• Sonuç bulunamadı

Psikolojik iyi oluş yordayıcısı olarak dindarlık, evlilik doyumu ve problem çözme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Psikolojik iyi oluş yordayıcısı olarak dindarlık, evlilik doyumu ve problem çözme"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ

YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ YORDAYICISI OLARAK DİNDARLIK, EVLİLİK DOYUMU VE PROBLEM ÇÖZME

Yüksek Lisans Tezi

Emine UÇAR 100025174

İstanbul, Mayıs 2018

(2)

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ

YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ YORDAYICISI OLARAK DİNDARLIK, EVLİLİK DOYUMU VE PROBLEM ÇÖZME

Yüksek Lisans Tezi

Emine UÇAR 100025174

Danışman: Prof. Dr. Gökhan MALKOÇ

İstanbul, Mayıs 2018

(3)
(4)

ii

TEŞEKKÜR

Tezimin her aşamasında bana yol gösteren, destek olan ve beni her zaman motive eden tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Gökhan MALKOÇ’ a teşekkür ederim.

Tez sunumumda görüşlerini ifade ederek tezimi yeniden yapılandırmamda destek olan Sayın Yrd. Doç. Dr. Asude Malkoç’a teşekkür ederim.

Araştırmanın ve tezin her aşamasında desteğini esirgemeyen Araştırma görevlisi Lütfü Çakır’a teşekkür ederim.

Eğitim sürecimde beni bir an bile yalnız bırakmayan ailemin her bir üyesine özellikle eğitim adına almış olduğum her kararda tereddütsüz destek sağlayan canım babam Muhittin UÇAR’ a çok teşekkür ederim.

Tezimin son aşamasında, yazım hatalarını düzeltmede desteğini esirgemeyen Sergen CEYLAN’ a çok teşekkür ederim.

Yüksek lisans eğitimimin ilk gününden tezi teslim etme sürecime kadar beni yalnız bırakmayan manevi desteğini esirgemeyen canım arkadaşım Dilge Şura ATAY’ a teşekkür ederim.

Son olarak verileri toplamamda bana yardımcı olan katılımcı ve aracı olan arkadaşlarıma, akademik verileri elde etmem konusunda destek olan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

(5)

iii

ÖZET

Bu çalışmada evli bireylerin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme becerileri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini Mardin ili Midyat ilçesinde yaşayan rastlantısal yöntemle seçilmiş olan 45 evli Arap çift, 43 evli Süryani çift, 37 evli Kürt çift ve 14 evli Türk çift toplamda 139 çift oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak “Kişisel Bilgi Formu”, “Evlilik Doyumu Ölçeği”, “Evlilikte Problem Çözme Ölçeği ve “ Psikolojik İyi Olma Ölçekleri” kullanılmıştır. İlişkisel tarama modeline uygun olarak yürütülen çalışmada elde edilen verilerin normal dağılıma uygunluğunun analiz edilmesi için Kolmogorov-Smirnov testi ve histogram grafiklerinden yararlanılmıştır. Katılımcıların evlilikte problem çözme, evlilik doyumu ve psikolojik iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla Spearman'ın Sıra Korelasyon Katsayısı kullanılmıştır. Ayrıca katılımcıların evlilik doyumu, evlilikte problem çözme ve psikolojik iyi olma düzeylerinin demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek amacıyla Mann Whitney U testi ve parametrik olmayan tek yönlü varyans analizi yöntemi olan Kruskal Wallis H testi tekniği kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda katılımcıların psikolojik iyi olma düzeyleri ile evlilikte doyumu ve evlilikte problem çözme becerileri arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu bulunurken, psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri ile dindarlık düzeyleri arasında ilişki olmadığını saptanmıştır. Öte yandan katılımcıların evlilikte problem çözme becerilerinin aylık gelirlerine göre; evlilik doyumu düzeylerinin etnik köken, yaş, gelir, eğitim düzeyi, evlilik süresi ve evlenme biçimine göre; psikolojik iyi olma düzeylerinin ise etnik köken çocuk sayısı ve gelir düzeyine göre farklılaştığı saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Psikolojik İyi Olma, Evlilik Doyumu, Evlilikte Problem Çözme, Dindarlık

(6)

iv

ABSTRACT

In this study, it was aimed to examine the relationships among psychological well- being, marital satisfaction and problem marital problem solving skilss according to various variables in married couples. The sample of the study consists of 45 married Arab couple, 43 married Assyrians couple, 37 married Kurdish couple and 14 married Turkish couple, 139 couples in total, who were randomly selected in Midyat province of Mardin. "Personal Information Form", "Marriage Satisfaction Scale",

"Marital Problem Solving Scale " and "Psychological Well-Being Scales" were used as data collection tools in the study. Kolmogorov-Smirnov test and histogram graphs were used to used to test whether the data were distributed normally in the study which conducted in accordance with the relational screening model. Spearman's Rank Correlation Coefficient was used to examine the association between participants' problem solving, marital satisfaction and psychological well-being. In addition, the Mann Whitney U test and the Kruskal Wallis H test, a nonparametric one-way analysis of variance, were used to determine whether marital satisfaction, marital problem solving and psychological well-being differed according to demographic variables. As a result of the analyzes, it was found that there was a significant positive correlations among participants' psychological well-being and marriage satisfaction and marriage problem-solving skills, while there was no relationships among the psychological well-being, marital satisfaction and marital problem solving in marriage and religiosity. On the other hand, it was determined that marital problem solving levels of participants differed according to the income level; marital satisfaction levels of participants differed according to ethnicity, age, income, education level, marriage duration and marriage kinds; psychological well- being levels of participants differed according to ethnicity, number of children and income level.

Keywords: Psychological Well-Being, Marital Satisfaction, Marital Problem Solving, Religiosity.

(7)

v

İÇİNDEKİLER

Sayfa No.

Teşekkür ... ii

Özet ... iii

Abstract ... iv

Tablolar Listesi ... viiiii

Şekiller Listesi ... xi

1. GİRİŞ ... 1

1.1. Araştırmanın Amacı ... 7

1.2. Araştırmanın Önemi ... 8

1.3. Araştırmanın Problemi ... 9

1.3.1. Araştırmanın Alt Problemleri ... 9

1.4. Sınırlılıklar ... 10

1.5. Sayıltılar ... 11

1.6. Tanımlar ... 11

2. İLGİLİ LİTERATÜR ... 13

2.1. Aile ... 13

2.1.1. Aile Dinamikleri ... 14

2.2. Evlilik ... 15

2.3. Evlilik Doyumu ... 17

2.3.1. Evlilik Doyumunu Açıklayan Kuramlar ... 19

2.3.2. Evlilik Doyumunu Etkileyen Faktörler... 22

2.3.3. Evlilik Doyumu ve Cinsiyet Rolü ... 23

(8)

vi

2.4. Evlilikte Problem Çözme ... 24

2.5. Psikolojik İyi Olma ... 28

2.5.1. Ryff Tarafından Geliştirilen Psikolojik İyi Olma Modeli ... 30

2.6. Dindarlık ... 34

2.7. Evlilik Doyumu, Evlilikte Problem Çözme ve Psikolojik İyi Olma İlgili Çalışmalar ... 35

3. GEREÇ VE YÖNTEM ... 39

3.1. Evren ve Örneklem ... 39

3.2. Araştırmanın Modeli ... 41

3.3. Veri Toplama Araçları ... 41

3.3.1. Demografik Bilgi Formu ... 42

3.3.2. Evlilikte Problem Çözme Ölçeği ... 42

3.3.3. Evlilik Doyum Ölçeği ... 42

3.3.4. Psikolojik İyi Olma Ölçekleri ... 43

3.4. Verilerin Toplanması ... 44

3.5. Verilerin İstatistiksel Analizi ... 44

4. BULGULAR ... 46

4.1. Ön Analiz Sonuçları ... 46

4.2. Katılımcıların Evlilikte Problem Çözme, Evlilik Doyumu, Psikolojik İyi Olma ve Dindarlık Düzeyine İlişkin Bulgular ... 48

4.3. Katılımcıların Evlilikte Problem Çözme Düzeylerinin İncelenmesi İlişkin Bulgular ... 50

4.3. Katılımcıların Evlilik Doyumu Düzeylerinin İncelenmesi İlişkin Bulgular ... 56

(9)

vii

4.4. Katılımcıların Psikolojik İyi Oluş Düzeylerinin İncelenmesi İlişkin Bulgular68

4. SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER ... 82

4.1. Sonuç ve Tartışma ... 82

4.2. Öneriler ... 89

KAYNAKÇA ... 91

EKLER ... 104

(10)

viii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Psikolojik iyi olmanın alt boyutlarının tanımları. ... 34 Tablo 2. Katılımcılara ait tanımlayıcı bilgiler ... 39 Tablo 3. Katılımcıların Ölçek Puanlarına Ait Kolmogrov-Smirnov Normallik Testi Sonuçları ... 46 Tablo 4. Katılımcıların evlilikte problem çözme, evlilik doyumu, psikolojik iyi olma ve dindarlık düzeylerine yönelik Spearman sıra korelasyon tablosu ... 49 Tablo 5. Katılımcıların cinsiyetlerine göre evlilikte problem çözme puanları

arasında farka ilişkin Mann Whitney U testi tablosu ... 50 Tablo 6. Katılımcıların etnik kökenlerine göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 51 Tablo 7. Katılımcıların yaşlarına göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 52 Tablo 8. Katılımcıların çocuk sayılarına göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 52 Tablo 9. Katılımcıların aylık gelirlerine göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 53 Tablo 10. Katılımcıların eğitim düzeylerine göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 54 Tablo 11. Katılımcıların evlilik sürelerine göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 55 Tablo 12. Katılımcıların evlenme biçimlerine göre evlilikte problem çözme

puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 55 Tablo 13. Katılımcıların cinsiyetlerine göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Mann Whitney U testi tablosu ... 56

