• Sonuç bulunamadı

3. Türk Kültür ve Mitolojisinde Kurt

1.1. Soy Veren Kurt

Türk kültür ve mitolojisinde önemli hakan, kağan ya da kahramanlardan türemenin yanı sıra hayvanlardan da türemenin türeyiş mitlerinde önemli bir vasfı olduğu bilinmektedir. En eski dönemlerden bugüne kadar gelebilmiş olan türeyiş mitlerine bakıldığında türemenin sembolü hâline gelen hayvanlardan birinin kurt (bilhassa bozkurt) olduğu görülmektedir. Türk milleti tarafından tanrısal bir varlık olarak kabul edilen kurt, çeşitli anlatılarda ve inanışlarda Türk halklarının yaradılışında bazen ana bazen ata fonksiyonunda karşımıza çıkmaktadır. Hayvan ata-hayvan ana olarak türeyişte karşımıza çıkan kurt zamanla önderlik etme, savaş kılavuzluğu yapma, yol gösterme, halkı kurtarma ve koruma gibi çeşitli fonksiyonlar

14

Tuncer Baykara’ya (2001: 32) göre Çin tarihlerinde karşılaşılan kurdun ata olması gibi olgularda, Çin’in komşu devletlerin kökenlerini pek çok kez bir hayvana (böcek, sürüngen vs.) dayandırması ve Türklerin türeyiş mitlerinde yer alan kurda dair rivayeti de biliyor olmalarından ötürü Türklerin kökeni için en uygun hayvanın kurt olduğunu düşünmelerinden kaynaklanmaktadır.

43 yüklenmiş, aradan geçen zaman kurdun bu kutsal-tanrısal fonksiyonlarının zayıflaması üzerine kendini uygulama ve pratiklerde kurttan faydalanma yoluyla kalıcılığını sağlamaya devam ettirmiştir. Görünen o ki kurt, Türk milletinin var oluşundan yok oluşuna kadar her anlamda kutsal kabul edilmiş, bu durum kültürel kodlar içerisinde ve temelinde atalar kültüne dayanan bir kurt ana-kurt ata kültünü meydana getirmiştir.

Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresinin dünyaya egemen olmak, dünyayı korumak olduğu ve bunu bir görev olarak gören Türklerin bu görevi kendilerine Tanrı’nın verdiğini düşündükleri görülmektedir. Bu inanış bizi Türklerdeki kut inancına götürmektedir. Dünya hâkimiyetiyle görevlendirilen bir milletin türeyişi, sıradan milletlerin türeyişine benzememelidir. Bu cihetle bakıldığında Türklerin türemesi kutsal, Tanrı katında, hatta bizzat Tanrı’dan olmalıdır. Bu nedenle Türkler, yaradılışlarının Tanrı katında bir olgu olduğuna inanmış ve kendilerine bazı aracılar seçmiştir. İşte türemelerine vesile olan tanrısal araçlardan bir tanesi de kurt, özelinde gök kurt/bozkurttur ve birçok Türk boyu kurdu ataları olarak görmüştür. Örneğin Kıpçak boyunun kutsal hayvanı; aklın, gücün, sertliğin simgesi olan börü/kurttur. Kıpçakların inanışlarına göre insanla dişi kurdun birleşmelerinden Kıpçak boyu türemiş ve bu birleşmeden dünyaya gelen on beş çocuk Kıpçakların on beş atasını oluşturmuştur (Kalafat ve Güven, 2011: 66). Aynı zamanda Kırım Karay Türkleri de kurttan türediklerine inanmaktadır (Kalafat, 2012: 173-174). Başkurt Türkleri ise soylarının avcıyla evlenen dişi bir kurttan geldiğine inanmaktadır (Çoruhlu, 2013: 73). Bahaeddin Ögel (2010a: 36, 44), Çin kaynaklarından hareketle Tarduş Türklerinin atasının kurt başlı bir insan şeklinde tasavvur edildiğini, ayrıca Altay dağlarının doğusunda yaşayan Bersit kabilesinin ve Kuzey Doğu Sibirya’da yaşayan bazı kavimlerin atalarının da erkek kurt olduğunu aktarır. Hakas Türklerinin türeyiş mitlerinde de kurdun özel bir önemi vardır. Sagay soylarından biri olan Çitĭ püür-yedi kurt’un, bir kurt tarafından beslenen erkek çocuktan türediğine inanılmaktadır (akt. Killi, 2006: 56-57). Özbek Türklerinin halk inançları içerisinde de kurttan olmayla ilgili efsaneler mevcuttur. Efsaneye göre tulum içinde doğan doksan iki çocuğun babası kurttur ve doksan iki kabile bu kurttan olma çocuklardan dağılmıştır (akt. Juraev ve Nurmuradova, 2010: 147). Kurttan türeme inanışının günümüz Alevi

