• Sonuç bulunamadı

Toplumda insan diğer insanlarla etkileşim halinde yaşamını sürdürmeye devam edip bu durum da kişiye toplumla yaşamanın gereği olarak birtakım görev ve yükümlülükler verir. Kişinin gelişim düzeyi, yaşı ve cinsiyetine uygun görev ve sorumlulukların bulunması sorumluluk kavramı anlamındadır (Yavuzer, 1995: 89). Sorumluluk kelimesinin sözlükteki anlamı, birey tarafından kendi davranışlarının veya kendi yetki alanındaki herhangi bir olayın neticelerinin üstlenilmesi, sorum, mesuliyet biçiminde ifade edilmektedir (Türk Dil Kurumu Sözlüğü, 2012). Şirin (2005) tarafından sorumluluk, kişinin davranışı neticesinde oluşan bir durum biçiminde tanımlanmış ve sorumluluk doğası gereği limitlendirilmiş olan temel hukuki haklardan doğan görev ve yükümlülüklerle ilişkilendirilmiştir. Daha geniş bir tanım ile sorumluluğun kişilerin toplumsal, ulusal ve küresel neticeler doğurabilen davranışları sonucunda ortaya çıkan durumları kabullenip negatif etkilerinin olduğu durumda bunların önüne geçmeye çalışması biçiminde ifade edilebilir (Sert, 2012: 121). Ancak unutulmaması gereken nokta, kişisel ve toplumsal boyuta sahip olan sorumluluk anlayışının, içinde olduğu sosyal yapının değer yargılarına göre farklılık gösterebildiğidir.

Sadece düşünebilen ve bilinçli bir varlık niteliğine sahip olan bireye özgü bir durum olan yükümlülük duygusunun oluşumu sadece bilgi ile olmamaktadır. Bilgi ile beraber yaşam tecrübeleri ve içinde bulunduğumuz dünyada etkilenebileceğimiz ne varsa hepsinin bir bütün olarak değerlendirilmesiyle oluşabilmektedir. Her bireydeki yükümlülük seviyesinde bundan dolayı farklılık görülmektedir. Nitekim her insanın sahip olduğu bilgi, eğitim, hayat deneyimi, hayat değerlendirmesi farklılık göstermektedir. Bu duygunun oluşumu dış baskı ile, polisle, kanunla, ödül ya da cezayla değil sadece içten gelen manevi bir güçle gönüllü bir biçimde olmaktadır. Ödül ya da cezanın neticesinde yapılan davranışların, yerine getirilen ödevlerin sorumluluk olduğundan bahsedilemez. Ancak bu davranışların dış baskılardan ve beklentilerden bağımsız olarak bireyin kendi isteğiyle ortaya çıkması hali sorumluluk şeklinde tanımlanabilir (Önal, 2005: 23).

Kişinin eylemlerinin sonucunda ortaya çıkan durumların irade tarafından kabullenilmesi hali olarak tanımlanabilen sorumluluk, kişinin niyetlerinin ve davranışlarının kendileri ve başkalarına da etki edeceğini fark etmesi hali ve bu bilincin özümsenmesi biçiminde de nitelendirilebilir. Bir insanın akıl, yetki ve iradeye sahip oluşu sorumlu bir davranış sergilemesi bakımından gereklidir. Aklın; muhakeme yeteneğine sahip, düşünme, anlama vb. durumları gerçekleştirebilen doğru, yanlış gibi kavramların ayrımını yapan bir kuvvet biçiminde tanımlanması olanaklıdır (Şirin, 2005: 67).

