• Sonuç bulunamadı

6. SORUŞTURMA, KOVUŞTURMA, YAPTIRIM, ZAMANAŞIMI

6.1. Soruşturma, Kovuşturma

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89/5. maddesinde “Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz”

151 denilmiştir. Madde hükmüne göre, bilinçli taksir hali hariç olmak üzere, taksirle yaralama suçunun soruşturma ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Bir suçun şikayete tabi olmasının önemi, bu suç hakkında süresi içerisinde savcılığa şikayet dilekçesi verilmesi gerekliliği yönündedir. Soruşturma ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda, fiilin ve failin kim olduğunun öğrenilmesi tarihinden itibaren 6 ay içerisinde savcılığa şikayette bulunulması gereklidir. Bu 6 aylık şikayet süresinin geçirilmesi durumunda soruşturma, kovuşturma yapılamaz. Bu sürenin ne zaman işlemeye başlayacağının tespiti hususu önemlidir. Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesinde düzenlenmiştir.

Hasta tıbbi müdahale nedeni ile zarar görmüş olduğunu ya da hatalı tıbbi müdahalenin zararlı sonuçlarını tıbbi müdahalenin gerçekleştirilmesinden 5 sene sonra anlamış, öğrenmiş olabilir. Bu durumda 6 aylık şikayet süresinin başlangıcı hastanın zararı öğrendiği tarihtir. Ancak hastanın, fiili ve faili öğrenme tarihini ispatlaması gereklidir. Bunun dışında öğrenmenin zamanaşımı süresi içerisinde gerçekleşmesi gerekir. Yaralama suçunun, bilinçli taksirle işlenen hali ise şikayete tabi değildir. Bu durumda, soruşturma ve kovuşturma işlemleri, doğrudan Cumhuriyet Savcılığınca yapılarak yürütülür. Somut olayda, taksir ya da bilinçli taksir bulunduğu yönündeki değerlendirme, bir yargılamayı gerektirdiğinden, kovuşturmanın şikayete bağlı olup olmadığını saptama görevi, mahkemeye düşmektedir. Bu durumda, olayda bilinçli taksirin söz konusu olduğu düşüncesine varılacak olursa, kamu davasına şikayet aranmaksızın devam edilecek, aksi halde, taksirle işlenmiş eyleme ilişkin şikayet bulunmadığından, kamu davasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesinin 4. fıkrası uyarınca düşmesine karar verilecektir275. Çünkü, şikayet suçun unsuru ya da cezalandırılabilme koşulu değil, bir ceza muhakemesi koşuludur. Şikayetin bulunmaması muhakemeyi engellediği içindir ki, beraat değil, düşme kararı verilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/8. maddesi uyarınca şikayete bağlı suçlar uzlaşmaya tabidir. Taksirle yaralama suçları da, bilinçli taksir hali hariç olmak üzere uzlaşmaya tabidir. Uzlaşmaya soruşturma ve kovuşturma aşamasında da gidilebilir.

152 Uzlaşma usulü ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253-255276. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Sağlık mesleği mensupları, taksirle yaralama eylemleri genellikle görevleri sebebi ile işledikleri için, söz konusu bu kişilerin 657 sayılı Kanuna tabi memur statüsünde görev yapıp yapmadıkları hususunun araştırılması gerekir. Bu kişiler 657 sayılı Kanuna tabi iseler haklarında 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni alınması gereklidir. Bu yasa memurların görevleri nedeni ile işlenen suçlarla ilgili kovuşturma yöntemlerini düzenlemektedir. Bu nedenle, işlenen suçun mutlaka görevin yapılması ile ilgili olması gerekir277. 4483 sayılı kanunun 4/1. maddesinde, “Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.” denilmiştir. Aynı kanunun 3. maddesinde ise, hangi memurlar için hangi makamdan izin isteneceği somut bir biçimde belirlenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde kamu görevlisinin tanımı yapılmıştır. Madde metninde kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlanmıştır. Kanunun madde gerekçeleri incelendiğinde kamu görevlisi sayılmak için tek ölçüt, faaliyetin kamusal bir faaliyet olması olarak alınmış, faaliyetin sürekli, süreli veya geçici olmasının ceza hukuku açısından önemli olmadığı vurgulanmıştır. Bu tanıma göre bir kişinin kamu görevlisi sayılabilmesi için; yürütülen işin kamusal faaliyet olması, kişinin faaliyete katılma şekli; faaliyetin niteliği ve kişinin idare ile özel hukuk ilişkisi içerisinde olmaması önem taşımaktadır. İlk üç şart, maddedeki tanımdan anlaşılabilmekte, dördüncü şart ise madde gerekçesinde kendisini ortaya koymaktadır278.