(11)

ix

Tablo 14. Katılımcıların etnik kökenlerine göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 57 Tablo 15. Katılımcıların yaşlarına göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 59 Tablo 16. Katılımcıların çocuk sayılarına göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 60 Tablo 17. Katılımcıların aylık gelirlerine göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 61 Tablo 18. Katılımcıların eğitim düzeylerine göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 63 Tablo 19. Katılımcıların evlilik sürelerine göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 65 Tablo 20. Katılımcıların evlenme biçimlerine göre evlilik doyumu puanları

arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 67 Tablo 21. Katılımcıların cinsiyetlerine göre psikolojik iyi oluş puanları arasında farka ilişkin Mann Whitney U testi tablosu ... 69 Tablo 22. Katılımcıların etnik kökenlerine göre psikolojik iyi oluş puanları

arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 70 Tablo 23. Katılımcıların yaşlarına göre evlilik doyumu puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 72 Tablo 24. Katılımcıların çocuk sayılarına göre evlilikte problem çözme puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 73 Tablo 25. Katılımcıların aylık gelirlerine göre psikolojik iyi oluş puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 75 Tablo 26. Katılımcıların eğitim düzeylerine göre psikolojik iyi oluş puanları

arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 76

(12)

x

Tablo 27. Katılımcıların evlilik sürelerine göre psikolojik iyi olma puanları

arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 78 Tablo 28. Katılımcıların evlenme biçimlerine göre psikolojik iyi olma puanları arasında farka ilişkin Kruskal Wallis H testi tablosu ... 80

(13)

xi

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Psikolojik iyi olmanın alt ve teorik temelleri ... 31

Şekil 2. Evlilikte Problem Çözme Puanlarına İlişkin Histogram ... 47

Şekil 3. Evlilikte Doyumu Puanlarına İlişkin Histogram ... 47

Şekil 4. Psikolojik İyi Olma Puanlarına İlişkin Histogram ... 48

(14)

1

1. GİRİŞ

Geçmişten günümüze evlilik herkesin üzerinde düşündüğü kavramlardan biri olmuştur. Her dönemde evlilik ile birlikte yer alan konulardan biri de boşanma olmuştur. Boşanmaların artması veya oluşması da beraberinde evlilikteki etken olan faktörlerin incelenmesinde yönlendirici olmuştur. Literatür incelendiğinde ise evlilik ile ilgili birçok tanım yer aldığı görülmektedir. Evlilik kurumsallaşmış bir yol, bir ilişkiler sistemi, kadınla erkeği karı-koca olarak birbirine bağlayan, doğacak çocuklara belli bir statü sağlayan ve toplumsal yönden üzerinde devletin kontrol, hak ve yetki iddiası bulunan yasal bir ilişki biçimidir. Bu ilişki biçiminde eşler ve çocukların hak ve yükümlülükleri, yasalarla olduğu kadar toplumsal kurallar, gelenekler ve inançlarla da belirlenmiştir (Özgüven, 2000).

Evlilik, iki insanın yaşadığı cinsel ilişkinin toplum normlarına uyması amacıyla birlikteliklerini yasallaştırdıkları bir süreçtir (Güvenç, 1984). Bununla beraber evlilik bireyin kişiliğinin gelişmesine ve mutluluğunun artmasına etki eden bir kurumdur (Glenn, 1991). Canel’ e (2012) göre evlilik (1) sevme ve sevilme ihtiyacı, (2) iki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurması, (3) dünyaya yeni nesiller getirme, (4) toplumda bir yer edinebilme, (5) birlikte güven içinde olma ve korunma duygusu, (6) dayanışma duygusunu hissetme, (7) geleceğe güvenle bakabilme, (8) birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme ve (9) cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi gibi amaçları gerçekleştiren yapıdır.

Özgüven (2000) evliliğin sebeplerini üç ana başlıkta incelemektedir. Evliliğin en önemli nedenlerinden biri cinsel ihtiyaçları (güdüyü) doyurmaktadır. Çünkü evliliğin temel işlevi cinsel doyumdur. Toplumun kabul ettiği normlar içinde cinsel istek ve ihtiyaçlarını doyurmak hem kabul edilebilir hem de istenen bir olgudur.

Diğer bir sebep, sosyal kabul görme kısaca güvenme, korunma ve uyum içinde olma duygusudur. Kişinin yalnızlık hissine kapılmaması, evlilik yoluyla ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmesini sağlamaktadır. Bunun yanında diğer bir neden olarak psikolojik sebepler görülmekte, kısaca sevilme ve beğenilme isteği görülmektedir.

“iyi günde- kötü günde”, eşler kendileri birbirlerine adadıklarında ulaştıkları

(15)

2

psikolojik doyum ve bu noktadan hareketle kendilerini daha iyi bir duygu durumunda hissettikleri düşünülmektedir.

Çift kavramı değişik değerler sistemi, duygusal, düşünsel ve davranışsal farklılıklar taşıyan en az iki değişik sistemin birleşmesi anlamındadır. Bu ilişkinin olumlu ya da çatışmalı oluşunda, içsel süreçler (bireyin tutumu, güdüleri, kişiliği) kadar kişiler arası etkileşim biçimleri de önemlidir (Akar, 2005). Sosyal dini, siyasi bakımdan bezer haklara sahip olan kadın ve erkek arasındaki sözleşme olarak değerlendirilebilecek olan evlilik iki bireyin yuva kurma dürtüsünün sonucu olarak gerçekleşir. Dolayısıyla evlilikte anne ya da baba olma isteğinin de önemli bir rolü vardır (Pehlivan, 2006).

Evlilik bireyin yaşamının her alanında önemli bir rol oynamaktadır. Evlilik yaşamının başlamasıyla birlikte hem kadın hem de erkek yalnızca sosyal ve biyolojik değil çeşitli psikolojik ihtiyaçları da karşılanmaktadır. Yapılan çalışmalar evli bireylerin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluş düzeylerinin bekar bireylerden daha iyi olduğunu koymaktadır (Canbulat ve Çankaya, 2014). Evlilik bireyin yaşam süresin i olumlu etkileyen, psikolojik ve fiziksel yönden daha sağlıklı olmasını sağlayan ve iyi oluş düzeyini yükselten bir faktördür. Evli bireyler daha az psikolojik problem yaşarken daha yüksek düzeyde yaşam doyumu ve mutluluk yaşadıklarını belirtmektedir. Dolayısıyla evlilik ve ruh sağlığı birbiri etkilemekte, evlilik psikolojik iyi oluş ile ilişkili bir değişken olarak değerlendirilmektedir (Gülyüksel-Akdağ ve Cihangir-Çankaya, 2015).

Fiziksel, zihinsel ve ruhsal yönden bireyin iyiliğini ifade eden bütüncül bir kavram olan iyi olma sadece hasta ya da zayıf olmama değil bireyin işlevselliğinin her yönden optimum düzeyde olması ve iyilik düzeyinin tam olması olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla ideal düzeyde iyilik haline sahip birey yaşamının her alanında uygun düzeyde işlevsellik gösterebilen, bedensel ruhsal ve zihinsel olarak bütünleşmiş, dolu ve doyum aldığı bir yaşam süren birey olarak tanımlanmaktadır.

İyi oluş düzeyi yüksek olan birey öz farkındalık düzeyi yüksek olan ve düşünce, duygu ve davranış bütünlüğüne sahip olan kişidir. Tarih öncesi dönemde Aristo’dan itibaren tartışılan ve üzerinde durulan bir kavram olan iyi oluş sahip olunan potansiyelin en üst düzeyde kullanılmasını sağlar (Timur, 2008).

(16)

3

Yakın dönemde pozitif psikoloji akımının ortaya çıkması ve hem bireyin hem de grupların ve kurumların en işlevselliklerinin optimum düzeye çıkarılabilmesine ve gelişebilmesine katkı sağlayan etkenleri ve süreçleri incelemeye odaklanması ile birlikte psikolojik iyi olma üzerinde daha fazla durulan bir kavram haline gelmiştir (Gable ve Haidt, 2005). Pozitif psikoloji çalışmaları memnuniyet ve mutluluk gibi pozitif duygulara; cesaret ve bilgelik gibi pozitif yönlere, iyimserlik ve umut gibi pozitif tarzlara, psikolojik sağlamlık ve travma sonrası büyüme gibi pozitif başa çıkma yöntemlerine; yaratıcılık ve pozitif yaşlanma gibi pozitif gelişim örneklerine odaklanır. Öte yandan bireyin iyi oluşuna odaklanan pozitif psikolojinin temel konularından biri psikolojik iyi olmadır (Henry, 2007).