Kişilerin sosyal bir halde hareket etmeleri, ailede aldıkları terbiye, dini inançlarının verdiği kural, gelenek, örf ve adetler, görgü kuralları benzeri çeşitli sebeplere bağlıdır. Sosyal sorumluluk kavramının oluşması kapsamında iyilik yapma ve iyi bir birey olma duygularının yeri önem taşımaktadır. Tek tanrılı dinler veya geniş kapsamlı inanç sistemleriyle insanlar yararlı bireyler olma yönünde ilerlemekte ve bu idealde telkin edilmektedirler. Bu bakımdan bireylerce servetleri, varlıkları veya zamanlarının bir bölümü diğer insanların faydası doğrultusunda kullanılmakta ve kendilerini gerçekleştirme amacıyla hareket edilmektedir. Bu sayede hem içinde yaşamakta oldukları cemiyette hem de inandıkları inanç sistemi içerisinde iyi bir konuma gelmeye çabalamaktadırlar (Güngör, 2010: 101). Toplum içerisinde yaşayan insanların her birinin yerine getirebileceği birçok sosyal sorumluluk bulunmaktadır. İçinde bulunulan toplumun problemlerine karşı insanların duyarlı olmaları ve toplumun gelişmesi için çalışmalara katılıp bu çalışmaları desteklemeleri gerekmektedir (Yılmaz, 2006: 24).

Berman (1990) tarafından sosyal sorumluluk “diğer insanların refahı ve gezegenin faydası için yapılan bireysel yatırımlar” şeklinde tanımlanmıştır. Öztürk (2003) tarafındansa toplumun refah durumuna katkıda bulunulması ve hâlihazırdaki refahın da bozulmasının önlenmesi için üstlenilmesi gereken sorumlulukların bütünü biçiminde tanımlanmaktadır. Tam ve Yeung (1999) tarafından batı kültüründe sosyal sorumluluk ahlaki yükümlülük ve toplumsal bağlılık kavramları çerçevesinde kolektivist bir yaklaşımla herkesçe faydalanılan sosyal refah durumunun desteklendiği bir olgu biçiminde tanımlanmıştır. Torlak (2003) tarafından sosyal

sorumluluğun, kişinin çevresinin de kişisel yükümlülükler tarafından kapsanmaya başlaması anı itibariyle başladığı ifade edilmektedir. Schwartz (1992) tarafından ise sosyal sorumluluk bir değer olarak kendini geliştirmeden öte kendini aşma hali biçiminde tanımlanmıştır (Akt: Schmid, 2012: 102).

Harris vd. (2011) tarafından sosyal sorumlulukla ilgili alanın esasında pasif bir yükümlülük duygusunu temel aldığı belirtilmiştir. Pasif sorumluluk ise kişilerin ve kurumların genel olarak topluma zararı dokunmayacak bir şekilde davranmak amacı ile ahlaki bir sorumluluklarının bulunması ideolojisine dayanmaktadır. Topluma karşı bu sorumluluğun sadece pasif olarak değil aktif bir biçimde de olabileceği bunun da insanlar ve kurumlar tarafından topluma faydalı aktivitelerde bulunulması halinde gerçekleşeceği gösterilmiştir.

Aslında sosyal sorumluluk temasındaki amacın topluma dönük olarak yarar sağlaması gerekmektedir. Bunun mümkün olması için ise gönüllülük ve hayırseverlik temeline dayanması gerekir (Vural ve Coşkun, 2011: 123).

İnsanlığın yaşam kalitesinin yükseltilmesi, insanlığın daha ferah ve yaşanabilir bir çevrede daha ileri ufuklara taşınması ve mutluluklarının arttırılması yükümlülük sahibi bireylerin aracılığı ile gerçekleşmektedir. Sorumluluk sahibi insanlarca sorumluluklar sadece kişisel açıdan görülmeyip sevgi ve hizmet aşkını merkeze alıp birbirleriyle organize bir şekilde ve örgütler kurularak bu sorumluluklar toplumu kapsayacak şekilde genişletilir. Sevgi ve hizmet aşkı ile yola koyulan sorumluluk sahibi bireylerin de davranışlarının dayandığı temel gönüllülük ve hayırseverliktir (Metin, 2006: 58).

