• Sonuç bulunamadı

TÜRK HALKININ VE BASININ KARARA TEPKİSİ

Belgede Kore Savaşı ve Türk Kamuoyu (sayfa 87-105)

Muhalefetin eleştirilerine rağmen asker gönderme kararı, ülke içinde olumlu bir hava yaratmıştır. Özellikle karar, komünizme ve irticaya karşı duyarlı olan gençlik kesiminde büyük bir heyecan yaratmıştır. Türkiye’deki en büyük öğrenci örgütlerinden birisi olan Türk Milli Talebe Federasyonu, kararı şükranla karşıladığını belirtikten sonra “Hak ve hürriyet yolunda girişilmiş olan bütün taahhütleri yerine getirmeyi kendisine

vazife addeden bir milletin evlatları olmaktan duyduğumuz gurur sosuzdur. Türk gençliği, dünya sulhunun tahakkuku için yapılmış bu hamlenin neticesini ümitle

beklerken; kendisine verilecek her türlü vazifeyi başarmağa hazırdır”77 diyordu.

Başbakan’a da gönderilen bu açıklamanın altında Can Kıraç’ın imzası vardı.

75 Cumhuriyet, 9 Ekim 1952; Yeni Asır, 9 Ekim 1952. 76 Cumhuriyet, 27 Mart 1952; Yeni Asır, 27 Mart 1952.

Milli Türk Talebe Birliği de kararla ilgili olarak Başbakan’ın demecinden sonra Menderes’e şu telgrafı göndermiştir: “Hürriyeti boğmak isteyenlere karşı azimle

mücadele edeceğine dair bir kere daha ifade ettiğiniz kararınızı milliyetçi gençlik şükranla karşılamıştır. Bu mevzuda bize vereceğiniz vazifeler olursa bütün kudret ve varlığımızla başarmaya çalışacağımızı saygılarımızla bildiririz”78 Bu telgrafın altındaki imza ise Türk Milli Talebe Birliği Başkanı Suphi Baykam’a aitti.

Ayrıca, Türk Gençlik Teşkilatı da Başbakan Adnan Menderes’e bir mektup yollayarak hükümetin kararını tasvip etmiştir79. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği, komünizme karşı İstanbul’da bir toplantı düzenlemiş, bu toplantıya muhalefet partilerinin yetkilileri de katılmıştır. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Genel Sekreteri Faik Güven, konuşmasında şunları söylemiştir: “Bütün dünya her zamankinden daha kızıl

emperyalizmin tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tehlike karşısında bugün de kızıl maşlı yılana karşı müteyakkiz olmaklımız gerekmektedir. Son günlerde memleketimizde komünistleri sistemli bir şekilde propagandaya giriştiklerini görüyoruz. Her gün yeni bir komünist dergi ile karşı karşıya geliyor, zaman zaman ‘Hür gençlik’ vesaire gibi isimlerle karşımıza bir takım firavunlar çıkıyor. Hükümetten bu mevzuda amansız bir mücadele çığırı açmasını istiyoruz”80.

Talebe Birliği Başkanı Can Kıraç da yapılan toplantının, gençliğin içinde komünizm yayılmıştır diyenlere bir cevap niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Toplantı sonunda Başbakan’a şu telgraf çekilmiştir: “Mukaddematımızla alay edercesine

vatansızların faaliyet ve neşriyatı sabır ve tahammülümüzü aşmıştır. Türkiyede vatansızların kökünü kazıyacağımıza dair sözünüzü tatbik etmenizi sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu neşriyat faaliyetinin devamına müdahalenizi milli iradenin müdahalesinden önce yapmanızı bekliyoruz. Türk milletinin mevcudiyetini tehdit eden tehlikeye karşı müdafaada yer farkı yoktur. Medeniyet cephesindeki müdefi Kars ve

