• Sonuç bulunamadı

3.2.4 Mamul Deriler

3.3 DERĠ SANAT

3.3.2 Türk Deri Sanatının Tarihçes

Göçebe yaĢam tarzını benimsemiĢ olan Türklerde deri vazgeçilmez materyaldi. Derinin kolay bulunması, ayrıca derinin dayanıklı olması deriye özellikler kazandırıyordu (Aydın, 1996:15).

Türkler sürekli at üzerinde çok zor iklim koĢulları ile savaĢarak yaĢamak zorunda idiler. Bu nedenle; örneğin, tarımla uğraĢan Çinliler gibi ipek narin kumaĢlar kullanamazlardı. Deri ise hem sürtünmelere karĢı dayanıklıydı, hemde iklim koĢullarından insanları korumaktaydı(Ögel 1984:288).

Anadolu'ya hakim olan Selçuklu ve Osmanlı Türkleri de dericilik sanatına önemli katkılarda bulunmuĢtur ve uzun yıllar dericilik Anadolu‘nun kendine has sanatı halinde yaĢamıĢtır. Hayvancılıkla uğraĢan Orta Asya Türkleri derileri, çeĢitli merkezlerde organize bir biçimde çalıĢan tabakhanelerde en iyi Ģekilde değerlendirmiĢtir. Orta Asya Hun Pazırık kurganlarından çıkarılan eserler de bize derinin kullanım alanı ve süslemeleri hakkında bilgi vermektedir. Derinin en yoğun kullanıldığı yerlerden birisi de çadırlardır.

Orta Asya‘da iken göçebe yaĢamın zorluğundan kullanılan çadır, yerleĢik toplum düzenine geçildiğinde de av yada yapılan uzun savaĢlar nedeniyle kullanımına devam edilmiĢtir. Keçe veya deriden yapılan çadırlarda aplike çalıĢmaları yüzey süslemelerinde kullanılmıĢtır (Önder,1995:37).

Bu eserlerde keçenin yanında aplike, hayvan motifleri ile benzeri deriden eğer örtüleri, yaygılar, kap_kacak, yemek muhafazaları, kımız tulumları, madeni aplike kemerler, deri elbiseler ile kenarı kürklü kaftan, çizmeler savaĢ araç ve gereçlerine rastlanmaktadır (Yıldız, 1987:22). Genellikle aplike tekniği uygulanmıĢ bu parçalarda teğel Türk üçgeni ile tutturma, sarma vb. nakıĢ iğneleri yanı sıra kalıpla kabartma, delik iĢi (ajur) biçiminde oyma ile süslendiği görülmektedir (BarıĢta, 1998:135).

EĢyaların süslenmesinde desen olarak dövüĢen hayvan tasvirleri ağırlıklı olarak kullanılmıĢtır. Hun sanatında hayvan tasvirlerinin çok yoğun olarak kullanılmasıyla ‗hayvan üslubu‘ doğmuĢtur. Hun sanatçıları tek figürü yada bir düzeni iki kez göstermek istediklerinde, deriyi ikiye katlayıp, yapıĢtırarak kiriĢle yada yün tire ile dikiyorlardı (Diyarbekirli, 1968 :174).Türklerin Ġslamiyet‘i kabul etmeleri, göç ederek Anadolu‘ya gelmeleri ve yerleĢik hayata geçmeleriyle Türk sanatı değiĢime uğramıĢtır. Hayvan üslubu yerini bitkisel bezemeye bırakmıĢtır.

Ġslamiyet‘in getirmiĢ olduğu tasvir yasağı süsleme sanatında hayvan ve insan figürlerinin hiç kullanılmamasına yada sembolik olarak kullanılmasına neden olmuĢtur (Erdal, 2004:48).

Orta Asya‘da çok ileri düzeyde deri bilgisine sahip olan Türkler Anadolu‘ya yerleĢtikten sonrada bilgilerini buradaki kültürle birleĢtirerek geliĢtirdiler. Selçuklu döneminden günümüze çok fazla eser kalmamıĢtır ama o döneme ait olan ciltlerden Anadolu Selçuklularının deriyi çok iyi iĢlediği anlaĢılmaktadır (Aydın, 1996:16).

