• Sonuç bulunamadı

4. SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER

4.1. Sonuç ve Tartışma

Çalışmada evli bireylerin evlilik doyumu düzeyleri ile psikolojik iyi olma düzeyleri arasında pozitif yönde ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İlgili literatürde bireyin psikolojik iyi oluş düzeyinin evlilik doyumu ile ilişkili olduğunu ortaya koyan birçok çalışma mevcuttur. Bireyin evlilik doyumunun yüksek olması hem fiziksel hem de psikolojik yönden olumlu süreçler geçirmesi ile yakından ilişkilidir.

Evlilik doyumu bireyin olumsuz duygulanım yaşamasını azaltmakta, mutluluk ve yaşam doyumu düzeyini arttırmakta ve sorunlar karşısında daha dayanıklı olmasını sağlamaktadır (Kirby, 2005). Bireyin genel iyi oluş ve mutluluk düzeyi ile evlilik mutluluğu arasında ilişki oluğu bilinmektedir. Evlilik doyumu yüksek olan bireyler daha az depresif belirti yaşamakta, mutluluk ve iyi oluş düzeylerinin daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Proulx, Helms ve Buehler (2007) tarafından yapılan çalışmada bireyin evlilik kalitesi ile kişisel iyi oluşu arasında yakın ilişki olduğu, yüksek düzeyde evlilik kalitesinin iyi oluşun optimal düzeyde olmasına katkı sağladığı belirlenmiştir. Benzer şekilde Akdağ (2014) tarafından yapılan çalışmada da ile psikolojik iyi olma ile evlilik doyumu arasında olumlu pozitif korelasyon olduğu ve evlilik doyumunun psikolojik iyi oluşun yordayıcısı olduğu saptanmıştır.

Dolayısıyla elde edilen sonucun literatürde ortaya konan bulgularla tutarlılık gösterdiği söylenebilir.

83

Çalışma sonucunda katılımcıların evlilikte problem çözme düzeyleri ile psikolojik iyi olma düzeyleri arasında pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bu çalışmadan elde edilen bulgulara benzer olarak yapılan çalışmalar olumlu problem çözme tutum ve becerilerine sahip olmanın bireyin iyi oluşuna katkı sağladığını ve yaşamının her alanında karşılaştığı sorunlarla daha etkili bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır (Bell ve D’Zurilla, 2009). Bireyin sosyal ilişkilerinde yaşadığı problemleri çözebilme becerisi psikolojik iyi olma ve yaşam düzeyini artıran, depresif semptomları ve algılanan stresi azaltan bir faktör olarak değerlendirilmektedir (Segrin vd., 2007). Benzer şekilde Akça-Koca ve Yüksel (2017) tarafından yapılan çalışmada uygulanan aile eğitim programının evli annelerin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile birlikte evlilik doyumlarını, evlilikte sorun çözme becerilerini de geliştirdiğini ortaya koymuştur.

Yapılan analizler sonucunda evli bireylerin evlilik doyumları ile evlilikte problem çözme becerileri arasında pozitif ilişki olduğu saptanmıştır. Literatür incelendiğinde, elde edilen bulgunun önceki araştırma sonuçlarıyla tutarlılık gösterdiği saptanmıştır. Evliliğin sürdürülebilmesi için evli bireylerin yaşadıkları sorunları çözebilmeleri ve evliliklerinden doyum alabilmeleri önemlidir. Taşköprü (2013) tarafından yapılan çalışmada bireylerin problem çözme becerileri arttıkça, evlilik doyumların da arttığı belirlenirken; Güven ve Sevim (2007) tarafından yapılan çalışmada evlilikte problem çözmenin evlilik doyumunun en önemli yor dayıcılarından biri olduğunu ve evlilikle ilgili düşük düzeyde problem çözme algısının evlilikte yaşanan çeşitli sorunların kaynağı olabileceğini belirtilmiştir.