İyi olma kavramını psikoloji literatüründe ilk kullanan araştırmacılardan biri olan Bradburn’e göre bireyin iyi oluş düzeyi mutluluk düzeyi arasında yakın bir ilişki vardır. İyi olmayı pozitif ne negatif duygulanım arasındaki denge olarak tanımlayan Bradburn daha fazla olumlu duygulanım yaşayan bireylerin iyi oluş düzeylerinin daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Günümüzdeki öznel iyi oluş anlayışına daha yakın olan bu tanımlama iyi olmayı yaşanan haz deneyimleri ile bağlantılı olarak ele almıştır. Öte yandan mutluluk ve iyi oluş birbirinden farklı kavramlardır. Mutluluk bireyin aklını ve sahip olduğu erdemleri kullanarak ulaştığı bir dengede olma durumu iken iyi olma kişinin kendini iyi hissetmesi ile yakından ilişkilidir (Gülyüksel-Akdağ ve Cihangir-Çankaya, 2015).

Telef’e (2013) göre psikolojik iyi olma bir insanın yaşımın akışı içinde karşılaştığı çeşitli varoluşsal mücadeleleri ya da zorlukları (kendini sürekli geliştirme, etrafındaki kişilerle anlamlı ve nitelikli ilişkiler kurabilme ve kurduğu ilişkileri devam ettirebilme, ulaşılabilecek anlamlı hedefler belirleme vb.) yönetebilme becerisidir. Bireyin işlevselliğini olumlu etkileyen tüm yapıların bileşimi olarak tanımlanabilecek psikolojik iyi olma yaşanan olumlu ve olumsuz deneyimlerden etkilenir. Psikolojik iyi olmayı bireyin yaşamındaki her deneyim az ya da çok etkiler. Psikolojik iyi olma aynı zamanda bireyin yaşama ilişkin tutumlarını da kapsar.

Psikolojik iyi olmaya ilişkin daha önce ortaya atılan görüşlerin yetersiz olduğunu ve psikolojik iyi olmanın bireyin algıladığı yaşam doyumu ve olumlu ve

(17)

4

olumsuz duygulanım arasındaki denge olarak tanımlanabilecek öznel iyi olmadan tamamen farklı bir yapı olduğunu savunan Ryff (1989) psikolojik iyi olmayı bireyin en iyiye ulaşmak ve sahip olduğu potansiyeli fark ederek onu en uygun düzeyde işlevsel hale getirebilmek için çaba sarf etmesi olarak tanımlamıştır. Ryff (1995) ayrıca psikolojik iyi olmanın mutlulukla doğrudan bağlantılı olmadığını iler sürmüştür. Bireyin mutlu olması iyi bir yaşam sürmesi ile ilişkilidir.

Psikolojik iyi olmanın çok boyutlu bir yapı olduğunu ve bu yapının yalnızca öznel iyi olmanın bileşenleri ile açıklanamayacağını öne süren (Ryff, 1989) günümüzde yaygın olarak kabul gören ve araştırmacılar tarafından kullanılan altı boyutlu psikolojik iyi olma modelini geliştirmiştir. Psikolojik iyi olmanın altı boyutu özerklik, çevresel hâkimiyet, bireysel gelişim, diğerleriyle olumlu ilişkiler, yaşam amaçları ve öz-kabul olarak adlandırılmaktadır. Psikolojik sağlığı psikopatolojinin yokluğu ile eş tutmayan bu model tam ve verimli psikolojik işlevselliği, pozitif psikolojik sağlık ölçütlerini temel almakta ve yaşam boyu gelişim teorilerine dayanmaktadır (Akın, 2009).

Modelde yer alan ilk alt boyut olan özerklik bireyin kendini değerlendirirken kendi değerlerini referans alması ve başkalarının onayına ihtiyaç duymamasıdır.

Bireyin sosyal baskılara karşı net tavır koyabilme kapasitesini kapsar. Çevresel hakimiyet, bireyin çevresine hâkim olabilmesi, ihtiyacını karşılayabileceği uygun ortamlar seçmesidir. Çevresinden var olan yaşamı kendi ihtiyaçlarına uygun olarak yönlendirebilmesidir. Bireysel gelişim bireyin yeni ve farklı deneyimlere açık olması ve kendini geliştirebilmesidir. Devamlı gelişim içinde olduğu duygusuna sahip olabilmesidir. Diğerleriyle olumlu ilişkiler bireyin etrafında yer alan insanlarla olumlu ilişkilere sahip olabilmesi, onlara güvenmesi ve başkalarının iyiliğini düşünerek empati kurabilmesidir. Yaşam amaçları bireyin yaşamında belirli bir amaç olduğunu hissederek kendine uygun hedefler koyması ve gitmek istediği yönü çizmesidir. Yaşamının anlamlı olduğunu hissetmesidir. Öz-kabul bireyin kendine ilişkin olumlu fikirlere ve algılara sahip olması, sahip olduğu özelliklere ilişkin pozitif değerlendirmeler yapabilmesi ve iyi ve kötü yönlerini fark edebilmesidir (Akın, 2009, 2013;Cenkseven ve Akbaş, 2016; Ryff ve Keyes, 1995).

(18)

5

Bireyin eşiyle ya da birlikte olduğu kişi ile yaşadığı ilişkisinin kalitesi, bu ilişkiden aldığı ya da alamadığı doyum, eşlerin birbirine sağladığı destek gibi etkenler psikolojik iyi olma düzeyini etkileyebilmektedir (Birsel, 2010). Dolayısıyla bireyin evlilik doyumu psikolojik iyi oluşunu etkileyen bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Evliliğin sürdürülmesi ve bireysel gelişim için önemli bir etken olarak kabul edilen evlilik doyumu sağlıklı bir aile için en temel faktörlerin başında gelmektedir (Angusamy vd., 2017).

Evlilik doyumu bireyin evliliğine ilişkin genel değerlendirmeleri, evliliğe ilişkin mutluluğunun ve işlevselliğin yansıması olarak tanımlanmaktadır. Evlilik doyumu bir evliliğin tüm güncel yönlerini göz önünde bulundurarak eşin yaşadığı bilinçli doyum ve mutluluk duygusudur. Bireyin evliliğin sağladığı faydalara ya da maliyetlere ilişkin algılarını yansıtan zihinsel bir durum olan evlilik doyumu aile kararlılığı için çok önemlidir. Evliliğinden daha fazla fayda algılayan çiftlerin memnuniyet düzeyi daha yüksekken, evliliğin kendisine getirdiği maliyetlerin fazla olduğunu düşünün çiftlerin evlilik doyumu düşüktür (Angusamy vd., 2017).

Evlilik doyumu ile ilgili literatürde yer almış çalışmaların daha çok çiftlerin birbirlerinin davranışlarını çözümlemek için yapmış olduğu çözümlemelerden oluştuğu görülmektedir. Evlilik doyumu evlilik doyumu kavramını tanımlamak için geliştirilen modellerden biri olan bağlamsal modele göre, eşlerin yüklemeleri yakın bağlama ilişkin elemanlar olarak düşünülür. Yakın bağlam, kişinin eşinin davranışlarına maruz kaldığı andaki duygu ve düşüncelerine işaret eder ve ilişkiye özgüdür. Modelde yakın bağlamın yanı sıra uzak bağlamda evlilik doyumu konusunda belirleyicidir. Uzak bağlam, eşe karşı davranışları etkileyen, kadınsı ve erkeksi kişilik özellikleri gibi, göreli olarak kalıcı kişilik özelliklerini ifade etmektedir (Bradbury ve Fincham, 1988; Kurdek, 1991).

Eşler arasındaki sağlıklı iletişim ve evlilik yaşamının uyumlu olmasına bağlı olarak gelişen evlilik doyumu çiftlerin yaşamında önemli bir rol oynamakla birlikte mental sağılığını ve psikolojik iyi oluşunu önemli oranda etkileyebilmektedir.

Evliliğinden doyum almayan eşler evliliği sürdürme konusunda tereddütler yaşayabilmekte, aile huzuru bozulmakta hem eşler hem de varsa çocuklar açısından çeşitli zorluklara neden olabilmektedir. Doyumsuz evlilik mutsuz evliliğe neden

(19)

6

olmakta ve değişen şartlarla birlikte eşlerin psikolojik iyi oluş düzeyleri olumsuz etkilenebilmektedir (Sardoğan ve Karahan, 2005).

Eşlerin psikolojik iyi olma düzeylerini ve evlilik doyumlarını etkileyen değişkenlerden biri de evlilikte problem çözmedir. Birbirlerine birçok yönden bağlı olan eşler vakitlerinin önemli bir kısmını birlikle geçirmek, birbirlerinin istek ve beklentilerine cevap vermek, ortak bir yaşam alanını paylaşmak, çeşitli zorluklarla mücadele etmek ve birçok konuda birlikte karar almak zorundadır. Bunun sonucunda doğal olarak eşler çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmakta ve aralarında problemler yaşanabilmektedir. Evlilikte yaşanan problemler eşlerin her ikisini de ilgilendirmektedir (Özgüven, 2000).

Birey günlük hayatta çeşitli problemlerle karşılaşır ve bu problemlere çözüm üretmesi gerekir. Bireyin belirlediği hedeflere ulaş için çaba sarf ederken karşılaştığı çeşitli sorunlar ve engeller ile belirlediği hedef arasındaki mesafeyi algılaması ve çözmesini içeren süreç olarak tanımlanabilecek problem çözme öğrenilmesi ve geliştirilmesi gereken bir beceridir (Morgan, 2000). Problem çözme süreci çeşitli bilişsel aşamalardan oluşmaktadır. Bu aşamalar bireyin engelin ya da sorunun farkına varması, sorun hakkında bilgi toplayarak gerçekleri değerlendirmesi, çözüme ilişkin alternatif yollar üreterek bu yolların uygunluğunu test etmesi, uygun olmayan alternatifleri eleyerek en uygun yolu seçmesi olarak sıralanabilir (Kuzgun, 1995).

