• Sonuç bulunamadı

EĞİTİM HİZMETİNİ TALEP EDENLERLE İLGİLİ SORUNLAR

BAŞLICA SORUNLAR NELERDİR?

EĞİTİM HİZMETİNİ TALEP EDENLERLE İLGİLİ SORUNLAR

Talep edenlerle ilgili olarak belirtebileceğimiz başlıca so­ runlar şunlardır.

Birinci sorun: Bir kez, hemen belirtmek gerekir; son

yıllarda olumlu gelişme eğilimleri görülmekle birlikte, genel­ likle kuruluşlarımızın üst düzey yöneticilerinin eğitimin önemini yeterince kavrayıp değerlendirebildiklerini ya da karar ve davranışlarıyla bunu ortaya koyabildiklerini söylemek kolay değil. Oysa eğitim, özellikle kuruluşlarda, çalışma hayatının içinde gerçekleştirilen hizmet içi eğitim, o kuruluşların üst düzey yöneticilerinin, konuya inanmış üst düzey yöneticilerinin önderliğinde ve özendiriciliğinde yürütülebilir; böyle olursa başarıya ulaşabilir. Bu sorun

çeyrek yüzyıl boyunca sık sık karşımıza çıkmıştır. Ama son yıllarda, bu sorunun ağırlığının bir ölçüde azalmaya başladığını da eklemek gerekiyor. Bu panelin başlığı "eğitimdeki sorunlar" biçiminde formüle edildiği ve yarınki pa­ nelde çözüm yolları ele alınacağı için, ben burada çözümlere ilişkin ayrıntılı tartışmaya girmeyeceğim. Ama bu sorunları sıralarken, zaman zaman, bunların çözümüne ilişkin bazı ipuçlarına da değinmeden edemeyeceğimi fark ediyorum.

İkinci bir sorun, birinci sorunla ilgili olarak, belki de onun

bir ölçüde temeli olarak söyleyebiliriz; kuruluşlarımızda yönetici atamalarında görevin gerektirdiği niteliklerin, her zaman aranmamakta olduğunu görüyoruz. Bu da eğitim açısından olumsuz bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bura­ da değinmek istediğim bir nokta var. Bizim kuru­ luşlarımızda, ister kamu kuruluşları olsun, ister özel, genel­ likle üst düzey yöneticilerin köken olarak mühendislik eğitimi almış olduklarını gözlüyoruz. Yaptığımız çeşitli araştırmalar bunu ortaya koyuyor. Son yıllarda biraz değişme eğilimi ol­ makla birlikte, bu durum hâlâ varlığını koruyor ve o yöneticilerle yaptığımız yüz yüze görüşmelerde, ya da çeşitli anket çalışmaları sonunda görüyoruz ki, onlar kendileri de örgün eğitim kurumlarından aldıkları mühendislik eğitimi sırasında, o programlarda yönetim bilim ve sanatı konu­ larına yer verilmemiş olduğu için, bunun eksikliğini duyduk­ larını dile getiriyorlar. Dolayısıyla, çözüm olarak iki şey düşünmek mümkün: Bir tanesi; bu eğitimi veren yüksek öğrenim kuruluşlarında yöneticilikle, yönetim bilimiyle ilgili programların geliştirilmesi. İkincisi de, yaygın eğitim kuru­ luşları aracılığıyla, bu kişilerin çalışma hayatı içinde, hizmet içi eğitim yoluyla bu eksikliklerinin giderilmeye çalışılması.

