• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.2. TÜRKĠYE ÜNĠVERSĠTELERĠNDE KADIN AKADEMĠSYENLERĠN UNVAN

Türkiye üniversitelerinde 2008–2009 eğitim öğretim yılında tablo 23‟de akademik unvan dağılımını incelediğimizde; Profesörlerin %27,8‟inin, Doçentlerin %32,4‟ünün, Yardımcı Doçentlerin %35,2‟sinin, Öğretim Görevlilerinin %41,7‟sinin, AraĢtırma Görevlilerinin %47,5‟inin kadınlardan oluĢtuğu görülmektedir.

Tablo 23. Türkiye Üniversitelerinde Kadın Akademisyenlerin Unvan Dağılımı

Kaynak: ÖSYM, 2009.

Tablo 23‟te Üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapan kadınların toplam kadın öğretim elamanı içinde %9,2‟si profesör, %5,7‟si doçent, %15,8‟i yardımcı doçenttir. Öğretim elemanı olarak görev yapan kadınların ise %14,6‟sı öğretim görevlisi, %40,6‟sı araĢtırma görevlisidir. Geriye kalan diğer öğretim elemanı kadınlar ise uzman, çevirici, okutman vb. yükselme imkânı sınırlı olan akademik görevlerde yer almaktadırlar.

2008- 2009 eğitim öğretim yılında, fakültelerde kendi biriminde Profesör olma açısından kadınlar en yüksek paya sağlık bilimleri fakültesi (%80,7) ve mesleki eğitim fakültesi (%63,6) alanında sahiptirler. Diğer ilk dördü ise sırasıyla Ģu fakülteler almıĢtır; eczacılık fakültesi (%61,9), mimarlık fakültesi ( %53,5), diĢ

Unvan Kadın Erkek Toplam Kadın

(%) Erkek (%) Toplam Öğretim Elemanı 40662 57261 97923 41,5 58,4 Profesör 3743 9737 13480 27,8 72,2 Doçent 2319 4837 7156 32,4 67,6 Yardımcı Doçent 6436 11839 18275 35,2 64,8 Öğretim Gör. 5948 8302 14250 41,7 58,3 AraĢtırma Gör. 16515 18249 34764 47,5 52,5

hekimliği fakültesi (%50,5), iletiĢim fakültesi (%47) ve son sırayı kadın profesörün en az paya sahip olduğu ilahiyat fakültesi ( %0,71) almıĢtır. Meslek yüksek okulları ve yüksek okullarda ise kendi biriminde Profesör olma açısından kadınların en yüksek paya sahip oldukları alanlar sağlık yüksek okulu (%69,2), sosyal bilimler meslek yüksek okulu (%50) ve sağlık hizmetleri meslek yüksek okulu (%50)‟dur (ÖSYM, 2009).

2008–2009 eğitim öğretim yılında üniversiteler içinde en yüksek kadın akademisyen oranına sahip üniversite; 2529 kadın akademisyeni ile Ġstanbul Üniversitesi olmuĢtur. Onu takiben 1909 kadın akademisyeni ile Gazi Üniversitesi ikinci sırayı almıĢ, üçüncü sırayı ise 1687 kadın akademisyeni ile Ankara Üniversitesi almıĢtır. 1975–76 yıllarından bu yana en yüksek kadın akademisyen payına sahip olan Ankara ve Ġstanbul illerinin 2008–09 yıllarına gelindiğinde sıralamadaki yeri değiĢmemiĢtir. En az orana sahip üniversiteler ise hiç kadın akademisyene sahip olmayan Hakkâri ve ġırnak Üniversiteleri olmuĢtur. Üçüncü sırayı ise 4 kadın akademisyene sahip olan Iğdır Üniversitesi almıĢtır (ÖSYM, 2009). Türkiye üniversitelerinde toplam öğretim elamanı içinde kadınların yüzdesi 41,5 ile yüksek bir düzeye sahiptir. Ancak kadın öğretim elamanları içinde onlara idari görevin verildiği çok az üniversite vardır. 102 devlet üniversitenin sadece 7‟sinde kadın rektör görev yapmaktadır. Bu 102 üniversitenin 20‟sinde ise 25 kadın rektör yardımcısı görev yapmaktadır (YÖK, 2010). Son üç yılda 58 kamu üniversitesine yapılan rektör atamaları incelendiğinde de sonuç değiĢmemiĢtir. Bu üniversitelerin sadece 3'üne kadın, rektör olarak atanmıĢtır. Aynı dönemde 6 tane üniversitede 6 kadın aday ilk üç‟e girmiĢ olmasına rağmen atanamamıĢtır (Çakmakçı, 2010).

Genel olarak kadınların yönetim kademelerinde temsil oranlarına bakıldığında, bu görevlere gelebilen kadınların sayısı çok sınırlı görünmektedir. Kadın yöneticilerin ortak özellikleri arasında, ön plana çıkmamak, kontrollü bir kadınsı görünüme sahip olmak, feminist olmamak, sosyoekonomik açıdan üst sınıfa mensup olmak, güçlü bir kiĢiliğe sahip olmak, yüksek baĢarı güdüsüne sahip olmak sayılabilir (Kabasakal, 1998: 304). Türkiye üniversitelerinde de kadınların yönetime

katılma sınırlılığı değiĢmemektedir. Metropol olmayan üniversitelerde idareci konumda bulunan kadınlar daha çok alt ve orta düzey görevlerde yıllardır aynı mobiliteyi gösteriyor iken (Educ, 2009: 787), yerleĢik metropol üniversitelerinde bulunan kadınların durumu daha iyi görünmektedir.