44 kültüründe yaşamaya devam ettiği görülmektedir. Anadolu’da Amasya, Balıkesir, Muğla, Tokat ve Tunceli’de yaşayan Türkmen Alevileri içerisinde kurt soylu olma, kurttan türeme ile ilgili inanışlar bulunmaktadır (Türkdoğan, 2019: 62). Boyların türeyişinde önemli bir unsur olan kurt-bozkurt, kadim dönemlerde kutsal vasıflar taşıdığına inanılan şamanların kökenlerinde de karşımıza çıkmaktadır. G. Ksenefontov’a göre şamanlığın kökeni yarı kurt, yarı boğa, yarı at gibi tasavvur edilen tanrısal insanlardır (Bayat, 2015a: 102). Çuvaşların epik anlatmalarında da kurt soyundan türemiş bir nesil olduklarına dair inanışlar görülmektedir (Bayram, 2006: 26). Kurttan türeme, kurt soylu olma inanışları Moğolların halk inanışlarına da yansımış, Moğolların Gizli Tarihi adlı eserden edinilen bilgilere göre imparatorları Cengiz Han’ın atasını Tanrı’nın takdiriyle yaratılmış olan bir bozkurda ve onun eşi beyaz dişi bir geyiğe dayandırmışlardır (Demir, 1986: 3). Örneklerden anlaşılacağı üzere Türk boylarının pek çoğunda kurt soyundan gelme, dolayısıyla atalarının ya da analarının kişioğlu ile evlenen bir kurttan olduğu inancının mevcut olduğu görülmektedir.15

Kurttan türeyiş mitinin Türkistan (Orta Asya) coğrafyasında yaşayan Türk devletleri arasındaki rivayetlerinin en eski örneğinin Kao-Ch’e16

boylarına ait olduğu düşünülmektedir. Kao-Ch’e boyunun17

türeyişine dair anlatılan rivayete göre Kao-Ch’e kağanının çok akıllı iki kızı vardır ve kağan, kızlarını insanlarla evlendirmek yerine Tanrı ile evlendirmek ister. Bir tepenin başına kule gibi bina yapıp kızlarını oraya koyar. Aradan zaman geçmesine rağmen Tanrı bir türlü gelmez, kızların annesi

15

Kurtla evlenme konusunda günümüze ulaşmayı başarmış su ve hayvan kültünün bir arada yer aldığı

Kurt ve Su adlı mit kısaca şöyledir: Oğuz’un oğlu ile karşılaşan kurt ona “Dün avcılar kızımın karnını

paramparça ettiler. Sabah erkenden buz pınarının suyundan alıp onun yarasına döksen iyileşir” der. Oğuz’un oğlu, kurt ne derse onu yapar ve pınardan getirdiği kutsal su ile kızı yıkayıp iyileştirir, sonrasında da oğlan kurdun kızıyla evlenir (akt. Pirverdioğlu, 2002: 72). Bu mitte Oğuz’un evlendiği kız kurt soylu, sıradan olmayan bir kızdır. Türk dünyasına ait inanış ve rivayetlerde hayvanlarla evlenme; destan, masal, efsane vb. halk yaratılarında rastlanılan bir durumdur. Bu durum da hayvan soylu olmanın, hayvanların kutsal kabul edilmesinin ve totemistik inançların baskın olduğunu gösterir. Hayvanlarla evlenme hususunda detaylı bilgi için bakınız: İbrahim Dilek, “Sibirya Türk

Masallarında Hayvanlarla Evlenme”, 2007, s.207-218.