Karı hedefleyen özel teşebbüs de yakın zamanlarda birey odaklı dünya görüşündeki yükselişe kayıtsız kalmayıp bireyin merkeze yerleştirilmesi yönünde ilerlemelerde bulunmuştur. Sosyal yaşamda sivil örgütlenmeler şeklinde görülen birey odaklı bu anlayış işletmeler bazında da sosyal yükümlülük kavramını gündeme getirmiştir (Kelgökmen, 2010: 96). İşletmelerin sosyal sorumluluk bilinçlerinin artış nedeni çevre problemlerinin artması, toplumsal ve küresel boyutlara ulaşan sorunlar, ortak yaşam alanlarının tahribatı, fakirlik gibi problemlerdir. Zamanla işletmelere,

sosyal sorumluluk faaliyetlerinin olumlu bir katkıda bulunduğunun fark edilmesi, işletmelerin sosyal sorumluluk projelerinin gün geçtikçe artmasını sağlamıştır. Yalnızca üretilen mal ve hizmetlerin özelliklerinin değiştirilmesi ve kar amacına dair faaliyetlerin sürekliliğiyle işletme değeri ve imajının pozitif biçimde geliştirilmesi hususunun zorluğunun fark edilmesi, değer ve saygınlıklarını artıran bir eylem özelliğinde işletmeleri sosyal sorumluluk projelerine yöneltmesi ile işletmelerce bu projeler bir maliyet olarak görülmemeye başlanmıştır (Metin, 2006: 25).

1953’te yazılan Social Responsibilities of the Businessman isimli kitapta Kurumsal Sosyal Sorumluk kavramını ilk kez kullanan Bowen tarafından, işadamlarının Amerika’da stratejik bir rolde olduğunun vurgusu yapılarak, işadamlarınca yapılan eylemlerin ve alınan kararların sadece kendilerini değil, paydaşlarını, çalışanlarını, müşterilerini özetle herkesin geleceğini ve hayatını etkilediği bu nedenle toplumun değerleriyle örtüşen sosyal sorumluluk faaliyetleriyle ilgilenmeleri gerektiği savunulmaktadır (Akt. Behn, 2003: 85).

Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı literatürde farklı biçimlerle anılmıştır. Çeşitlilik barındıran bu isimlendirilmelerle birlikte yeni kavramlar da oluşmuştur. Kavrama ilişkin sürecin tartışması 1950’li seneler itibariyle çalışma dünyasında ve akademik camiada yapılmış ve kavram bu nedenle birçok isimle anılmıştır. Bunlardan sıkça kullanılanları “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, “Kurumsal Sosyal Performans”, Kurumsal Sosyal Bütünlük” olmuştur. 1980’li yıllarda ise bu adlandırmaların yerini “ Kurumsal Hayırseverlik” , Kurumsal Sosyal Politika” ve “Paydaşların Yönetimi” vb. adlandırmalar almıştır. Yirmi birinci yüzyıl başlarında ise “Sürdürülebilir Kalkınma”, “Kurumsal Vatandaşlık”, “Kurumsal Sürdürülebilirlik”, “Kurumsal İtibar”, “ Sosyal Sorumluluk Yatırımı” ve “Kurumsal Sosyal Raporlama” vb. kavramların kullanıldığı saptanmıştır (Epstein, 2002: 102).

Kurumsal sosyal sorumluluk tanımı konusunda geçmişte ortak bir tanımlamaya rast gelemeyiz. Akademik dünya, uluslararası örgütler, sivil toplum kurumları ve farklı hukuki kapsamlara dahil olarak kurumsal sosyal sorumluluk tanımının açıklanması siyasal, iktisadi ve kuramsal bakış açıları ile yapılmaktadır (Peltekoğlu, 2014: 54).

Kotler tarafından işletmelerin gönüllü olarak iş uygulamaları ve işletme kaynakları ile toplumun refahının - çevrenin korunması dâhil olarak – geliştirilmesi amacı ile katkıları kurumsal sosyal sorumluluk biçiminde tanımlanmaktadır. Bu tanımdaki en temel niteliğin Kotler tarafından bu katkıların yasal veya ahlaki bir gerekçe ile değil de gönüllülük esası ile yapılması olduğu belirtilmiştir. İşletmelerin katkılarının; hibeler, parasal destekler, reklam verilmesi, sponsorluk, tanıtım yapılması, teknik destek, çalışan gönüllülüğü ve dağıtım kanallarına erişim vb. biçimde olması mümkündür (Kotler ve Lee, 2006: 69).

