• Sonuç bulunamadı

2.1. KURAMSAL AÇIKLAMALAR

2.1.8. SORU SORMANIN EĞİTİMDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

“Soru; bireyi meraklandırarak düşüncesini uyandırmak ve bu yolla bilgi edinimini sağlamak amacıyla oluşturulan, tamamlanmamış, gereken bilginin verilmesiyle birlikte düşünsel olarak tamamlanacak olan gereksinim ifadeleri olarak tanımlanabilir” (Akbulut, 1999:2).

45

Hayatın her safhasında, gelişmenin söz konusu olduğu her yerde insanların karşılıklı etkileşimde bulunduğu her ortamda ‘soru’ daima iletişimin başlatıcısı, problemin çözümünde ilk uyarıcı ve insan hayatını kolaylaştırıcı her buluşta merdivenin ilk basamağı olmuştur. Bireyin ana dilindeki sözcükleri seslendirmeye başladığı andan itibaren, içinde yaşadığı çevreyi ve kendini tanıması için başlattığı ilk ve en tabiî iletişim biçimi olan soru ve cevaba dayalı bu iletişim şekli, kişinin ömrü boyunca devam eden bilgilenme ve gelişme yollarından birisidir. Böyle bir iletişim, kişinin kendini tanıması ve geliştirmesi yanında toplum içinde başkalarını da tanıyarak sosyalleşmesini sağlamaktadır (Aşıcı, 1998:425).

İnsanların çoğu, günlük yaşamlarının büyük bir bölümünü soru sormak ve soruları yanıtlamakla geçirirler. Günlük hayatta kullanılan sorulardan tutun da uzmanlık gerektiren sorgulamalara varıncaya kadar insan yaşamının bütün diyaloglarında sorular önemli bir yer teşkil etmektedir (MacKay, 1997:7). Sorular, insan hayatında o kadar büyük bir yere sahiptir ki, bu sorular sayesinde birçok olay, olgu ve durum sorgulanır, problemlere çözüm aranır, bunun sonucunda başarıya ulaşılmaya çalışılır.

Öğrenme-öğretme sürecinin en önemli iki ögesi öğrenci ve öğretmendir. Öğrenci, okula öğrenmek için gider. Öğretmen ise, öğrencilerin, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşmaları için göstermeleri gereken davranışları kazanacakları etkileşim ortamlarını düzenler, onları öğrenme sürecine katar ve sürecin çeşitli aşamalarında öğrenmelerin gerçekleşip gerçekleşmediğini gözlemler. Bu çaba sayesinde, gerçekleşmeyen ya da eksik gerçekleşen öğrenmeler saptanabilir ve zaman yitirilmeden tamamlanabilir. İşte bu noktada, öğrenme gereksinimlerinin belirlenmesi, öğrenmelerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi açısından, eğitim ve öğretimde soru ve soru sormanın önemi ortaya çıkmaktadır (Kutlu, 1996:52; Sönmez, 1997:152). Çünkü sorular, belirlenen hedef ve davranışların gerçekleştirilmesi noktasında, öğrenmelerin niteliğini ortaya çıkarmada önemli işlevlere sahiptirler.

Eski Yunan filozoflarından Sokrates’e (M.Ö.469-399) göre bilgi düşüncedir. Düşünce de insana soru sorarak ortaya çıkarılır. Sorular, kişilerin düşüncelerini açığa çıkarır, bu da insanı gerçeği aramaya sevk eder. Skrates’in gerçeğe ulaşma yöntemi (Sokrat’ın Sorgulama Yöntemi) olarak bilinen soru-cevap yöntemi, kişinin kendisinde

46

var olan ama henüz ulaşılmamış bilgileri ortaya çıkarmak için soru sorma işlemine dayanmaktadır. Sorular, öğrenciyi kendi içine döndürüp kendini keşfetmesini sağladığı için yüzyıllarca soruların sorulma biçimi, bazı ilke ve kuralları değişse bile asıl amaç ve önemini korumuştur (Kalaycı ve Büyükalan, 2001:56-69’dan aktaran: Ensar, 2002:68- 69).