Osmanlı imparatorluğu döneminde deri altın çağını yaĢamıĢ denilebilir. Dericilik, Osmanlı Türk‘lerinde 16.yüzyıl içerisinde, merkezi Ġstanbul‘da olmak üzere Edirne, Kayseri, Ankara, Bursa, Konya, Tokat, Diyarbakır gibi Ģehirlerde ticari yaĢamı yönlendiren ana üretim dallarının baĢında yer alarak, en üstün iĢçiliğe ulaĢmıĢtır.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Ġstanbul'u fethinden sonra surların dıĢında KazlıçeĢme'de 70 bin m2 lik bir yer dericiler için tahsis edilmiĢtir. Ġstanbul‘da dericiliğin geniĢ ve anlamlı bir Ģekilde düzenlenmesi Fatih Sultan Mehmet zamanında baĢlamıĢtır denilebilir. Ġstanbul‘da bugün Saraçhane adı verilen bölgede, esnafın ―Mamure‖ (Site) halinde çalıĢabilmesi için ―360 Kemer‘ yani ‗dükkân halinde olma esası üzerine büyük bir çarĢı kurulmuĢtur.Burada debbağan denilen ve Ahilik teĢkilatında önemli yeri olan deri esnafı, mesleklerini çırak kalfa ve ustalığa dayanan Ģekilde geliĢtirmiĢlerdir. Saraçhanede Mekke ve Medine‘ye gönderilen kutsal örtüler at koĢum takımları, nakıĢ iĢlemeli eğer takımları, mataralar, cüzdanlar, hurçlar, silahlıklar ve tüm imparatorluk ordusunun deri ihtiyaçları üretilmekteydi.

Fotoğraf 1: Osmanlı dönemi 19. yy. ait iĢlemeli evrak çantası (Küçükerman, 1988,77)

Fotoğraf 2: 16 yy. ait Osmanlı dönemi saraç iĢi matara kılıfı (Küçükerman,1988:66).

Fotoğraf 3: 16. yy. ait iĢlemeli matara kılıfı ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:150)

Fotoğraf 4: 19 yy. ait Osmanlı padiĢahlarına mahsus murassa ( değerli taĢlarla süslü ) eyer, tirkeĢ ve raht ( Topkapı sarayı müzesi )

Fotoğraf 5: Topkapı sarayında bulunan Osmanlı dönemine ait deri at koĢum takımları( Sakaoğlu, Akbayar 2002:93).

Ġmparatorluk döneminde her esnafın kendine özgü teĢkilatı olduğu gibi dericilerinde teĢkilatı mevcuttu. Büyük bir teĢekkül olan saraçlarında kethüdaları, yiğitbaĢları, ustabaĢları, nakipleri vardı. TeĢkilatta çıraktan kalfa, kalfadan usta olunabiliniyordu. Bu geçiĢler Ģet merasimi denilen törenlerde yapılıyordu. Bu törenlerde Beykoz‘daki YuĢa dağına çıkılıp bir hafta kalınırdı ve yapılan sınavlarda baĢarılı olanları terfi ederdi (Küçükerman, 1988:36). Bir 16. yy. minyatüründe de alayda geçen çizmeci esnafının betimlemesi yapılmıĢtır.

16.yy.da dericilik sanatının ne kadar geliĢmiĢ olduğunu 1582 tarihli Sultan III. Murat‘ın oğlu ġehzade Mehmet‘in sünnet düğününü betimleyen bir minyatürde pabuç dikici esnafın düğün alayından geçiĢinin (Fotoğraf 6) resmedildiği Surname adlı kitapta görülmektedir. Surname‘de debbağ esnafından övgü ile bahsedilmekte boyalı derilerin limoni, turuncu, asumani, kırmızı. gülzuni gibi değiĢik renkleri sayılmakta seyreden herkesin ĢaĢkınlık ve hayranlık içinde kaldığı vurgulanmaktadır.

Fotoğraf 7: 16.yy. ġehzade Mehmet‘in sünnet düğününü betimleyen, sur namede yer alan bir minyatürde pabuç dikici esnafının düğün alayından geçiĢi( Sakaoğlu, Akbayar 2002:114).

