• Sonuç bulunamadı

Sultan IV Murad'a Övgü

NEF'Î'NĠN YARATICILIĞ

3. Kaside Ustası

3.1. Övgü ġair

3.1.1. PadiĢahlara Övgü

3.1.1.3. Sultan IV Murad'a Övgü

Başarılı ve etkili bir yönetici, güçlü ve adâletli olmalıdır. Bundan dolayı yazdığı medhiyelerde padişahların bu yönlerine ağırlık vermiştir:

Pirâye-i mülk ü milel ser-mâye-i dîn ü düvel K'olmış nasîbi tâ ezel tâc-ı Ferîdûn taht-ı Cem

(Dîvân, s.96)

''O milletin ve ülkenin süsü, devletin ve dinin mayası olan padişaha Cem'in tahtı ve Feridun'un tacı ezelde verilmiştir.''

* * *

Hem bende-i dergâhun olursa sezâdur İskender ü Behrâm u Cem ü Kayser-i âlem

(Dîvân, s.120)

''İskender, Behram, Cem ve Kayser senın katında kul olsalar yeridir.''

Sultan adâlet liyakatini tam anlamıyla kullanmazsa tebasına hükmü parça parça olacaktır. Dolayısıyla adâlet zaafından kaynaklanan bir düzensizlik ortaya çıkacaktır. Sultanın tebası bir kitabın parçaları gibidir. Kitabın parçalarını bir araya getiren, onları sıkı sıkıya tutan ip de sultanın adâletine benzetilir. Adâletin (ipin) kopması halinde ise kitabın dağılması söz konusudur:

Rişte-i „adliyle ger bend etmese şirâzesin Târ u mâr olurdu eczâ-yı kitāb-ı rüzgâr

(Dîvân, s.98)

''Adâletinin ipliği eğer kitabın ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakların muntazam durmasını sağlayan şeridi bağlamasaydı zamanın kitabının parçaları darmadağın olurdu.''165

Padişah âdil olmak zorundadir. Bu husus divan şiirinde aynı ehemmiyetle dile getirilmiştir:

Da„vâma yeter şâhid-i „âdil bu kaside İsbâta eger lâzım ise mazhar-ı „âlem

(Dîvân, s.122)

''Âlemin şereflenmesi için isbata gerek varsa; bu kaside doğru sözlü şahitliğim için davama yeter.''

* * *

Ger olsa feyz-i hükm-i „adl ü dâdı „âleme şâmil Ederdi beççe-i kebk-i deri şâhbâz ile bâzı

(Dîvân, s.118)

''Eğer doğruluk ve adâlet hükmünün bolluğu âlemi kaplasa, yırtıcı doğan kuşu ile keklik yavrusu bir arada geçinirdi.''

Şaire göre sultan IV. Murad sonsuz cömertliğe sahip olan bir hükümdardır:

Derunında nihân itmezdi genc-i dürr-i şehvârı Eger bim-i kef-i cûdıyla deryâ olmasa muztarr

(Dîvân, s.112)

''Deniz onun cömertliğinden çekilip aciz kalmasaydı, değerli inci hazinesini gizli tutmazdı.''

* * *

O şehenşâh-ı direm-pâş-ı kerem-güster kim Bir eli bahr-ı sehâdur bir eli ebr-i atâ

(Dîvân, s.103)

''O öylesine iyilikseven ve hediyeler veren büyük hükümdar ki, sanki bir eli cömertlik denizi, bir eli de bağış bulutu.''

Sultan Murad Han övülürken onun tahtı, adâlet tahtı olarak vasıflandırılmıştır. Diğer hükümdarlar onun karşısında el bağlasın denilerek, o makamın adâlet makamı olduğu vurgulanmıştır:

Sipihr-i izz ü câha âftâb-ı zerre-perverdir Serîr-i „adl ü dâda dâver-i dindâr u dânâdır

(Dîvân, s.203)

''Âlim ve dindar olan hükümdarın doğruluk ve adâlet tahtı, itibar ve yücelik zerrelerini besleyen bir güneş gibidir.''

Bu beyitte bilgin, dindar bir hükümdarın doğruluk ve adâlet tahtının yüce gökyüzünü bir güneş gibi kapladığı belirtilerek bu tahtın dünyayı ışıkla besleyen bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynak olarak gösterilmiş ve yüceleştirilmiştir.166

Padişah ilhamını Allah‟tan alır:

Âlemi mamur-u âbâd eyledikçe „adl ile Ola hakkında du„â-yı müstecâb-ı rūzgâr

(Dîvân, s.99)

''Alemi adâletiyle mamur ve şen eyledikçe zamanın kabul edilmiş duası onun için olsun.''

* * *

Dâd-güster dâverâ Şâhenşehâ dîn-perverâ Ey Hudâvend-i Ömer-adl ü Ebûbekr-i‟tikâd

(Dîvân, s.128)

''Ey adâlette Hz. Ömer'e, inançta Hz. Ebu Bekir'e benzeyen adil ve dindar yüce padişah.''

Böyle bir hükümdarın ordusu da güçlüdür. Şair ordunun özelliklerini şöyle açıklar:

Mevc-i pey-der-peydür ol bahre sipâh-ı sâf-be-sâf Bir neheng olsa nola her tûp-ı ejder-peykeri

Her alay bir mevc-i tûfân-hîzıdur anun nola Hâr u has gibi önince kaçsa kâfir leşkeri

(Dîvân, s.91)

''Saf saf askerler deniz gibi ordunun dalgalarıdır,ejder görünüşlü her top da timsaha benzer.