Bilişsel öğrenmeler, zihinsel etkinliklerin ağırlıkta olduğu davranışları içermektedir. Çünkü bilişsel davranışların kazandırılabilmesi için genellikle düşünmeye dayalı etkinlikler gerekmektedir. Bunun için, bilişsel öğrenmelerin ortaya çıkarılmasında, soru, en önemli uyarıcılardan biri olarak kabul edilmektedir. “Kim, ne, nasıl, niçin, eğer....ise ne gibi, neden” şeklindeki sözcüklerden oluşturulan sorular kişiye yöneltilince düşünmeyle ilgili faaliyetler başlamış olur. Bireyin zihninde şekillenen sorular, bireye yön verip onu düşünmeye, araştırmaya yöneltmektedir. Bu da başarı ve gelişmeyi beraberinde getirmektedir. Bu yüzden hayatın her döneminde önemli bir yere sahip olan soruyu eğitim ve öğretim faaliyetlerinden ayrı düşünmek olanaksızdır (Ensar, 2002:69; Çivicioğlu, 1996:28; Aşıcı 1998:426).

“Gagne ve Driscoll’a (1988) göre, karşılaştığı yeni durum ve nesnelerle ilgili karmaşık bilgi kümelerini örgütleme aşamasında bilişsel süreçleri kullanan öğrenciler, bu süreçleri aktif kılmaya yönelik anlamlandırmayı yani bunları öğrenmeyi mümkün kılan düşünme yetisine başvurmaktadırlar. Aynı zamanda bilgiyi işleme ve performansa dönüştürmenin de tekniklerinden birisi olan düşünme stratejilerinin etkin kılınmasında, öğrencilerin bütün öğrenme yaşantıları boyunca kendilerini sorgulamaları ya da başkalarına soru yöneltmeleri, düşünme süreçlerinin başlatılması ve yönlendirilmesine olanak sağlar. Mayer (1988), etkili öğrenme durumlarını sınıflandırmak amacıyla yaptığı çalışmada, anlamanın gerçekleştirilmesinde sorular yoluyla düşünme stratejileri kullanımının yanı sıra, özetleme, not alma, örgütleme, eklemleme, şemalaştırma, haritalama yöntem ve tekniklerinin de metinden öğrenmelerde temel ve karmaşık öğrenme yaşantılarına rehberlik edebileceğini belirtmektedir” (Görgen, 1997’den aktaran: Ensar, 2002:63-64).

Öğrencilerin içinde bulundukları yaş ve sınıf seviyelerine bağlı olarak, sahip oldukları zihinsel kapasiteler farklılıklar gösterir. Soru sormak, cevap almak ve neticede

47

öğrenmek, büyüme ve gelişmeyle birlikte, kendiliğinden ortaya çıkan bir beceri olduğu için farklı düşünme süreçlerinin harekete geçirilebilmesinde değişik düzeylerde soruların sorulması gerekmektedir. Bu yüzden, bir derste hem düşük seviye hem de yüksek zihinsel beceriler gerektiren soruların sorulması öğretim etkinliklerinde önemli bir mahiyet arz etmektedir. Ancak burada unutulmaması gereken bir nokta var ki, o da düşük seviyeli soruların öğretime hazırlık, yüksek zihinsel beceriler gerektiren soruların ise en can alıcı noktaları hedef alması gerektiğidir.

İyi bir sorunun özelliği, yöneltildiği konuyla ilgili bilgiyi ve bilinen bütün olguları kontrol etmek, karşılaştırmak ve sorgulamak olmalıdır. Dolayısıyla, sorular, öğrenciye bulguyu yorumlama, açıklama, analiz etme, sebep-sonuç ilişkileri kurma, eleştiri, sonuçları izleme, hayal gücünü kullanma, çözümleme ve değerlendirme sürecini işleme koymanın yanında öğrencilerin yaratıcılıklarının geliştirilmesine de olanak sağlayabilmelidir (Ensar, 2002:66).

Yaratıcılık, zihindeki duyumsal, duygusal izlenimler, kavramlar ve yaşantılarda oluşan ideaların her yeni yaşantı karşısında örgütlenip düzenlenmesiyle meydana gelir. Buna göre, yaratıcılık, alışılmıştan ve mevcut bağlantılardan koparak yeni ve özgün birleşimler kurma yeteneğidir (Vexliard, 1966’dan aktaran: Tezci, 2002:90). Paul Torrence ise, yaratıcılığı, “bilgi, problem ve boşlukları görme, fikir ve hipotezleri geliştirme, bunları ölçüp değerlendirme ve sonuçları yayma” veya , “ana yoldan ayrılarak, kalıptan sıyrılarak, bilinmeyene doğru başarılı adım atma, tecrübeye açık olup fikirleri yeniden bağlama, fikirler arasındaki ilişkiyi görme, orijinal üretim” olarak tanımlamaktadır (Varış, 1976:257).

