• Sonuç bulunamadı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ Diğer

EV TEKSTİLİ DIŞSATIM

5. SONUÇ VE ÖNERİLER

5.1 Sonuçlar

Türkiye’de sektörün, işgücü ve ulaşım maliyetleri Çin’in dışında oldukça düşük olması nedeniyle AB ülkelerinden yatırım çekme potansiyeli vardır. Bu durumda Türkiye’nin gerçekte yarış için yalnız Çin değil, yine AB coğrafyasına yakın ve düşük işgücü maliyetiyle üretim yapan ülkelerden Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Çek Cumhuriyeti ülkeleri de olacaktır. Bu bağlamda İtalya’nın da kendine fason ürünlerin üretiminde Romanya ve Tunus’u seçtiği unutulmamalıdır.

Çin her ne kadar büyük bir çekince gibi algılansa da diğer bir yaklaşımla çok büyük bir potansiyel ve 1,3 milyar nüfusuyla çok büyük bir pazardır. Bundan dolayı, ülkeler yalnız "Çin tehdidini nasıl indirebiliriz sorusuna" odaklanmamalı, ayrıca "bu büyük pazara nasıl ürün satabiliriz" sorusuna da yanıt aramalıdırlar.

2005’te kotaların kalkmasıyla Türkiye’nin "Basic Products"ta AB ve ABD pazarında yarış gücünün azalacağı endişe verici bir gerçektir. Buna karşın, sezonluk moda ürünleri gruplarında, ülkemizin coğrafi konumu ve entegre üretiminden ötürü lojistik altyapısı ile AB pazarında kalıcı olabileceği olasıdır. Bunun sonucu fason üretimlerin dışında çok emek isteyen ve katma değeri yüksek olan ürünlere yönelmemiz gerektiğidir. Örneğin, Amerika’da olan bir girişimin marka vizyonu olmadan yaptırttığı 100.000 adet "basic product"ta Çin ile maliyet açısından yarış gücümüz düşüktür. Ancak ünlü bir İtalyan girişimine yapılacak 5000 "fashion product" ta Türkiye’nin belli bir yarış gücü vardır.

Türkiye tekstil ve hazır giyim sektörü markalaşma ve kendi modasını yaratmaya çalışırken, daha iyi koşullarda fason üretim fırsatlarını da

değerlendirmelidir. Çünkü sektörün kısa süre içinde tümüyle marka üretim endüstrisine entegre olması zordur.

Düşük maliyet üstünlüğüne dayanan yarışın Türk hazır giyim sektörü için etkin bir çözüm olamayacağı bir gerçektir. Bu sektördeki Türk girişimlerinin fiyatta yarış yerine moda ve markalaşmaya, kaliteli mal üretimine ve pazarlama tekniklerini geliştirmeye yönelmeleri akılcı bir çözüm olacaktır.

Türk hazır giyim sektörünün temelini düşük işçiliğe dayalı maliyetlendirme ve fiyat politikasıyla küresel platformda yer edinmiş köklü markalara fason üretim oluşturmaktadır. Bundan dolayı, Türkiye hazır giyim sektöründe kendi markasını yaratarak, başta İtalya olmak üzere Fransa ve İngiltere gibi kalite odaklı ülkeleri de düşünmelidir.

Markalaşma pahalı, çok emek isteyen, uzun bir süreçtir. Bu konuda yapılan bir yatırımın çok kısa sürede geri dönmesi olası değildir. Ancak, bir girişim marka olabildiğince kalıcı olabilecektir. Bu projenin getirilerini elde etmek için uzun bir sürece gereksinme vardır.

Turquality projesinin Türk hazır giyim sektörüne ve diğer sektörlere yeni oluşumlar açacağı bir gerçektir. Projenin başarıya ulaşması, yurtdışındaki müşterinin marka imgesiyle ilgili çekince duymaması demektir. Turquality projesi markalaşmak zorunda olan Türk hazır giyim sektörüne yarayacak bir fırsattır. Marka olgusunu oluşturmak için gerekli finansal ve altyapı desteğinin devletçe sağlanması, bu sektördeki girişimcileri güdüleyecek ve gerekli atılımlar yapmalarını sağlayacaktır.

