• Sonuç bulunamadı

Kurt Derisi/Yelesi

5. Hayvanlardan Yararlanmada Kurt

5.3. Malzeme Sağlama

5.3.3. Savaş Aletleri

5.3.3.2. Kurt Derisi/Yelesi

İncelenen destanlar içerisinde savaş âletlerinin yapımında faydalanılan hayvansal ürünlerden bir tanesinin kurdun yelesi/derisi olduğu görülmüştür. Birçok savaş aletinin tasvir edildiği Kırgız Türklerinin destanlarından Cañıl Mırza’da Cañıl’ın, düşmanlarından yalnızca biri olan Kalmatay’a karşı hünerini göstermek istediği bir savaş sahnesinde silahının tasviri destanda şu şekilde yapılmaktadır:

“…Oradaki duran halk Göz göre göre

Adam atını öldürücü

113

Naciye Yıldız’ın aktardığı Manas Destanı’nda geçen kurt dili ifadesi şu şekildedir:

“Börü dilli kır okla

162 Kurt yeleli silahı

Eline verip Cañıl’ın

Bütün halka baktırdı.” (Aça, 2004: 80).

Kurt derisinin kullanıldığı bir başka savaş aleti ise güçlü kadın kahramanlara çokça yer veren Sibirya sahası Türklerinden Hakasların Altın Arığ Destanı’nda karşımıza çıkmaktadır. Destanda bozkurt donundan sıyrılıp kendi donuna bürünen Huu İney (destandaki kadın alplardan biri), yurdunun başına gelenleri öğrenmek için yola koyulur. Bu kısım destanda şu şekilde tasvir edilir:

“Aziz, güzel yurdum Nasıl yok oldu?

Nasıl bir şey onu viran etti? Haydi bakalım.

Kurt derisini, zırhını giyinip

Huu İney, yetiştireilen malın ve Halkın yoluna girip

Adım atarak koşar.” (Özkan, 1997: 83)

Türklerin birçok hayvanın farklı unsurlarından yararlanarak gerçekleştirdikleri uygulama ve pratiklerde aslında bu hayvanların gücünü kendilerine geçirme, onlar gibi olabilme ya da onlara benzemeye çalışma inançlarının yattığı düşünülebilir. Çalışmada üzerinde yoğunlaşılan hayvanlardan biri olan kurdun, ona ait herhangi bir şeyinden faydalanılması kahramanlar için onun gücünden, vahşi doğasından, kuvvetinden istifade edebilme imkânını doğurmaktadır. Aynı zamanda günümüzde inanılarak uygulanmaya devam eden bu pratikler, kurdun kutsal olarak kabul edildiği kadim Türk inanışlarının çeşitli uygulama ve ritüellerde farklı boyut ve işlevlerde devam ettirildiğini göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus hayvan ata/hayvan ana kurt kültünün inanışlara yansıyarak günümüze kadar devam ettirilmiş olmasıdır. Kurttan türediğine ve kurdun kendilerini koruduğuna, rehberlik edip yol gösterdiğine inanan ve kurdu hayvan ata/hayvan ana olarak kabul eden Türkler, hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet sonrası inanışlarda kurda yükledikleri bu fonksiyonları sözlü ve yazılı ürünlerinde yaşatmaya devam etmiş, halk arasında yaygın olan inanış, uygulama ve pratiklerde kullanmaya devam ederek bu gücün varlığına inandıklarını göstermişlerdir.

163

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRK BOYLARININ DESTANLARINDA KURDUN BENZETME VE TASVİR UNSURU OLARAK VARLIĞI

Türk dünyası destanlarında kurdun mitolojik ve realist işlevlerinin yanında benzetme ve tasvir unsuru olarak kullanılması örneklerine oldukça sık rastlanmaktadır. Kurt, Türk destanlarında bilhassa kahramanların savaşçı, korkusuz, güçlü, çevik ve tehlikeli yönlerinin anlatılmasında benzetme unsuru olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra halkların, düşmanların hatta hayvanların dahi yer geldiğinde kurda benzetildiği; kahramanların dış görünüşünün anlatılmasında da kurdun tasvir unsuru olarak kullanıldığı görülmektedir. Aynı zamanda yine kahramanaların çıktığı zorlu yolcukların tasviri ile geçtiği mekânların anlatılmasında da kurdun tasvir unsuru olarak kullanıldığı örneklere rastlanmaktadır.

