• Sonuç bulunamadı

Nef'i'nin ġiirlerinde Hic

NEF'Î'NĠN YARATICILIĞ

4. Nef'i'nin ġiirlerinde Hic

Hiciv, genel anlamıyla zamanın kötülüklerini, gülünçlüklerini taşlayan manzum parça, ya da bir kimseyi, bir şeyi alaycı bir dille eleştiren eser biçiminde anlaşılmaktadır. Kelime olarak anlamı “biriyle şiir yoluyla alay etme, şiir yoluyla

birini gülünç hale koyma, yerme”179

dir. “Hiciv kelimesi dilimize Arapça'dan geçmiş

olup kökeni “hecv” ve “hicâ” kelimelerine dayanmaktadır. Hecv ve hicâ sözlükte „Bir lafzı harflerini sayarak ve heceleyerek okumak, bir kişinin ya da toplumun ayıp ve kusurlarını sayıp dökmek, yermek anlamlarına gelmektedir‟ .180

Bir başka tanıma

178 İsmail Ünver, ''Övgü ve Yergi Şairi Nef'î'', s. 67-69. 179

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Asiklopedik Lûgat, Yay. Haz. Aydın Sami Güneyçal, 17. b, Aydın kitabevi yayınları, Ankara 2000, s. 368.

göre: ''Bir kimsenin ya da şeyin çirkinliklerini edebiyat ve şiir diliyle anlatmaktır.

İster iddia ister gerçek olsun bir şeyin varlığındaki çirkinliklere yapılan her türlü vurgu ve ısrardır. Hiciv, bir mizah çeşididir. Bu mizah, iğnelemeden başlayarak küfüre kadar uzanabilecek geniş bir açıda işlenir. Hiciv, edebiyatta genel itibariyle nazım biçiminde kullanılır. Hiciv sosyal ve siyasal çirkinlikleri ortaya serer. Bu nedenle hiciv şairinin acı da olsa toplumsal gerçekleri ifade ettiği için söyledikleri önemlidir.''181

Hicvin işlenişinde bazen açıkça amaç hissettirilirse de genellikle hangi amaçla hiciv yapıldığı anlaşılamaz. Bu yönüyle hicivde sağlam bir mantık yapısı gözetilemez. Hiciv şairi, eseri oluştururken söz sanatlarından faydalanır. Hiciv şairleri, birçok tehlike ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu yolda hicivleri sebebiyle öldürülen, sürgün ve hapis yaşayan, halk tarafından linç edilmek istenen kişiler olmuştur. Divan edebiyatında hiciv, bireyin hayatının her noktasına müdahale eder. Müdahaleler kimi zaman çok şiddetli olur. Bu, aşağılama amacına kadar ulaşır. Hiciv eserinin, ortaya çıkabilmesi için zekâ, mantık ve mizahın da iyi işlenmiş olması gerekir. Bu mantık yapısı içerisinde abartı, bir çelişki oluşturabilir.182

Nef„î yergiye babasını hicvederek başlar. Daha sonra Gürcü Mehmed Paşa, Kemankeş Ali Paşa, Ekmekçizâde Ahmed Paşa, Vezir Ali Paşa, Halil Paşa gibi devrin devlet büyüklerinin yanı sıra Nevizâde ve Fırsatî gibi şairler için de manzumeler yazmıştır. Şair, yer yer küfrün en ileri derecelerine varacak şekilde muhatabına hakaret eder. Hakaretlerde namussuzluk, dinsizlik, fesatlık, çirkinlik gibi ithamlar sık sık söz konusu olur. Nef‟î‟nin muhatabını yererken hayvanları kullanmasının başlıca sebebi, onda insanlık dışı olarak gördüğü karakter ve davranışlardır. Hayvan kullanmak suretiyle yapılan hakaretler muhatabın akıl yoksunluğu, kabiliyetsizliği, kötülüğü, utanmazlığı, şeref ve namustan uzak oluşu gibi yönlerini eleştirir. Şair, sahip olduğu karakter ve sergilediği davranışlarla insanlıktan çıkmış olduğunu düşündüğü kişinin neden hayvana benzediğini şöyle anlatır:

