendika özgürlüğü, kişisel ve kolektif açılardan ele alınmaktadır. Kişisel açıdan sendika özgürlüğü; bireylerin serbestçe sendika kurma ve kurulmuş sendikalara üye olabilme özgürlüklerini ifade etmektedir. Sendika özgürlüğü, bireylerin sendikaya girmeme ya da sendikadan özgürce ayrılma hakkını da kapsamaktadır. Bu açıdan, bireyin istediği sendikaya üye olma özgürlüğü olumlu sendika özgürlüğü olarak ifade edilmekteyken, sendikaya girmeme ya da sendikadan ayrılma özgürlüğüne ise olumsuz sendika özgürlüğü denmektedir (Koray, 1994: 91). Kolektif açıdan sendika özgürlüğü ise, sendikaların yasal olarak tanınması ve faaliyetlerinin güvence altına alınması anlamına gelmektedir. Bu kapsamda; sendikaların önceden izin almaksızın kurulabilmesi, devlete, siyasi partilere ve diğer örgütlere karşı bağımsızlıklarının sağlanması, kuruluş ve faaliyetlerinin demokratik esaslara uygun olarak gerçekleştirilmesi ve üyelerinin hakları için yargı organlarına başvurabilmeleri kolektif sendika özgürlüğünü anlatmaktadır (Tokol, 2001: 42). Günümüzde sendikaların yüklendikleri görevleri yerine getirebilmeleri için kuşkusuz, sendika özgürlüğünün çoğulcu ve katılımcı bir demokratik sistem içinde gelişmesi ve varlığını sürdürmesi gerekmektedir.

Sendika özgürlüğü kavramı, daha önce açıklanan örgütlenme özgürlüğü kavramı ile sık sık karıştırılmaktadır. Bu kavramları kullanırken, örgütlenme özgürlüğünün her türlü dernek, siyasal parti ya da meslek odası kurma özgürlüğü anlamına geldiğini ve sendika özgürlüğüne göre daha geniş kapsamlı bir kavram olduğunu akılda tutmak faydalı olacaktır (Pekin, 1985: 16-17).

Dünyada demokrasi ile yönetilen bütün ülkelerde örgütlenme özgürlüğü ve sendika özgürlüğü anayasal güvence altındadır. Türkiye’de de 1982 Anayasası’nın Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri düzenleyen Üçüncü Bölümünde 51. maddede “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme

haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.” ifadeleriyle sendika özgürlüğü ve; Siyasi Haklar ve Ödevleri düzenleyen Dördüncü Bölümünde, 68. maddede “Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” ifadeleriyle örgütlenme özgürlüğü güvence altına alınmıştır.

Sendikalaşmanın, gelişimini öncelikle Batı Avrupa ülkelerinde gösterdiği ve sanayileşmeyi takip eden süreçte yine burada şekillendiği bilinse de, tek tip bir sendikalaşma hareketinden söz etmek mümkün görünmemektedir (Işıklı, 2005: 15). Örneğin, James Wallihan üç farklı sendikacılık hareketinden söz etmektedir. Bunlar:

i. Siyasal ve sosyal çıkarlardan çok, örgütlenilen işkolunun çıkarları gözetildiği işkolu sendikacılığı,

ii. Kapitalist üretim ilişkilerini, emekçilerin yönettiği endüstriyel ilişkilere dönüştürmeyi amaçlayan devrimci sendikacılık ve;

iii. Üyelerinin sosyal refahını siyasal katılım ve kooperatifler aracılığıyla

arttırmayı hedefleyen refah sendikacılığı olarak sıralanmaktadır (aktaran Ünsal, 2003: 7-8).

Diğer bir ifadeyle; sendikalaşma hareketi içinde sendikalar tarihsel gelişimleri, örgütlenme biçimi gibi yapısal unsurları ve işlevleri itibariyle farklı nitelik göstermişlerdir. Bu farklılığı ortaya koymak için faydalanılabilecek bir diğer sınıflandırma ise Tablo 5’te görülmektedir:

Tablo 5: Örgütlenme Biçimine Göre Sendika Türleri*

Sendikanın Türü Örgütlenme Biçimi Meslek Sendikacılığı (Craft Unionism)

Hangi işyeri ve hangi işkolunda çalışırsa çalışsın, aynı meslekten olan emekçilerin kurdukları sendikalar

Genel Sendikacılık

(General Unionism)

Her işyerinden, her meslekten ve her işkolundan emekçinin aynı yapı içinde örgütlendiği sendikalar

İşyeri Sendikacılığı

Belirli bir işyerinde çalışanlar tarafından kurulan sendikalar

İşkolu Sendikacılığı

(Industrial Unionism)

Farklı mesleklerden, farklı işyerlerinde çalışan, fakat aynı işkolunda bulunan emekçilerin sendikaları

* Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi 1, 2 ve 3. Ciltlerden derlenmiştir.

Günümüzde demokrasiyle yönetilen bütün hukuk devletlerinde, sendikalar ve sendikacılığa ilişkin ayrıntılar yasal bir çerçevede çeşitli kanunlar ile belirlenmektedir. Türkiye’de de özel kesimdeki sendikaların kuruluş, işleyiş ve faaliyetleri 07.10.2012 tarihine kadar 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile düzenlenmekteydi. Benzer şekilde; işçi ve işverenlerin ekonomik ve sosyal çıkarları ve çalışma koşulları karşılıklı olarak 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda düzenlenmekteydi. Bu kanun aynı zamanda toplu iş sözleşmesi yapılması, uyuşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözülmesi ve, grev ve lokavta yönelik esas ve usullerin tespit edilmesinde referans alınmaktaydı. 18.10.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6536 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile, 2821 ve 2822 sayılı bu kanunlar mülga haline gelerek yürürlükten kalkmıştır.

6536 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun amacı; “işçi ve işveren sendikaları ile konfederasyonların kuruluşu, yönetimi, işleyişi, denetlenmesi, çalışma

ve örgtülenmesine ilişkin usul ve esaslar ile işçilerin ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını belirlemek üzere toplu iş sözleşmesi yapmalarına, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözümlemelerine, grev ve lokavta başvrumalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” (1. madde). 6356 Sayılı Kanun’da sendika; “İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir iş kolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluş” olarak tanımlanmaktadır (2. madde). 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda ise “Sendikalar, hizmet kolu esasına göre, Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacıyla bir hizmet kolundaki kamu işyerlerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulur. Bir hizmet kolunda birden fazla sendika kurulabilir. Meslek veya işyeri esasına göre sendika kurulamaz” denmektedir (4. madde). Bu kanun maddelerinden de anlaşılacağı üzere, günümüzde Türkiye’de işçi ve kamu görevlileri sendikaları işkolu (hizmet kolu) esasına göre kurulabilmekte ve buna göre faaliyet göstermektedir.