16

Bahaeddin Ögel, boyun diğer adını Töles olarak zikretmektedir.

17Çin kaynaklarından edinilen bilgilere göre Kao-Ch’e boyunun tarihi hakkında detaylı bilgi için bakınız: Ahmet Taşağıl, Eski Türk Boyları Çin Kaynaklarına Göre (MÖ III. – MS X. Asır), 2016, İstanbul: Bilge Kültür Sanat, s. 42-55.

45 onları geri almak istese de kağan dönmelerine izin vermez. Aradan bir yıl geçer ve yaşlı bir kurt kulenin önünde peyda olur. Kulenin etrafında dolaşmaya başlayan yaşlı kurdu küçük kız görür, ablasının onu engellemesine rağmen kurdun yanına varır. Küçük kız, bu kurt Tanrı’nın kendisidir diyerek onunla evlenir ve Kao-Ch’e halkı bu hükümdar kız ile kurttan türer (Ögel, 2010a: 17-18; Taşağıl, 2016a: 53-54)18

.

Tarih sürecinde kurttan türeyişin görüldüğü bir başka Türk boyu ise Göktürklerdir. Bahaeddin Ögel, Göktürklerin türeyişine dair üç önemli rivayet aktarır. Çin’deki Chou Sülalesi ile Sui Sülalesinin tarihlerinden öğrenilen iki rivayet birbirinin aynısı gibidir. Chou Sülalesinin tarihinden edinilen bilgilere göre Göktürklerin Bozkurt Destanı kısaca şöyledir: A-si-na (A-shih-na) adlı bir aileden türeyen Göktürkler, Hunların soyundandır ve onların bir koludur. Çoğalmaya başladıktan sonra ayrı oymaklar hâlinde yaşamaya başlayan Göktürkler, Lin askerleri tarafından mağlup edilir, mağlubiyetten geriye on yaşındaki bir çocuk kalır. Bu çocuğu öldürmeye kıyamayan askerler onun ayaklarını keser ve otların arasına bırakıp gider. Zor durumda kalan çocuğun etrafında bir dişi kurt peyda olur ve bu dişi kurt, çocuğu etle besleyip büyütür. Çocuk büyüdükten sonra dişi kurtla ilişki

