• Sonuç bulunamadı

1.1.7. Genel Olarak İletişim ve Kültür İlişkisi

1.1.7.1. Türk Kültüründe İletişim – Kültür İlişkisi

Türk kültürünün gelenekçi yanını ortaya koyan ve tartışmacı ve eleştirel bir yapıya sahip olmadığını gösteren kültürel iletişim biçimleri vardır. Bilinen bir atasözümüz bu konunun temelini oluşturacak niteliktedir: “Kızım sana söylüyorum,

gelinim sen anla.” Bu atasözünden çıkarım yaparsak; Türk kültüründe doğrudan

eleştirinin kırıcı olduğu düşünülür, bu sebeple en yakınındaki, daha az rencide olacağını düşündüğü kızına söylerken gelinini dahi küstürmeden ona hatasını hissettirme özelliği söz konusudur. Doğrudan herkesin içinde gelinini eleştirirse kendisini dışlanmış ve rencide edilmiş hissedeceğini düşünerek gerçekleşen bu iletişim tarzı, Türk kültüründe sadece ailelerde değil hemen hemen her sosyal yapıda mevcuttur. Örneğin, bir yönetici, yönetiminden sorumlu olduğu bireylerle aynı bu yöntemle iletişim kurabilir. Yapılan hatalar için tüm işçilerin içinde tek bir kişiye yönelik açıkça eleştiride bulunursa, hatası yüzüne vurulan kişi hem çok üzülecek hem işinden ve üstlerinden soğuyacak hem de iş arkadaşlarının gözünde küçük düştüğüne inanacaktır. Bu kültürel yapının gereğidir. Bu sebeple yönetici, tüm çalışanlara hitap edercesine sorunları veya her zaman sorunları değil ödüllendirmeleri, takdirleri de topluluğa karşı söyler. Burada iki amaç vardır: Birincisi mevcut sorun varsa hem ona sebep olan kişinin bunu anlayıp düzeltmesini

sağlamak, hem de potansiyel olarak aynı hatayı yapması muhtemel kişiler de varsa bunların da kendilerini sorgulayarak bu olası hataların önüne geçmektir. İkincisi ise kolektif toplum olma özelliğinden dolayı, çalışanların birlik hâlinde ve birbirlerinden sorumlu olduklarını, ödülü de cezayı da beraberce alacaklarını hissettirmektir.

Bu iletişim şekli bir kültürün en küçük yapı taşı olan aileden yola çıkılarak ele alınmıştır. Aileler toplumu oluşturan en küçük sosyal birimlerdir. Bu açıdan bakıldığında gene Türk aile yapısının bir özelliğinden yola çıkarak örnekler vermek mümkündür: Türk aile yapısının bir özelliği de geleneksel aile olmalarıdır. Babanın evin reisi olduğu ya da ailenin en büyük erkek üyesinin (dede, en büyük erkek evlat gibi) evin yönetiminde daha çok söz sahibi olduğu yapıdır. Burada şunu da kısaca belirtmek gerekir ki, Türklerdeki geleneksel yapıyı tarif ederken sanki sadece babanın güç sahibi olduğu, başka hiçbir aile ferdinin söz sahibi olmadığı düşünülmemelidir. Zira anne de babayla aynı saygıyı gören aile üyesidir. Çocuklar sadece doğrudan babayı eleştirmekten kaçınırlar. Anneyi de aynı şekilde çok eleştiremezler, ancak babayla ilgili önemli konularda annelerin doğasında daha ılımlı bir yapı bulunduğundan anne evlatlarıyla baba arasında aracı görevini üstlenir. Yani çocuklar babayla direkt bir iletişime geçmezler, isteklerini anne aracılığıyla iletirler. Geri dönüş de aynı şekilde babadan anneye anneden de çocuklara olur. Ailelerdeki bu kültür daha büyük sosyal yapıda da aynı şekilde gözlemlenebilir. Örneğin işçiler devletle doğrudan iletişime geçip, masaya oturup tek tek görüşemezler. Bunun yerine sendikalar arabuluculuk görevini üstlenir ve her iki tarafın da iletişimini sağlayan aracıdır. Hatta belki şu boyutu da örnek olarak verebiliriz: Teorikte milletvekili seçimlerini düşündüğümüzde halk kendisi adına temsilci seçer ve siyasette kendisi adına isteklerini dillendirecek yetkililer belirler. Tabi ki bu ancak teoride gerçekleşebilir, çünkü gerçekte halkla iletişime geçerek isteklerini araştırıp ona göre hareket eden milletvekili gözlemlemek oldukça güçtür. Tam tersine halk milletvekillerinin savunmakta olduğu düşünceleri benimsemeye meyillidir.

Batı kültüründe ise doğrudan hatası olan kişiye bunu söylemek doğaldır. Gudykunts’a göre bireyci değerlere sahip kültürlerin üyeleri, kend i düşüncelerini direkt iletişim yoluyla iletir (Uzunçarşılı Soydaş, 210: 108). Takdir etme şekli de aynı biçimde

doğrudan şahsa yapılır. Batının bireyci kültürüne uygun olan bu iletişim yöntemi, doğrudan uygulandığı zaman etkili sonuçlar verir. Eğer Türk kültüründeki gibi uygulanacak olursa etkili olamaz, çünkü bireyler kendilerine iletilmedikten sonra, hatayı veya ödülü üstlenmezler. Doğunun kolektivist toplumlarında da Batının bu doğrudan eleştirel iletişimi çok doğru sonuçlar vermez. Yani Batıda dolaysız iletişim daha çok kullanılırken, Doğunun geleneksel toplumlarında dolaylı yollardan iletişim daha yaygındır. Çünkü kolektif toplumlarda grup içi uyumu korumaya ve grup kararlarını benimsemeye eğilim vardır, iletişim daha belirsiz ve dolaylıdır (Uzunçarşılı Soydaş, 2010: 108). Bu sebepledir ki örgütler toplumun kültürüne uygun iletişim yöntemleri uygulamalıdırlar. Çok uluslu firmaların dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan biridir bu. Çünkü kendi kültürleri dışında başka ülkelerde de ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için o kültürün taleplerini karşılayabilmeli ve çok da yabancı kalmamalıdır. Örneğin, Abalıoğlu Şirketinin Mısır’da açmış olduğu firmada uyguladığı iletişim yöntemi ve hangi iletişim türünü kullanmaları gerektiğini nasıl a nladıkları bunun kanıtıdır. Çalışanlar Mısır halkından seçilen işçiler iken, yönetici Türkiye’den görevlendirilmiştir. Önce sadece işe alınan işçilere ne yapmaları gerektiği anlatılmıştır. İşçilerden de doğal olarak işlerini zamanında ve doğru bir şekilde yapmaları beklenmiştir. Ancak işçiler birkaç hafta içinde işlerine gelmemeye, gelseler bile çok fazla çaba göstermemeye başlamışlar ve üretim oldukça aksamıştır. Yapılan uyarılara, panolara asılan yazılı bildirimlere rağmen durum değişmemiştir. Ancak sözlü olarak sert bir biçimde yapılan uyarılar etkili olmaya başlamıştır. Emirlerin o anda verilmesi ve sözlü olarak yapılması iş yapılırken kontrol edilmesi üretimin devam etmesini sağlamıştır. Yani Mısır’da işle ilgili görevlerde iletişim sözlü ve emir niteliğinde olduğunda daha başarılı olmuştur. Türkiye’de her zaman uyguladıkları yöntemin işe yaramaması, Mısır’ın kültürüne uyarlanmasıyla ortadan kalkmıştır (Çakmak ve Sarıtaş, 2009).