Osmanlı Ġmparatorluğunda askeri gereksinimleri karĢılayabilmek içinde 1812 yılında 2. Mahmut tarafından Beykoz da ilk deri fabrikası kurulmuĢtur. Tabakhanenin ilk ismi • Tabakhane-i Klevehane-i Amire‘dir. Daha sonra ismi

―Beykoz Techizat-ı Askeriye fabrikası olmuĢtur. Cumhuriyet döneminde ise Sümerbank‘a bağlanarak1993 de Sümerbank deri ve kundura sanayi müessesi adını almıĢtır ( Küçükerman, 1989:57).

Debbag esnafından Hamza Bey tarafından kurulan Harbiye Nezaretindeki iĢletmeye, 1842 yılında palamut ve çam kabuğu öğütmeye yarayan değirmenler konulmuĢtur. 70 deri kuyusu ve iki taĢ değirmeni takviye edilerek fabrika geliĢtirilmiĢtir.

1884‘de deri fabrikasının yanına günde 260-300 çift ayakkabı üretecek bir tesis kuruldu. 1912 ‗de Harbiye Nazırı Mehmet ġevketin giriĢimiyle fabrika revizyona tutularak, kundura üretimi günde 1000 çifte çıkartılmıĢtır (Toprak,1988:17-181).

l.Dünya SavaĢı sırasında ordunun deri ve kundura ihtiyacı büyük ölçüde bu fabrikadan karĢılanmıĢtır. (Küçükerman, 1989:22)Böylece ülke içinde ayakkabı, saraciye vb. ihtiyaçlar karĢılanırken diğer taraftan da sürekli seferde olan ordunun koĢum, eğer, çizme, ayakkabı gibi gereksinimleri hiç aksamadan sağlanmıĢtır.

Özellikle Osmanlılar zamanında Ahi Birlik TeĢkilatının varlığı, bu düzenli sistemin kurulmasında önemli

rol oynamıĢtır. Ahi Evran ismindeki üstün bilgi, beceri ve dürüstlüğü ile

olmuĢ, daha sonra da tüm Ahi TeĢkilatının sorumluluğunu üstlenmiĢtir. Osmanlı döneminde dericilik Ahilik ile birlikte yeniden güçlenmiĢtir.

Fotoğraf 8: Topkapı sarayı müzesinden Osmanlı deri iĢçiliğine örnek çizme ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:121)

Fotoğraf 9: Topkapı sarayı müzesinden 18. yy. Osmanlı deri iĢçiliğine örnek pabuç ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:121).

Fotoğraf 10: Topkapı sarayı müzesinden 18. yy. Osmanlı deri iĢçiliğine örnek terlik ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:114).

Fotoğraf 11: Topkapı sarayı müzesi koleksiyonlarında yer alan saray iĢi çizme ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:163).

Fotoğraf 12: Topkapı sarayı müzesinde bulunan 17.yy. ait üzeri boyalı ve iĢlemeli Osmanlı terliği( Sakaoğlu, Akbayar 2002:165).

Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında yönetim ve sanat merkezi olan sarayda derinin çok geniĢ kullanım alanı bulunduğu ve deriden yapılan her eĢyanın sanatsal boyuta ulaĢtığı bilinmektedir. Bu dönemde kunduradan cilde, soka elbiselerinden askeri teçhizata kadar binlerce kullanım alanı bulunan deri; Osmanlı Ġmparatorluğunda deri sanayinin ne kadar geliĢmiĢ olduğunu gösterir. Ayrıca derinin sepilenmesinde, boyanmasın da tamamen kendilerine özgü usul kullanmıĢlardır.

Fotoğraf 13: Sultan III. Murat‘a ait olduğu bilinen içi kürk, dıĢı süet kaftan ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:188).

Fotoğraf 14: Topkapı sarayı müzesinde bulunan giysiye dikili mest örneği(Sakaoğlu, Akbayar 2002:188).

Fotoğraf 15: Topkapı sarayı müzesinde bulunan giysiye dikili mest örneğinden detay ( Sakaoğlu, Akbayar 2002:172).

