• Sonuç bulunamadı

2.2.1 Terkib-i Bend

MÜTEKERRĠR MURABBA

3. Divan ġiiri Konuları

3.3. Ġslâm Mitolojis

Geleneksel sözlü ve yazılı Türk edebiyatında Şamanizim, Budizim, Maniheizm gibi dinlerin "evrendoğum"a ilişkin inançları yansımaktaydı. Divan edebiyatında bunun yerini İslâmî evrendoğum inancının aldığı görülür. "Evren ve insan nasıl yaratılmıştır?" sorusuna İslamiyet'in verdiği yanıt, sanat yapıtlarında anlatılmıştır. Evrendoğum inancının yanısıra İslâm mitolojisine ilişkin kimi efsaneler de divan şiirinde sık sık yer alır. Bunların bir bölümü Kur'an'da anlatılan "kıssa"lardır: Yusuf ile Züleyha, İskender'in Yaşamı gibi. İslam kültürü çerçevesinde

26 Abdulbaki Golpınarlı, “Tabiat ve Divan Edebiyatı”, Divan Edebiyatı Beyanındadır, İstanbul 1945, s. 19-24.

27 Hasibe Mazıoğlu, Fuzuli ve Türkçe Divanından Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1992, s. 52.

edebiyatlar yaratan Arap ve Acemlere ilşkin efsaneler de divan şiirine yansımıştır. Hz. Muhammed'in yaşamı, Cem, Ferhat ve Şirin vb. bunlardandır.

Bana teklif-i zühd etmezdi idrâk olsa zâhidde Yazıklar kim onu âkil beni divane yazmışlar

Nef‟î

3.4. Eğlence

Eğlence divan şiirinde çok kullanılan konulardır. Özellikle gazellerde ve 18. yüzyıldan sonra şarkılara yansır. Bu konular, "gülelim eğlenelim zevk alalım dünyadan" anlayışı çerçevesinde işlenmiştir. Özünde yaşamın geçici olduğu anlayışına dayanır. Divan şairleri yaşamın geçiciliği karşısında rintçe bir tavır takınmaya çalışırlar. Rind, seven insandır. Rindlik sevmekle başlar, insanın istenen en yüce mertebeye ulaşması için de aşk gereklidir. Tıpkı meyhane gibi aşk da kişiyi olgunlaştırır. İstediği mertebeye ulaşmasında ona yardımcı olur. İnsanın özünü tanıyıp kötülüklerden arındırması, orada asıl gerçeği bulabilmesi içinse aşk gereklidir. Gerçekte Doğu düşüncesinde aşk, gelişigüzel bir duygu olmayıp bir varlık sorunudur. Evrende ne varsa aşkın buyruğu altındadır.28

Rind, dinin yasaklarına pek uymayan kimse ve dünyaya karşı kayıtsız davranan kişidir. Rind, edebiyatta kalender, hoşgörü sahibi, derdi ve zevki bir tutan, gönül ehli, olgun insan, dışı kötü görünse de sarhoş olsa da içi iyi, temiz insan anlamı ile kullanılır, tasavvufî metinlerde de aynı kelimenin ilâhî aşk şarabıyla kendinden geçmiş olan, dünya zevklerine önem vermeyen, dünyadan elini eteğini çekmiş ârif kişi manası taşır.29

Şairler rintçe yaşamaktan yana bir tavır takınarak, katı dinsel kurallara göre düşünen ve yaşayan zahitleri kınarlar. Âşık aşkı, zahid ise aklı temsil eder. Aşk çok çetin bir yoldur ve sürekli akılla çatışma halindedir. Aşk yolunda daha ilk adımda boş vermek gerekir. Aşk dünya ilmiyle medresesiyle kavranamaz. Akıl gönlü aşktan ayırmak

28 Mine Mengi, Divan Şiirinde Rindlik. Ankara 1985, s. 30.

ister, gönül ise aşka koşar. Gönül gam, keder, ile harap olamayınca aşk hazinesi ortaya çıkmaz. Âşığın vücudu aşk ile dirilir, aşksız kalmak onun için ölümdür.30

Divan şairlerinin yaşayış biçimleri, bu anlayışlarının da pek içtenlikli olmadığını gösterir. Çünkü saraydan ve yüksek devlet görevlilerinden destek gören bir çok divan şairi, yaşam karşısında kayıtsız kalamamış, yüksek mevkiler elde etmiştir. Bunlar içkiyi de zevk ve eğlence aracı olarak kullanırlar. Bunun rintlikle alakası yoktur.