İnsan tarafından meydana getirilen her kurumda olduğu gibi evliliğinde zaman içinde düzeltilmesi gereken yönler ortaya çıkmakta, evliliğin doğal akışı içinde birçok sorun yaşanabilmektedir. Eşlerin yaşanan sorunları etkin bir şekilde çözebilmesi hem evlilikten daha fazla doyum almalarını hem de daha mutlu olmalarını sağlamaktadır. Evlilikte problemlerin etkin bir şekilde çözülememesi eşlerin kaygı düzeylerini arttırabilmekte, özgüvenlerini olumsuz etkilemekte, daha fazla içsel sorun yaşamalarına ve psikolojik iyi oluş düzeylerinin azalmasına neden olmaktadır (Heppner ve Baker, 1997; Özuğurlu, 1999).

Dindarlık bireyin psikolojik iyi oluş düzeyini etkileyebileceği düşünülen bir diğer faktördür. Yapılan çalışmalar dindarlık ve psikolojik iyi olma arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bireyin varoluşsal sorulara cevap bulmasını sağlayan, sosyal destek sistemini geliştiren ve kimlik duygusu geliştirmesine yardımcı olan din

(20)

7

psikolojik iyi oluşa katkı sağlayabilmektedir. Din ayrıca bireyin yaşamında ve evliliğinde karşılaştığı olumsuz olaylarla baş edebilmesine yardımcı olabilmektedir (Ivtzan vd., 2011).

İlgili alan yazında evli bireylerin psikolojik iyi oluş düzeylerinin evlilik doyumları, dindarlık ve evlilikte problem çözme becerileri ile ilişkili olduğu görülmektedir. Ancak evli bireylerin evlilik doyumlarının ve evlilikte problem çözme becerilerinin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile ilişkisinin farklı kültürlerde ve farklı etnik kökenlere mensup bireylerde değerlendirilmesi önemlidir. Günümüzde evlilik kuruma bakışın değişmesi, evlilik yaşının artması, görücü usulü evliliklerin azalması, eğitim düzeyinin artması, geleneksel aile yapısının değişmesi gibi etkenler evli çiftlerin psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve problem çözme becerilerini etkileyebilmektedir. Dolayısıyla elde edilen veriler farklı etnik kökenlerden evli bireylerin evlilik doyumu, evlilikte problem çözme ve psikolojik iyi olma düzeyleri arasındaki ilişkiye yönelik önemli veriler sunacaktır. Bu noktadan hareketle bu evli bireylerin evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme becerilerinin ve dindarlık düzeylerinin psikolojik iyi oluş düzeylerine etkisi ele alınacaktır.

1.1. Araştırmanın Amacı

Bireyin pozitif psikolojik işlevselliği ve özerklik, çevresel hâkimiyet, bireysel gelişim, diğerleriyle olumlu ilişkiler, yaşam amaçları ve öz-kabul olarak tanımlanabilecek (Ryff, 1989) psikolojik iyi olma düzeyini etkileyen birçok faktör vardır. Bireyin psikolojik iyi oluş düzeyinin farklı etkenlere bağlı olarak değişim gösterebileceği bilinmektedir. Başta bireyin medeni durumu olmak üzere kişilik özellikleri, eşinden, ailesinden ya da çevresinden aldığı sosyal destek düzeyine ilişkin algıları, benden sağlığı, mesleği ve ekonomik durumu, duyguları, çeşitli çevresel ve durumsal faktörler gibi etkenlerin psikolojik iyi oluş düzeyini etkilediği düşünülmektedir. Özellikle son 30 yılda psikolojinin hastalık modelinden daha çok sağlık modeline odaklanması gerektiğini savunan pozitif psikoloji akımının yaygınlaşması ile birlikte bireyin psikolojik iyi oluşunun öncülleri daha fazla incelenmeye başlanmıştır (Austin, Saklofske ve Egan, 2005).

(21)

8

Toplumun temel taşı olan ailenin kurulmasını sağlayan evlilik kurumu hemen hemen tüm kültürlerde toplumsal yapıda önemli bir yere sahiptir. Bireyin yaşamındaki kişilerle özellikle de eşiyle doyurucu ilişkilere sahip olması psikolojik sağlığını da olumlu etkileyebilmektedir. Evliliklerinde mutsuz olan, sorunlar yaşayan ve bu sorunları çözme becerilerine sahip olmayan bireylerin ruh ve beden sağlıkları olumsuz etkilenebilmekte ve psikolojik iyi olma düzeyleri azalabilmektedir. Evlilik bireyin psikolojik iyi oluşunu olumlu etkileyen bir faktör olarak değerlendirilmesine karşın bireyin evlilik doyumunun düşük olması ve evlilikte karşılaştığı problemleri çözememesi psikolojik iyi oluşunu olumsuz yönde etkileyebilmektedir (Yeşiltepe ve Çelik, 2014). Bu noktadan hareketle, bu çalışmada evli bireylerin psikolojik iyi oluş düzeyleri ile evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme becerileri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır.

1.2. Araştırmanın Önemi

İnsan yaşamının en önemli dönüm noktalarından biri kabul edilen ve bireyin yaşamında temek değişikliklere neden olan evliliğin tarihi insanlık tarihi ile eşit kabul edilebilir. Evlilikle birlikte bireyler eşlerinden sosyal, ekonomik ve duygusal destek almaktadır. Sağlanan bu destek bireyin fiziksel ve psikolojik iyi oluşuna olumlu etki etmektedir. Yapılan birçok çalışmada evli bireylerin psikolojik iyi oluş düzeylerinin bekar bireylerle karşılaştırıldığında daha yüksek olduğu ve evli bireylerin daha az mental problem yaşadıkları belirlenmiştir. Özellikle evlilikle birlikte eşten sağlanan sosyal desteğin psikolojik iyi oluşa önemli bir etkisin olduğu bilinmektedir. Evlilik psikolojik iyi oluşun bileşenlerinden biridir (Canbulat ve Cihangir-Çankaya, 2014; Shapiro ve Keyes, 2008). Dolayısıyla evli bireylerin psikolojik iyi olma düzeylerini etkileyen değişkenlerin ve bu değişkenlerin psikolojik iyi olmaya hangi yönde ve ne düzeyde katkı sağladığının farklı kültürlerde araştırılması önem kazanmaktadır.

Evlilik doğası gereği beraberinde çeşitli sorunlarda getirmektedir. Karşılaşılan problemlere doğru çözüm yolları üretebilmek ve etkin problem çözme becerilerine sahip olabilmek evlilik ilişkisini ve eşlerin evlilikten aldıkları doyumu olumlu yönde etkileyebilmektedir. Karşılaşılan bir problemin çözümünde olumsuz davranışlar

(22)

9

sergilemek eşlerin evlilik doyumunu azaltmaktadır. Eşlerin etkili problem çözme becerisine sahip olması daha az kaygı yaşamalarına neden olarak psikolojik iyi oluş düzeylerini de katkı sağlamaktadır. Öte yandan evlilik doyumun iyi oluşun önemli yordayıcılarından biri olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla evli bireylerin evlilik doyumu ve problem çözme düzeylerine ilişkin verilerin iyi oluş düzeylerine ilişkin de veriler sunacağı ve değişkenleri arttırmaya ilişkin yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Evli bireylerin psikolojik iyi oluşa düzeylerini etkileyen faktörleri inceleyen çalışmaların çoğunlukla batı toplumlarında yapıldığında görülmektedir. Ülkemizde ise farklı etnik kökenden bireyler üzerinde yapılmış herhangi bir çalışma olmadığı görülmüştür. Ancak kültürel farklılıklara, dini inançlara ve etnik kimliğe bağlı olarak bireylerin psikolojik iyi oluş düzeylerini etkileyen faktörler değişik gösterebilmektedir (Smith ve Sylva, 2010). Ayrıca evliliğe yüklenen anlam da kültüre ya da dini yönelime göre değişebilmektedir (Diener vd., 2000). Dolayısıyla farklı kültürlerden elde edilecek veriler alan yazına önemli katkılar sağlayacaktır.

Ayrıca elde edilen sonuçların özellikle pozitif psikoloji hareketinin gelişmesiyle birlikte hızla gelişen psikolojik iyi olma literatürüne katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

1.3. Araştırmanın Problemi

Bireylerin evliliklerinin kalitesi, uyumu ve evlilikten aldıkları doyumla birlikte evlilikte karışlaştıkları sorunlara ilişkin etkili problem çözme becerilerine sahip olup olmamaları mutluluklarını ve psikolojik iyi oluş düzeylerini etkileyebilmektedir. Bu noktadan hareketle bu çalışmanın problem cümlesi şu şekilde ifade edilebilir: “Evli bireylerin evlilikte problem çözme, evlilik doyumu, psikolojik iyi olma ve dindarlık düzeyleri arasında anlamlı ilişkiler var mıdır?”

1.3.1. Araştırmanın Alt Problemleri

Araştırmanın alt problemleri ise aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

(23)

10

1. Evli bireylerin cinsiyetlerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

2. Evli bireylerin etnik kökenlerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

3. Evli bireylerin yaşlarına göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

4. Evli bireylerin çocuk sayılarına göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

5. Evli bireylerin aylık gelirlerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

6. Evli bireylerin eğitim düzeylerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

7. Evli bireylerin evlilik sürelerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

8. Evli bireylerin evlenme biçimlerine göre psikolojik iyi olma, evlilik doyumu ve evlilikte problem çözme düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmakta mıdır?