Fatih Sultan Mehmet, Ġstanbul'u fethinden sonra, Yedikule'de deniz kenarına (bugünkü KazlıçeĢme), 33 salhane, 360 tabakhane yaptırmıĢ ve esnafın büyük bir kısmını buraya toplamıĢtır. Evliya Çelebi'nin yazdıklarına göre de, 17. yüzyılda Ġstanbul'un çeĢitli yerlerinde yaklaĢık 700'e yakın tabakhanenin kurulu olduğu bildirilmiĢtir. Türkiye'de dericilik, Osmanlı Ġmparatorluğunun yükseliĢ döneminde hızlı geliĢmiĢ ve Türk derileri dıĢ ülkelerde aranır olmuĢtur.

XVI ve XVII. yüzyıllarda dericilik en parlak devrini yaĢamıĢtır. XVIII. yüzyılda dünyanın üstün kaliteli deri üretimini gerçekleĢtirmiĢtir. Osmanlı döneminde savaĢ gereçlerinin büyük kısmının özellikle deriden yapılması Ġstanbul ve Ankara müzelerinde bulunan XVIII. yüzyıla ait çok sayıda kitap ciltleri, savaĢ elbiseleri, deri hurçlar, su mataraları, kalkanlar dericilik sanatının ne derece önemli olduğunu göstermektedir (Tekin, 1993:37).

Fotoğraf 16: 16. yy. Osmanlı dönemine ait stilize çiçek motifleriyle bezeli deri üzerine iĢlemeli bir tören kalkanı( Sakaoğlu, Akbayar 2002:201).

Fotoğraf 17: Osmanlı dönemine ait deri mahfazalı matara (Sakaoğlu, Akbayar 2002:158).

Bu dönemde, Avrupa pazarlarında iĢlenmiĢ Türk derileri tercih edilir düzeye gelmiĢ ve bu durum XIX. Yüzyılın baĢlarına kadar sürmüĢtür. Fakat bu dönemden sonra Avrupa'da teknolojinin giderek ilerlemesi ve yeni yöntemlerin bulunması karĢısında Türk dericiliği gerilemeye baĢlamıĢtır. Ayrıca bu dönemde Osmanlı'daki muhafazakâr ve yeniliklere kapalı tutum sektörün ilerlemesini önlemiĢtir.

Osmanlı Türk dericiliğinin baĢarılı olduğu dönemlerde, Avrupa'ya ihracat yapılmaktaydı. Türklerin derinin yapımıyla ilgili bilgileri baĢta Fransız ve Ġngilizler olmak üzere yabancılar tarafından hileli yollara baĢvurarak batıya aktarılmaya çalıĢmıĢlardır. 1737'de bir Fransız hekimin, 1773 yılında ise Philips adlı bir Ġngiliz'in, sırf debagat sırlarını öğrenmek için Türkiye'ye geldiği ve baĢarılı olmaları nedeniyle de ülkelerinde ödüllendirildikleri tarihi kaynaklarda bildirilmektedir.

Deri sanatının kuĢkusuz en geniĢ ve en güzel örneğini deri ciltler oluĢturmaktadır. Kuran-ı Kerim‘e ve kitaba verilen değer nedeniyle deri sanatın en zor, en ince yöntemleri ve süslemeleri ciltlerde kullanılmıĢtır. Cilt sanatının ilk örneklerine Uygurlarda rastlanılmıĢtır. Tarih içinde, bölgelere, kullanılan malzemelere ve uygulanan tekniklere göre üsluplar doğmuĢtur (Özdeniz, 1981:15).

Avrupa da kitap kabı olarak kabartmalı derilerin kullanılması 16. y.y‘ dan sonradır. Oysa bu cilt kullanımı Türkler de daha eskiye dayanmaktadır. Bu amaçla sahtiyan (keçi derisi) kullanılmıĢtır. Sahtiyan adı verilen deri yapımının Türklere özgü bir metot olduğu tüm dünyada kabul edilmiĢtir. Ġngilizce literatürde sahtiyan derinin hala "Turkish Leather" Ģeklinde yer alması bu nedenledir.