78 Mustafa Deral, Kore’ye Niçin Gidiyoruz, Bakış Matbaası, İstanbul, 1950, s. 34.

79 A.g.e., s.35. Bu mektup şöyledir: “Uğrunda şehitler vermeye azmetmiş olduğumuz bir davanın kundakçılarını aramızda barındırmamak yolundaki azimli kararınızı bütün kalbimizle tasvip ediyoruz. Tarihimizin bu mühim günlerinde sizin gibi cesur, vatan sever devlet adamlarına sahip oluşumuz bizleri bahtiyar etmiştir. Büyük Türk Milli Birliği adına komünistler hakkında programlaştırdığınız mukaddes kararınızı tatbikte gecikmeyeceğinizi hürriyet adına hürriyetimizi gasp etmek isteyenlerle mücadeleye şiddetle devam edeceğinizi ümit ve sizi candan tebrik eder tamimiyle sizinle beraber olduğumuzu belirtiriz”. 80 Milliyet, 5 Ağustos 1950.

Boğazlar müdafaasının bir aynını yapmaktadır. Bu bakımdan kararınızı şükranla karşılıyoruz”81.

Çok geçmeden hükümet, komünizme karşı mücadele başlatmıştır. Bu mücadelede de en büyük desteği hükümet, yine basından ve Türk gençliğinden görmüştür. Sedat Simavi, hükümetin başlattığı bu mücadele ile ilgili olarak şunları yazmıştır: “Türkiye hudutları dahilinde sağcı dahi olsa yabancı ideolojilere hiçbir

suretle müsemaha edilmesine taraftar değiliz. Bu münfit cereyanlar, bu memleketi felakete sürükler. Adnan Menderes hükümetinin komünizm aleyhinde ittihaz edeceği bütün kararları, alacağı bütün tedbirleri, biz bütün varlığımızla destekleyeceğiz”82.

Basının ve halkın desteğini alan hükümet, komünizme karşı kolları sıvamıştır. Komünizm propagandası yapmak, milli birliği sarsmak ve vatandaşları kışkırtıcı mahiyette neşriyat yapmakla suçlanan İstanbul’da 11, Ankara’da 4, ve İzmir’de 2 olmak üzere toplam 17 mecmua ve gazete kakında kanuni işlem başlatılmıştır83. Ayrıca, Adalet Bakanı Halil Özyörük’ün başkanlığında toplanan komisyon, komünizm ile ilgili yeni bir ceza kanunu hazırlamaya girişmiştir. Yapılan toplantıda komünizmin vatana ihanet ile cezalandırılmasında ısrar edilmiş, fiil ve hareketleriyle komünistliği ispatlanmış olanların, vatandaşlıktan çıkarılması ve yurt dışına sürülmesi konularında ısrarla durulmuştur84.

Paris’teki 107 komünist öğrenci ile Türkiye aleyhinde propaganda yaptığı tespit edilen 9 kişinin Türkiye’ye çağrılmasına karar verilmiştir. Öğrenciler ve bu şahıslar Türkiye’ye dönmek istemedikleri takdirde, kendilerine verilmiş olan bursların kesileceği ve ayrıca, Türk vatandaşlığından da çıkarılacakları açıklanmıştır85. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri de bir basın açıklamasında, komünist öğretmenlerle ilgili bir soruya şu yanıtı vermiştir: “…işimizi, gücümüzü bırakıp her nasılsa bu camiaya girmiş beş on soysuzla

meşgul olacak değiliz. Bunlar gideceğimiz hedefte önümüze ufak engeller olarak çıkan zavallı mahluklar olarak kendiliklerinden temizlenip çiğneneceklerdir. Bütün Türk gençliği komünist denen bu insanların bugünkü manasının, Türkiyemizde ve bütün

81 Cumhuriyet, 5 Ağustos 1950.

82 Sedat Simavi “Komünizmle Mücadele”, Hürriyet, 6 Ağustos 1950. 83 Milliyet, 5 Ağustos 1950; Cumhuriyet, 5 Ağustos 1950.

84 Milliyet, 12 Ağustos 1950. 85 Milliyet, 22 Ağustos 1950.

dünyada sadece bir vatan haini olduğunu bilecek ve gidişini ona göre tayin edecektir…”86.