Ayrıca mutlu bir evliliğe sahip olan bireyler birbirleriyle daha iyi iletişim kurmakta, farklı konular üzerinde daha fazla fikir aşıl verişinde bulunmakta, birbirlerini daha iyi anlayarak problemlerini daha başarılı bir şekilde çözebilmektedir (Akdağ, 2014).

Yapılan analizler sonucunda evli bireylerin dindarlık düzeyleri ile psikolojik iyi olma düzeyleri arasında ilişki olmadığı saptanmıştır. Dindarlık ve psikolojik iyi oluş arasındaki literatürdeki araştırmaların bulguları genellikle çelişkili olmasının ve dindarlık ile psikolojik iyi olma arasında olumlu ilişkili olduğunu ortaya koyan çeşitli çalışmaların (Göcen, 2013) varlının yanı sıra elde edilen bulguyu destekleyen birçok çalışmanın da olduğu görülmektedir. Her ne kadar dindarlık ruh sağlığını ve iyi oluşu koruyan bir değişken olarak düşünülse de (Apaydın, 2010), Çalışır (2014)

84

tarafından yapılan çalışmada dindarlık ile psikolojik sağlık arasında bir ilişki olmadığı ortaya konmuştur. Hackney ve Sanders’ın (2003) yaptığı meta-analiz çalışmasında da, dinsellik ve mutluluk arasında düşük düzeyde ilişki olduğu belirtilmiştir. Ayrıca elde edilen bulgunun evli bireylerin dindarlık düzeylerine ilişkin verinin yalnızca kendi algılarına yönelik tek soru ile elde edilmesi ile de ilişkili olduğunu düşünülmektedir. Dindarlık çok boyutlu bir yapı olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla uygun psikometrik niteliklere sahip ölçme araçlarının kullanılmaması bu yapıya ilişkin elde edilen bulgular üzerinde doğrudan etkilidir (Salsman ve Carlson, 2005).

Çalışma sonucunda evli bireylerin evlilikte problem çözme becerilerin demografik değişkenlerden etnik köken, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme biçimi, çocuk sayısı ve eğitim düzeyine farklılık göstermediği ancak aylık gelir düzeyine göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ülkemizde etnik kökene göre evli bireylerin problem çözme becerilerini inceleyen herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Öte yandan yurt dışında yapılan çalışmalarda bireyin sosyal problem çözme becerilerinin etnik kökenine göre farklılık gösterebile ortaya konmuştur (Skowron, 2014). Yapılan çalışmanın örneklemini oluşturan bireyler farklı etnik kökenlerden olmalarına karşın çok uzun süredir aynı bölgede yaşamakta, benzer eğitimler almakta ve kültürel olarak etkileşmekte, benzer gelenek ve görenekleri paylaşmaktadır. Dolayısıyla evlilikte problem çözme becerileri benzerlik gösterebilir.

Cinsiyet ve yaş açısından elde edilen bulguların ilgili literatür ile benzerlik gösterdiği söylenebilir. Özdemir (2014) tarafından yapılan çalışmada boşanma sürecinde olan çiftlerin sorun çözme becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı belirlenmiştir. Benzer şekilde Güven ve Sevim (2007) evlilikte problem çözme becerisinin yaş ve cinsiyete göre farklılık göstermediğini ortaya koymuştur. Çalışmada ayrıca daha önce yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara benzer olarak evlenme biçiminin evlilikte problem çözme düzeyi üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı saptanmıştır. Sancaktar (2016) tarafından yapılan çalışmada flört ederek ya da görücü usulü evlenen çiftlerin benzer evlilikte problem çözme düzeylerine sahip olduğu belirlenmiştir.