18

Türk mü değil mi sorusunun tartışılmaya devam ettiği Etrüsklerin de kurttan türeme ile ilgili mitleri bulunmaktadır. Rivayete göre ölmek üzere olan Etrüsk hükümdarı yerini büyük oğluna bırakır ancak küçük oğlan bu durumu kabullenemez ve zor kullanıp ağabeyini tutuklatarak hükümdarlıktan alıkoyar. Küçük oğlan daha da ileriye giderek ağabeyimin kızı evlenir de çocuk doğurur, doğan çocuk büyüdüğünde taht üzerinde hak iddia eder diye kızı hapseder. Bir gece, kız odasında iken ansızın odaya kurt girer ve kızla evlenir. Aradan geçen zaman sonrasında kız iki oğlan çocuğu doğurur, ancak hain amca, bu çocukların Tiber Nehri’ne atılmasını emreder. Görevi yerine getiren adamlar nehrin taşmış olduğunu görünce bebekleri kıyıya bırakır. Sular çekildikten sonra bir kurt bebeklerin yanlarına gelir, onları emzirir, besler. Kurdun emzirip beslediği bu çocuklar Roma’nın kurucuları olan Romus ve Romulus kardeşlerdir (Ayda, 1992: 103). Etrüsklere ait olduğu beyan edilen kurttan türeme miti Göktürklerin kurttan türeme mitinden ziyade daha çok Kao-Ch’e boyunun türeyiş mitine benzemektedir. Birbirine çok yakın olan bu iki türeyiş mitindeki önemli bir fark birinde kurtla evlenen kızın babasının istediği üzerine kızların küçüğünün ‘bu Tanrı’dır’ deyip kurtla evlenirken diğerinde amcasının zoruyla hapsedilen kızın odasına gelen kurtla evlenmesiyle gerçekleşir. Anlaşılan o ki Etrüsklerin, türeyiş mitinin Türk boylarının türeyiş mitine oldukça benzediği görülmektedir. Özellikle kurdun erkek olması ve kızla evlenmesi Kao-Ch’e boyunun kurttan türeme mitini andırırken rivayetin sonuna doğru bebekleri emziren bir dişi kurdun ortaya çıkması da Göktürklerin kurttan türeme mitinin aynısı gibi gözükmektedir. Zor durumda olan başkahramanların yardımına koşan, onları emzirip hayata döndüren dişi kurt ile soylarının devamını sağlayan erkek kurt tek rivayette bir araya getirilmiş gibi gözükmektedir. Etrüskler ve onların kurt Tanrı kültü hakkında daha detaylı bilgiler edinmek için bakınız: Adile Ayda, Etrüskler Türk mü İdi?, 1974; G. Ahmetcan Asena, Turkanlarda (Etrüsk)

46 yaşamaya başlar ve dişi kurt çocuktan gebe kalır. Lin memleketinin kralı bu durumu öğrenince askerlerine çocuğu öldürmeleri için emir verir. Ancak dişi kurt çocuğu askerlerin elinden kurtararak Turfan’ın kuzeyindeki bir dağın içinde yer alan mağaraya saklar ve kurt bu mağarada on çocuk doğurur. Bu on çocuğun her birinden bir soy türer (Ögel, 2010a: 20-21)19

.

Kao-Ch’e ve Göktürk boylarının türeyişine dair anlatılan bu rivayetlerin ilkinde türeyiş erkek kurt ile Türk kızı arasındaki birleşmeden meydana gelirken ikinci örnekte Türk erkeği ile dişi bir kurdun birleşmesinden meydana gelmektedir. Bu rivayetlerde yer alan dişi kurt, kurtarıcı fonksiyonda kutsal-tanrısal bir özellik yüklenmiştir. Kao-Ch’e boyunun türeyiş mitinin yaratılma tarihi net olarak bilinmese de boyun, MS 300’lü yıllarda Tabgaçlar ve Juan-juanlarla aralarındaki münasebetlerle tarih sahnesinde yerini aldığı bilinmektedir (Ögel, 2010a: 14-17; Taşağıl, 2016a: 42-55). Hatta Bahaeddin Ögel’in ifadesine göre MS 552 senesinde ortaya çıkan Göktürkler, Kao-Ch’e boyundan meydana gelmiştir (2010a: 16). Hâl böyle olunca kurttan türeyiş mitinin ilk olarak Kao-Ch’e boyunda ardından da ondan meydana geldiği düşünülen Göktürk boyunda yer alması doğal karşılanmalıdır. Burada dikkat çeken husus kurdun, Kao-Ch’e boyunun türeyiş mitinde ata20 fonksiyonunda iken Göktürk boyunun türeyişinde ana fonksiyonunda karşımıza çıkmasıdır. Kutsal-tanrısal bir fonksiyon taşıyan kurdun, bir türemede dişi iken diğerinde erkek olması dikkat çekicidir. Görünen o ki Kao-Ch’e boyu, türeyişinde doğrudan kurda yönelmiş ve erkek bir kurttan türemeyi tercih ederek kurdu ata fonksiyonuna kızı ise ana fonksiyonuna yerleştirmiştir. Göktürklerde ise durum bunun tam aksidir, tahminimizce Göktürkler, kan bağı yoluyla bir türemeyi tercih

19

Çin’deki Chou Sülalesi ile Sui Sülalesinin tarihlerinden edinilen bilgilerden hareketle Göktürklerin Bozkurt Destanı’nın diğer kaynaklardaki metinleri için bakınız: Özkul Çobanoğlu, Türk Dünyası

Epik Destan Geleneği, 2011, s. 129-130; Bilgehan Atsız Gökdağ,- Kemal Üçüncü, Başlangıcından Günümüze Türk Destanları, 2015, s. 41-42; Ali Öztürk, Çağlar İçinde Türk Destanları, 2011, s.