Başlayam vasfına ol zâlim-i bî-pervânuñ

181

Hasan Çiftçi, Klasik Fars Edebiyatında Hiciv ve Sosyal Eleştiri, Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara 2002, s.39-61

Böyle mel„ûnı olur mı göriñüz insânuñ (Sihâm-ı Kazâ, s.167)

''O utanmaz zalimin özelliklerini anlatmaya başlayayım ki, insanın böyle melunu olur mu görün.''183

Şair, meselâ Ekmekçizâde Ahmet Paşa hakkında eşek benzetmesi yapar. Kitap taşıyan eşek benzetmesi genelde bilgisi olmasına rağmen bunu davranışlarına yansıtamayan, okumuş cahiller için yapılır. Eşek zikredilerek yapılan hakarette çok defa akıl ile idrakten yoksunluk ve cahillik esas alınır. Eşeklik, akılsız anlamındadır:

Bir harı var ki kendiden mollâ Koltugında Mutavveli görinür

(Sihâm-ı Kazâ, s.179)

''Bir eşeği var ki, koltuğunda Mutavvel‟i görünür, ondan daha molladır.''

Uğursuz, karaktersiz ve kabiliyetsiz bir insanın sadarette bulunmaması gerekir. Pecep Paşa gibi biri, böyle yüksek makama asla lâyık depildir:

Sadr-ı a„lâda görüp ol harı âdem sanmañ Gürcinüñ yestehidür yerine …dı gitdi

(Sihâm-ı Kazâ, s.251)

''O eşeği sadarette görüp insan sanmayın. Gürcü‟nün dışkısıdır, yerine...dı gitti.''

Hiciv ustası Nef‟î, padişahı över, devlet adamlarına da zehir gibi hicivler yazar. Nef‟î, dili ve hicvi ile devrini yıldırır. Nef‟î‟yi ölüme götüren Gürcü Mehmet Paşa‟ya yazdığı hicivdir. Hicivlerini şairlik kudretini göstermek yahut meydan

183 Abdullah Eren, “Sihâm-ı Kazâ‟da Hakaret Unsuru Olarak Hayvanlar”, Acta Turcica Çevrimiçi

okumak gayesinin dışına çıkararak kişileri doğrudan hedef alan bir tarzda sergiler. Hattâ bu hicivler hedef alınan kişinin şerefiyle oynama biçimini alır:

Gidersün bu har-ı ebleh-firîbi sadr-ı dîvândan Geçürsün yerine bir âsaf-ı pâkîze-iz„ânı

(Sihâm-ı Kazâ, s.155)

''Padişah bu ahmak aldatan eşeği sadaret makamından azletsin. Yerine temiz anlayışlı bir veziri geçirsin.''

Böyle insanlarla iyi ilişkileri bulunanın kendisi de eşektir. Şair Gürcü Paşa gibi birini medhetmekle eşeklik yaptığını söyler:

Hele ben tâ„ib oldum hicv ile hem intikâm aldım Eger Veysî o harlikde kalursa yine erzânî

(Sihâm-ı Kazâ, s.154)

''Ben tövbekâr olup hem hiciv ile intikam aldım. Eğer Veysî o eşeklikte devam ederse, yine lâyığı bu.''

Sihâm-ı Kazâ‟da Gürcü Paşa hakkında ''a köpek'' redifli kasideyi yazmasının sebebi,

bu kişinin kendisine acımasızca saldırdığını düşünmesidir. Şair, paşanın kendisini yok yere üç defa azlettiğini ve onun yüzünden ölüm fermanının çıktığını söyler. Köpek gibi davranan kişi, insan değeri bilmez:

Bu çok gördü baña devletle yagmâ-yı mansıbda Koca samson gibi kapdı elümden bir dilim nânı

(Sihâm-ı Kazâ, s.153)

''Bu memuriyet bolluğunda bana saadetle bir dilim ekmeği çok gördü, koca samson gibi elimden kaptı.''