Evlilik süresi, çocuk sayısı ve eğitim düzeyi açısından katılımcıların evlilikte problem çözme düzeylerine ilişkin elde edilen bulguların daha önce yapılan

85

çalışmalardan elde edilen bulgularla çeliştiği görülmektedir. Yavuz (2015) tarafından yapılan çalışmada çocuk sayısı ile evlilikte problem çözme arasında becerileri arasında ilişki olduğu, çocuk sayısının artmasına bağlı olarak evlilikte sorumlulukların ve problemlerin de arttığı, buna bağlı olarak da farklı problem çözme becerilerinin geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı çalışmada eğitim düzeyinin evlilikte problem çözme becerilerini etkilediği ve eğitim düzeyi arttıkça problem çözme becerilerinin de arttığı saptanmıştır. Woszidlo ve Segrin (2013) evli bireylerde eğitim düzeyi yükseldikçe problem çözme becerilerinin yükseldiğini belirtmekte, eğitim düzeyi yüksek çiftlerin problemleri birlikte çözmek için daha fazla çaba sarf ettiğini belirtmektedir. Elde edilen sonuçların literatürde elde edilen bulgulardan farklılık göstermesinin problem çözme becerilerinin eşlerin çocuk sayısı, eğitim düzeyi ya da evlilik süresi gibi değişkenlerin daha çok bu konudaki yetkinlikleri ile ilişkili olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca bireyler evlenmeden önce de yaşamın akışı içinde informal eğitim ile öğrenerek çeşitli problem çözme becerilerine sahip olarak bunu evliliklerine aktarabilirler.

Aylık gelir düzeyi açısından katılımcıların evlilikte problem çözme düzeylerinin anlamlı düzeyde farklılaşmasının literatürde elde edilen bulgularla paralellik gösterdiği söylenebilir. Yavuz (2015) evli bireylerin gelir düzeyi arttıkça problem çözme becerilerinin de artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Benzer şekilde Tazeyurt (1999) annelerle yürüttüğü çalışmada gelir düzeyi ile problem çözme becerileri arasında ilişki olduğunu saptamıştır. Gelir düzeyine bağlı olarak bireyin karşılaştığı özellikle ekonomik sorunlar beraberinde çeşitli problemleri de getirebilmektedir. Bu problemlerle baş edebilmek için evli bireylerin çözüm üretmesi sorun çözme becerilerini de etkilemektedir.

Çalışma sonucunda evli bireylerin evlilikte doyumlarının demografik değişkenlerden cinsiyet ve çocuk sayısına farklılık göstermediği ancak etnik köken, yaş, evlilik süresi, evlenme biçimi, eğitim düzeyi ve aylık gelir düzeyine göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ülkemizde etnik kökenin evlilik doyumuna etkisine ilişkin yapılmış bir çalışma olmamasına rağmen bireyin etnik kökeninin ya da yaşadığı tolum içinde azınlık konumunda olmanın evlilik doyumunu ve kalitesini etkilediği gösteren çalışmalar mevcuttur (Bryant et al., 2010; Dillaway ve Broman, 2001). Etnik yapı ve kültüre bağlı olarak evliliğe bakış, eşlerin rol ve sorumlulukları,

86

birbirlerinden beklentileri gibi faktörler değişiklik gösterebilmektedir. Ayrıca etnik köken ve kültür aile yapısını (çekirdek ya da geniş aile olma, aile büyükleri ile birlikte yaşama) etkileyebilmektedir. Dolayısıyla etnik köken evlilik doyumunu etkileyen bir faktör olarak değerlendirilebilir.

Araştırma sonucuyla uyumlu olarak yapılan çalışmalarda evlilik doyumunun demografik değişlerden etkilendiği belirlenmiştir. Örneğin Taşköprü (2013) evli bireylerin evlilik doyumlarının yaşlarına ve gelir düzeylerine göre farklılaştığını belirlerken; Yavuz (2015) evli çiftlerin evlilik doyumlarının gelir düzeylerine ve eğitim düzeylerine göre farklılaştığını ortaya koymuştur. Eğitim düzeyinin yükselmesi bireylerin birbirlerine olan davranışlarını etkilemekte ailede daha demokratik bir ortam oluşabilmektedir. Dolayısıyla eğitim düzeyi yüksek olan eşlerin evlilik doyumları artabilmektedir (Yavuz, 2015). Öte yandan yapılan çalışmalar eğitim düzeyi ile kadına yönelik duygusal ve fiziksel şiddet arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır (Tanrıverdi ve Şıpkın, 2008). Şiddet evlilik doyumunu etkileyen temel faktörlerden biridir. Dolayısıyla eğitim düzeyine bağlı olarak şiddetin azalması evlilik doyumunu da olumlu etkileyebilmektedir.

