• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.3. TÜRKĠYE ÜNĠVERSĠTELERĠNDE KADIN AKADEMĠSYENLERĠN ÇALIġMA

Kadınların çalıĢma yaĢamına girmesiyle birlikte, kadının geleneksel annelik, eĢlik ve ev kadınlığı rollerine iĢ rolü eklenmiĢtir. (Aytaç vd., 2002: 33). Bu iĢ rolü aile içi yaĢamda köklü değiĢikliklere neden olmuĢtur. Bu yaĢam, özellikle sağladığı gelir avantajıyla aileyi olumlu etkilese de beraberinde birçok olumsuzluğu getirmiĢtir (Çiftçi, 2003: 39).

Günümüz insanları eĢ ve çocuklarına daha çok zaman ayırmak istemekte fakat iĢyerinden istenen taleplerin artması, arzu edilen zamanı onlara vermemektedir. ĠĢ ve ailenin eĢ zamanlı olarak ortaya çıkan bu talep ve ihtiyaçları, özellikle çalıĢan kadınlar üzerinde birtakım baskılar oluĢturmakta ve kiĢinin öncelikleriyle ilgili çeliĢkiler yaĢamasına neden olmaktadır (Aytaç vd., 2002: 33).

Kadınlar çalıĢma hayatına katılmalarıyla hem iĢ hayatının getirdiği sorunlar ile baĢ etmek hem de ev-içindeki rollerini devam ettirmek zorunluluğu nedeniyle ikisi arasında denge kurmak durumunda kalmıĢlardır. ĠĢ hayatında yükselmek, kendini geliĢtirme gibi istekler, çalıĢan kadınların zamanlarını en verimli Ģekilde kullanmak ve uykularından fedakârlık etmelerini gerektirmektedir. (Kula ve Kula, 2009: 424).

Yüzyıllardır erkeğe ait olan kamusal alanın ve iĢ hayatının kuralları, oyunları, rekabet tarzı çalıĢma hayatına giren kadınlar için yenidir ve hala ev-içi alandaki görevlerini aksatabileceğine iliĢkin bilinç-altı bir suçluluk duygusu taĢımaktadırlar (Kula ve Kula, 2009: 423). Ülkeden ülkeye değiĢen farklılıklar olsa bile kadının geleneksel rolü ev, çocuk ve ailesi ile sınırlandırılmaktadır. Kadından öncelikle anne ve eĢ olarak toplumsal rolünü yerine getirmesi beklenmekte, mesleki baĢarı ve kariyer ikinci planda kalmaktadır ( Aytaç, 1999: 27–29).

Aslında kariyer geliĢimi kadınlar için büyük önem taĢımaktadır. Kadınlar için kariyer geliĢiminin bu denli önem arz etmesinin üç amacı vardır. Bireysel, aile ve toplumsal açıdan. Bireysel açıdan, iĢ hayatında yer alan bireylerin öncelikle kariyer konusunda istek, hırs, ilgi ve bilgisi olması gerekir. Ġstek, ilgi ve ihtiyaçlar her bireyde eĢit oranda ve Ģiddette bulunmamaktadır. Bu nedenle kadın ve erkeklerin kariyer seyri birbirine pek benzememektedir. Cinsiyet ayrımcılığının halen varlığını sürdürdüğü günümüzde kadınlar kariyer hedeflerine erkeklere oranla daha yavaĢ ulaĢmaktadırlar. Aile açısından önemine gelince kadınlar bir yandan kariyer yolunda önemli adımlar atarken, diğer yandan da evinin kadını, bir eĢ ve anne olarak da baĢarılı ve mutlu olmak durumundadırlar. Evli kadınlar, çocuklarının daha iyi bir eğitim alabilmesi ve çocuklarının yaĢam standartlarını yükseltmek, onlara daha rahat imkânlar sağlamak amacıyla kariyer geliĢtirmek istemektedirler. Toplum açısından

önemi ise, kadının kariyeri, sadece bireysel olarak kadın için değil aynı zamanda toplum için de önem taĢımaktadır (Sarı ve Çevik, 2009: 67).

Ayrıca kadınların kariyer geliĢimi için eğitimin yeri büyüktür. Kadınlar, kariyer geliĢimine önem verdikçe, toplumdaki eğitimli kadın oranı artmaktadır (Sarı ve Çevik, 2009: 67). Bu da iĢgücü oranının artmasına neden olmaktadır. Ancak kadınlar için bu kariyer geliĢiminin önemi büyük olsa da onlar için bu kariyer hedeflerine ulaĢmada engellerin var olduğu apaçık ortadır.

