• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KENT ve KENTSEL DÖNÜŞÜM

1.2. Kentsel Dönüşüm

1.2.1. Kentsel Dönüşüm Politikaları

1.2.1.4. Soylulaştırma (Gentrification)

Glass’ın (1964: 22) tanımına göre; orta ve üst gelirli ailelerin, dar gelirlilerinin yaşadığı kent alanlarındaki konumlarını iyileştirmeleridir. Soylulaştırma, “işçi sınıflarının ya da dar gelir gruplarının yaşamakta olduğu kent merkezlerindeki tarihi binalara, orta ve üst sınıfların bu grupları yerlerinden ederek yerleşmesi ve buradaki yapıları iyileştirmesidir”. Özden’e göre (2016: 152), soylulaştırma kentsel yenileme sürecinin sonucudur. Üst ve orta sınıfın kent merkezlerine yerleşerek kentsel alanlarda bir tasarım yaratması olarak da ifade edilebilmektedir. Özden (2016: 15), soylulaştırmayı sosyo-ekonomik yenileme olarak adlandırmaktadır. Bu bağlamda, kentsel dönüşüm yöntemlerinin de iç içe olduğunu ve birbirlerini etkiledikleri ifade edilebilmektedir. Soylulaştırma, Londra’nın işçi sınıfı mahallelerini orta ve üst sınıfların istila etmeleriyle başlamıştır. Çoğu bekâr ya da çocuksuz aileler yani genç orta sınıf Londra’nın kent merkezinde yaşamaya başlamıştır. Zamanla kentsel alanların sosyal sınıfları değişmiştir. Mahallelerin tüm sosyal dokusu değişene kadar bu süreç devam etmiştir (Glass, 1964: 22). Alt gelir gruplarının konutlarının sağlığa aykırı özellikleri var ise onları iyileştirmedir. Aynı zamanda, çöküntü alanlarındaki kentlinin yaşam koşullarını iyileştirirken kentin farklı yerlerinde çöküntü oluşması engellenmektedir. Sosyo-kültürel açıdan bozulmuş, köhneleşmiş alanların fiziksel yapıları da bozulmaktadır. Bu bağlamda, özellikle tarihi kent parçalarında sosyal yapının geliştirilmesi de gerekmektedir. Üst gelir grubu kentsel alana gelince eski konutlar da yenilenmektedir. Ancak eski sahipleri yerlerini terk etmek zorunda kalmaktadır. Yeni gelenlerin kentlerin kimliğine katkıda bulunulduğu için soylulaştırma hareketi politikalarca desteklenmiştir. Lüks konut rantı adına liberal ekonomiler bu yöntemi desteklerken, Marksist çevre eleştirmektedir.

Soylulaştırma fiziki yapının düzenlenerek sosyal yapının da iyileşmesini sağlamaktadır. Soylulaştırma, çok sayıda farklı faktörü ve süreci tek bir çatıda

toplamaktadır. Bu durumda, sürecin genel işleyişi hakkında fikir sahibi olabilmek için izlenebilecek yollardan birisi, soylulaştırmayı farklı bileşenlerine ayırıp bunları kendi içerisinde değerlendirmektir. Soylulaştırma, kapitalizmin içinde bulunduğumuz evresinin karşı konulamaz bir parçasıdır. Bu bağlamda, dışına çıkamadığımız bir sürecin ortasında bulunmaktayız. Tüketim artık sanayi dışında oluşmaktadır. Bilgi, moda, mekân, kültür tüketildiği sürece farklı olma isteği karşı konulamaz bir şekilde büyümektedir. Mekân kentlerde tekrar üretilmekte, kentlerin köhneleşmiş merkezlerine cazibe alanları ve tüketim odakları konularak kapılı topluluklarla kentin dışına çıkmış sermaye sahiplerinin geri dönmesi sağlanmaktadır. Küresel sermayenin kentlerde toplanması, ekonomik büyümelere ve soylulaştırma hareketlerine neden olmaktadır. Soylulaştırma, dışlamanın ve ötekileştirmenin bir örneğidir. Kentin zengin sınıfının içinde olanlar, bu sınıfın dışındakileri eleyerek bu hareketi gerçekleştirmektedir.