276 RG. 17.12.2004 - 25673

277 Görev nedeni ile işlenen suç; memurun yasal düzenlemelerle kendisine verilen görevlerinden doğan ve bu görevleri ile ilgili olan suç anlamına gelmektedir.

153 Cumhuriyet Başsavcıları, bir memurun (hekim ya da diğer sağlık personeli) görevi sebebi ile suç işlediğini ihbar, şikayet ya da başka bir yolla öğrendiğinde, suç isnadı yapılan kamu görevlisinin 4483 sayılı Kanun279 kapsamında bir memur olup olmadığını, eğer kanun kapsamına giriyor ise işlediği suçun görev sebebi ile işlenip işlenmediğini araştırmalı, toplanması gerekli delilleri toplamalı ve başka bir işlem yapmaksızın evrağın bir örneğini soruşturma izni vermeye yetkili mercie göndererek soruşturma izni talep etmelidir. Soruşturma izni için ilçedeki sağlık görevlileri olan kamu görevlisi hakkında Kaymakam, ilde ise Vali’den izin alınır. Memur hekim hakkında yapılan ihbarı öğrenen yetkili idari mercii – vali, kaymakam- bizzat ya da görevlendireceği kişiler aracılığı ile olay hakkında inceleme yapar. Yetkili idari merci 30 gün ve zorunlu hallerde 45 gün içerisinde ihbar konusu olayla ilgili olarak soruşturmayı tamamlayarak, ön inceleme yapılan memur hekim hakkında soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi doğrultusunda bir karar vermek zorundadır. Soruşturma izni verilmesine ilişkin bir karar verilir ise bu karara karşı hakkında ön inceleme yapılan memur hekimin; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet Başsavcılığı ve ihbar veya şikayette bulunanın 10 gün içinde itiraz hakkı vardır. İzin verilmeyip kararın kesinleşmesi durumunda ilgili kamu görevlisi hakkında muhakeme şartı gerçekleşmediğinden soruşturma yürütülemeyecektir. Aile hekimleri, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri dahil olmak üzere, birinci basamakta tanımlanan tüm hizmetleri yerine getiren ve gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti ile, hizmeti kişilerin ayağına kadar getirmekle yükümlü olan kişilerdir280. Aile hekimleri281, Sağlık Bakanlığı ile sözleşmeli olarak görev yapmaktadırlar. Bu sözleşme gereği aile hekimleri her biri bağımsız sağlık hizmet kuruluşu şeklinde görev yapmaktadırlar. Aile hekimleri, 5258 sayılı Kanun’un282 6.maddesi hükmüne göre görevleri ile ilgili ya da görevleri başında işledikleri veya kendilerine karşı işlenen suçlarda devlet memurları gibi kabul edilirler. Bu düzenleme aile hekimlerinin kural

279 RG. 04.12.1999-23896

280 DEMİRCAN, Yusuf Tunç, “Aile Hekimliğinde Yaşanan Sorunların Hukuki Yönü”, İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Hekimlik Uygulamalarının Adli Tıbbi Güncellenmesi Sempozyum Dizisi No:78, Ekim 2012, s.120.

281 24.11.2004 tarihli 5258 sayılı Aile Hekimliği Plot Uygulaması Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. 282 RG. 09.12.2004-25665

154 olarak memur sayılmadıklarını, ancak yaptıkları kamu hizmeti dolayısı ile memur gibi kabul edildiklerini göstermektedir.

Suçun bir hekim tarafından işlenmesi durumunda 1219 sayılı yasanın 75. maddesi uyarınca mesleki kusurun bulunup bulunmadığına ilişkin Yüksek Sağlık Şurasından rapor alınması zorunluluğu Anayasa Mahkemesi kararı ile ortadan kaldırılmıştır283. Türk Ceza Kanunu’nun 89/1-2-3-4 maddelerindeki suça bakma görevi 5235 sayılı Kanun’un değişik 11. maddesi gereği Asliye Ceza mahkemelerine aittir. Suçun bilinçli taksirle işlenmesi durumunda da görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Görevli mahkeme bu durumda değişmez. Görevli mahkemenin tespitinde yaralamanın niteliği değil, yaralanan kişi sayısı esas alınmıştır.