331-334; Saim Sakaoğlu, - Ali Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk Destanları, 2011, s. 205-207; Naciye Yıldız, Türk Dünyası Destancılık Geleneği ve Destanlar, 2015, s. 424-428.

20

Zeki Velidi Togan’ın aktardığı bilgilere göre Marquart, Uygur Türklerinin atası erkek kurdun İslamiyet etkisiyle bazı kaynaklara aslan şeklinde geçtiğini ileri sürmüştür. Ayrıca Mısır Memlûklerinden Aybek oğlu Abdullah, Türk ve Moğolların kökenlerine dair naklettiği rivayetlerde dişi kurt yerine dişi aslan kullanmıştır, fakat rivayetin Moğolca ve Çağatayca asıllarında aslan değil dişi kurttan türeme söz konusudur (Togan, 2003: 982).

47 ederek ata-baba fonksiyonuna doğrudan kendileri gibi bir erkek insanı oturtmuş ana fonksiyonuna kutsal-tanrısal dişi kurdu koymayı tercih ederek kurdu yalnızca doğumun gerçekleşmesini gerektiren bir unsur olmasını tercih etmişlerdir. Bu durum bizlere Göktürklerin ataerkil bir yapıya sahip olduğunu ve kurdun ana olarak seçilmesinin bu ataerkil yapıdan dolayı kaynaklandığını düşündürmektedir. Yaşam şekilleri göz önüne alındığında Gök Tanrı inancına sahip olan ve atlı göçebe bir boy olan Göktürklerin türeyiş mitinde ataerkil bir yapıya sahip olmasının etkisi var gibi gözükmektedir. Kurdun dişi olarak aktarıldığı Göktürklerin türeyiş rivayetlerinde ataerkil toplum yapısının etkisi olduğu düşünüldüğü gibi tarihî ve kültürel olarak haklarında fazla bir bilgi, belge bulunmayan Kao-Ch’elerin türeyiş mitinde görülen erkek kurt ile kızın birleşmesi ve soyun bu birleşmeden gelmesi de anaerkil toplum yapısını çağrıştırmaktadır.

Göktürklerin kurttan türeyişine dair var olan üç rivayetten daha önce bahsedilip ikisinin aynı olduğu belirtilmişti. Birbirine benzeyen rivayetlerden farklı olan üçüncü rivayet ise kısaca şu şekildedir: Sou ülkesinden çıkan Göktürklerin atalarının A Pang-pu adında bir reisi bu reisin de on yedi tane büyük ve küçük kardeşleri vardır. A Pang-pu’nun büyük kardeşlerinden bir tanesi kurttan doğmuştur ve yağmur yağdırma, rüzgâr estirme vb. gibi olağanüstü özeliklere sahip olan bu kardeşinin adı İ-ci Ni-su-tu’dur. İ-ci Ni-su-tu’nun yaz ve kış tanrılarının kızları olan iki tane karısı vardır ve bu kadınlardan birinden dört tane çocuğu vardır. Bu çocuklardan birisi sonradan beyaz bir leylek olur21