Eşlerin çalışıyor olmasına bağlı olarak ekonomik gelirlerinin yüksek olmasının aralarındaki iletişimi olumlu etkileyebildiği ve buna bağlı olarak evlilik doyumlarının daha yüksek olabileceği bilinmektedir. Benzer şekilde Zaniah ve diğerleri (2012) tarafından yürütülen başka bir çalışmada da evlilik doyumunun evlilik süresi ve gelir düzeyi ile ilişkili olduğu ve gelir düzeyi daha yüksek olan evli bireylerinin evlilik doyumlarının gelir düzeyi düşük olanlardan daha yüksek olduğu saptanmıştır.

Sancaktar ise (2016) elde edilen bulgulara paralel olarak evli bireylerin evlilik doyumlarının evlilik sürelerine, gelir düzeylerine göre farklılaştığını belirlemiştir.

Araştırma sonucunda evlilik doyumunun cinsiyete göre farklılık göstermediğini ortaya koyan bulgular literatürde yer alan (Güven ve Sevim, 2007;

Sancaktar, 2016; Yavuz, 2015;) bulgularla benzerlik göstermektedir. Bu durum örneklemi oluşturan erkek ve kadın bireylerin evliliklerinden benzer düzeylerde memnun olmalarıyla açıklanabilir. Tezer (2006) cinsiyetin evlilik doyumunun önemli bir yordayıcısı olmadığını, cinsiyet ile evlilik doyumu arasında bir ilişki olmadığını belirtmektedir. Öte yandan çalışma sonucunda çocuk sayısının evli bireylerin evlilik doyumuna etkisi olmadığına ilişkin elde edilen bulgunun literatürde elde edilen

87

sonuçlarla çeliştiği görülmektedir. Twenge ve diğerleri (2003) evlilik doyumunun çocuk sahibi olup olmama ve sahip olunan çocuk sayısı ile ilişkili olduğunu saptamıştır. Başka bir çalışmada ise çocuk sahibi olmayan bireylerin 5 ve üzeri çocuğu olan bireylere göre evlilik doyumlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Demir, 2014). Çalışmanın örneklemini oluşturan çiftlerin hepsinin çocuk sahibi olması, sayısından bağımsız olarak çocuklarına isteyerek sahip olmaları, çocukları ile aralarındaki iletişimin kalitesi gibi nedenlerin elde edilen sonucu etkilediği düşünülmektedir.

Çalışma sonucunda evli bireylerin psikolojik iyi olma düzeylerinin demografik değişkenlerden cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme biçimi ve eğitim düzeyine farklılık göstermediği ancak etnik köken, çocuk sayısı ve aylık gelir düzeylerine göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Etnik köken ve kültür bireyin iyi oluş düzeyini etkileyen bir faktördür. Hem sosyal psikolojik hem de gelişimsel bakış açısı etnik köken ile psikolojik iyi olma arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bireyin yaşadığı toplumda kendi etnik kimliğine ilişkin olumlu duygulara sahip olması ve olumlu mesajlar almaları bireysel güçlü yönlerin gelişimine ve olumlu öz-değerlendirmeler yapılmasına neden olmaktadır (Phinney vd., 2001). Okazaki (2000) tarafından yapılan çalışmada ise Asyalı Amerikalıların depresyon ve kaygı düzeylerinin Avrupalı Amerikalılardan daha yüksek olduğu, iyi olma düzeyinin aynı ülkede yaşayan etnik gruplar arasında farklılık gösterdiği saptanmıştır.