Diyanet İşleri Başkanı Hamdi Akseki ise, 25 Ağustos 1950’de yaptığı bir basın toplantısında “Komünistliğe karşı gelebilecek en kudretli silah, iman ve ruh kuvvetidir.

Hakiki bir müminin komünistlik fikirleriyle ve irticayla bağdaşabilmesine imkan yoktur”87 demiş ve komünistliği İslamiyet’in de reddettiğini belirtmiştir.

Türk basınında ise hükümetin Kore ile ilgili kararını onaylayan ve eleştiren yazılar çıkmıştır. Eleştiren yazarların görüşleri, muhalefetin eleştirileri ile aynı doğrultuda olmuştur.

Son Telgraf’ta Selim Ragıp Emeç, Kore'ye asker gönderme kararının BM’ye karşı olan sorumluluğumuzun sonucu olduğunu, her namuslu ve sözüne sadık ülkenin verebileceği bir karar olduğu için kararın Türkiye'nin şerefini yükselteceğini savunmuştur88.

Aynı meseleye değinen Nadir Nadi de Kore'ye asker gönderilmesi kararını tasvip ettiğini belirtmiş ve “…hükümet, Birleşmiş Milletler emrine sayıca azda olsa

silahlı kuvvetlerimizden bir kısmını ayırmaya karar verdi ise bunu şüphesiz sırf hürriyet ve barış dünyasına karşı beslediği bağlılık duyguları uğruna yapıyordur” dedikten sonra

yazısına şöyle devam etmiştir: “Türk Hükümetinin kararı, şu meseleye kesin olarak

çözmeye yarayacaktır: Birleşmiş Milletler diye canlı bir teşkilat var mıdır, yok mudur? Varsa bizim misalimiz bu teşkilatı kavlen değil, fiilen harekete getirmeye yarayacak, tecavüzü suç sayan bütün hürriyet sever devletler bize uyarak tecavüze uğrayan hesabına ellerinden gelen yardımı esirgemeyeceklerdir. Böylece Birleşmiş Milletler Teşkilatı kısa zamanda layık olduğu hayatiyete kavuşacak, bir isim olmaktan çıkacak, elle tutulur, gözle görülür bir varlık haline yükselecektir. Tek çıkar yol da budur”89.

Bu konuda Ali Naci Karacan, “...bu kararın bütün dünyada yaratacağı akislerin

genişliği nispetinde tesirli olacağında şüphe yoktur. Türkiye derhal verdiği kararla yalnız Birleşmiş Milletler idealine olan bağlılığı değil o ideali gerçekleştirmek için

86 Hürriyet, 13 Ağustos 1950. 87 Cumhuriyet, 26 Ağustos 1950.

88 Selim Ragıp Emeç, “Tarihi Dönemeç”, Son Telgraf, 26 Temmuz 1950. 89 Nadir Nadi, “Hükümetin Kararı”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 1950.

icabında yerine getirilmesi kabul edilen tahhüdlere sadakatini de göstermiştir. Türkiye, Hollanda, Belçika veya Zellanda değildir. Dünyanın bu günkü siyasi şartları içersinde emniyet durumları çok daha az tehlikede devletlere kıyasen daha az yardım görmüş olsa bile, Türk milleti son hareketiyle fedakarlık mevzunda her tehlikeyi göze alarak cepheye ilk koşacak bir ruh ve seciye taşıdığını ve girişilen davanın azametini; Birleşmiş Milletler topuluğu içinde Amerika’dan sonra belki en iyi kavradığını fiilen ispat etmiştir. Bu itibariyle alınan kararın bütün dünyada Birleşmiş Milletler Ülkelerine doğru bir kamçılama tesiri uyandırması tabii netice olarak beklene bilir”90 demiştir.