Sosyal sorumlu bir işletme Carroll tarafından kar hedefiyle hareket eden, kanunlara uygun, etik davranan ve iyi bir kurumsal vatandaş biçiminde tanımlanmaktadır. Tarihsel olarak işletmelerin toplumun gereksinim duyduğu ürün ve hizmetleri sağlamak amacıyla kurulduklarını belirten Carroll tarafından, bu iktisadi sorumluluklar hissedarlara kar dağıtılması, karlı olunabilmesi, kuvvetli rekabet gücüne hâkim olunması, operasyon verimliliğinin bulunması biçiminde tanımlanmakta olup, bu da sorumluluğun temel noktası biçiminde konumlandırılmaktadır (Peltekoğlu, 2014: 55).

Bowen (1953) tarafından sosyal sorumluluk, işadamlarının toplumun değer ve amaçlarına uygun politikalar izlenmesi, kararlar verilmesi ya da bu yönde davranışlar gösterilmesiyle ilgili yükümlülükleri biçiminde tanımlanmıştır. İş adamlarının gönüllü olarak yerine getirdikleri sosyal sorumluluk, iktisadi sorunların düzeltilmesi ve ekonomik hedeflere ulaşılması bakımından uygun bir araçtır ya da araç olabilir (Akt. Behn, 2003: 101).

Kurumsal sosyal sorumluluk Avrupa Birliği (AB) kurumsal sosyal sorumluluk Yeşil Kitap Raporu tarafından işletmelerin ticari faaliyetleri ile sosyal ve çevresel hususların birleştirildiği, paydaşlarla gönüllülük esasına dayanan bir alanda ilişkinin kurulabildiği bir kavram biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak AB tarafından kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili son geliştirilen politika gönüllülük vurgusundan öte kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının işletmelerin hür iradesine bırakılamayacağını vurgulamaktadır (Avrupa Komisyonu, 2011: 12).

Kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili ve bu husus çevresinde hukuki açıdan değerlendirildiği zaman farklı tanımlamalara rastlanmaktadır. Türk kanunlarında sosyal sorumluluk kavramı muhasebe sistemleri yönetmeliğinde “Muhasebenin işlevini yerine getirme konusundaki sorumluluğunu belirtmekte ve muhasebenin amacını, anlamını, yerini ve kapsamını göstermektedir. Sosyal sorumluluk kavramı; muhasebenin organizasyonunda, muhasebe uygulamalarının yürütülmesinde, mali tabloların düzenlenmesi ve sunulmasında; belirli bir kişi ya da grupların değil, bütün toplumun çıkarının gözetilmesi ve dolayısı ile bilgi üretiminde gerçeğe uygun, tarafsız ve dürüst davranılması gerektiğini ifade eder” biçiminde ifade edilmektedir (Göcenoğlu ve Girgin, 2005: 202).

Farklı kaynakların farklı şekillerde açıklamaya çalıştığı kurumsal sosyal sorumluluk kavramıyla ilgili tanımlarda ortak olan 4 öğe aşağıdaki gibidir (Sönmez ve Bircan, 2004: 470-472):

1. İşletmelerin kar elde etmek için mal ve hizmet üretmenin dışında sorumlulukları bulunmaktadır.

2. Bu sorumluluklar dahilinde, işletmelerin meydana gelmesine neden oldukları sosyal sorunların çözümüne katkı sağlaması da bulunmaktadır.

3. İşletmeler hissedarlara karşı sorumlu oldukları kadar, diğer sosyal paydaşlarının bulunduğu çevreye karşı da sorumlu olmaktadırlar.

4. İşletmelerce sadece ekonomik değerlere odaklanılmamakta, daha geniş açıdan insani değerlere hizmet edilmektedir.