Kadının aile yaĢamındaki rolü ve sorumluluğu, mesleğinde ilerleyebilmesinin önünde var olan bu engellerin en baĢında gelmektedir (Aytaç vd., 2001: 86). ĠĢverenler, kadınların ev içi sorumluluklarından dolayı erkekler kadar güvenilir olmadıklarını savunmaktadırlar. Çünkü kadınların iĢe devamsızlık oranı ve iĢi terk etme veya ara verme olasılıklarının erkeklere oranla daha yüksek olduğunu düĢünmektedirler. ĠĢverenler bu konuda hemfikir olmasalar da büyük çoğunluğu bu yönde fikirlerini dile getirmiĢlerdir (Ecevit, 1998: 283). Bu bağlamda kadınlar iki ayrı kariyer yolu yaĢamaktadırlar. Birinci yol; kariyer basamaklarının baĢında olanlar kadınlar, kariyerlerini sürdürmek isteyen erkekler gibi çalıĢırlar. Ġkinci yol ise; annelik halinde kariyer ve ailesi için çocuklarının gerisinde faaliyetlere katılarak kariyerlerini sürdürmek isteyen kadınlardır. Çoğunlukla bu ikinci kariyer stratejisi izlenmektedir. Çünkü kadına belirli rollerin verilmesi ve etkinliklerine sınır çizilmesi, kadının da bunu kabul etmesi, toplumsal kabul görme açısından önem verilen rolüne ağırlık vermesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda kadının aile içindeki rolü ve sorumluluğu ile kariyer geliĢimini bir arada yapma zorunluluğu çatıĢmayı beraberinde getirmektedir (Aytaç vd., 2001: 87 ; Fidan, 2005: 188). Böylelikle kadınlar ya geçici süre iĢten ayrılmaya ya erken yaĢta emekli olmaya ya da tamamen iĢgücü piyasasından çekilmektedirler. ĠĢgücü piyasası dıĢında kalan kadınlar dezavantajlı konum olan “ev kadını” konumuna geçmektedirler (Parlaktuna ve Sarıçiçek, 2010: 44). ĠĢgücü piyasasında olan özellikle evli ve çocuklu kadınlar ise esnek kariyer planları yaparak gerekli gördüğünde kolayca bırakabileceği iĢleri tercih etmektedirler ( Aytaç, 1999: 27–29).

Kadınların çalıĢma yaĢamındaki en önemli engellerden biride evli ve çocuk sahibi olmasıdır. Bu anlamda kadınlar çift vardiyalı sistem de çalıĢıyor gibi görünmektedirler. Fakat burada iĢ fazlalığı nedeniyle çalıĢanların gündüz ve gece olmak üzere vardiya döndürdüğü bir sistemden bahsedilmemektedir. Bu sistem sorumlulukların büyük çoğunluğunun kadının üzerinde olduğu bir sistemdir. Yani gündüz kendi iĢyerlerinde akĢamda evde yemek yapmak, çocuklarla ilgilenmek vb. konular kadınların kariyer basamaklarını ilerlemesinde engel teĢkil etmektedir. ÇalıĢan kadınlara çocuk bakımı ve ev iĢlerinde yardımcı olacak birini tutmanın yüksek maliyetli olması kadınları iĢgücü piyasasından soyutlayabilmektedir (KSGM, 1999: 20).

Ayrıca mesai saatleri dıĢında eve götürülen bilimsel çalıĢmaların olması akademisyen kadınlarda suçluluk duygusu uyandırmaktadır. Çünkü ailesine ve çocuğuna gereken önemi verememek psikolojik olarak kadını rahatsız etmektedir. Erkekler iĢbölümüne katılsa bile bu yardım olarak tanımlanmakta bu iĢler yine kadının asli görevi olmaktan çıkamamaktadır (KSGM, 1999: 20). “Çocuğa en iyi annesi bakar” düĢüncesinin ülkemizde hâkim olması bu asli görevin bir diğer parçasıdır (Çiftçi, 2003: 34). Bunun sonucunda kadın akademisyenler daha geç ve az sayıda çocuk sahibi olmakta ya da çocuk sahibi olma isteğini ertelemektedirler (Aytaç vd., 2001: 293).