Ahmet Emin Yalman, Vatan Gazetesi’ndeki baş makalesinde, şu yorumu yapmıştır: “Evlatlarımızı ta Kore'ye kadar yollamaya karar verirken, heyecana

kapılmamak ve ayrılığın acısını hep birden duymamak imkansızdır. Fakat beka mücadelesi için fedakarlığa olan ihtiyacı bizim kadar iyi bilen ve yerinde olan vazifeleri bizim kadar vekar ve şerefle yerine getiren millet azdır. Müşterek emniyeti el birliğiyle muhafaza bakımından dünya yüzünün bir tek cephe teşkil etmesine ve her insanın bu cephenin her yerinde dövüşü vazife saymasına biz üzülmeyiz, seviniriz; çünkü bu hal muhakkak diye kabul edilecek bir saldırış tehdidi karşısında bizimde yalnız kalmayacağımızın teminatıdır”91.

Asker gönderme kararını en çok savunan gazetelerin başında Zafer Gazetesi gelmektedir. Çünkü Zafer Gazetesi DP Hükümeti’nin yayın organı niteliğindedir. Muhalefet kanadını temsil eden Ulus Gazete’si ile en sert mücadeleye girişen Zafer Gazetesi olmuştur. İki gazete arasında, hemen hemen her konuda olduğu gibi, hükümetin asker gönderme kararında da şiddetli tartışmalar olmuştur.

Mümtaz Faik Fenik de Zafer Gazetesi’ndeki yazısında, kararın BM ile yapılan antlaşmanın şartlarını yerine getirmek olduğunu, başkalarına yardım etmeden bizim de gerektiğinde yardım alamayacağımızı belirtmiş ve şunları yazmıştır: “Kahraman

askerlerimiz kıtalar ötesi diyarda çarpışırken vatanımızın hudutlarını muhafaza için savaştıklarını bilecekler ve o imanla silahlarını kullanacaklardır. Kore Dağlarından aksedecek Allah Allah nidalarının biz şimdiden bütün sınırlarımızı koruduğunu hisseder gibi oluyoruz. İşte bu sesler bu aziz vatanımızın üzerine rahmet olacak ve beşeriyeti de

90 Ali Naci Karacan, “Hükümet Kararında İsabet Etmiştir”, Milliyet, 27 Temmuz 1950. 91 Ahmet Emin Yalman, “Saldırıya Meydan Okuma”, Vatan, 26 Temmuz 1950.

milletimizle beraber huzura kavuşturacaktır. Çünkü Kore Harbi dünyanın ölüm ve kalım harbidir. Kore'ye giden kahramanlarımız yolunuz açık olsun! Hepinizi birer gazi olarak tekrar bağrımıza basacağımız mesut günleri bekliyoruz”92.

Bir başka yazısında ise Mümtaz Faik Fenik şöyle demekteydi: “Düşününüz bir

defa: Eğer bu yardım yapılmamış olsa idi ve DP iktidarı, CHP iktidarı zamanında olduğu gibi bir savsaklama, bir oyalama siyaseti takip etseydi, milletler arası topluluk içinde Türkiye ne vaziyete düşerdi? Memleketimiz maazallah bir tehlikeye maruz kaldığı zaman BM’den ve Amerika’dan hangi yüzle yardım isteyebilirdik”93.

Ulus Gazetesi yazarı Nihat Erim’in karar ile ilgili yorumu, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in beyanı ile paralellik göstermektedir. Nihat Erim de kararın alınması sırasında üç milyondan fazla vatandaşın oyuna dayanan muhalefetin görüşünün alınmamış olmasının acı bir durum olduğunu ve böyle bir durumun hiçbir demokratik ülkede görülmediğini belirtmiştir. Kararın, Anayasa ve kanunlar bakımından incelendiğinde Meclis’ten geçirilmesinin gerektiğini de savunmuştur94.