Köpekliğin bir diğer anlamı da başkaları tarafından kışkırtılmaya müsait olmasıdır. Devletın kötüye gidişi ve çeşitli cephelerde yenilgiye uğraması hep bu büyük fitneler çıkaran, gizliden gizliye devleti satan böyle kişiler yüzündendir. Saltanatın namusunu ayaklar altına alıp nice insanın ölümüne sebep olanlar böyle insanlardır:

Pâymâl eyledinüz saltanatıñ „ırzını hem Yok yere oldı telef ol kadar âdem a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.157)

''A köpek! Saltanatın ırzını çiğnediniz, hem o kadar insan yok yere telef oldu.''

Gürcü Paşa bu kadar günah ile sağ kalırken, şair kendisine idam cezası verilmesine anlam veremez ve feleğe sitem eder. Böyle birini hicvetmek, idam için geçerli bir sebep olamaz. Devletin yeniden düzene girmesi için asıl ''o köpeğin'' katledilmesi gerekir:

Addolunsa eger esbâb-ı nizâm-ı devlet Seni katl eylemedür cümleden evvel a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.157)

''A köpek! Eğer devlet nizamı için tedbirler sıralansa, seni katletmek hepsinden önce gelir.''

Nef‟î ''bu köpeğin'' çok yemekle vücudu dev gibi olup ağırlaştığı için tabutunu file yüklemek gerektiğini söyler. O murdar leşi insanlar çekemez, aslında fillerin çekebileceği dahi şüphelidir:

Var mı bir sencileyin dîv-i mülahhem a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.159)

''A köpek! Leşini filler de çekemezse şaşılacak şey mi? Senin gibi semizlemiş bir dev daha var mı?''

Dahası, Gürcü Mehmet Paşa‟nın ağır küfürlere maruz kaldığını görürüz. Bu da edebî üslûp ve nezaketten uzak bir olaydır:

Neçe müftîyi eşek etmiş o bir câdûdur

Saña ne ey har-ı lâ-yefhem ü sersem a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.160)

''O, nice müftüyü eşek etmiş bir cadıdır. Ey anlayışsız, sersem eşek, a köpek! Sen de ne oluyorsun ki?''

Şairin dil kılıcı ile saldırması, Gürcü Mehmed Paşa‟yı tahrik eder. Paşa, şairin katledilmesi için ferman çıkarmaya çalışır. Ancak bu tutum, Nef‟î‟yi durdurmaz, onu yeni ve daha ağır ithamlar içeren bir hiciv yazmaya sevk eder. Gürcü Paşa‟ya yazdığı ''a köpek'' redifli kaside ağır ithamlarla ve küfürlerle doludur:

Sen kadar düşman – i devlet mi olur a hınzır Ne durur saltanatun sahibi bilmem a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.162)

''Ey hınzır, hiç senin kadar devlet düşmanı olur mu? Saltanatın sahibi neden durur bilmem, a köpek.''

Nef‟î, Divan‟ında da Mantıkî ve Kafzâde gibi kişileri yermekte, onların edebî yeteneklerini küçümsemekte ve onları kendine muhatap kabul etmeyeceğini vurgulamaktadır. Fakat bu beyitlerde şair, Sihâm-ı Kazâ‟daki edepsiz ifadelere yer

vermediği gibi söz sanatlarını ve zekâsını çok iyi kullanarak hicvin edebî hakkını da vermektedir.184 Bu durum, nükteyle hicvedebilme gücüne sahip olan bir şairin neden küfretmeye ihtiyaç duyduğu sorusunu akla getirir. Sihâm-ı Kazâ, Nef‟î‟nin bakış açısıyla, kötüler üzerine atılmış kaza oklarına benzeyen hicviyeleriyle, yöneldiği âlemin bir yansıması olarak varlığını sürdürmektedir. Nef'î'de hiciv, her zaman şiddetli bir tepki halinde ortaya çıkar. Düşmanlarına ''şemşîr-i zebân'', yani kılıç gibi keskin dilini kullanmakta hiç tereddüt etmez.185 Hakaretlerdeki amaç intikam almak, muhatabı üzmek ve küçük düşürmektir. Hakaretler geniş bir alanda ortaya konulmuştur. Divan şairleri, lütfunu bekledikleri kimseleri nasıl mübalâğalarla övmüşlerse, sevmedikleri, ya da zarar gördükleri kimseleri de o nispette yermişlerdir. Yermekte mübalâğaya kaçmakla kalmamışlar, bazen küfretmekten de çekinmemişlerdir. Nef'î devlet adamlarını hicvederken korkusuz ve acımasız bir şekilde kılıç kullanan güçlü bir savaşçı, diğer şahısları, özellikle şairleri hicvederken ise avıyla oynayan canavar gibidir. Sihâm-ı Kazâ‟daki hedef, muhatabı rezil etmek ve had bildirmektir. Nef‟î, eserinde zalim, aşağılık ve cahil düşmana kazâ oklarına benzeyen mısraları ve güçlü tabiatının hamleleriyle katliâm yaparcasına saldırır. Bu saldırı ona göre tamamen haklı ve gazâ hükmündedir:

İ„tikâdumca gazâ eyledüm inşâallah

Hak bilür yok yere ben kimseye sögmem a köpek

(Sihâm-ı Kazâ, s.162)

''İnancıma göre inşallah gaza ettim. A köpek! Allah bilir, ben kimseye yok yere sövmem.''

Nef‟î oturtucu sözlerin şairidir. Şeyhülislâm Yahya Efendi görünüşte Nef‟î‟yi öven, fakat içeriğinde şaire kâfir diyen bir beyit oluşturup halka sunar. Nef‟î de boş durmaz. Hemen bu beyite karşılık bir beyit de o yazar:

184 Metin Akkuş, “Eski Türk Edebiyatında Hiciv”, Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları, Erzurum 2000, s. 60.

185Mustafa Apaydın, Türk Hiciv Edebiyatında Ziya Paşa, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s. 14.

Bize kâfir demiş Müftî Efendi Tutalım ben diyem ana müselman Vardıkta yarın rûzu cezâya İkimiz de çıkarız anda yalan

(Sihâm-ı Kazâ, s.250)

''Müftü Efendi bana kafir demiş ben de ona müslüman diyem. Fakat ceza gününe çıktığımızda ikimiz de orda yalancı çıkarız.''

diye cevap vermiştir. Bu öyle oturaklı bir beyittir ki, dönemin müftüsü bu beyite karşılık olarak başka bir beyit yazma cüreti gösterememiştir.

Şair bu hareket ve değişkenlik içerisinde kötüleri etkili bir biçimde eleştirir ve rezil edecek hakaretleri yer yer sövgülerle iç içe sıralar. Hakaret ve küfürler

Sihâm-ı Kazâ‟yı, her ne kadar edebî olmaktan uzaklaştırmış olsa da, bir yönüyle

toplumun göz ardı edilemeyecek argo kültürünün örneklerini sergileyen bir metin haline getirir. Bu örneklerin Nef‟î‟nin kaleminden çıkmış olması esere ayrı bir değer kazandırır.186

Şair kendisine kötülüğü dokunan ve devletin kötüye gidişinden sorumlu tuttuğu devlet adamlarını, bunlarla ilişkisi bulunan kişileri hicveder. Hicvettiği kişiler karşısında dik ve cesur bir tavır sergiler. Kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlıklar karşısında savunma değil saldırı konumundadır. Nef‟î‟nin heyecanı, ateşli ruhu çok haşindir. Dil kılıcını çekmiş, beğenmediği, kızdığı şahsiyetlerle daima savaşır, onları hicveder ve bunu bir cihat sayardı. Nihayet bu harpte şehit oldu.187

Sihâm-ı Kazâ bizde anlaşılmamış hiciv edebiyatının bir şâheseridir.188

186 Abdullah Eren, “Sihâm-ı Kazâ‟da Hakaret Unsuru Olarak Hayvanlar”, Acta Turcica Çevrimiçi

Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 2/1, Temmuz 2009, s. 43.

187 Ali Nihad Tarlan, Nef'î'nin Farsça Divanı Tercümesi, Numune Matbaası, İstanbul 1944, s. 7. 188 Saffet Sıdkı, Nef'î ve Sihâm-ı Kazâ'sı, İstanbul 1943, s. 10.