Projenin ilk aşamada uygulanacağı ülkelerde Türk hazır giyim üreticilerinin girişim ve çabaları gerekecektir. Fransa ve İspanya moda kültürlerini tasarıma yansıtan ve uluslararası pazarda özgün markalarıyla sektörde güçlü olan ülkelerdir. Bu ülkelere gidip show-room açacak işletmelerin ilk dönemler ticari beklentilerini ikinci planda tutmaları gerekebilir. Çünkü marka olgusunu kişilerin algılaması uzun süreler alacaktır.

Proje uygulanırken Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, İstanbul Tekstil ve İhracatçı Birlikleri, Türkiye Dışsatımcılar Meclisi gibi kuruluşlardan sektördeki işletmelere stratejik danışmanlık verilmesi yararlı olacaktır. Örneğin, İspanya’da mağaza açmak markalaşma sürecinde olan bir Türk hazır giyim işletmesi için iyi bir adımdır. Markalaşma sürecinin başında olan, bugüne dek yurtiçinde parçalı sektörde bile çalışmamış ve fason üretim üzerinde yoğunlaşmış bir işletmenin imge sağlaması, show-room açması, kent seçimi ve caddelere dek irdeleme gibi konularda tümüyle duyarlılık beklenemez.

Turquality projesi Türk moda tasarımcıları için de büyük bir fırsattır. Bu projenin getirdiği finansman ayrıcalıkları ile "Türk tarzı" daha özgünleşecek ve geniş kitlelere tanıtılma fırsatı bulunacaktır. Bu projenin sağladığı yararlar ve moda tasarımcılarımızın yaratıcılığı sonucu özgün ‘Türk moda’sının oluşması olasıdır.

Bugün için tekstil ve konfeksiyon işetmelerinin araştırma-geliştirme ve eğitime önem vermemeleri sektörün nitelikli ve verimli işgücü sağlanmasına ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimine olanak vermemektedir. Ayrıca tekstil sektöründe katma değeri yüksek iplik, kumaş ve teknik tekstil ürünleri üretimi gerçekleştirilememekte ve bu alanda dışalım yoluna gidilmektedir.

Ülkemizde girişimcilerin yenileme, üretim ve teknoloji gibi pek çok gelişme ve aşamaya karşın dış pazarlarda yeterli dağıtım ve pazarlama kanallarına sahip olmaması, var olan pazarlara ve yenilerine girebilmelerini zorlaştırmaktadır. Bu alanda özellikle mağaza açma konusundaki çabalarının artarak sürdürülmesine gereksinim vardır.

Faizlerin artışı ile girişimler finansman sıkıntısı çekmekte ve üretim maliyetleri artmaktadır. Bunun sonucu, sektörde öz sermaye yitiren İşletmeler iş alanlarını değiştirmek zorunda kalmışlardır.

Pamukta. desteğin az olması nedeniyle üretimi azalmıştır. Kontaminasyon, ölü elyaf ve leps sorunlarının yanı sıra pamuğun ipliğe dönüşmesindeki yanlışlar maliyeti arttırmıştır. Eximbank kaynaklarının özel bankalara kullandırılmaması

finansman maliyetini artırmaktadır. Artan maliyetler nedeniyle girişimlerin gücü diğer ülkelere oranla azalmıştır. Tekstil ve konfeksiyonda yan sanayiler arasında işbirliği sağlanmalıdır.

Ne denli önlemleri alır ve yapılarımızı güçlendirip organize olabilirsek o oranda az zarar ile bu uzun süreci aşabiliriz. Gelecekte ise Çin büyük bir olasılıkla önünde Türkiye’yi görecektir(ÇETİNDOĞAN, S,2004).

Önemli bir konuda üretim ve ulaşımda esnekliktir. Müşteri odaklı üretim anlayışı teknik ve çalışanların altyapısının yetenekleriyle birleşince Türkiye istenilen ürünü süresinde ve istenilen biçimde gerçekleştirebilmektedir. En çok önemsenen konu ise üretim süreçlerinde ürüne katabildiğimiz tasarım değeridir. Türkiye yalnızca üreten bir ülke değildir. Tasarlayan, tasarladıklarıyla çığır açan bir ülke olma yolunda ilerleyen, kurduğu akım zinciriyle çalışanların tümü için değer üreten bir ülkedir ve her geçen gün yenilenen, geliştiren bir stratejiyle devinimlerini sürdürmektedir.