Her alay tufan koparan bir dalgaya benzer, kâfir askeri onun önünden kaçsa buna şaşılır mı?''

Fitneyi ortadan kaldırdığı ile övülen Sultan IV. Murad şu ifadelerle tanımlanmıştır:

Zamanında bulınmaz fitneye bir hâl-i âsâyiş

Meger kim nevk-i peykân-ı hadeng-i gamze-i dilber (Dîvân, s.112)

''Onun zamanında güzellerin ok gibi yaralayıcı bakışları dışında, fitnenin barınabileceği başka yer yoktur.''

* * *

Zamanında anılmaz oldı nâmı düzd ü ayyârun Meger yâd ide âşık gamze-i câdû-yı tannâzı

(Dîvân, s.118)

''Onun zamanında dolandırıcı ve hırsızın adı anılmaz oldu, olsa olsa aşıklar sevgililerin büyüleyici bakışlarından söz ederler.''

Gökyüzünü bir güneş gibi kapladığı belirtilerek, bu taht, dünyayı ışıkla besleyen, bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynak olarak gösterilmiş ve yüceleştirilmiştir. IV. Murad için yazdığı kasidede serdarın ne yapması gerektiğini yazıyor:

Muzaffer ola ser-darun eyâ şâhenşeh-i gâzi Ne Tebriz'i koya şâh-ı Kızılbaş'a ne Şîraz'ı ... İde munzam yine evvelki gibi kişveri Rûm'a Çeküp sağa sola şemşir-i bürrân-ı ser-endâzı

''Ey gazi hükümdar, sefere gönderdiğin kumandan başarılı olsun, Tebriz'i de Şiraz'ı da kızılbaş şahına bırakmasın.

...

Pervasız keskin kılıcını sağa sola çekip yine eskisi gibi Anadolu'ya katsın.''

* * *

Nehyi ger alem-i bâlâda yürütse hükmin Eylemezlerdi kirân zühre vü keyrân-ı felek

(Dîvân, s.125)

''Eğer yasağı feleklere geçerli olsa,Venüs ve Zuhal kıran etmezlerdi.''

Yüce padişah övülmeye değerdir. Mecliste Cem, bağışta Hatem'le kıyaslanır:

Ol afitab-ı saltanat ol şeh-süvâr-ı memleket

Cem-bezm ü Hâtem-mekremet memduh-ı esnâf-ı ünem (Dîvân, s.95)

''O saltanatın güneşi, ülkenin en büyük süvarisi, mecliste Cem, bağışta Hatem gibi, herkesin övdüğü padişah.''

Nef'î'nin kasidelerinde rahşiye bölümleri de yer alır. Ayrıca Sultan IV. Murad'ın atlarını öven rahşiyeler de yazmıştır:

Ne tevsen âteş-i çâbuk-inân ki tek turmaz Direng itdügi dem jîve gibi endâmı Ne âteş âb-ı hayât-ı revân ki tasvîrin Yazınca Levze tutar elde kilk-i ressâmı

(Dîvân, s.115)

''O yalnız sert başlı değil, ateş gibi hızlı, durduğunda bile gövdesi civa gibi hareketli bir attır.

Ateş değil, belki resmini çizinceye kadar ressamın elinden kalemi titreten akıcı hayat suyudur.''

* * *

O denlü tîz-revdür kim ser-i mîhi nişân itmez Tokınsa sadme-i na'li eger gül-berg-i ra'nâya

(Dîvân, s.106)

''O öylesine hızlı giden bir at ki, nalı gül yaprağına dokunsa, nalındaki çivi gül yaprağında iz bırakmaz.''

Padişah savaş alanında kılıç kullanmakta ve ok atmakta da ayrı özelliklere sahiptir:

Her hünerde ser-âmed illâ kim Cümlesinden ok atmada mümtâz ... Atmadı böyle bir uzak menzil Dahi bir pehlevân-ı ser-efrâz

(Dîvân, s.241)

''Her hünerde başta, fakat hepsinden çok ok atmakta üstün. ... ...

Hiç bir ünlü pehlivan böyle uzağa ok atmadı.''

İki kasidede Nef'î, Şehzâde Mahmud ve Şehzâde Muhammed'i konu edinmiştir. Biri rahşiye, diğeri ise kasidede ayrı bölüm halindedir:

İki şehzâde kim her biri bir rûh-ı musavverdür Dü nûr-ı çeşm-i yektâ pâdişâh-ı heft-kişverdür ... Biri sultân Mahmûd u biri sultân Muhammed hem İkisi de aceb şehzâde-i pâkîze-devherdür

... Ya iki gül-bin-i nev-hîzdür kim her birisinün Zemîni başkadur ammâ biri birine hem-serdür

(Dîvân, s.108)

''Her biri varlık giysisine bürünmüş iki şehzade, yedi cihan hükümdarının gözünün nurudur.

... ... ...

Sultan Mahmud ve Sultan Muhammed seçkin yaratılışta iki şehzadedir. ... ... ...

Toprakları (anaları) ayrı, fakat her bakımdan birbirine benzer, yenü yetişmiş iki gül fidanına benzerler.''167

Sultan Murad şair bir hükümdardır. ''Muradî'' mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şair, onun bu yeteneğini de belirtir:

Hıdîv-i pür-hûner Sultân Murâd ol şâh-ı din-perver Ki hem ehl-i dil ü hem hoş-nüvîs ü hem sühen-verdir

(Dîvân, s.109)

''O hüneri çok olan ve dindar Sultan Murad, hem gönül ehli, hem hattat, hem de şairdir.''