Hükümetin kararını eleştiren bir diğer gazete ise Hürriyet Gazetesi olmuştur. Gazetenin baş makalesinde hükümetin yardım kararı hakkında şöyle denilmiştir: “Demokrat Parti Hükümetinin bulunduğu müşkül durumu anlıyoruz; fakat

anlamadığımız bir cihet varsa oda bu işte neden yalnız kalışımızdır. Atlantik paktına dahil bütün milletler dillerini yutmuş gibi ses çıkarmazken biz neden dolayı 4500 mevcutlu bir kıta ile Kore Harbine iştirak edeceğimizi ilan etmek mecburiyetinde kaldık? Cesaretinde kahramanlığında bir hududu vardır. Biz zannediyoruz ki bu hududu bu sefer biraz aşmış bulunduk. Bunu Demokrat Partinin politikadaki acemiliğine mi yoksa talihsizliğine mi atfetmeli bilmiyoruz. İnşallah vukuat Demokrat idarecileri Türk milletinin huzurunda mahcup çıkmazlar”95.

Kararın hatalı olduğunu söyleyen bir diğer gazete de Yeni Sabah’tır. Karar hakkında Yeni Sabah şu yorumu yapmıştır: “Bize öyle geliyor ki Adnan Menderes

kabinesi çok hayati bir meselede çok acele bir karar almıştır. Biz Kore'den ziyade bizzat

92 Mümtaz Faik Fenik, “Kore'ye Gidecek Türk Askerleri Yolunuz Açık olsun”, Zafer, 27 Temmuz 1950. 93 Mümtaz Faik Fenik, “Dünya Çapında Bir Karar”, Zafer, 3 Ağustos 1950.

94 Nihat Erim, “Hükümetin Son Kararı”, Ulus, 27 Temmuz 1950. 95 “Demokrat Partinin Talihsizliği”, Hürriyet, 27 Temmuz 1950.

yurdumuzu korumaya mecburuz ve muhtemel düşman öyle zayıf sayılacak bir hasım değildir. Bir tek erin bile, ölüm dirim mücadelesinde, mevkii ve kıymeti olur. Realiteler, umumi nazariyelere üstün tutulmalıdır. Diğer bir nokta da hatıra gelebilir ki, Türk ordusu, yurt dışında ve çok uzak bir mıntıkada harekete iştirak etmek kararı verilmeden evvel, Büyük Millet Meclisinin bu husustaki mütalaa ve reyinin alınması da çok isabetli olurdu. Bilhassa muhalefet ve liderlerinin düşüncesi sorulabilirdi”96.

E - ASKER GÖNDERME KARARININ MECLİS’TE GÖRÜŞÜLMESİ

DP Hükümeti’nin Kore’ye asker gönderme kararını vermeden 11 gün önce TBMM yaz tatiline girmişti. Bu nedenle Kore Olayı ile ilgili görüşmeler 1 Kasım 1950’den sonra TBMM’nin 9. döneminde gerçekleşmiştir. Bu görüşmelerin başladığı dönemde Kore I. Türk Tugayı Kore’ye ulaşmış ve ilk ciddi mücadelesinde de başarılı olmuştu. Kasım ayının son günlerinde gerçekleşen ve tarihe Kunuri Savaşları olarak geçen savaşın ilk günlerinde Konya Milletvekili Saffet Gürol, Erzurum Milletvekili Emrullah Nutku ve arkadaşlarının ‘Kore’de Savaşan Kahraman Subay ve Erlerimize Büyük Millet Meclisinin Selam ve Sevgilerinin Bildirilmesine Dair Önergesi’, 27 Kasım 1950’de Meclis’te okunmuş ve kabul edilmiştir97. Kore’ye asker gönderilmesi konusunda Meclis’te görüşülen ilk konu bu olmuştu.

Meclis’te Kore kararı ile ilgili ilk tartışmalar, 6 Aralık’ta “Birleşmiş Milletler

Emrine Verilmek Üzere Askeri Birlikler Halinde Yabancı Ülkelere Gönderilecek Ordu Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Sair Masrafları Hakkında Kanun”un görüşülmesi sırasında başlamıştır. Avni Doğan, kanunla ilgili

kararnamenin, Meclis’in onayına neden bu kadar geç getirildiğini Başbakan’a sormuştur98. Kemal Türkoğlu da aynı konu üzerinde durduktan sonra karar suretinin henüz Meclis’e geldiğini belirterek o zamana kadar harcanılmış olan paranın nereden ve hangi kanuna göre harcanıldığını sormuştur. BM Antlaşması’na uyarak asker göndermek

96 “Karar Hatalıdır” , Yeni Sabah, 27 Temmuz 1950. 97 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, C. II, s. 214-215. 98 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, C. III, s. 55.

gerektiğinde hükümetin Meclis’ten ödenek için de onay alması gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle de kanun tasarısının yalnız Kore’ye gönderilmiş olan Türk Tugayı’nı kapsaması gerektiğini söylemiştir99.