Literatür kapsamında kurumsal sosyal sorumluluk, sürdürülebilirlik, kurumsal vatandaşlık, kurumsal etik tanımlamalarında farklılık yaşanması gibi iktisadi, sosyal ve çevresel gereksinimlerin, gelişmeler ile kavramın tanımlanması işletmelerin dönemsel öncelik ve değişikliklerine, stratejik yaklaşımlarına göre çeşitlilik göstermesi olasıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı; içerik olarak çevre, ekonomi ve toplum ile ilgili tüm hususlara ve sosyal paydaş olgusu ile geniş bir hedef kitlesine ulaşmasından dolayı teorik olarak araştırılmasını ve pratik olarak uygulanmasını güçleştiren bir durumdadır. Ancak güçlüklerin kavramın temel almakta olduğu hususlardan (sosyal, çevresel ve ekonomik), göstergelerden (sektör

özelinde değişim gösterse de toplumsal projeler, çevresel etkiler vb.), hedef kitlelerden (müşteriler, çalışanlar, yatırımcılar, hissedarlar, kamu kuruluşları vb.) kaynaklanmasına karşın kurumsal sosyal sorumluluk olgu ve kavramının en önemli ayağı taşımakta olduğu değerlerin oluşturduğu bir temelde hareket edişi ve bu sebeple ortak bir neticeye hizmet etmesidir (Avrupa Komisyonu, 2011: 13).

Kurumsal sosyal sorumluluk sadece topluma karşı negatif uygulamaların düşürülmesi ve işletmelerin çevreye ve ekonomiye karşı negatif etkilerinin engellenmesi değil, ancak daha da önemlisi işletme bakımından gelişim alanlarının tespit edilmesi, toplumun gelişimine ve kalkınmasına da katkı sağlanması kârlılıkların yükseltilmesi ve bunun sürekli olmasının gelecek nesiller bakımından garantiye alınmasıdır. Bu sebeple KSS işletmeler tarafından nasıl para harcandığının değil finansal tablolar ile gösterilen kârlılığının nereden ve nasıl meydana geldiğinin anlatıldığı bir iş stratejisi ve uygulamalar bütünü olmaktadır (Peltekoğlu, 2014: 58).

Sanayi devrimi ile işletmelerin sosyal sorumlulukla ilgili çalışmalarına ortam hazırlayan durumlardan biri biçiminde karşılaşılmaktadır. Sanayi devriminin öncesinde toplumsal yapıdaki sermaye sahiplerinden ve devleti yönetenlerinden oluşan kuvvet dengesi, sanayi devriminin ardından aralarına kuvvetli işadamlarının dâhil olmasıyla değişim göstermiştir. Sermayelerinde ve kuvvetlerinde hızlı bir artış olan işadamlarının yönetimle ilgili fikir ve istekleri, hükümet yetkilerinde düşüş ve yönetimi daha fazla kişinin temsil etmesi biçimindedir. Toplumsal değişimle ilgili yaşanan bu gelişmelerle beraber çalışanların, işçilerin çalışma şartlarındaki güçlük hükümetlerin bu hususta önlem almalarını sağlamış, temel hak ve özgürlüklerin kanunlarla koruma altına alınması sağlanmıştır. Zaman içerisinde emekçilerin eğitim seviyelerindeki artışla beraber bilincin gelişmesi alttan yukarıya doğru bir baskıya neden olmuş ve işletmelerin sosyal sorumluluk kapsamında çeşitli durumları bünyelerine almalarını sağlamıştır (Özüpek, 2005: 57).

Algı sosyal sorumluluk oluşumunu farklılaştırabilmektedir. Ekonomik anlamda zenginleşmek isteyen kuruluşların toplumsal yapı üzerinde ve dolayısıyla bireyler bundan tek tek etkileneceklerdir. Bu durumda iş dünyasının girişimcileri faaliyetlerini sürdürürken toplumun beklentileride göz ardı edilmemelidir.

Dolayısıyla kendisinin veya başkasının eylemleri için sorumluluğu üstlenebilme, sonuçlarına katlanabilmeyi kabul etme bir zorunluluktur.

Benzer Belgeler