Fuarlar tüm dünyada küçülmüş butikleşmiş ve yoğun bir sektörleşme göstermeye başlamıştır. Dünyada hazır giyim ve tekstil belirsizliğini korumaktadır. Ancak fuarların geleceğini belirlemek olasıdır.

Fuar dünyası gösteriye dönüşmüş ve kendine özgü bir konsepti olan fuarlar çoğalırken her şeyin bir arada olduğu çifit çarşısı gibi fuarlar kalmamıştır. Alıcılar fuarlara salonları ve ne tür ürünleri bulacaklarını bilerek gitmeleri nedeniyle; kalite, teknik tekstil, moda, tasarım, istenilen sürede ürünün ulaştırılması, moda tekstil iş kümesi vb. araçların kullanımı yeni fuarcılık anlayışı için yeterli olacaktır.

• Hazır giyim ve tekstil konusunda özellikle yükselen Pazar ülkelerinde Türkiye’nin durumu iki konuya odaklanmıştır. Ya Çin, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerle benzer kulvarda yarışma sürdürülür. Bu oluşumda büyük bir olasılıkla ülke olarak zararlı çıkarız ya da AB ülkeleri içinde yer alan tekstil sanayilerinin gerçekleştirdiklerine benzer yapısal değişiklikleri yapmayı ve yeni yarış üstünlükleri kazanmayı başarır ve yarış içinde değil birbirlerini tamamlayıcı ortaklar olarak benzer kulvarda birlikteliği ve uyumu sağlarız.Bu

ülkeler sürekli kazançlı olduklarından ötürü ülkemizde kazanacaktır. Tekstil sektöründe yavaş ya da aşamalı değişim yöntem ve uygulamalar yerine hızlı, ve uzun süreli stratejilerle markalaşma gibi Türk tekstiline değişiklik yaratacak yapılandırmalarda devlet –özel sektör işbirliği etkin olmalıdır.

5.2 Öneriler

Bilinçli bir şekilde gerçekleştirilecek yeniden yapılanma ile yüksek kalitede üst sınıf moda marka ve özel çok seçenekli hazır giyim, tekstil, konfeksiyon ve ev tekstili ürünleriyle, yüksek performanslı teknik tekstil ürünlerinin araştırıldığı, geliştirildiği, üretildiği ve satıldığı piyasa oluşturulmalıdır.

Gelecekte tekstilcilerin küçülmeye gideceği ve küçük üretim tesisleriyle daha üst gelir grubundaki müşteriye hizmet verecekleri olasıdır. Türk moda tasarımındaki bu ivmeyi kalıcı yapmanın yolları da aranmalıdır. İtalya moda fuarları benzerinde fuarların Türkiye’de de düzenlenmesi bu alanda büyük bir atılım olacaktır. Dünya markalarının Türkiye’ye çağrılması, koleksiyonlarını ülkemizde sergilemeleri, bilgi alışverişi ve en önemlisi bunu bir "alışkanlığa" dönüştürmek önemlidir. Her yıl Milano’da, Paris’te yapılan defilelerin ve moda fuarlarının İstanbul’da yapılması sağlanmalıdır.

Yeni yükselen pazarlarda var olan tüketicilerin pek çok ürünlere karşı yabancılaşma olgusu, tutundurma çalışmalarında iletilecek imgelerin duygusal olmaktan çok bilgilendirici, gerçekleri açıklayıcı ve öğretici olması gerekir. Pazara yeni giren işletmelerin imge oluşturmak yerine birincil istemi oluşturması için strateji oluşturmaları gerekmektedir. Medya planlaması yapmak, gerek iletişim araçlarının yetersizliği, gerekse veri eksikliği nedeniyle son derece güç olup, en uygun tutundurma yöntemi halkla ilişkiler ve aracılara yönelik satış geliştirme yöntemleridir. Pazarlama kampanyalarının önde olmayı sağlamak üzerine oluşturulması ve toplumların referans gruplarından yararlanılması girişimlere büyük

ayrıcalıklar sağlayacaktır. Promosyonlar ve sponsorluklar bu pazarlarda tüketicilerin ilgisini çekecektir.