Evli bireylerin psikolojik iyi olma düzeylerinin gelir düzeyi ve çocuk sayısına göre farklılık gösterdiğine ilişkin bulgu da ilgili literatürle paralellik göstermektedir.

Bülbül ve Giray (2011) bireyin gelir düzeyi ile mutluluk algısı ve iyilik düzeyi arasında ilişki olduğunu belirlemiştir. Benzer şekilde Tatlıoğlu (2015) tarafından yapılan çalışmada ekonomik durum ile psikolojik iyi olma arasında ilişki olduğu saptanmıştır. Gelir düzeyi ile bireyin ihtiyaçlarını karşılaması arasında bağlantı vardır ve bireyin amaçlarına ulaşmasında en temel kaynaklardan biri ekonomik geliridir.

İhtiyaçların doyurulma düzeyi ise psikolojik iyi oluşu doğrudan etkileyebilmektedir.

Yapılan çalışmalar çocuk sahibi olma ile psikolojik iyi oluş arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır (Umberson, Pudrovska ve Reczek, 2011). Kültürel ve toplumsal etkilere bağlı olarak çocuk sahibi olmamak evli çiftlerin psikolojik iyi oluş düzeyini etkilediği gibi belli bir sayının üzerinde çocuk sahibi olmanın getirdiği yük ve

88

sorumluluk da çiftlerin kaygı düzeylerini arttırabilmekte ve psikolojik iyi oluş düzeylerini etkileyebilmektedir. Çocuk sahibi olmamak özellikle ilerleyen yıllarda evli çiftlerin daha fazla stres ve yalnızlık yaşayabilmesine neden olabilmektedir (Umberson vd., 2011).

Psikolojik iyi olmanın cinsiyet ve yaşa göre değişim gösterip göstermediğini inceleyen çalışmalardan elde edilen bulgular farklılıklar göstermesine karşın bu çalışmadan elde edilen bulgulara benzer olarak psikolojik iyi olma ile yaş ve cinsiyet arasında ilişki olmadığını ortaya koyan çalışmalar da mevcuttur. Örneğin, Cheng ve Furnham (2003) cinsiyetin psikolojik iyi olmayı önemli ve anlamlı düzeyde yordamadığını belirlerken Seyhan (2014) üniversitede öğrenim gören kız ve erkek öğrencilerin psikolojik iyi olma düzeyleri arasında bir farklılık olmadığı saptanmıştır.

Ayrıca bireyin iyi olma düzeyi ile yaş arasında ilişki olmadığı ya da tutarlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir (Diener ve Suh, 1997).

Çalışma sonucunda evli bireylerin psikolojik iyi olma düzeyleri ile eğitim düzeyler, arasında ilişki olmadığına ilişkin elde edilen bulgunun literatürde var olan çalışmalarla çeliştiği görülmektedir. Eğitim düzeyi genel olarak psikolojik iyi olmanın güçlü bir yordayıcısı olarak kabul edilmektedir (Akın, 2013).Ryff ve Singer (2002), tarafından yapılan çalışmada eğitim düzeyi yüksek kadınların psikolojik iyi olma düzeylerinin yüksek olduğunu saptanmıştır. Bu çalışmadan elde edilen veriler örneklemi oluşturan bireylerin psikolojik iyi olma düzeyleri üzerinde daha farklı değişkenlerin etkili olması ile ilişkilendirilebilir.

Yapılan analizler sonucunda evlilik süresi ve evlilik biçimlerine göre katılımcıların psikolojik iyi olma düzeylerinin farklılaşmadığı belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar genel olarak evli olmanın bireyin psikolojik iyi oluşuna katkı sağladığını ve evli bireylerin sosyal ve ekonomik destek görme, gerekli durumlarda eşten duygusal destek sağlama gibi etkenlere bağlı olarak bireyin iyi oluşunu etkilediğini ortaya koymaktadır (Akın, 2009; Williams ve Umberson 2004). Elde edilen sonuç çalışmanın örneklemini oluşturan bireylerinin tümümün evli olması ile ilişkili olabilir.

89