• Sonuç bulunamadı

2.KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1 Dünya Hazır Giyim Sektörünün Yapısı

2.4 Hazır Giyim Sektörünün Türkiye’deki Gücü

AB Türk tekstilinin en önemli pazarı ve dünyanın en büyük dış alım yapan ülkeler topluluğudur. Çin ve Hindistan gibi emek maliyetinin düşük olduğu ülkeler ise pazarda Türkiye’nin en büyük rakipleridir. Bu rekabetin 2005 ve izleyen yıllarda tüm tekstil kotalarının kalkmasıyla beraber Türk tekstilini çok daha fazla zorlayacağı görülmektedir.

Türkiye aşamalı olarak teknoloji gerektirmeyen emek-yoğun üretimini rekabetçi ülkelere örneğin Çin, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelere yaymalıdır. Bu olgunun gerçekleşmesi durumunda ise üretim maliyetleri sorun olmayacaktır. Çin ülkemiz adına bir ayrıcalığa dönüşecektir. Bu bağlamda komşu ve çevre ülkeler ile Doğu Avrupa ülkeleri de yatırım açısından incelenebilir ülkeler olacaktır. Ancak gerçekte önemli olan üretim kalitesini yurtdışında da tutturabilmektir. Emek-yoğun sektörden çıkmak, işsizliği arttırmayacak Ülke endüstriyel gelişime koşut olarak eğitime yatırım yaptığında, toplumsal bir değişim yaşanacak ve entelektüel sermaye dediğimiz kavram yeni bir üretim etmeni olarak karşımıza çıkacaktır.

Türkiye’de tekstil sanayi orta ve büyük ölçekte, sermaye-yoğun çalışan ortalama 2000 girişimin yer aldığı yaklaşık 1 milyon kişinin istihdam edildiği, hazır giyim sanayi ise küçük ve orta ölçekli, emek yoğun 30000’in üzerinde girişimin bulunduğu ve 2 milyon kişinin istihdam edildiği bir alandır. Genelde sektörün %80’i KOBİ özelliği göstermektedir.

Bu özellikler AB gibi bir pazarda son tüketiciye ulaşılan hazır giyim düşünüldüğünde, sektördeki girişimlerin gücü ve sayıları yeterli değildir.

Uluslararası marka rekabetine geçiş kolay değildir. Dolayısıyla marka pazarlamasına geçişte girişimcilerimizin yeni bir oluşum için eğitim ağırlıklı politikalar izlemeleri gereklidir.

Uluslar arası rekabet koşullarında Türk girişimlerinin aralarında uyum sağlamaları çok önemli bir sinerji oluşturacaktır. Bu denli çok girişimin bulunduğu sektör, sivil toplum kuruluşlarıyla yakın ilişkilerini sürdürmeli ve ortak hareket etmelidirler. Türk tekstilindeki bir diğer sorun girişimlerin genelde KOBİ oluşlarıdır. AB gibi geniş bir pazarda finansal yönden güçlü olmak rekabet gücünü birebir etkileyecektir. Bu nedenle girişimlerin birleşmeleri ve salt büyüme hedefinden cayılmaması gerekir.

Türk tekstili için örnek olan Zara, İspanyol tekstil markalarının en önemlilerinden biridir ve yaptığı pazarlama çalışmaları ile global markaların gücünü kırarak dünya pazarını etkisi altına almıştır. Bu başarının en önemli kaynağı moda çalışmalarında yatmaktadır. Tüketici isteklerini çok iyi izleyen Zara ortalama 200 tasarım uzmanı ile pazar gelişmelerine ve tüketici isteklerine odaklanarak koleksiyon oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra reklam giderleriyle tüketiciye uygun fiyatlar sunabilmiş, etkin mağazacılık anlayışıyla rekabetini Portekiz gibi daha rekabetçi ülkelere sağlamıştır. Dolayısıyla Türk tekstili bu olguyu iyi değerlendirmelidir. Levi’s 1970’li yıllarda 501 serisiyle tüm dünyayı etkilemiş ve pazarda çok güçlü bir yer edinmiştir. Ancak yıllar geçtikçe tüketici grubunun kültürel değişimini izleyememiş, ürün geliştirememiş ve dolayısıyla rakiplerinin gerisine düşmüştür.2000 yılında 2 milyar dolarlık ciro yitirmiştir. Ayrıca son olarak ABD’de San Antonio’ daki fabrikasını da kapatan bu girişim eski gücünü aramaktadır. Belirtildiği gibi tüketici isteklerine cevap veremeyenler, değişime uyum sağlayamayanlar gelecekte yok olacaktır.

Dünya’nın en büyük spor giyim markalarından olan Nike 2006 yılında 10 milyar dolarlık bir ciroya ulaşmıştır. Bir ABD firması olan Nike’ın ABD içinde üretim tesisi olmayıp, üretimini tüm dünyaya yaymış, maliyet ayrıcalığı olan özellikle Uzakdoğu gibi alanları seçmiştir. Girişimin gücü ise markasından ileri gelmekte ve büyük sponsorluk anlaşmalarıyla bu güç artmaktadır. Bu örnekte,

gelecekte Türkiye için hedef dışsatımında rekorlar kırmak değil uluslararası markalar oluşturmak olmalıdır.

Gelişen, değişen, yenilenen ve sınır tanımayan dünya ticareti, tüm alanlarda olduğu gibi tekstil sektöründe de etkinliğini sürdürmektedir. AB pazarı için maliyet rekabetine dayalı üretim yapan Türk tekstili özellikle 2005 yılı sonrası bu alışkanlığını sürdüremeyecektir. Sektör uluslar arası ticaretin kurallarına uymalı ve AB’de rekabetçiliğini sağlamak adına etkin bir şekilde varlığını sürdürebilmek için moda-marka ekseninde çalışmalı ve bu alanda çeşitliliğe gitmelidir. Bu tip değişim sonrası büyük bir olasılıkla Türk tekstil markaları profesyonelleşme ile birlikte AB pazarında yerini alacaktır. Tersi bir durumda ise bu pazarı yitireceklerdir.