Genç ve kıdemleri az olan kadınların aynı nitelikteki erkeklere oranla kurum içinde yönetsel göreve gelmeleri de zor görünmektedir. Akademik ilerleme ve buna paralel olarak yaĢla iliĢkili yöneticilikte ise cinsiyetin önemi görece azalmaktadır. Yeni taĢra üniversitelerindeki genç ve çoğu alt düzey akademik statülerde olan kadın öğretim elemanları, idari görevlere gelebilme konusunda metropol üniversitelerin üst düzey akademik statülere gelmiĢ kadın öğretim üyelerine oranla daha olumsuz bir konumdadırlar. Bu durumu Ģöyle açıklamak mümkündür: Ataerkil değerlerin, taĢra geleneksel ortamlarında ve alt düzey akademik statülerdeki genç kadınlar üzerinde etkili olması beklenebileceğinden, kadınlara karĢı ayrımcılık yapılması daha büyük olasılıktır. Bu ortamlarda kadınların kendileri de, kadının temel rolünün ev kadını ve anne olarak tanımlayan geleneksel ataerkil değerleri benimsemekte ve bunun sonucunda da erkeklerle rekabetten gönüllü olarak çekilmeye eğilimli olmaktadırlar (Acar, 1998: 319–320).

Akademisyen kadın idareciler, var olan sorumlulukları (akademisyenliğin getirdiği) ile yeni rollerini (idarecilik) orantılı olarak geliĢtirememektedirler. Performanslarını geliĢtirmekten sakınmakta ya da mücadele etmek için isteksizlik, yetersizlik ve endiĢe duymaktadırlar. Educ‟un Avusturya üniversitelerinde orta dereceli kadın yöneticiler üzerine yaptığı çalıĢmada akademisyen yönetici ile diğer yöneticiler genel olarak karĢılaĢtırılmıĢtır. Akademisyen yöneticiler diğer yöneticilere oranla yaptıkları iĢe karĢı daha az hazırlıklı bulunmuĢtur. Akademik yönetici, bu iĢi yaparken aynı zamanda öğretmeye ve araĢtırma yapmaya devam etmektedir. Diğer yöneticiler ise finansal, insan kaynakları, endüstriyel iliĢkiler ve diğer dıĢ sorumluluklar ile ilgilenmektedirler. Aslında çalıĢmada akademik yöneticiler ile diğer yöneticileri birbirine benzemektedir. Akademik yöneticiler de finansal, insan kaynakları, stratejik plan ve idari sorumluluk almaktadır. Ancak çalıĢmada akademik yöneticinin asli görevi ile idarecilik görevini dengede tutarak

geliĢtirmesini ayrıca giriĢimci olabilmesi için yeni finansal kaynaklar araması gerektiği sonucuna ulaĢılmıĢtır (Educ, 2009: 782, 790, 791).

Üniversitede kadınların yönetimde erkeklere göre daha az bulunmalarına karĢın Özkanlı ve Korkmaz (2000: 66) tarafından akademisyen kadınlar konusunda yapılan araĢtırmada kadın akademisyenler çoğunlukla akademik ilerlemede cinsiyetin nötr bir faktör olduğunu düĢündüklerini belirtmiĢlerdir. Daha önce yapılan bazı çalıĢmalarda ( Acar, 1998; Özkanlı ve Korkmaz, 2000) Türkiye üniversitelerinde kadınların idari görev almaktan kaçınmalarının nedeninin, bulundukları kurumdaki cinsiyete dayalı ayrımcılık değil, kadınların rol çatıĢması yaĢamasından kaynaklandığı belirtmiĢlerdir. Toplumda geleneksel olarak kadınların temel rolleri olarak kabul edip benimsedikleri ev kadını ve anne olma rollerine öncelik verdikleri, idari görevlere talip olmadıkları görülmüĢtür. KuĢkusuz, geleneksel aile yapısı içinde görevler, ev iĢlerinin planlanması ve yürütülmesi, çocukların bakım ve eğitim sorumluluğunun çok büyük ölçüde üstlenilmesi, kadın akademisyenlerin akademik verim ve potansiyellerini olumsuz etkilemektedir. Bunu önlemek için akademisyenler ya evlenmemekte, ya da olağanüstü çaba harcamaktadırlar. Erkek meslektaĢları tüm zamanlarını akademik çalıĢmaya, yönetime ve bilimsel üretime ayırabilirken; kadınlar birlikte yürütmek zorunda kalmaktadırlar (Arat, 1996: 430).

Bilim alanının gerçek sahiplerinin geçmiĢte ve bugün çoğunlukla erkek olması, bu meslek alanının niteliği ve örgütlenme biçimi üzerinde etki yapmıĢtır. Bu anlamda önem kazanan Ģey, erkeklerin kadınlardan farklı olup olmamaları değil, kadınların kendilerine benimsetilmiĢ çerçevede farklı kalmalarının bekleniyor olmasıdır ( White, 1996: 70).

2.3. TÜRKĠYE ÜNĠVERSĠTELERĠNDE KADIN AKADEMĠSYENLERĠN