• Sonuç bulunamadı

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ SANAYİLEŞMEYE YAPISAL UYUM İQİNDE MİDİR? YOKSA

SANAYİLEŞMEDE EĞİTİMİN ROLÜ VE ÖNEMİ NEDİR?

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ SANAYİLEŞMEYE YAPISAL UYUM İQİNDE MİDİR? YOKSA

YENİDEN YAPILANMA ZORUNLU MUDUR?

Her eğitim sistemi, biri sistemin dışından, diğeri içinden, iki dizi faktörün sürekli etkileşimi içinde yaşayan bir gerçektir. Eğitim sisteminin temel sorunları ve çözüm yol­ ları, ancak bu etkileşmenin derinlemesine incelemesinden doğar. Ben kitabımda, sistem dışı faktörleri "demokrasi, kalkınma, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, nüfus ve işgücü artışı, politik irade ve kamuoyu" gibi beş başlık altında top­ ladım. Aslında, eğitim sistemini hep birlikte etkileyen bu dış faktörleri münferit olarak incelemek her ne kadar mümkün değilse de, ben burada, çok kısıtlı süre içinde, sanayi-eğitim etkileşmesi hakkında, kitabımda'yer alan temel sorunlar ve çözüm önerilerinin çok kısa bir özetini sunmakla yetine­ ceğim. Burada kullandığım tüm istatistik veriler kitabımdan alınmıştır [1 ].

Sanayi-eğitim etkileşmesi incelenirken "sanayi" deyimini, dar anlamda, yalnızca "imalat sanayii" olarak değil; fakat ekonominin başlıca sektörleri olan tarım, sanayi ve hizmet­ leri de genel bir terim olarak kapsayan "ekonomi" ya da daha geniş anlamda "kalkınma" faktörü başlığı altında ele almak daha uygun olur.

Ekonomi faktörü, eğitim sistemini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen en önemli faktördür. Ekonominin çeşitli sektörlerindeki istihdam alanları için insangücü ihtiyacına ekonomik talep diyoruz. Uygulanan istihdam ve sanayi

politi-kalamin bu talebi yaratması gerekir. Eğitim, arz kaynağıdır ve görevi ekonomik talebi karşılamaktır. Arz görevini yapan ken eğitim , üre ttiğ i yeni tekn o lo jile rle , kalkınmayı hızlandırma görevini yerine getirir. Bu nedenledir ki eğitim, kalkınmanın en etkili aracı ve itici gücüdür. Ben, eğitim siste­ mimizin, ekonomiye yapısal uyum sorunlarını, işte bu zincir- leme etkileşim içinde incelemeye çalıştım.

İnceleme için önce, sırasıyla; Türkiye'de istihdamın gelişmesine, işgücü planlamasına ve gene! nüfusun eğitim düzeyine uluslararası bir karşılaştırma ile kısaca gözatmak gerekir.

1. İSTİHDAMIN GELİŞMESİ

İstihdam daki gelişme son derece sınırlıdır. Planlı dönemde genel nüfus, çalışan nüfustan üç kat daha fazla artmış; başka deyişle, işgücü artışı genel nüfus artışının % 60 gerisinde kalmıştır.

İstihdam ın se ktörlere dağılımına gelince; sanayi sektöründe çalışan nüfus, genel nüfusa oranla; .planlı dönemde yalnızca yüzde 1.2 orannda çok sınırlı bir artış kaydetm iştir. Oysa, 1980 'd e Yunanistan'da istihdamın yüzde 2 9'u, Ispanya ve Portekiz'de yüzde 27"si sanayi sektöründedir. Türkiye'de ise 9 yıl sonra 1 989'da yalnızca yüzde 1 5 'tir. Sanayileşmiş ülkelerde genel olarak istih­ damın yüzde 7'si tarımda, yüzde 35'i sanayide, yüzde 58'i hizmet sektöründe çalışmaktadır.

ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında, "1 950'li yıllarda [Tarım sektörünün ABD'de, istihdam açısından sonuncu

sektör durumuna düşmesinin üzerinden yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra] Japonya'da faal nüfusun hâlâ yarıya yakınının tarım sektöründe istihdam edildiği görülmektedir. Ancak sanayileşme süreciyle birlikte, yaklaşık olarak 3 0 yıl içinde Japonya’nın istihdam yapısı ile ABD'nin istihdam yapısı büyük ölçüde birbirini andırır olmuştur (2)." ABD ile Japonya'nın ana sektörlerdeki istihdam payları bakımından giderek birbirine benzemeleri raslantı değildir. Enformas­ yon sektörü en büyük istihdam alanı haline gelen bu iki ülke, sana yi to p lu m u n d a n e n fo rm a s y o n to p lu m u n a dönüşmekte; Avrupa ülkeleri onları izleme çabası içinde bu­ lunm aktadırlar (3). Türkiye'de enformasyon sektörü 1 98 5'te henüz yüzde 4 .9 gibi çok az bir paya sahiptir. Bu payın yükselmesi, ancak, sanayileşmenin hızlanması ve eğitim sisteminin bilimsel ve teknolojik gelişmeye uyumu ölçüsünde mümkün olabilecektir. Bu karşılaştırm a, Türkiye'de yaratılabilen istihdam gelişmesinin yetersizliğini, gelişmiş ülkelere göre katedilmesi gereken arayı, özellikle eğitime düşen görevin önemini açıkça ortaya koymaktadır.

2. İŞGÜCÜ PLANLAMASI

Kalkınma planlarında işgücü, bir üretim girdisi olarak değerlendirilmemiş, istenildiği zaman müracaat edilebile­ cek, bol bir dış unsur olarak kabul edilmiştir. İşgücü unsuru­ na bu bakış açısı, Kalkınma Planlarında insan unsurunu tali durumda bırakmış, nüfus ve işgücü artışının planlama dışında kalmasına yol açmıştır. Bu tutum, sosyo-ekonomik değişmenin en önemli araçtan yoksun kalması sonucunu doğurmuş, değişmede zaman ve kaynak kaybının nedeni

olmuştur. Gerçekten, diğer sektörlerde serbest sermaye yatırımları teşvik edilmiş, buna karşılık, eğitime ayrılan yatırım payları genel bütçe yatırımları içinde 1960'lı yıllarda yüzde 3 8 .4 ’e kadar yükselirken, bu pay 1 980'li yıllarda yüzde 9.6'ya kadar düşmüştür. Kaynak tahsisinde öncelik, eğitim sektörüne değil; sırasıyla ulaştırma, enerji ve tarıma tanınmış; eğitim geri plana itilmiştir. Türkiye'de eğitime ve sosyal giderlere ayrılan kaynaklar, aynı gelir grubundaki birçok ülkeye göre düşük düzeydedir. Bu durum, Türkiye'de politik iradenin eğitime bakış açısını göstermesi bakımından çok acıdır.

Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde en çok, genç ve ucuz işgücüne sahip bir ülkedir. Nüfus büyüklüğü bakımından Türkiye 2 0 0 0 yılında, Avrupa Topluluğunun en büyük ülkesi olacaktır. AT'ye yapısal uyum, her şeyden önce, nüfusun eğitim düzeyinin yükseltilmesini gerekli kılmaktadır. Okul çağındaki 25 milyonluk genç nüfus, yalnız Türkiye'nin değil, gittikçe yaşlanan Batı Avrupa’nın da eşsiz insan kaynağını o lu ştu ra ca ktır. Bu kaynak, Sovyetler'de bağımsızlık m ücadelesi veren soydaş C um huriyetlerle ilişkile r bakımından da çok büyük önem taşımaktadır. İyi yetiştirildiği takdirde bu kaynak, yurdumuzun en değerli insan sermaye­ sini oluşturacaktır. Kıt kaynaklarla kalkınma hedeflerine yönelen Türkiye'nin karşılaştırmalı üstünlüğü olan bu insan sermayesini stratejik bir üretim girdisi olarak mümkün olan en kısa sürede değerlendirmek Türkiye için ta rih î bir fırsattır. Kamu ve özel sektör olarak devletin, bütün imkânlarını eğitim için seferber etmesinin tam zamanıdır.

Kanımca, bu Bilimsel TED Toplantısının yeni Hükümete en önemli mesajı, işte bu tarihî fırsatı kaçırmamak olmalıdır.

3. EĞİTİMİN GELİŞMESİ