Rekabete karşı koyabilmenin önemli bir diğer yolu da güçlü markalar yaratılmasıdır. Bu nedenle, kendi iç pazarında bile tüketicilerin güçlü yabancı markaların satın alınmasının arttığı ülkemizde karşı koyabilmenin yolu olarak markalaşma öne çıkmaktadır. Çin’in artış gösteren dışsatımında düşük kaliteli ürünlerde olması, buna karşın, yüksek kaliteli ve yüksek fiyatlı ürünlerdeki dışalımının artması bu düşünceyi desteklemektedir.(Shafaeddin,S.M.(2004. Vol.15 S.109-144)

Yüksek Kaliteli ürünlerin, satın alma gücüne bağlı olarak, ulusal ve uluslar arası pazarlardaki başarı şansını arttırdığı ortaya koyulmaktadır. (Ercan, E.”Journal of Textile and Apparel,Technology and Management,Vol 2,No:4,s:1-8)

Bunun yanında Çin dışsatımda düşük maliyetli ancak düşük kaliteli ürünlere yönelmişse de, markalaşmanın önemini sezmiş güçlü markalar yaratmaya yönelik çalışmalara başlamıştır.(TaylorGail “China textile Trade”2004,s–136–140)

Bu nedenler, işletmelerin kendi markalarını Pazara sunmalarını gerektirmektedir. Markaların başarı şansı ise doğrudan yaratıcılık, yenilik ve etkin pazarlama iletişimine bağlıdır. İşletmelerin üretimlerine nicelik açısından değil, değişen Pazar koşullarına da duyarlı nitelik açısından da bakması gerekmektedir.

Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerden Japonya’nın yeterliliğinin en yüksek oranda azalacağı ve bunun öncelikle Asya ülkeleri için son yıllarda bu ülkeye dışsatım

artışına neden olacağı düşünülmekle birlikte, Japonya’nın ülkemiz için de özellikle konfeksiyon sektöründe önemli bir yeni pazar olabileceğini düşündürmektedir.

Gelişmiş ülkelerin tersine Asya ülkelerinin yeterliliklerinde % 49’luk, Çin’de ise % 39’luk bir artış olacağı öngörülür.(www.foreigntrade.gov.tr,2002)

Gelişmiş ülkelerin hammadde sağlama kaynaklarını Asya ülkelerine yönelttikleri durumu ele alındığında, işgücü ve diğer girdi maliyetleri açısından pahalı duruma gelen ülkemiz girişimlerinin, Asya’da gelişmekte olan ülke pazarlarında işbirliği olanaklarını araştırma çalışmalarını yoğunlaştırmaları gerektiği sonucuna varılmaktadır.

En önemli pazarımız olan AB pazarında Çin ile yoğun bir yarışa girmemiz olasıdır. Dolayısıyla, Türkiye gelecek yıllar için strateji çalışmalarında, AB pazarında karşılaşacağı bu yoğun yarış durumuyla baş edecek önlemler için yoğunlaşması ve pazardaki konumunu yitirmemek adına güçlenmesi zorunludur. ABD pazarında, Meksika’nın NAFTA ‘dan ötürü elde ettiği kazanımları Çin’e kaptırmaya başlaması , bu konuya ilişkin ilginç bir örnektir.(EFE, 2005)

2007 yılında ülkemiz tekstil (elyaf, iplik ve kumaş) dışsatımı 2006 yılına göre %17,5 oranında bir artışla 6,6 milyar dolara ulaşmıştır.2007 yılında ev tekstili dışsatımı 2006 yılına göre % 8,5 oranında artarak 2,2 milyar dolar olmuştur.

AB ülkelerine 2007 yılında 3,5 milyar dolarlık tekstil dışsatımı gerçekleştirilmiştir. Bu olgu, geçen yılın eş dönemine göre % 14,5’lik bir artış anlamına gelmektedir.

AB ülkelerine yapılan dışsatımda en büyük payı % 10 ile İtalya almıştır. İtalya 658 milyon dolar ile Türkiye’nin en büyük tekstil pazarıdır. İtalya’yı sırasıyla Rusya Federasyonu, Almanya, Romanya, Polonya ve İngiltere izlemektedir. Türkiye’nin en çok hazır giyimde dışsatım yaptığı ülke Almanya’dır. (DTM,2007)

Tüketim artışındaki bu eğilim ülkemiz tekstil ve konfeksiyon sektörü dışsatımı için maliyet açısından Çin’e karşı yarışta zorlanacağı, ABD ve Japonya’nın

potansiyel tüketici ve alıcı durumunda olacağı ve Avrupa Birliği’nin tüketici olarak öneminin oransal açıdan azalmaya başlayacağını simgeler.

Türkiye en büyük iki pazardan AB pazarına yaptığı 5,5 milyar dolar dışsatımı ile AB hazır giyim dışsatımının %6,5’ını, ABD pazarında ise 1,1 milyar dolar ile %1,7’sini karşılamaktadır.(GÜRLESEL, Can, F,2002, s:18)

Yine Çin’in ve diğer Asya ülkelerinin genel olarak sahip olduğu yetersizlikler noktasında, Türkiye’nin uluslararası pazarlarda yarış gücü üstünlüğünü elde edecek çalışmalara ağırlık vermesi önemsenmelidir.

Tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülkemiz gibi yoğun genç nüfusa sahip ülkelerde ise önemli bir istihdam kaynağı olma özelliğine sahiptir.