Çocuk sahibi olmak, bütün tarihsel dönemlerde kadının yerine getirdiği "biyolojik cinsiyete dayalı bir rol" iken, ev iĢlerini yapmak yalnızca tarihsel bir dönem içinde baĢlayıp geliĢen, belki de bir gün ortadan kalkabilecek olan "toplumsal cinsiyete dayalı bir rol"dür. Cinsiyete dayalı ayırımcılık kadınların toplumsal cinsiyeti, biyolojik cinsiyetle iliĢkilendirilerek kadınların üstlenebileceği görevlerin, iĢlerin ve mesleklerin daraltılması, engellenmesi ya da yasaklanması temeli üstüne kurulmuĢtur (Özkanlı ve Korkmaz, 2000: 9). Akademisyenlikte de bu böyle olmuĢtur. Kadınların aktif ve güçlü bir Ģekilde varlık gösterdikleri, gerçek bir rekabet unsuru olmaya baĢladıklarının fark edilmesiyle, yükselme olasılıkları cinsiyete dayalı ayrımcılıkla zorlaĢtırılmıĢ ve engellenmiĢtir (Acar, 1990: 85). Bu anlamda Türkiye üniversitelerinde kadınlar açısından sözde katılımın mevcut olması dikkat çekicidir. Öğretim görevlisi, okutman, uzman gibi marjinal statülerde bir yoğunlaĢma vardır.

Bu statülerde bulunanlar yükselme Ģansı az ve daha çok yardımcı destek personeli niteliğindedir. Akademik yapı içinde alt düzey ve önü kapalı statüler diye nitelendirilen bu mesleklerde kadın yoğunluğunun oluĢmasında en önemli etken cinsiyete dayalı bir tabakalaĢmanın olmasıdır (Acar, 1998: 316–318). Ayrıca bu statülerde yoğunlaĢmayı açıklama da erkeklerden daha fazla sayıda kadının girmiĢ olması ve kadınların terfi oranlarının düĢük olması alternatif bir açıklamadır (Acar, 1990: 85).

Kadın akademisyenler hem var olan engelleri birazda olsa hafifletmek hem de meslekleriyle ilgili bazı olanaklara kavuĢmak için meslektaĢıyla evlenmektedirler (Aytaç, 1999: 32). EĢleri akademisyen olan kadınlar, genellikle eĢ seçiminin kariyer amaçlarının gerçekleĢmesini gerçekten kolaylaĢtırdığını, yani bir ölçüde eĢ seçimi kararlarında bu beklentinin baĢtan beri önemli bir rol oynadığını belirtmektedirler. Ayrıca üst düzey statülerde evli kadın öğretim üyeleri arasında eĢleri de akademisyen olanların yüzdesinin daha yüksek olduğu gözlenmiĢtir. Kadınların üniversite camiası içinden evlilik yapmalarının meslek hayatında onlar aleyhine iĢlev yapan güçlerle baĢa çıkılmasında etkin bir mekanizma oluĢturmaktadır. Yapılan gözlemler, bu olumlu iliĢkinin varlığına iĢaret etmektedir (Acar, 1996: 84).

Son yıllarda eğitim seviyelerindeki artıĢ, kadınların da artık sadece gelir elde etmek amacıyla değil, Maslow‟un ihtiyaçlar piramidinde yer alan üst basamaklara ulaĢmak, baĢka bir ifade ile kendini kanıtlamak, statü elde etmek, yaratıcılığını ortaya koyabilmek, çalıĢmak, üretken olabilmek ve kendini bulabilmek amacıyla çalıĢma yaĢamında yer almak istediklerinin bir kanıtıdır. Bu durum, çift gelirli aile kavramı yanında çift kariyerli aile kavramını da ortaya çıkarmıĢtır. Yukarıda da bahsedildiği gibi çift kariyerli eĢlerin avantajları vardır fakat bunun yanında birçok problemle de karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Bu problemleri üç ana baĢlık altında toplamak mümkündür. KiĢisel, ailevi ve örgütsel sorunlar. KiĢisel sorun; kadın ikili rolden kaynaklanan sorumluluk ve iĢ yaĢamında artan yükümlülük sonucu kariyer ilerlemesinde erkeklere kıyasla geri kalmakta ya da zaman zaman haksız uygulamalarla karĢı karĢıya kalmaktadır. Ailevi sorun; eĢler arasında rekabetin oluĢması, kariyer önceliğinin kimde olacağı, kadının iĢten önce evine öncelik vermesinin istenmesi veya kadının iĢ ve aile dengesini kurmakta zorlanması gibi

olumsuzlukları içermektedir. Örgütsel sorunlar, kadının kariyer hedefinde zaman zaman engellemeler söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. EĢ desteği yanında örgütsel destekten yoksun kalmak, çift kariyerli ailelerde kariyer geliĢimini olumsuz etkileyebilmektedir (Aytaç, 2001: 207–208).