1.4. Sınırlılıklar

1. Bu araştırma 2016-2017 yılları arasında Mardin ili Midyat ilçesinde yaşamakta olan farklı etnik kökenlere (Arap, Türk, Kürt, Süryani) mensup evli çiftlerin katılımıyla veri ulaşımı sağlanmıştır.

2. Bu araştırmanın sonuçları, diğer evrenlere ancak araştırmanın yapıldığı evrene benzerlikleri oranında genellenebilir.

3. Araştırma kapsamında bulunan evli bireylerin evlilik doyum verileri, yalnızca evlilik doyum ölçeğinin ölçtüğü maddelerle sınırlıdır.

(24)

11

4. Araştırma kapsamında bulunan evli bireylerin problem çözme becerileri, yalnızca evlilik problem çözme ölçeğin ölçtüğü maddelerle sınırlıdır.

5. Araştırma kapsamında bulunan evli bireylerin psikolojik iyi oluşları yalnızca psikolojik iyi oluş ölçeğinin ölçtüğü maddelerle sınırlıdır.

1.5. Sayıltılar

1. Araştırma grubunun evreni temsil edici nitelikte olduğu varsayılmaktadır.

2. Araştırmaya katılan evli çiftlerin, araştırma kapsamında kullanılan ölçeklere kendileri ile ilgili doğru bilgiler paylaştıkları varsayılmaktadır.

3. Araştırmada kullanılan demografik bilgi ölçeğinin katılımcılar hakkındaki temel bilgileri kapsadığı, Evlilik doyum ölçeğinin; Evlilik doyumunu ölçtüğü, Evlilikte problem çözme ölçeğinin; çiftlerin evlilikte problem çözme becerilerini ölçtüğü ve psikolojik iyi oluş ölçeğinin bireylerin psikolojik iyi oluşlarını ölçtüğü varsayılmaktadır.

1.6. Tanımlar

Evlilik: İki ayrı cinsten insanın birbirini benimsemek, birlikte yaşamaya alışmak, birbirine yardım etmek için bir araya geldikleri toplumca belirlenen yasal bir ilişki biçimidir (Efe, 2013). Evlilik ile ilgili diğer bir tanım ise; “birbirinden farklı yönde ihtiyaçlara sahip olan ve ilgi istekleri değişkenlik gösterebilen iki bireyin beraber bir yaşama devam etmek, çocuk yetiştirmek ve ortak sorumluluklar üstlenmek gibi amaçlarla kurulan ilişkiler sistemi şeklindedir (Yeşiltepe ve Çelik, 2014).

Evlilik Doyumu: Evlilik kurumunun içinde varlığını devam ettiren çiftlerin sahip olduğu psikolojik tatmindir evlilik doyumu. Çevresel ve kişisel boyutlarıyla ele alınabilinir. Çevresel olarak çiftlerin karar verme sürçleri, evlilikteki baskın yönleri, ekonomik ve sosyal düzeyi, problem çözümüne bakış açıları şeklinde ele alınabilinir.

(25)

12

Kişilik olarak ise çiftlerin cinsel doyumu, birbirine karşı olan sevgi ve iletişim kurma şekilleridir (Sancaktar, 2016).

Psikolojik İyi Oluş: Kişinin gelişme kapasitesine, yaşam amaçlarına, diğer insanlarla kurduğu ilişkilerin niteliğine, çevresel hâkimiyetine ve özerkliğine ilişkin altı farklı boyutta yaptığı psikolojik işlevselliğe dair bütüncül bir değerlendirmedir (Ryff ve Keyes, 1995).

Problem Çözme: Kişiyi çözüme götürecek bilgilerin kazanılması ve bu bilgilerin birleştirilerek bir sorunun çözümüne uygulanabilme düzeyi (Güçlü, 2003).

Dindarlık: İnsanın her hangi bir dini ya da her hangi bir inanç sistemini kabul etmesi ve o dine ya da inanç sistemine uygun olarak yaşaması hali (Karakaya, 2008).

(26)

13

2. İLGİLİ LİTERATÜR

2.1. Aile

Ailenin ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiği kültürden kültüre değişim gösterdiği gibi sürekli değişim gösterir (Gladding, 2012). Bowen aileyi duygusal olarak birbirine bağlı bir yapı olarak görülmektedir (Kesici, vd, 2015). Literatür incelendiğinde ailenin tek bir tanımı olmadığından söz etmenin mümkün olduğu görülmektedir. Ailenin tanımı ayrıca kültürden kültüre de değişkenlik gösterebilmektedir.

Ekonomik, psikolojik, sosyal ve fiziksel işlevleri olan aile yalnızca kan bağı ile birbirine bağlanmış bireylerden daha fazlasını ifade etmektedir. Sosyal bir grup olarak aile kendi içinde bir sistemdir ve içinde bulunduğu toplumun dinamikleri ile yakından ilişkilidir. Çok eski bir geçmişe sahip olan aile kurumu işleyişi ve yapısı itibariyle çeşitli değişimlere uğramasına karşın günümüze kadar her kültürde önemini koruyarak gelmiş, toplumun inanç ve değerlerini ya da kültürünü yansıtan sistemdir.

Özellikle şehirleşmenin daha yaygın olduğu ve kadının çalışma hayatında daha aktif rol aldığı toplumlarda çekirdek aile yapısı yoğun olarak gözlemlenirken, şehirleşme ve sanayileşmenin yaygın olmadığı daha geleneksel toplumlarda geniş aile daha sıklıkla görülebilmektedir (Budak, 2009).

Gladding (2012) aileyi, “biyolojik veya psikolojik bağları olan ve aralarında tarihsel, duygusal ve ekonomik bir birliktelik olan ve kendilerini aynı evin üyeleri olarak hisseden bireylerin oluşturduğu birlik” (s.5) olarak tanımlamaktadır.Aile, bir akrabalık sistemi ve belirli duygular, değerler ve algılar ile karakterize edilen sosyal bir sistedir. Satabelli ve Bartle’ye (1995) göre ise aile, (a) ortak bir tarih duygusuna sahip olan, (b) bir dereceye kadar duygusal olarak birbirine bağlı olan ve (c) üyesi olan bireylerin ve bir bütün olarak grubun ihtiyaçların karşılanması için stratejiler tasarlayan birbirine bağlı bireylerden oluşan karmaşık bir grup olarak tanımlanabilir.

(27)

14

2.1.1. Aile Dinamikleri

Aile yaşamıyla ilgili kurallar tarihsel süreç içerisinde sosyal ve ekonomik faktörlerin etkisiyle değişime zorlanmıştır. Devrimler, ekonomik buhranlar veya doğal afetler gibi olaylar toplumların değişimine yol açtıklarından yeni kurallar getirip eskilerin terk edilmesine neden olmuştur.

Aileleri ve ailelerle nasıl çalışacağını inceleyen biri, ailelerin yaşamı üzerinde etkisi olan tarihsel, toplumsal, ekonomik ve ruhsal faktörleri ele almak durumundadır. Böyle bir bilgi kaçınılmaz olarak aileyi bir sitem olarak görmeyi zorunlu kılar. Sistem etkileşim halindeki parçalar, üniteler ve kişiliklerin birlikte oluşturduğu bir bütündür. Böyle bir birliktelikte, parçalar, üniteler veya kişiler değerlerinin davranışlarından etkilenirler. Bu nedenledir ki, bir sistem ancak en zayıf ve üyesi kadar güçlüdür. Aynı şekilde, tıpkı bir motor veya takımda olduğu gibi parçaların aralarındaki dinamik etkileşimden ötürü bir sistem olarak düşünen kişi kaçınılmaz olarak kişilikler, topluluklar ve olaylar arasındaki sistemik etkileşimi göz önünde bulundurmak durumundadır. Böyle bir inceleme aynı zamanda aile yapısında dışsal etmenler ve aile ilişkilerindeki zorluklarla baş etme çabası içerisindeki ailelerin yapılarının içerdiği gerginliği de gözden kaçırmayacaktır (Gladding, 2012).

Toplumda var olan tüm kurumlar gibi aile de toplumsal düzenin bir parçasıdır.

Zamanla toplum düzeninde yaşanan değişimlere bağlı olarak aile dinamikleri de köklü değişimlerden geçer. Aile dinamiklerinin değişime yol açan temel etken toplumsal ve ekonomik gelişmelerdir. Bu değişimle birlikte aile hiyerarşik ve asimetrik ilişkilerin yer aldığı bir yapıdan eşitlikçi ilişkiler içeren bir yapıya doğru evirilmektedir. Her ne kadar anne-baba ve çocuklar arasında bir hiyerarşinin varlığından söz edilse bile günümüzde geleneksel hiyerarşi anlayışında köklü değişimler meydana gelmektedir. Ataerkil büyük aile yapısının azalması, toplumda eğitim düzeyinin yükselmesi gibi etkenler aile dinamiklerini de yakından etkilemektedir (Bayer, 2013).