1. Benzetme Unsuru Olarak Kurt

Türk destanlarında bilhassa liderlik vasfı taşıyan kahramanlar, tabiatta baskın güç konumunda olan vahşi hayvanlara benzetilmiştir. Böri/kurt, arslan, kaplan, bars

(yolbars/tonga), bürküt (kartal/laçin), şunkar (togan/doğan, sungur, kırgı/şahin) gibi

hayvan adlarının kişi adı olarak günümüzde de kullanılıyor olması bu benzetmenin nihai sonuçlarından biridir (Özkan, 2009: 5). J.P. Roux’nun (2005: 228-229) el Medini’den aktardığı rivayete göre Türklerin ordu önderlerinde; horozun ve aslanın

cesareti, tavuğun namusu, yabandomuzunun saldırganlığı, tilkinin kurnazlığı, köpeğin kararlılığı, turnanın uyanıklığı, karganın temkinli tutumu, kurdun çevikliği ve atikliği ile yagrunun besililiği gibi özelliklerin bulunması gerekir. Ayrıca hayvan

üslubunun yansıtıldığı Türk kültürünün önemli eserlerden biri olan Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş’in Türk töresine göre bir kumandanda olması gereken hasletleri şu beyitte sıraladığı görülmektedir:

Toʛuz teg titimlig böri teg küçi

Aḍıġlayu azġır ḳutuz teg öçi (Arat, 2007: 245).

Beyitin Türkiye Türkçesine aktarımı “O domuz gibi inatçı, kurt gibi kuvvetli, ayı gibi azılı ve yaban sığırı gibi kinci olmalıdır” (Arat, 1988: 172) şeklindedir. Buradan anlaşılacağı üzere bir Türk kumandanı, lideri, kağanı hayvani vasıflar

164 taşıyan güçlü, kuvvetli, saldırgan, atak ve çevik olmalıdır. Burada büyük liderlerin ya da kahramanların bilhassa hayvan üslubundan faydalanarak aktarılmasında doğadaki yaşam şekillerinin ve yaşamsal alanlarının etkisi söz konusudur. Yaşamsal alanlar yalnızca beslenme, barınma ve hayatı idame ettirmede değil insanların özelliklerinin belirlenmesinde de etkili bir unsur olarak görülmektedir.

Kurt, Türk destan kahramanlarının benzetildiği hayvanlardan bir tanesidir. Kurt; güçlü, kuvvetli ve dayanıklı bir hayvan olması hasebiyle Türk milletinin sembollerinden biri olmuştur. Türkistan coğrafyasındaki büyük hükümdarlar için “Gök Börü Sultanım” gibi nitelendirilmelerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu ifade ile hükümdarlarını gök kurda benzeten halklar, hükümdarlarının gücüne, kuvvetine, cesaretine, korkusuzluğuna ve bilhassa kudretine vurgu yaparak hükümdarlarının üst düzey bir kahraman olduğunu göstermeye çalışmıştır. Genel itibarıyla bakıldığında bahadırların gözleri kurda, keskin okları da kurt diline benzetilmektedir. Aynı zamanda kurdun çevik ve atılgan bir hayvan olması Türk bahadırlarının karakteristik özelliklerinin anlatılmasında kullanılan unsurlardan bazılarıdır (Sarı, 2017: 5-6). Kurtlar, liderleri olarak gördükleri yaşlı kurdu takip etmeleri, sosyal hayvanlar olmaları, avlanma biçim, teknik ve usulleri dolayısıyla Türklere benzetilmektedir. Ancak bu durum Namık Aslan’a (2010: 76) göre Türklere yapılan masum bir iltifat değildir. Türkler için kurt benzetmesi yapan komşuların ‘barbar-vahşi’ manasında bu benzetmeyi yapmış olmaları ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Türk milletinin ve Türk askerlerinin kurda benzetilmesine dair en eski örneklerinden biri Türk tarihinin ilk yazılı vesikaları olarak bilinen Orhon Yazıtları’nda karşımıza çıkmaktadır. Kül Tigin Yazıtının Doğu yüzeyinde bulunan “babam hakanın askerleri kurt gibi imiş, düşmanları (da) koyun gibi imiş”114

(KT D12, Tekin, 2010: 27) ifadesinde Türk askerlerinin kurda, düşmanların ise koyuna benzetildiği görülmektedir. Sekizinci yüzyılda dikilen yazıtlarda karşımıza çıkan bu benzetme 12. yüzyılda yaratıldığı düşünülen Dede Korkut Kitabı içerisinde de yer alır. Kazılık Koca Oğlu Yigenek destani anlatısında bahadır Yigenek, babasını

114

Aynı ifade Bilge Kağan Yazıtının Doğu yüzeyinde de yer almaktadır, bakınız: (BK D11, Tekin, 2010: 55).