(Ögel, 2010a: 27-28). Görünen o ki Göktürklerin üçüncü menşe mitinde kurdun hem fonksiyon bakımından hem de kutsallık ve olağanüstülük bakımından kendisine yüklenen anlamları azalmış, hatta belki de yavaş yavaş unutulmaya başlanmış gibi durmaktadır. Bu mitte İ-ci Ni-su-tu’yu diğer kardeşlerinden ayıran fark onun bir kurttan doğmuş olmasıdır. Kurttan doğan İ-ci Ni-su-tu’ya bu kutsal doğumla olağanüstü özellikler aktarılmış ve o; yağmur yağdırma, rüzgâr estirme gibi tabiat olaylarına hükmetme olanağını elde etmiştir. İ-ci Ni-su-tu’ya bahşedilen bu özelliklerin, hatırlanacağı üzere İslam inancındaki dört büyük melekten birinde olması, İ-ci Ni-su-tu’nun bu vasıflarla ne

21

Bu anlatının başka bir versiyonu için bakınız: Zeki Velidi Togan, “Bozkurt Efsanesi”, 2003, s.983-984.

48 derece üstün bir noktada kabul edildiğini de görülmektedir. Ancak kurdun İ-ci Ni-su-tu’yu hangi şekillerde doğurduğu, nereden geldiği, doğumun nerede ve nasıl gerçekleştiğine dair diğer rivayetlerde detaylıca işlenen bilgiler bu rivayette yer almamakta, sadece çocuğun kurttan doğduğundan bahsedilmektedir. Aynı zamanda rivayette, kurttan doğan İ-ci Ni-su-tu’nun evlendiği eşleri tıpkı Oğuz Kağan Destanı’nda karşılaşıldığı gibi normal insanlar değildir, onlar yaz ve kış tanrılarının kızları olan olağanüstü varlıklardır. Anlaşılan o ki burada da kahramanın kurttan doğması, onun normal şekilde doğduğu varsayılan diğer kardeşlerinden hem doğumu hem üstün yetenekleri hem de eşleri aracılığıyla farklı yaratılmasına vesile olmuştur. Kurttan doğan İ-ci Ni-su-tu, sıradan bir insan değil Tanrı kutu taşıyan bir kahramandır. Bu yüzden onun eşleri de yeryüzündeki kadınlardan ziyade Tanrı’nın kızları olarak İ-ci Ni-su-tu’nun karşısına çıkarılmaktadır denilebilir. Metin içerisinde yer alan kurt önemli bir işlev üstlenmemiş gözükmesine rağmen aslında kahramanın hayattaki yolculuğunda kurttan doğmuş olması ona bir avantaj sağlamış, doğrudan olmasa bile kutsallığı sayesinde kurt dolaylı yolla kahramanın hayatında önemli bir rol oynamıştır.

Kao-Ch’e ve Göktürk boylarının türeyişlerinde karşılaşılan kurt motifinin, aynı ya da daha sonraki tarihlerde yaratılan ve yaratıldığı süreçten sonra herhangi bir değişime uğramayan destanlarda (en azından eldeki metinlerden hareketle) doğrudan yer almadığı görülmektedir. İncelenen destanlar içerisinde ana kahramanın dişi ya da erkek kurttan türediğine dair doğrudan örnekler yok denecek kadar azdır. Dinamik yapıya sahip kültür unsurlarından biri olan destanlar, farklı milletlerle etkileşim sonrasında ya da coğrafi, dini, siyasi sebeplerden değişime uğrayabilir. Kadim dönemlerde karşılaşılan kurttan türeyiş mitlerinde kurdun yerini zamanla -özellikle İslamiyet sonrası dönemde- geyik vb. hayvanların almış olması bu durumu açıklayıcı niteliktedir.