Bonk ve Smith (1998), bilişsel açıdan yaratıcılığın sadece olasılıkları meydana getirmek olmadığını aynı zamanda onlar arasında seçim yapmak olduğunu belirtir. Yaratıcılıkta, doğru cevap bulununcaya kadar çok sayıda soru sormak gerektiği için, bu noktada, yaratıcı düşünmenin yapılandırılmamış bir problemle ilk karşılaşıldığında ve bu problem açıklandığında tam olarak başlayacağı söylenebilir. Çocukta yaratıcı düşünme becerilerinin geliştirilmesi süreci, problem çözme süreciyle yakından ilgilidir. Her ikisi birbirini tamamlayabilir, içerebilir, neden-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanabilir ya da birbirlerinin mantıksal tamamlayıcıları olabilir. Bu nedenle, sorun

48

çözme davranışlarıyla, yaratıcı düşünme davranışları aynı alan boyutuyla ele alınabilir. Yaratıcı düşünce ve davranış, genel olarak, alışılagelmişin dışında düşünmek ve davranmak, yeni ve özgün çözüm yolları üretmek şeklinde tanımlandığı için, konu ve ünitelerin düzenlenmesinde özel olarak yaratıcı etkinliklere yer verilebileceği gibi, her konu ve ünitenin soru ve alıştırma bölümlerinde yaratıcı davranış geliştirmeyle ilgili yöntem, teknik ve alıştırma örnekleri de oluşturulabilir (Tezci, 2002:90; Topses, 2001:14).

Sorular, eğitimde, bir konuyu öğretmenin çok çeşitli aşamalarında, değişik amaçlar doğrultusunda kullanılabilir. Soruların, öğretimi düzenlemek, bir konuyu öğretmek, öğrencilerin derse katılımlarını üst düzeye çıkarmak, öğrencileri düşünmeye sevk etmek, konunun öğrenilip öğrenilmediğini anlamak, genel başarıyı ölçmek, öğretimle ilgili değerlendirmelerde bulunmak gibi pek çok amacı vardır (Arslan, 1994:48’den aktaran: Aşıcı, 1998:425; Ramsey ve Gabbard, 1990).

Konu, genel bir çerçeve içerisinde ele alındığında, soruların, öğretme-öğrenme sürecinde şu amaçlar doğrultusunda kullanılabileceği söylenebilir:

1- Öğrencilerin öğrenme güçlüklerini tespit etmek,

2- İşlenen ders konularıyla toplumsal yaşam arasındaki bağlantıyı sağlamak, 3- Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarmak,

4- Öğrencilerin dikkatini çekmek, onları öğrenmeye güdülemek, öğrencilerin derse katılımını ve böylelikle dersin sürekli aktif geçmesini sağlamak, 5- Öğrencilerin açıklama ve yorum yapmalarını, tartışmalarını, fikir alış verişi

içerisinde bulunmalarını sağlamak,

6- Öğrencilerin olay, olgu, durum ve fikirleri analiz etmelerini, çözümlemelerini ve bunun sonucunda değerlendirmelerde bulunmalarını sağlamak,

7- Öğrencilerin düşündüklerini ifade etmelerine, böylelikle anlatım becerilerinin gelişimine katkı sağlamak,

8- Daha sonra yapılacak çalışmalara yön vermek,

9- Öğrencilerin analitik, eleştirel, yaratıcı düşünme ve problem çözme becerilerinin gelişimine katkı sağlamak,

49

10- Hedeflere ulaşılma düzeyini belirleyerek, öğretimin etkililiğini, öğrencilerin başarı derecelerini ortaya çıkarmak.

Kısaca, sorular, öğrencilerin zihinsel becerilerinin üst seviyeye çıkarılmasında, öğretme-öğrenme sürecinden yeterli verimin elde edilip edilmediğini belirlemede oldukça önemli bir rol oynarlar.

2.1.9. ÖĞRETMENLERİN DERSLERİNİ İŞLEMEDE SORULARI