165 tutsaklıktan kurtarmak için hazırlandığı sırada dayısı Emen’i rüyasında görür ve bu düşünü anlatırken şöyle söyler:

“Yetdüginde yil yetmez-idi urġunum

Yeñi bayıruñ ḳurdına benzer-idi yigitlerim” (Ergin, 2011: 202).

Dizelerde görüldüğü üzere kurt, benzetme amacıyla destanda yerini almıştır. Yigenek, babasını kurtarmak üzere kendisinin peşinden gelen yiğitlerini kurda benzetir. Destanın devamında ise baba ile oğlun kavuşması şu sözle ifade edilmektedir: “İki ḥasret bir birine bulışdılar, issüz yirüñ ḳurdı kibi ulışdılar” (Ergin, 2011: 206). Bu dizede kurt gibi uluştular ifadesinden baba ile oğlun kavuşması üzerine ikisinin de gözyaşları içerisinde ağladığı anlaşılmaktadır. Üst baş yırtıp kanlı gözyaşları akıtarak ağlamak Türk kültüründe yas matemlerinde görülen bir gelenektir. Bu geleneğin en eski örneği günümüze ulaşmayı başaran Alp Er

Tunga Destanı’nda yer almaktadır. Destanda Alp Er Tunga’nın ölümü üzerine

yakılan ağıtta şöyle bir dörtlük yer alır:

“Beyler kurtlar gibi uluşuyorlar Yakalarını yırtıp çığlık atıyorlar

Islık çalar gibi ses çıkarıp feryat ediyorlar

Ağlamaktan gözleri yaşla kapanıyor” (Gökdağ ve Üçüncü, 2015: 27).

Dörtlükte Alp Er Tunga’nın ölümü üzerine beylerin ağlamaları kurt ulumasına benzetilmektedir. Türklerin kurt gibi uluması, kurttan geldiklerine/kurt soylu olduklarına inandıkları için ağlamalarının ya da şarkılarının da kurt ulumasına benzediği düşünülmektedir (Turan, 2010: 100). Türklerin, Anadolu’ya geldikten sonra dahi kurda duydukları saygı azalmamıştır. 16. yüzyılda yaşadığına inanılan bir destan ve halk kahramanı olan Köroğlu, kendisini ve koçaklarını bir şiirinde bozkurda benzetir:

“Yiğitler silkinip ata binerse Derelerde bozkurtlara tün olur.

Yiğitler döne döne döğüşür,

Kötüler kavgada kaçar hun olur” (Kaplan vd. 1973: 122).

Benzer durum İslamiyet sonrası destanları içerisinde değerlendirilen Battal

166 askerlerinin üzerine saldırması “Aç kurt koyun sürüsüne nasıl girerse, (25a) Cafer

de kafir askerleri içerisine öyle daldı, alemdan ve elindeki bayrağı parça parça etti..” (Köksal, 2007: 34) şeklinde açıklanmakta ve Cafer, aç kurda benzetilmektedir.

Ancak burada kurdun kutsal-tanrısal misyonundan ziyade gerçek anlamda vahşi ve tehlikeli olması özelliğinin vurgulandığı görülmektedir.

Örneklerde görüleceği üzere tarihin farklı dönemlerinde yaratılan edebi metinlerde kahramanlar ve yanlarındaki alplar, yiğitler, askerler kutsal-ilahi misyon yüklenmiş vahşi hayvanlardan biri olan kurda/bozkurda benzetilmektedir. Kahramanların ve halkların tarihî serüvenleri hakkında bilgiler veren Türk destanlarında da bu benzetmelere sıklıkla başvurulmaktadır. İncelenen destanlar içerisinde kahramanların, düşmanların, askerlerin, halkların hatta kahramanların atlarının dahi kurda benzetildiği, kurtla özdeşleştirildiği görülmektedir.