Kurttan türeme-kurt soylu olma Başkurt Türklerinin destanları arasında yer alan Cengizname’de de karşımıza çıkmaktadır. Cengiz’in kurt soylu olmasını ifade eden kısım destanda kısaca şöyle yer alır: Duyın Bayan’ın karısı Alangu’nun hamile olmasına oğulları çok kızar, çünkü babaları ölmüştür. Bu yüzden annelerini kötü ahlaklı olmakla suçlarlar. Alangu ise bunu ispatlamak için “imdi inanmazsan sözüm

49 odur, bir, iki, üç kişi pusuya yatın! Bilgisi odur ki; “Gün olup yanar, kurt olup çıkar” der. Alangu’nun söylediklerini yapan üç kişi gerçekten de yılkı yeleli gök bir kurdun geldiğini ve Çingiz diye bağırıp ormana gittiğini görür. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Alangu bir oğlan doğurur. Çocuk tıpkı kurt omuzlu, erkek suratlıdır ve adını kurdun verdiği gibi Çingiz (Cengiz) koyarlar22

(Ergun vd. 2014c: 79-80). Genellikle erkek kurt ve dişi geyik soylu olmasıyla ilgili rivayetlerin bulunduğu Cengiz’in soyu, Başkurt Türklerinin destanlarına babasız gebelik şeklinde kurttan olma yoluyla yansıtılmıştır. Destanda Alangu, hiçbir cinsel temasta bulunmadan hamile kalır ve bu onu zor bir duruma sokar. Onu düştüğü bu zor durumdan Tanrı tarafından gönderildiğine inanılan ve hamile kalmasına vesile olan erkek kurt kurtarır. Yani Tanrı, yardımını Alangu’ya kurt aracılığı ile ulaştırarak onu hem oğlullarına hem de halk karşı düştüğü zor durumdan kurtarır. Başkurt Türklerine göre ise Cengiz bu kurttan olmadır ve adını da yine bu kurt koymuştur. Bu yüzden Cengiz, sıradan bir kahraman değildir, o tanrısal-kutsal vasıflara sahip kurdun aracılığıyla dünyaya gelen olağanüstü özelliklerle bezenmiş bir kahramandır. Onun bu niteliklere sahip olmasındaki ilk neden kurt soylu olması, atasının kurt olmasından ileri gelmektedir. Cengizname’de dikkat edilmesi gereken bir başka husus da Cengiz’in babasız doğmuş olmasıdır. Halk yaratmalarında karşılaşılan babasız gebelik motifi, okur-yazar olmayan/ilkel kabilelerin anaerkil dönemde kadının doğurmasındaki gizemin bir ürünüdür. Doğum hadisesinde erkeğin bu doğumdaki rolünü bilmemesi kadına farklı bir statü kazandırmış ve sosyal yaşantıda bu doğurganlığı sayesinde birinci derecede söz sahibi olmuştur. Kadın doğumundaki gizemi çözemeyen insanlar doğuma olağanüstü bir durum olarak yaklaşmış ve kutsallık atfetmişlerdir (Danık, 2006: 33-34). Babasız gebelik ya da bakire doğum, özellikle bir kurtarıcıya ihtiyaç duyan toplumlarda önem taşımaktadır (Yolcu, 2014: 76). Cengizname’de de kocası öldüğü için hamile kalması mümkün görülmeyen Alangu, ışık içinde gelen kurdun aracılığıyla hamile kalmış ve kurtarıcı, olağanüstü özelliklerle bezenmiş bir

22

Başkurtların Cengizname adlı destanında yer alan bu kısmın başka bir versiyonu için bakınız: (Ögel, 2010b: 114).

50 kahraman dünyaya getirmiştir23

. Bu kahraman Cengiz, zaman içerisinde dünyadaki halklara korku salmış ve pek çoğunu hâkimiyeti altına almıştır.

İslam öncesi dönemden İslami döneme geçişte yaratılmış önemli eserlerden biri olan Dede Korkut Kitabı’nda yer alan destani anlatmalarda da doğrudan olmamakla birlikte kurt soylu olma ifadelerine rastlanmaktadır. Salur Kazan’ı Oğlu

Uruz’un Tutsaklıktan Çıkardığı Destan’da Kazan Bey şöyle soylar:

“Aḳ ḳayanuñ ḳaplanınuñ irkeginde bir köküm var

Ortaç kırda sizüñ geyiklerüñüz ṭurġurmaya Aḳ sazuñ aṣlanında bir köküm var

Ḳaz alaca yunduñı ṭurġurmaya