Ailenin yapısı ve dinamikleri her bir aile üyesinin karşılıklı etkileşimine olarak sağlar. Ailenin temel kuralları ve dinamikleri vardır. Ailenin sınırlarına ilişkin

(28)

15

dinamik en önemli dinamik olarak değerlendirilmektedir. Ailenin kimlerden oluştuğu, kimlerin aileden olmadığı aile açısından oldukça önemlidir ve bir sistem olarak ailenin vereceği tepkileri de belirler. Aile dışından birinin aileye ilişkin dinamiklere müdahale etmesine ne kadar izin verileceği aile açısından temel bir konudur. Herhangi bir aile üyesinin bir davranışı diğer üyeleri de yakından ilgilendirmektedir. Dolayısıyla sağlıklı bir aile yapısı tüm üyelerin etkiye açık olmasını, son söz anne-babaya ait olmakla birlikte gücün paylaşımını ve karar almada tüm üyelerin beklentilerini karşılamayı gerektirir (Başak, 1997).

2.2. Evlilik

Birbirlerine yakın ve karıştırılan kavramlar olmasına karşın evlilik ve aile birbirinden farklıdır. Evlilik aile ile yakından ilişkili olmasına karşın aileden daha özel bir kavramdır. Aile denince akla daha çok grup gelirken evlilik iki kişinin anlaşarak birlikte yaşamak ve çocuk sahibi olmak için bir araya geldikleri birlikteliği ifade etmektedir. Evlilikle birlikte erkek ve kadın kar-kova olarak devletin ve toplumun verdiği hak ve sorumluluklar çerçevesinde birbirlerine bağlanır (Özgüven, 2000).

Evlilik genel olarak bir aile oluşturmak içi atılan il adım olarak değerlendirilmektedir. Aileye ilişkin doğru bilgi alabilmek, ailenin işlevselliğinin sağlıklı olup olmadığını anlayabilmek için evliliğin incelenmesi gerekmektedir.

Birbirleriyle yakından ilişkili olan evlilik ve aile bireylerin gelişiminde önemli bir etkiye sahiptir. Evlilik daha çok eşlerin birbirlerini tanıdıkları ve anlamaya çalıştıkları, karşılıklı ihtiyaçlarına cevap vermeyi hedefledikleri dönemken aile eşler dışında çocukların da var olduğu ve önemsendiği hatta diğer aile büyüklerinin de kapsandığı bir sistemdir (Gladding, 2012).

Evlilik ve aile hayatıyla ilgili araştırmalar aile kökeni ve değişim süreci üzerine yoğunlaşmaktadır. İlerleyen dönemlerde evlilik ve aile kurumu sosyolojik kuram ve araştırmalarda yeni kuramlar perspektifinden incelenmeye çalışıldığı görülmektedir. Bireysel yaşam döngüsünü birçok alanda etkileyen evlilik kültürel

(29)

16

incelemelerde farklılık gösterse de evrensel bir kurum olarak kabul gördüğü de yadsınamamaktadır.

Evlilik geçmiş birikimleri, aileleri ve eğitim, öğrenimleri birbirinden farklı olan iki kişinin hayatlarını birlikte geçirmeye karar vermesidir. İki kişinin birlikte yaşaması, yeni süreçteki yaşamlarını paylaşması, çocuk sahibi olarak büyümelerini sağlaması gibi amaçlar doğrultusunda yapılan sözleşmeye evlilik olarak isimlendirmek mümkündür. Kısaca evlilik çiftleri devlet kontrolü altında bağlayan bir sözleşmeyi temsil etmektedir (Eşsizoğlu vd., 2012).

Evlilik, bir aile kurmak için yapılan ve toplumsal olarak tanınan 'sözleşme' olarak tanımlanabilir. Evlilik, ilgili bireyler arasında bir sözleşmeye ve karşılıklı mutabakata dayalı ilişkiler kuran ve toplumsal yaşamda önemli işlevleri olan bir kurumdur. Neredeyse her toplumda evlilik çok önemli bir sosyal olay olarak kabul edilir ve evlilik ilişkileri genel olarak sosyal kontrol mekanizmaları, aile yasaları ve / veya dini kurallar tarafından sıkı bir şekilde düzenlenir ve korunur (Gündüz-Hoşgör ve Smits, 2002).

Kadın ve erkeğin birlikte yaşamak, yaşamlarını paylaşmak, nesillerinin devamını sağlamak gibi amaçlarla yaptığı resmi sözleşme olan evlilik aynı zamanda bu sözleşmeyi yapan kişilerin hem psikolojik, biyolojik ve toplumsal ihtiyaçlarının gidermelerine yardımcı olur. Bireylerin sağlıklı bir cinsel yaşama sahip olmaları, cinsiyet rollerinin belirlenmesi, ekonomik etkinliklerin düzenlenmesi, soy çizgisinin belirlenmesi gibi etkinliklerin düzenlenmesi evliliğin temel işlevlerindendir.

Evlenmeye karar veren bireyler yaptıkları anlaşma ile hem toplumun onayını almakta hem de birbirlerine her konuda destek olmak için adım atmaktadır (Özgüven, 2000).

Zamana ve şartlara bağlı olarak değişim göstermesine karşın insanlık tarihinden itibaren var olan evlilik yalnızca kadın ve erkeğin bir araya gelerek oluşturduğu sıradan bir birleşme olarak değerlendirilemez. Bir iletişim ve etkileşim sistemi olan evlilik eşlerin birbirlerine mesajlarını ve beklentilerini etkin bir biçimde aktarabildikleri ve bu beklentilere karşılık bulabildikleri sosyal bir kurumdur. Evlilik aynı zamanda bireyin yaşamının sonuna kadar sürekliliğini devam ettirir ve aile kavramının oluşumunun temelini hazırlar (Taşbaş, 2010).

(30)

17

Geçtan’ a göre (2000) evlilik kurumu eşler arasındaki ilişkiler temel alınarak iki farklı kategoride değerlendirilebilir. Birinci kategori, kadın ve erkeğin birbirlerini bütünlemeci özellikler taşıdığı evlilik türüdür. Bu tür evliliklerde eşler arasındaki görev ve sorumluluklar net bir şekilde paylaşılmıştır. Yakın aile ilişkileri dışında kadın sosyal ilişkilerini kadınlarla erkek ise erkeklerle sürdürmektedir. Daha geleneksel olarak değerlendirilebilecek bu kategoride çocuk bakımı ve ev işleri annenin sorumluluğunda iken baba daha çok dış dünya ile etkileşim halindedir.

Kadın ve erkek birbirlerinin sorumluluklarına karışmamaktadır. İkinci kategori ise sorumlulukların daha çok paylaşıldığı evlilik türüdür. Çağdaş evlilik olarak adlandırılabilecek bu kategoride kararlar birlikte alınmakta ve eş ilişkisi arkadaşlık özelliği taşımaktadır.

Evlilik kurumu temelde üç motivasyona dayanmaktadır. İlk motivasyon olan biyolojik motivasyon; uzun süreli beraber yaşama ve kendi cinsinden nesiller üretme arzusu, karşı cins ile ilişki hazzı, beraberliği ve kendini koruma arzusudur. İkinci motivasyon olan psikolojik motivasyon, arzu duyduğu karşı cins tarafından beğenilme, sevilme, sevme, seçilme, kendi çocukları ile beraberliğin sürekli oluşundan duyulan güven ve haz duygusunu içermektedir. Sosyal motivasyon ise, toplumun beklentilerine, yasalarına uyarak yaşamın verdiği rahatlık, toplumda kabul edilen değerlere uyumla kazanılan saygınlık hazzı ve güvendir (Boran, 2003).

2.3. Evlilik Doyumu

Evlilik doyumunu kapsayan araştırmalar incelendiğinde birçok evlilik doyumu tanımı ile karşılaşmak mümkündür. Evlilik doyumu tanımlamaya çalışılırken genellikle evlilik kapasitesi, doyum ve uyum kavramlarına birlikte ele alınarak tanımlama yapılmaya çalışıldığı görülmektedir.

Evlilik doyumu kavramı, kişinin evliliğine ilişkin her bulgunun genel bir değerlendirmesini kapsamaktadır. Evliliğe ve eşe yönelik pozitif niteliklerin ön plana çıktığı, negatif değerlendirmelerin daha az önemsendiği bir değerlendirme sonucudur (Sancaktar, 2016).Evlilik doyumu; evli çiftlerin evlilikte bazı ihtiyaçlarının olması ve bu ihtiyaçların giderilip giderilmemesi sonucu oluşan algı olarak belirlenmesi

(31)

18

mümkündür (Tezer, 1996). Evlilikte üç tip doyumdan bahsedilmektedir. Bunlar;

cinsel güdünün doyumu, bireylerin yaşam gereksinimlerini ve korunma ihtiyaçlarının doyumu şeklinde sıralanmaktadır (Özgüven, 2000).

Eşlerin doyumlarının yüksek olduğu bir evlilik yalnızca doyumsuzluk içermeyen bir evlilik değildir. Finch, Harold ve Garo-Philips (2000) evlilikle ilgili olumlu ve olumsuz değerlendirmelerin birbirleriyle ilişkili olsa da, ayrı boyutlar olarak kavramsallaştırılabileceğini ve ölçülebileceğini öne sürmektedir. Evliliklerine ilişkin olumlu duygular belirten ya da olumsuz duygular belirten bireylerin hem davranışlarını hem de tutumları ve evliliğe ilişkin atıfları farklılık gösterebilmektedir.

Evlilik doyumunu yol açan etkenler basitçe evlilikte strese yol açan faktörlerin tersi değildir.