Üçüncü bir sorun alanı şu: Buraya kadar söylediklerimizle de bir parça ilintili olarak, bütün kuru­ luşlarımızda, ya da kuruluşlarımızın büyük bir bölümünde; iş tanım larının, iş gereklerinin açıkça belli olmadığını, dolayısıyla verilecek eğitimin içeriğinin belirlenmesinde ciddi sorunlarla karşılaşıldığını görüyoruz. Kuruluşlarda bilimsel iş analizlerine dayalı, iş tanımları yapılmış değil ve o görevlere, o işlere atanacak kimselerde aranması gereken niteliklerin neler olduğu açıklıkla, bağlayıcı biçimde belirlen­ memiş durumda. Buradan hareketle, görevlilerin eğitim ge­ reksinimlerini belirlemek ve buna dayalı eğitim programları geliştirmek bakımından güçlüklerle karşılaşılıyor. MPM, ku­ ruluşlarımızda iş analizleri yapılması, buna dayalı iş tanımları ve iş gereklerinin hazırlanması konusunda danışmanlık hiz­ metleri sunuyor. Ancak ilginçtir, kuruluşlar bu hizmeti biz­ den ücretli olarak satın alıyorlar; iş analizleri yapılıyor, bunla­ ra dayalı iş tanımları ve iş gerekleri hazırlanıyor, ama ondan sonra bunlar ciddi biçimde uygulanmıyor. Belirlenmiş iş ge­ reklerine uygun olmayan kimseler, yönetici kademesinde ya da başka düzeylerde olsun, rahatlıkla görevlere atanabiliyor lar. Elbette bu, eğitim çalışmaları açısından ciddi sorunlar yaratıyor.

Hemen bu noktada, bu sorunla ilgili, bir ölçüde ondan kaynaklanan bir başka soruna değinmek istiyorum .

Dördüncü sorun: Ülkemizde, çalışanların işlerinde ilerleme­

leri, yeni ve daha kapsamlı, daha üst düzeyde görevlere gel­ meleri ile çalışma hayatı sırasında katıldıkları hizmet içi eğitim çalışm aları arasındaki bağlar genellikle çok güçsüzdür. Bir üst göreve yükseltilme söz konusu

olduğunda, kişinin çalışma hayatı içinde görmüş olduğu eğitime pek' bakılmaz; başka ölçütler ağırlık kazanır. Oysa, çalışanlgrın sürekli olarak kendilerini yetiştirmeye, bu amaçla hizmet içi eğitim program larına katılmaya özendirilmesinde en etkili araçlardan biri; işte ilerlemenin, üst görevlere getirilmenin ve dolayısıyla daha çok ücret elde etmenin, sürekli eğitim yoluyla bilgi ve becerilerini geliştirmeye bağlı duruma getirilmesidir.

Bir başka değinilmesi gereken konu: (Beşinci sorun):

Bildiğiniz, gibi, eğitimin uzun ya da orta vadede sonuç veren bir e tkin lik olarak düşünülm esi gerekiyor. Böyle düşünmediğiniz zaman, belirli sabırsızlıklar ve bunun sonu­ cu olarak da eğitime karşı bir güvensizlik, inançsızlık ortaya çıkıyor. Oysa, şunu anlamak ve anlatmak gerekir: Eğitim oldukça masraflı bir iş ve uzun dönemde getirisini ortaya koyan bir yatırımdır. Bunu böyle algıladığımız zaman eğitimin ürünlerini elde etmek konusunda aşırı bir sabırsızlığa kapılmaz ve eğitime olan güveninizi yitirmezsiniz.

Bundan sonra, yine bizim çalışmalarımızın ortaya koyduğu önemli bir sonuç olarak, şöyle bir sorundan söz edebilirim (Altıncı Sorun) : Özellikle, küçük ve orta boy işletm elerin hizmet-içi eğitim çalışmalarına eleman göndermek konusunda, son derece isteksiz davrandıklarını; daha açık söyleyelim; eleman göndermediklerini izliyoruz. Bunun çözümü olarak da hemen akla gelen birinci nokta, bu iş le tm e le rin sahip ve yö n e ticile rin e dönük ciddi bilinçlendirme çalışmaları ise, bir başka çözüm yolu da şu olabilir: Eğitimin belli bir gideri vardır. Küçük ve orta boy işletmeler için eğitim giderlerinin belli bir bölümünün, belirli

koşullara bağlı olarak, dolaylı biçimde, ya da doğrudan doğruya devletçe karşılanması sağlanabilir.