Bu âlem-i fânide ne mîr ü ne gedayız Alâlara alâlanırız pest ile pestız ………... El verse safâ, fırsatı fevt eyleme bir dem Dünya ana değmez ki cefasın çeke âdam

Bağdatlı Ruhi

3.5. Ölüm

Divan edebiyatında ölüm bir tür "göç" olarak algılanır. Divan şairinin ölüme bakışında ve ölüm olayını değerlendirişinde İslam inancıyla tasavvuf duşuncesinin onemli bir etkisi vardır. Divan şairi, dini inançları gereği ölüm olayını kabul edilmesi gereken bir gerçek olarak görür. Sorgulamaktan çok kabullenme duygusu içindedir. Çünkü güclü bir şekilde dini inançlarına bağlı olan divan şairi açısından ölüm, ne olduğu bilinmeyen korkunç bir olay değildir. Ölüm bedene özgüdür, ruh ölümsüzdür. Bedenin ölmesiyle birlikte ruh ebediyete kavuşacaktır. Ebediyete ulaşmak ise korkulacak değil aksine sevinilecek bir durumdur. İşte dini inancın ölüme getirdiği bu açıklamalar divan şairi açısından ölümü daha katlanılabilir hale getirmiştir. Dini inanclarla birlikte divan şairinin hayatı ve ölümü değerlendirmesinde önemli rol oynayan tasavvuf düşüncesi de ölümü dini inançlarda

olduğu gibi ölümsüz ve korkulacak bir şey olarak görmez. Hatta bazı mutasavvıflar ölümü sevinçle karşılayarak, ölümü ölenin ruhunun dostu olan Rabb'ine ulaşması, aşığın maşukuna kavuşması olarak yorumlarlar.31

Ey dil, bu demde sensin olan bana hemnefe Gel nây gibi inliyelim bâri zâr zâr

Kılsın kebûl câmelerin âsman siyah Giysün libâs-ı matemi, şah-ı bütün ciha

Bâkî

3.6. Övgü

Övgü divan edebiyatının en yaygın konularındandır. Genel olarak, divan edebiyatında dört halîfeyi, din ve devlet büyüklerini övmek için yazılan şiirlerdir. Bu bağlamda kasideler birer methiyedir. Ancak kasîde bir nazım şekli, methiye ise bir tür olduğu gibi methiyelerde ayrıca nesîb, maksûd, tegazzül, fahriye, dua gibi bölümlerin yerine daha çok övgü yer almıştır.32

Divan şiirinde en çok işlenen türler arasında yer alan methiye yazımında şairin övdüğü kişiden câize (maddî beklenti) umması etkili olduğundan lâyık olmayan kişiler için de methiye yazıldığı görülmektedir. Bunların çoğu kaside nazım şekliyle yazılmakla birlikte mesnevî, kıt‟a, murabba, muhammes, terkip ve terciibend yanında gazel vb. nazım şekillerinde yazılanlar da mevcuttur.33Padişah ya da yüksek rütbeli yetkilileri öven

divan şairleri, bunu adeta alışkanlık haline getirmişlerdir. Padişahın tahta çıkışı dolayısıyla yazılırsa - cülûsiye, bir yere gelişi dolayısıyla yazılırsa - teşrifiye, yeni yıl tebriki için yazılırsa - şaliye, bir devlet büyüğünün yeni bir göreve atanması dolayısıyla yazılırsa - tebrikiye gibi adlarla anılır. Hemen her divan şairi kaside

31 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, İstanbul 1991, s. 363-365. 32

Haluk İpekten, Eski Türk Türk Edebiyatı (Nazım Şekilleri ve Aruz), 6. baskı, Dergâh Yay., İs- tanbul 2003, s. 38.

yazmıştır. Divan edebiyatında ilk örneklerine 15. yüzyılda rastlanan kaside 16. yüzyılda Fuzûlî, Hayalî, Bâkî, Nev'î gibi şairlerin elinde gelişmiştir. 17. yüzyılda Nef'î, 18. yüzyılda da Nedîm özellikle medhiye türünde başarılı örnekler vermişlerdir.

Dâdger hâkân-ı âlî-rütbe Osman Han ki çarh Yüz sürüp pâyına der şâh-ı cihânımdır benim

Devr-i adlinde mübâhât eyleyip der rûzgâr Kim bu günler îd ü nevrûz-ı zamânımdır benim Böyle şâhenşâh-ı âdil gelmemişdir âleme Cümle târîh-i selef hâtır-nişânımdır benim

II. BÖLÜM

17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETĠNĠN SĠYASÎ, SOSYAL