Ar-ge, iletişim teknolojilerinde değişiklik getirilmeli ve eğitim politikaları içerisinde mesleki eğitimlerin kalitesi yükseltilerek Tekstilde çeşitlilik güçlendirilmelidir

• Kalite, hızlı teslim, satış sonrası servis vb. güçlü yönlerimizin etkin kullanımı gerçekleştirilmelidir.

• Yatırımlar kapasite artırımı yerine, teknoloji ve bireylere yapılmalıdır.

• Dünyadaki en iyiler izlenmeli ve onların teknolojileri Türkiye'ye getirilmelidir.

• Marka değerine daha çok önem verilmeli ve fasonculuktan markalaşmaya geçilmesi için, pazarlama teknikleri geliştirilmelidir.

• Değişik tekstil ürünleri geliştirmek için know-how alınmalı ve üretim diğer illere de kaydırılmalıdır.

• Ekonomik ve sosyo- kültürel konular ele alınmadan mal ve hizmetlerle ilgili tasarılar oluşturulmamalıdır.

• Ürünlerin tasarım, ambalaj, markalama ve satış sonrası hizmetleriyle ilgili stratejiler orta sınıf tüketicilerin istemlerine uygun olması gerekir.

• Ekonomik olanakların yetersizliklerine karşın bu ülkelerin tüketicileri, kaliteli dışalım malları kendi yerel ürünlerine isteklidir. Çünkü bu tüketicileri yaşadıkları deneyimler nedeniyle, fiyatın satın almada tek etken olmadığını görmüşlerdir.

• Kalite, stil, satış sonrası hizmetlerin de satın alma kararlarında etkili olduğu; bu pazarlarda dağıtım ve depolama sorunları nedeniyle ürün tasarımı ve ambalajlamaya ayrı bir özen gösterilmesi gerekmektedir.

• Tüketicilerin satın alma sıklığı çok, satın alma tutarı ve ölçüsü ise azdır. Bu durum küçük boyutlu ürünlere olan istemi arttırmaktadır. Birim başına düşen maliyetlerin bu durumda yüksek olacağı açıktır. Bu pazarlarda tüketicilere küçük boyutlu ve uygun fiyatlı ürün sunabilmek için girişimlerin hedef

maliyetlendirme ve tasarım aşamasında en uygun fiyatı oluşturacak çalışmaları yapması gerekir.

• Tüketicinin sosyo- kültürel alışkanlıklarını değiştirmeyi beklemek yerine, mal ve hizmetleri o ülke tüketicilerinin satın alma alışkanlıklarına uyarlanmalıdır. • Yükselen Pazar ülkelerinde istemi sağlamak ve ilk kez denenecek mal ve

hizmetleri satın almaları için yaygın tutundurma çalışmalarına gereksinme vardır.Bu pazarlardaki tüketicilerin uzun yıllar değişik kültür ve geleneklere kapalı oldukları düşünülecek olursa pazarlama ve diğer tutundurma çalışmalarına özen gösterilmelidir. Çin ve Rusya gibi büyük pazarlarda çok çeşitli toplumlar vardır. Bu tüketicilerin kültürel, sosyal, politika ve dini konulara olan duyarlılıkları ele alınmalı, tutundurma, ambalajlama ve marka adı belirlemede onların önem verdiği değerleri olumsuz etkileyecek uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Gerçekleşeceği öngörülen önerilerin Türk hazır giyim sektörüne ve diğer sektörlere yeni oluşumlar getireceği doğaldır. Başarıya ulaşılması yurtdışında var olan müşterinin marka imgesiyle ilgili risk duymaması demektir. Bunu da ülkemiz girişimcileri sağlayacaktır. Çünkü geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’nin yarış ayrıcalığı, kalitesi, hızı, üretim ve ürünü istenilen sürede verme esnekliği ve elbette tasarım yetisidir.

Kaynakça

1. AKIN, Eşref. “Fasoncular can derdinde” Hedef Dergisi 147, 15 Mart -15