Önceki yıllarda yapılan çalışmalar evlilik doyumunu evliliğe ilişkin genel değerlendirmeleri kapsayan tek boyutlu bir yapı olarak kavramsallaştırırken son dönemde yapılan çalışmalarda olumsuz özelliklerin daha fazla yer aldığı ve olumlu deneyimlerin çok az yaşandığı evliliğe ilişkin doyumsuzluk oluşturan faktörlere de önem verilmiştir. Evlilik doyumu evliliğin olumlu özellikler üzerinde durulan ve olumsuz özelliklerin daha az vurgulandığı bir tarzda değerlendirilmesi olarak tanımlanmaktadır (Bradbury, Fincham ve Beach, 2000). Bu kavramı bir çeşit değiş tokuş ya da takas perspektifinden tanımlayan Stone ve Shackelford’a (2007) göre evlilik doyumu belirli bir kişiye evliliğin algılanan faydalarını ve maliyetlerini yansıtan zihinsel bir durumdur. Evli olduğu kişinin kendisine her yönden maliyetinin çok olduğunu düşünen kişi evliliğinden ve evli olduğu kişiden daha az doyum alacaktır. Benzer şekilde, kişini algıladığı fayda ne kadar büyükse, evliliğinden aldığı doyumda o kadar fazla olacaktır.

Evlilik doyumu bağlılık, işbirliği ve bir ortaklık içermektedir. Bu üç faktör, eşlerin evlilik doyumu seviyelerini etkileyebilir. Sağlıklı iletişimle birlikte bu üç etken ilişkinin gelişmesine ve sürdürülmesine yardımcı olmaktadır. Bağlılık eşlerin birbirlerini ilişkiyi sürdürme konusunda söz vermeleri ve bu sözü yerine getirmeleridir. İşbirliği ise eşlerin birlikte bir takım olarak hareket etme konusunda istekli olmalarıdır. Bağlılık ve işbirliğinin olduğu bir evlilik çiftler arasındaki olumlu iletişimi güçlendirerek evlilik doyumlarını artıracaktır (Whitton vd., 2008).

(32)

19

Evlilik uyumu ve evlilik doyumu genellikle birbirinin yerine kullanılan iki farklı kuram olmuştur. Evlilik uyumunun tanımı ve kapsamı üzerine tartışmalar sürüyor olmasıyla birlikte birbiri ile etkileşen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularla fikir birliği yapabilen ve sorunlarını olumlu bir şekilde çözebilen çiftlerin uyumlu birlikteliklerinin sonucu olarak evlilik hayatındaki memnuniyeti ve mutluluğu tanımlar. Bu nedenle de evlilik doyumu ile karıştırılmaktadır. Evlilik uyumu ve evlilik doyumu kavramları arasında ki yüksek benzerlik olması nedeni ile sıklıkla birbirlerinin yerine de kullanılmaktadır. Evlilik doyumu olan çiftlerin aynı zamanda evlilik uyumu olduğu kabul edilmesi üzerine bu iki kavramın farklı kavramlar olmadığı kabul edilmektedir (Çınar, 2008).

Evlilik ilişkisinin sürdürülmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri olan evlilik doyumu eşlerin her ikisinin ayrı ayrı evliliklerine ilişkin değerlendirmelerini ve evliliklerinden doyum almalarını kapsar. Doyum alınan bir evlilik eşlerin mutlulukları üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğundan dolayı evliliğin devamında da önemli bir unsurdur. Hem erkeğin hem de kadının evliliğinde mutlu olması ve evliliğinin huzurlu olduğunu düşünmesi evlilik doyumu ile ilişkilidir. Eğer bir eş evliliğinin tüm yönlerine ve eşine ilişkin memnuniyet duygusuna ve nesnel bir doyuma sahipse evlilik doyumu yüksektir (Balcı-Arvas ve Hökelekli, 2017).

2.3.1. Evlilik Doyumunu Açıklayan Kuramlar

Evlilik doyumu birçok kuramın kapsamında yer edinmiştir. Bu kuramlardan bazıları aşağıda yer almaktadır.

2.3.1.1. Karşılıklı Bağlanma Kuramı

Karşılıklı bağlanma kuramı Thibaut ve Kelly tarafından 1959 yılında ortaya atılmış olup romantik ilişkiler konusunda ve eş seçim süreçlerini incelemeyi amaçlayan birçok araştırmada da kullanılmaktadır. Bu kurama göre temel kavram etkileşimdir. Etkileşim, kişilerin iletişimi noktasında malzemeler veriyor olmasıdır.

(33)

20

Çiftler arasındaki iletişim ise mutluluk, sevinç, üzülme veya keder gibi ödül ve bedeller ise hoş olmayan duyguları ve durumları ifade etmektedir ( Houser, 2009).

Yaklaşım eşler arası ilişkilerde ödül ve bedelin önemine de vurgu yapmaktadır. Kişilerarası ilişkilerde yaşanan etkileşimde ödül ve bedelin etkisi büyüktür. Kişi için önemli olan daha fazla ödül alabileceği ancak karşılığında daha az bedel ödeyeceği bir ilişkidir. Ödül bireyin ilişkiden elde ettiği doyumu vurgularken bedel ilişkinin sürdürülmesi için sarf edilen tüm çabayı kapsamaktadır.

Ödüller bireyin doyumunu arttıran etkenlerden biridir. Kuram ayrıca ilişkide ödül ve bedellerin kontrol altında tutulmasına bağlı olarak sağlanan güce de önem vermektedir (İmamoğlu, 2008).

2.3.1.2. Öğrenme Kuramı

Öğrenme kuramı tepkisel ve edimsel koşullanma ile aşk ve evlilik sürecini açıklar. Öğrenme kuramı, evli çiftlerin birbirleri kaynaklı oluşturdukları pekiştiricin miktarı ve aktarımları kişilerin ilişkilerinin doyumunu etkilediği şeklinde açıklanmaktadır. Kuram ayrıca özellikle eşlerin evliliklerine ilişkin algılamalarında ve değerlendirmelerinde geçmiş yaşantıların ve öğrenmelerin de etkisi olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla bireyin yarar sağladığı ve pekiştirilmiş öğrenmeleri evlilikten aldığı doyumu etkilemektedir (Barkers, 1998; Birinci, 2000).

2.3.13. Yükleme Kuramı

Yükleme kuramına göre kişiler karşılaştıkları olayları ve davranışları içsel ve dışsal olmak üzere iki temel nedene yükleme eğilimindedirler. Yükleme kavramı sosyal psikoloji alanında çok sık kullanılıyor olsa da evlilik doyumunu açıklama noktasında da kullanıldığı da görülmektedir. Kuramın kapsamış olduğu içsel nedenler, tutum, yetenek, güdü, çaba gibi kişisel özellikleri, dışsal nedenler çevre, şans, gelenek, kanun gibi kişinin dışında kalan özellikleri kapsamaktadır. Dışsal nedenler ise gelenek ve görenekler, toplumsal normlar, hukuk kuralları, çevresel faktörler ve kader gibi etkenlerdir. İçsel nedenler bireyin kontrolünde olan özellikler

(34)

21

olmasına karşın dışsal nedenler bireyin dışındaki özellikleri kapsar (Houser, 2009;

İmamoğlu, 2008).

Yükleme kuramı bireyin davranışlarının içsel ve dışsal faktörlerin sonucu olarak meydana geldiğini öne sürmektedir. Birey deneyimlediği olay ya da davranışları gözlemleyerek bunları içsel ya da dışsal nedenlere yükler. Bununla bağlantılı olarak birey olayın ya da davranışın sebebi ile birlikte sorumlusunu da önemser. Bireyin yapılan davranışın ne amaçla ya da kasıtlı olarak yapılıp yapılmadığını bilmesi başkalarına ilişkin davranışlarının şekillenmesinde önemli rol oynar. Kurama göre ayrıca bireyin bir olay ya da davranışı hangi nedene yükleyeceği olayın ya da davranışın meydana geldiği koşullarla da ilişkilidir (İmamoğlu, 2008).

2.3.1.4.Kriz Kuramı

Kriz kuramı 1949'da Hill tarafından geliştirilmiş olup aile ilişkileri içerisinde karşılaştıkları stresli olaylar karşısında ne tür tepkiler gösterdiklerini açıklamaya çalışmaktadır. Karşılaşılan stres faktörleri aile sistemine etki edebilmektedir. Aile içindeki kişilerin duygusal durumu, bireyler arası çatışmalar ve ekonomik sorunlar aile dinamiklerini etkileyen stres olayları olarak kabul görmektedir (Güven, 2010).

2.3.1.5. Sevginin Evrimi Kuramı

Sevginin evrimi kuramı yakın ilişkilerde bireylerin sergilediği davranışların üç temel içgüdüye dayanarak şekillendiğini öne sürmektedir (Wilson, 1981). Bu içgüdüler korunma, koruma ve cinsel dürtü olarak adlandırılmaktadır. Korunma içgüdüsü eşe bağımlı davranışların kaynağında korunma ihtiyacı yatmaktadır. Bu ihtiyaç bireyin özellikle bebeklik ve çocukluk yıllarında anne figürü tarafından korunmasından doğan ihtiyacın devamı olarak değerlendirilmektedir. Bu görüşe göre erkeler eş seçiminde anneleri ile benzerlik gösteren kişileri tercih etmekte ve bu durum onların evlilik doyumunu etkileyebilmektedir (Gökmen, 2001).