Trabzon Milletvekili Faik Ahmet Barutçu, BM Antlaşması’nın 43. maddesinde belirtilen; BM emrine silahlı kuvvetler vermek üzere BM Güvenlik Konseyi ile üye devletler arasında antlaşmalar yapılmadığı için ancak Meclis’in kararıyla asker gönderilebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle gerçekleşmiş olan durum karşısında, kanunun, başlığının düzeltilmesini teklif etmiştir. Barutçu, “Anayasa hükümlerine uygun

bulmadığımız bir emri vaki karşısında Kore’ye gitmiş olan askerlerimizin maaş ve tahsisatı üzerinde her hangi bir şekilde durmak caiz olmaz, çünkü oraya gitmiş olan askerlerimiz vatan hizmeti ifa etmektedirler, kendilerine bir vazife verilmiştir, o vazifeyi şerefle ifa eden askerlerimizin tahsisatı üzerinde durarak Hükümet, Anayasanın bir hükmünü, bir emrini yerine getirmedi diye, cezasını onların sırtına yüklemeyi bizim zihniyetimiz almaz. Biz meclissiz iş görme şeklinin aleyhindeyiz”100 demiştir.

Barutçu’dan sonra söz alan Menderes, Kore’ye Türk askerinin BM Antlaşması’nın 42. Maddesi uyarınca gönderildiğini belirtmiştir. Ayrıca T.C. Anayasası’nın 26. Maddesi’ndeki hükmün harp ilanı için geçerli olduğunu ve ortada bir harp ilanı olmadığına göre BM Antlaşması’nın 42. Maddesi’ne göre Kore’ye asker göndermenin Anayasa’ya aykırı olmadığını söylemiştir101.

Trabzon Milletvekili Faik Ahmet Barutçu ve Mardin Milletvekili Kemal Türkoğlu, kanunun başlığının değiştirilmesini isteyen birer önerge vermişlerdir. Her iki önergenin de dikkate alınmaması çoğunlukla kabul edilmiştir102.

Muhalefetin kanun tasarısını Meclis’te eleştirmesi Yeni Asır’da şu şekilde yorumlanmıştır: “Bu görüşmeler halk partisinin bu milli davada ne kadar tezatlar içinde

bulunduğunu, milletimizin mukadderatı ile yakından alakalı bir meseleyi particilik

99 A.g.e., s. 56.

100 A.g.e., s. 58-60. 101 A.g.e., s. 62-63. 102 A.g.e., s. 82.

hissiyle nasıl baltalamak yolunda bulunduğunu bir defa daha göstermiş bulunmaktadır”103.

Kore’ye asker gönderilmesi konusunda asıl tartışma gensoru görüşmelerinde yaşanmıştır. Muhalefet, böyle bir karar alınırken Meclis’in oyuna başvurulması gerektiğini her fırsatta ısrarla savunmuştu. İsmet İnönü’nün hazırladığı önerge 22 Kasım’da Meclis Başkanlığı’na verilmiştir. Bu önergede “Dış politika ve memleketin

siyasi ve askeri emniyeti meseleleri hakkında Büyük Millet Meclisinde umumi bir müzakere açılmasını temin etmek üzere bu meselelere dair iç tüzük hükümlerine göre Başbakandan gensoru açılmasını arz ve teklif ederim”104 deniyordu. Bir gün sonra da Millet Partisi Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Kemal Türkoğlu’nun gensoru önergesi Meclis Başkanlığı’na verilmiştir. Her iki gensoru 1 Aralık günü gündeme alınmıştır. İnönü’nün önergesi Meclis içtüzüğünün 157. maddesinde istenilen açıklıktan yoksun olduğu için iade edilmesi istenilmiştir. Bunun üzerine kürsüye gelen İnönü, “Gensoru açılması için ileriye sürülen sebebin açık