Soylulaştırma, ilk olarak 1950’lerde Newyork ve Londra’da ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise 1970’lerde başlamıştır. Kentler toplumsal eşitsizliklere sebep olan yalıtım, parçalanmış kimlikler ve bu kimliklerin bunalımını üretmektedir. Bu süreç, sosyal dışlamayı oluşturmaktadır. Sosyal dışlanma, bireyleri toplumla sosyal bağlarını kurmaktan mahrum bırakmaktadır. Böylece sosyal bir şekilde dışlanan birey sıra dışı olmayı ve yeni bir aidiyet mekânı kurmayı tercih etmektedir. Aynı zamanda dışlanmış işsiz kesim, sınıf altı olarak görüldüğü için yoksulluk dairesinin içinden çıkamamaktadır. Kent politikaları böylece eşitsizlikler üretmektedir. Sanayileşmenin kent merkezlerini köhneleştirdiği zamanlarda terk edilen mekânlar, sanayi kent merkezlerinden çıkınca değer kazanmış ve kente geri dönüş hareketi başlamıştır. Bu bağlamda, merkezdeki konutlar yenilenerek değer kazanmış, mülkiyet durumları kiracılıktan ev sahipliğine geçmiştir. Aynı zamanda yerinden edilen düşük gelir grubu ile yüksek gelir grubu arasında bir sosyal ayrışma ortaya çıkmıştır. Özel mimari ve tasarımlarla fiziksel dönüşüm, sosyal dönüşümü de beraberinde getirmiştir (Armağan, 2014: 76).

Şekil 2- Soylulaştırma Süreci

Sanayileşen kent merkezlerine göç

Yıkım

İşçi mahalleleri Lüks konutlar

Gecekondulaşma

Yoksulların kent merkezlerini terk

etmesi

Yoksulluk mekânları Üst ve orta gelir

gruplarının yerleşmesi

Soylulaştırma

Kaynak: Tarafımdan oluşturulmuştur.

Smith’e göre (2006), soylulaştırma küresel kentlerin stratejilerinden biridir. Küresel kent merkezlerinde lüks konutlar vardır. 1960’lardaki Glass’ın (1963) tanımında soylulaştırma aktörleri üst ve orta sınıfken XX. yüzyılda aktörler hükümetler ve şirketler olmuştur. Smith (2006), kentsel yenileme kavramı ile soylulaştırma kavramını benzer ifadeler olarak görmektedir. Bu bağlamda, soylulaştırma hükümetlerin eliyle planlı olarak gerçekleştirilmektedir.

Soylulaştırmanın getirdiği sorunlardan ve sorulardan biri büyük kent merkezleri neo-liberal ekonomilerle üst gelir gruplarına hizmet etmeye başlarken, düşük gelir gruplarının nereye gittiğidir. Soylulaştırma, kalıcı bir kentsel dönüşüm yöntemi olmayıp çöküntü alanlarını kentlerin başka alanlarına taşımaktadır. Tarihsel alan düzenlemeleri, özelikle turizm açısından yeniden canlandırma da soylulaştırma sürecini hızlandırmaktadır. Kalıcı çözüm olarak, kentin çöküntü alanlarını kentlinin katılımıyla, yerinden etmeden sağlıklı hale getirmektir. Toplumsal bir şekilde kendiliğinden olan bir sürecin yanı sıra ekonomik yeniden yapılanma ve mekânın tekrar üretilmesi kavramlarını da içine alan soylulaştırma konut piyasası

oluşturmaktadır. Sanayi devrimiyle kent merkezine olan yoğun işçi göçü, kent merkezindeki üst ve orta sınıfın kent çeperlerine yerleşmesi sonucunu doğururken; 1960’lı yıllardan sonra sanayinin kent merkezlerini terk etmesiyle üst ve orta sınıfın tekrar kent merkezlerine dönüş süreci başlamıştır. Çünkü birbirleriyle rekabet halinde olan marka kentler, kent merkezlerinin yaşam kalitesini arttırmak için de küresel sermayeler içinde yer almaya başlamıştır. Bu bağlamda, günümüzde anakent, kentlerin soylulaştırılması ve kentsel politikalarla da gerçekleşmektedir. Özellikle tarihi kent merkezlerinin dönüşümü için ön plana çıkmaktadır. Tarihi alanların kullanım değerinin arttırılması ile yerinden edilen kesim başka fiziksel çöküntü alanına yerleşmektedir. Bu kentsel alanlarda ekonomik ve sosyal üst sınıf rant yaratırken, alt sınıf kentin diğer atıl alanlarını değerlendirmektedir. Bu durum kent merkezleriyle çevreleri arasında sosyal bir uçurum yaratmaktadır. Soylulaştırma, kalıcı bir çözüm değildir. Çözüm, kentlinin yerinden edilmediği, sosyal sınıfına uygun iyileştirmelerin yapılması, tarihi kimliği olan kentlerde ise, tarihi alanları kent yaşamına katarak koruma üzerinde durulması olabilmektedir. Kentsel dönüşüm, mekânı tüketim nesnesi olarak algılayarak yöntemlerini uyguladığında kentsel eşitsizlikler yaratmaktadır.