Hizmet içi eğitim çalışmalarında bizim saptayabildiğimiz

yedinci sorun alanı da şu: Eğitim çalışmaları için kuru­

lu şla rım ızd a gen ellikle y e te rli mali kaynakların sağlanmadığını, yeterli ödeneklerin ayrılmadığını ya da ayrılan kaynakların çok iyi, çok rasyonel kullanılamadığını görüyoruz. Şöyle bir örnek verebilirim: Bizim yaptığımız çalışmalarda, yılın sonlarına doğru yaklaşıldıkça eğitim prog­ ramlarına olan talebin artmaya başladığını görürüz. Çünkü, o yıl için bütçelere eğitimle ilgili belli ödenekler alınmıştır; ama bu ödenekler yıl boyunca rasyonel biçimde kul­ lanılmadığı için, yıl sonunda bakılmıştır ki, bütçe dönemi bi­ tiyor ve o ödenekler kullanılmamış; "Kullanmazsak gelecek yıl aynı ödeneği alamayız" diye çok fazla titiz davranmadan, çeşitli eğitim programlarına, yıl sonlarına doğru eleman­ larını göndermeye başlarlar. Bu da sıkça karşılaştığımız du­ rumlardan bir tanesidir.

Bir öncelik sıralaması yapmadan, sekizinci sorun da şöyle dile getirilebilir: Bu eğitim çalışmalarına katılan insan­ ların hepsi yetişkinler; çalışma hayatının içinden çıkıp gele­ rek eğitim programlarına katılıyorlar. Onlarda genellikle şöyle bir beklenti oluyor; sanıyorlar ki, katıldıkları eğitimler, deyim yerindeyse büyücü değneğidir; onu değdirdikleri zaman, bütün çirkinlikler ortadan kalkacak, birdenbire her şey iyileşecektir sanki. Bu beklentiyle eğitim programlarında bizden reçeteler beklerler, o reçeteleri bulamadıkları için de çoğu kez beklentileri karşılanmamış olarak, ya da o duy­ gular içinde ayrılırlar. Bu tü r beklentiler karşısında

söylediğimiz şudur: Biz size sedece belli sorunları çözme konusunda yardımcı olacak belirli nitelikler, birtakım yeni bilgi, beceri, tutum ve davranışları aktarmaya çalışıyoruz. Bunları aldıktan sonra artık sorunları çözmek sizin iradeni­ ze, sizin kararlılığınıza, sizin becerinize kalmış bir iştir.

Son olarak değinmek istediğim nokta da, belki ötekiler

kadar ağırlık taşım am akla b irlikte; bu tü r eğitim çalışmalarına katılanların ruhsal durumu ile ilgili. (Dokuzun­

cu Sorun): Bu programlara katılan insanlarda, çalışanlarda

böyle bir eğitim çalışması için seçilmiş olmasının getirdiği bir psikolojik eziklik, yahut gerginlik ortaya çıkabiliyor. "Yeter­ siz bulunmuş olmalıyım ki, böyle bir eğitime gönderildim" gibi bir duygu. İnsanlar, eğitimin bitmeyen bir süreç olduğunu algılamakta hâlâ güçlük çekiyorlar. Hani bizim "beşikten mezara kadar eğitim" diye çok söylediğimiz bir söz vardır. Demek ki, sadece söylemekle kalıyor, pek inanmıyoruz buna. Çünkü çalışan insanlar, eğitim için seçilip gönderildiklerinde, yetersiz görüldükleri kaygısına kapılıp eziklik ve çekingenlik içinde olabiliyorlar. Bu da hem kendileri, hem de eğiticiler açısından birtakım sorunlar yaratabiliyor.

EĞİTİM HİZMETLERİNİ SUNAN KİSİ VE