olmadığı iddia edildi. Dünyada büyük hadiseler oluyor. Bu hadiselerin Türkiyenin siyasi ve askeri emniyetine tesiri var mıdır? Bunu öğrenmek istiyoruz. Eğer varsa buna karşı hükümetin mütaleaları ve karşı tedbirleri nelerdir? Bunlar üzerinde konuşmak istiyoruz.

Önergemize iç tüzüğün aradığı şartlara uygun olduğu zannındayız. Ama bunun kabul edilmesi veya edilmemesi Büyük Meclisin yüksek takdirine kalmıştır”105 demiştir. İsmet İnönü’nün konuşmasının ardından Celal Yardımcı’nın gensorunun görüşülmesi hakkındaki takriri oya konulmuş ve gensorunun görüşülmemesi kabul edilmiştir.

Osman Bölükbaşı ve Kemal Türkoğlu’nun birlikte verdikleri Kore’ye gönderilen savaş birliği hakkındaki gensorunun, görüşülüp görüşülmemesi oylanmış ve görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Hükümet gensoru hakkındaki görüşlerini 11 Aralık’ta bildireceğini açıklamıştır.

Bu gensoruda, 4500 kişilik silahlı bir savaş birliğinin gönderilmesinin kamuoyunu uzun zamandır meşgul ettiği, iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmalara neden olduğu ve bu konuda halkın bilgilendirilmeyişinin hukuk devlet anlayışına ters

103 M. Tuncer, “Anayasayı Çiğneyen Yine Halk Partisidir”, Yeni Asır, 10 Aralık 1950. 104 Rıfkı Selim Burçak, a.g.e., s. 65; Cumhuriyet, 23 Kasım 1950.

düştüğü, BM Antlaşması’nın 43. Maddesi’nde belirtilen antlaşmalar yapılmadığı için hükümetin, kararı 1924 Anayasası’na göre alması gerektiği üzerinde durularak kararın ülke güvenliği sağlanmadan alındığı belirtilmiştir. Kararın asla geri alınmasının düşünülmediği, fakat Anayasa’ya aykırı olarak bu kararı alan hükümetin de iş başında kalmasının doğru bulunmadığı belirtilmiştir106.

Gensorunun okunmasından sonra kürsüye gelen Başbakan, BM’nin kuruluş amaçlarından bahsetmiş ve BM Antlaşması’nın 39., 41., 42., 43. maddeleri hakkında açıklama yapmıştır107. Menderes, BM Antlaşması’nın 43. Maddesi’nde yer alan Güvenlik Konseyi ile üye devletlerarasındaki antlaşmaların Kore Olayı öncesinde henüz gerçekleştirilmediğini ve Konsey’in 43. madde hükümlerinin yerine getirilip getirilmediğine bakmayarak Kuzey Kore’ye karşı fiili harekete başlamayı gerekli gördüğünü ve üye devletlere de haber vererek uygulamaya başladığını söylemiştir. Hükümetin, kararı verirken kendisiyle aynı durumda bulunan diğer üye devletlerin hukuk anlayışlarını ve devletimizin “ahde sadakat” vasfını bir kere daha gerçekleştirdiğini söylemiştir.

Konuşmasının devamında 1924 Anayasası’nın 26. maddesine benzer hükümlerin başka devletlerin anayasasında da bulunduğunu belirtmiş ve Amerikan kuvvetlerinin savaşa gönderilmesinde bu hükmün engel olmadığını söylemiştir. Menderes’e göre, “Kore Meselesi’nde bir harp hali değil, bir tedip ve tecziye durumu

vardır”108. Bu nedenle de kararın Anayasa açısından uygun olduğu iddia edilmiştir.

Belgede Kore Savaşı ve Türk Kamuoyu (sayfa 87-105)