(35)

22

Koruma içgüdüsü eşlerin birbirlerine karşı koruyucu olma istekleri ile ilişkilidir. Bu içgüdünün altında ise eşlerin birbirlerini yetişkin olarak görmekle birlikte çocuk olarak ve korunmaya muhtaç olarak da görmeleri yatmaktadır. Cinsel dürtünün altında çoğalma ihtiyacı yatmaktadır. Yaklaşım erkeklerin çoğalmak için seçici davranmadan olabildiğince çok kadınla birlikte olmak istediklerini öne sürmektedir. Dolayısıyla tek eşliliğe önem verilememektedir. Kuram tamamıyla insan içgüdülerini ön plana çıkardığından dolayı toplumsal normları önemsememektedir (Hortaçsu, 2003).

2.3.1.6. Kişiler Arası İletişime Dair Sosyal Kuram

Eşler arasındaki ilişkiyi açıklamayı çalışan yaklaşımlardan biri de Miller ve Steinberg’in (1975) kuramıdır. Kurama insanların başkaları hakkındaki görüşlerine ilişkin açıklamalar yapmaya çalışırken evlilik doyumunun eşlerin bilişsel şemalarından etkilendiğini öne sürmektedir. Her bireyin sahip olduğu ve başlarına ilişkin inanç, tutum ve bilgilerini içerek bilgi bankası karşılıklı iletişimde etkin rol oynamaktadır. Eşler arasındaki etkileşimde de benzer bir süreç işlemektedir.

Yaklaşım eşini geleneksel rollere göre algılamayıp olduğu gibi kabul eden çiftlerin evlilik doyumunun daha yüksek olduğunu öne sürmektedir. Bireyin eşini kedine özgü özellikleri ile kabul etmesi ona karşı eşitlikçi bir yaklaşıma sahip olduğunun da göstergesidir (Gökmen, 2001).

2.3.2. Evlilik Doyumunu Etkileyen Faktörler

Evlilik doyumu ve evlilik doyumunu etkileyen faktörler araştırmacıların fazlasıyla dikkatini çekmektedir. Yapılan çalışmalar evlilik doyumunu etkileyen birçok etkenin olduğunu belirtmektedir. Bu etkenlerin başında eşler arasındaki iletişimin kalitesi gelmektedir. Kaliteli iletişim eşlerin duygusal olarak ulaşılabilir olmasını, empati kurabilmelerini birbirlerine karşı şefkatli ve açık olmalarını içermektedir. Sağlıklı iletişim evlilik doyumunu yordayan en temel etkenlerden biridir (Bertoni ve Bodenmann, 2010).

(36)

23

Eşlerin kişilik özellikleri evlilik doyumunu etkiler. Eşlerin sağlıklı kişilik özelliklerine sahip olması ile birlikte birbirlerine benzer özellikler göstermeleri de evlilik doyumu üzerinde etkilidir. Bu etkenler dışında ailenin ekonomik şartları ve gelir düzeyi, eşlerin sadakat ve bağlılıkları, eğitim düzeyleri, ortak kültürel, etnik ve dini geçmişe ya da değerlere sahip olmaları, evlilikten beklentilerinin ne düzeyde karşılandığına ilişkin algıları, cinsel doyum ve mutluluk düzeyleri, çocuk sahibi olup olmamaları, evlenme yaşları, evliliğe ilişkin algıları, evliliğe isteyerek ve mutlu bir şekilde adım atmış olmaları ya da olmamaları gibi etkenler evlilik doyumunu etkilemektedir (Akt. Balcı-Arvas ve Hökelekli, 2017, s.132).

Eşlerin birbirlerine duydukları sevginin derecesi ve fiziksel olarak birbirlerini çekici bulmaları da evlilik doyumunu etkilemektedir. Eşlerin birbirlerine dokunduklarında olumlu hisler uyanması evlilik doyumlarını arttıran bir etkendir (Gulledge, Gulledge, ve Stahman, 2003). Evliliğin başlangıcında eşlerin aileleri ve arkadaşları tarafından kabul görmesi, eşlerin evlilikle birlikte yaşam tarzlarının hangi yönde değiştiği, birbirlerine duydukları güven ve verdikleri destek, birbirlerinin aileleri ile kurdukları ilişkinin niteliği, eşlerin fiziksel ve ruhsal sağlığı da evlilik doyumunu etkilemektedir (Balcı-Arvas ve Hökelekli, 2017).

2.3.3. Evlilik Doyumu ve Cinsiyet Rolü

İnsanların dünyaya geldiklerinde sahip oldukları cinsiyetin ilişkilerinde belirleyici olabileceği düşünülmektedir. Kadın ve erkeklerin farklı özelliklere sahip oldukları düşünülmektedir. Kadınların daha naif, duygusal yapıya sahip oldukları ve bu özellikler doğrultusunda ilişki kurabilecekleri kabul görürken, erkeklerin ise dışa dönük, baskın, duygularında içine kapanık özellikleri doğrultusunda ilişki kurdukları kabul görmektedir (Curun, 2006).

Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tanımlama fiziksel farklılıklardan ayrı olarak yapılmaktadır. Kadın ve erkeğin fiziksel özelliklerinden ve anatomik yapısından bahsedilirken üremeyle ilgili fonksiyonlar ön plandadır. Öte yandan toplumsal cinsiyet rolü ise bireyin dış görünüşüne bakılarak onun davranışlarına ilişkin yapılan ayrımla ilişkilidir.

(37)

24

Evlilik kadın ve erkek rolünün en yoğun görüldüğü ilişkidir. Toplumun da yüklemiş olduğu roller evlilik ilişkisinde karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal roller ilk önce eş seçiminde karşımıza çıkar. Evlilikler incelendiğinde kişilerin toplumun atfettiği normlar çerçevesinde eş seçimi yaptıkları görülmektedir. Kadın eş seçiminde evin geçimini sağlayabilecek, iyi bir işinin olması ve yakışıklı erkek olması belirleyici iken, Erkek eş seçiminde, iyi bir anne rolü ve çekici bir kadın olma gibi özelliklerin belirleyici olduğu görülmektedir (Ersöz, 1999).

Toplumun yüklemiş olduğu cinsiyet rolleri evliliğin başlaması ile evlilik içinde başlamış olur. Evlilikte de kadın rolüne daha ılımlı, yapıcı duygusallık gibi roller yüklenirken erkeklere ise kadına göre sert bir mizacın yanı sıra koruyup kollayan rol atfedilmektedir. Kadının rolü evlilikte hane içi düzeni oluşturmak, çocuklar ile ilgilenmek gibi alanlarda etkenken erkeğin rolü daha çok sosyal hayatta aile birliğini korumaya yöneliktir (Gök, 2013).

Toplumun yüklemiş olduğu ve kişilerin edinmiş olduğu bu roller evlilik doyumu noktasında belirleyici olduğu gözlemlenmektedir. Literatüre bakıldığında cinsiyet rollerine ait çalışmaların 1970'lere kadar uzandığı görülmektedir. Buda cinsiyet rollerinin 1970 ten günümüze çok az değişerek günümüze ulaştığını göstermektedir. Bu tanımlamalar iki zıt uca atfedilen tanımlamaları yani bir role ne atfediliyorsa diğerine tam tersi bir rol atfedildiğini kapsamaktadır (Özen, 1992).

2.4. Evlilikte Problem Çözme

Latince bir kavram olan “problema” sözcüğünden gelen problem kavramı herhangi bir sitemde ya da bireyin iç dünyasında sıkıntıya ya da gerginliğe neden olan, çözülmediği sürece sistemin sağlıklı bir şekilde işleyişini devam ettirmesini zorlaştıran hatta onu çalışamaz duruma getiren ve bireyi rahatsız eden durum olarak tanımlanabilir. Problem aynı zamanda bireyin ulaşmak istediği amacın önündeki engel olarak nitelendirilmektedir. Birey bir problemle karşılaşınca ondan kurtulmak ve ona bir çözüm bulmak ister. Üstesinden gelinmek istenen zorluk olarak ifade edilebilecek olan problem bireyin hedefi ile bulunduğu yer arasındaki mesafe olarak da değerlendirilmektedir (Öğülmüş, 2001).

Referanslar

Benzer Belgeler

B u kuuun, naçiz, bit itm e tin bile, ekonomik lıaıpatta ¿e 1 1 menfaatletine luuzâ/ıınınagıp ulut menfaatine halledilm e­ linden çıkabilecek edan büyük,

Psikolojik İyi oluş Halini yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla, yorda- yıcı değişkenler olarak regresyon denklemine ilk etapta demografik değişken- lerden (cinsiyet ve

 Öğretmen: Uygulanacak bölüme yönelik genel konu hakkında karar verir (Takla atma,.. golf,modern

Pozitif psikoloji çerçevesinde gerçekleştirilen araştırmalarda tevazu, daha ziyade bir karakter özelliği (disposition/trait) olarak ele alınmaktadır. Ancak bununla

(Dokuzuncu Baskı). Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık. Sporcuların Psikolojik İhtiyaçları. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim

Yapılan incelemeye göre kız ve erkek öğrencilerin somatizasyon bozukluğuna ilişkin belirtilere sahip olmalarına rağmen somatizasyon alt ölçeğinde alınan

Araştırma, iki üniversite hastanesinin onkoloji klinik ve polikliniklerinde çalışan onko- loji hemşireleri ile Nisan - Haziran 2019 tarihleri arasında yürütülmüştür.

Çalışmanın örneklemi 437 evli birey ile online anket üzerinden tamamlanmıştır. Araştırmanın bulgularına bakıldığında çeşitli bilgiler saptanmıştır.