ÇalıĢma yaĢamında, çalıĢanların ilgi, yetenek ve yaptıkları iĢlerden beklentileri ya da kendi amaçları ile çalıĢtıkları kurum amaçları arasındaki uyumu yakalayabilmeleri ideal bir istihdam ilkesi olarak kabul edilmektedir. Bu uyumun yakalanabilmesi içinde akademisyenlerin bu çalıĢma yaĢamından beklentilerinin karĢılanması gerekmektedir. Öncelikle yaptığı iĢten iyi bir gelir elde etmesi, iĢ güvencesi olması, bulunduğu üniversitenin teknolojik açıdan yeterli donanıma sahip olması, akademik unvan elde edebilme Ģansının verilmesi gibi beklentilerinin karĢılanması gerekmektedir. Eğer bu bireyin beklentilerini karĢılıyorsa çalıĢma yaĢamında iĢ tatminin sağlandığı anlamına gelmektedir (Aytaç vd., 2001: 60–61).

Akademisyenler hem kendilerini hem de üniversiteyi geliĢtirebilmeleri için çok ta kolay olmayan süreçten geçmektedirler. Bunun için akademisyenler yaptıkları iĢte büyük çaba ve etkinlik göstermektedirler. Çünkü ders anlatmak monoton bir iĢ değil, sürekli olan kendini geliĢtirmeyi koĢullayan daha mobilite bir iĢtir. Buna bilimsel araĢtırma, inceleme yapma, kitap, makale yazma, kongre-konferans gibi etkinlikler eklenince akademisyenliğin özel yaĢama yer veremeyecek kadar sorumluluk, emek ve sevgi gerektiren bir iĢ olduğu ortaya çıkmaktadır. Yoğun ders yükü altında kalan, güncel bilimsel geliĢmeleri izleyemeyen, yaptığı iĢten tatmin olamayan, teĢvik edilmeyen akademisyenler büyük problemlerle karĢı karĢıya kalmaktadırlar (Aytaç vd., 2001:65).

Akademisyenlerin içinde bulunduğu mekânın olumsuz koĢulları da onların temel problemleri arasındadır. Örneğin, kalabalık sınıflar, yoğun sınavlar, araç gereç yetersizliği, akademisyenler tarafından paylaĢılmak zorunda kalınan odalar, bunun sonucunda bilimsel çalıĢma yapmak için uygun olmayan çalıĢma ortamlarının yaratılması akademisyenlerin mesleklerinin gerektirdiği ölçüde bilgiye ulaĢmasını engellemektedir. Bunun için akademisyenlerin mesleklerini en iyi Ģekilde yapabilmesi için uygun fiziki ortamların yaratılması Ģarttır (Aytaç vd., 2001:67).

Üniversitelerin bilgi ve teknoloji üretme görevini yerine getirebilmeleri, onların kendilerini sürekli geliĢtirebilmelerine bağlıdır. Bu geliĢmenin sağlanabilmesi için kurumda görev yapan öğretim elamanlarının kiĢisel tercihleri, yaĢam tarzları, bilimsel ve akademik faaliyetleri, kendilerini geliĢtirebilmeleri, kendilerini ve kurum kültürünü algılayıĢları önemli sayılmaktadır (Özdemir, 2003: 79).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ KADIN AKADEMĠSYENLER ÜZERĠNE BĠR ARAġTIRMA

3.1. ARAġTIRMANIN AMACI ve ÖNEMĠ

Son yıllarda çalıĢan kadın sayısının artması, tüm dünyada yaĢanan hızlı toplumsal değiĢim ile birlikte önem kazanmıĢtır. Kadın çalıĢanlar arasında, akademik kimliğe sahip olan kadınların durumu, istihdam edilebilirliği, temsil ettikleri konumların nasıl bir dağılım gösterdiğini incelemek ve istihdam edilen kadınların akademik hayatta ne gibi problemler yaĢadığını ortaya koymak önemlidir.

Akademisyen kadınların istihdamı, konumu ele alınarak; bu alanda çalıĢan kadınların çalıĢma yaĢamında karĢılaĢtıkları sorunları, kariyer basamaklarını tırmanırken fırsat eĢitsizliği yaĢayıp yaĢamadıkları, kadınların içinde bulundukları rol çatıĢmasının kariyerlerine negatif etkisinin olup olmadığını araĢtırmak çalıĢmanın amacını oluĢturmaktadır.