• Sonuç bulunamadı

Siyasi Gücün OluĢumunda ve Tespitinde Etnik Yapının Rolü

1.3. Etnik Kırılganlığın Afganistan Üzerindeki Etkileri

1.3.1. Siyasi Gücün OluĢumunda ve Tespitinde Etnik Yapının Rolü

Hükümet ve kabilelerin tek bir sistem kurdukları ve birbirlerini tamamladıkları ölçüde Afganistan'da hükümet kurma esası ve temeli kavim ve kabile eksenine dayalı olmuĢtur. 1747‟de Afganistan‟ın kuruluĢundan 1980‟e kadar ülkedeki hükümetler tek bir etnik grubun iktidarı ve egemenliği altında olmuĢtur. Nitekim son iki yüzyılda Afganistan'da siyasetin tarihsel özü olarak etnik köken her zaman siyasal iktidarın belirleyici faktörü olmuĢtur. BaĢka bir deyiĢle etnik köken kanalının siyasal gücü ve dolayısıyla tarihi belirlemesi Ahmet ġah Abdali döneminden bu yana siyasi sistemde yalnızca bir etnik grubun(PeĢtunların) istek ve talepleri doğrultusunda gerçekleĢtiği görülmektedir (Amiri, 2005: 12).

Son iki yüzyılda Afganistan'daki herhangi bir siyasi sistemin meĢruiyeti üç temele dayanır:

1- Saltanat: Siyasi sistemin Ģeklini belirler. 2- Din (Hanefi gelenek)

3- Etnik yapı. Bu da PeĢtun hükümeti ile eĢanlamlı olmuĢtur. (Pahlavaniyan, 1998: 108).

Bu üç paye arasında etnisite, siyasi gücü Ģekillendiren ve meĢrulaĢtıran en etkili ve önemli unsur olmuĢtur. 1929'de Tacik etnik gurubundan olan Habibullah Kalakani'nin kısa süreli hükümetinin öyküsü, etnisitenin Afganistan'daki siyasi sistemin meĢruiyetinde ve siyasi iktidarın oluĢmasında en önemli unsur olduğunu ortaya koydu. Çünkü o hem Hanefi mezhebindendi hem de kendini sultan olarak tanımladı. Ama Tacik‟ti PeĢtun değildi. Bu yüzden aceleci bir hükümeti vardı ve çok kısa sürede hükümet gücünü kaybetti. Afganistan'ı araĢtıran birçok araĢtırmacıya göre, etnik köken bu rejimin çöküĢünde en etkili faktörlerden biri oldu (Herevi, 1983: 48).

Hâlbuki o birçok dini ve mezhebi iddia ile siyasi güce sahip olmuĢtu. Etnik kökene dayalı siyasal iktidarın oluĢumu ve kurulması arasındaki iliĢki iki yönlü bir iliĢkidir. Bir yandan; iktidar yapısını inĢa etmek ve onların üstünlüğünü tesis etmek etnik ve kabilesel desteği gerektirir. Öte yandan etnik köken, politikayı etkileyen faktör olarak, halkın desteğine karĢı, halkın taleplerine iktidar yapısına girerek iktidar sahiplerini bu talepleri karĢılamak ve savunmak zorunda bırakmaktadır. Güç ve etnik köken arasındaki bu birbirine bağlı iliĢki, uzun vadeli bir tarihsel süreç içinde Afganistan'daki siyasetin ve iktidarın doğasını belirledi ve bunu doğal bir hale getirdi (Herevi, 1983: 49).

Ġktidar ve etnik egemenlik yapısında etnik köken rolünün önemli unsurlarından biri, siyasal iktidarın güçlendirilmesinde ve yaygınlaĢtırılmasında etnisite unsurunun kullanılmasıdır. Böylece, bu unsur, siyasal iktidarın kazanılmasında hayati bir rol oynadığı gibi, iktidarın temellerinin güçlendirilmesinde de özel bir yere sahiptir. Siyasal iktidarın pekiĢtirilmesi için etnisitenin kullanılması birçok hususa sahiptir. Bunlardan biri, devletin müttefik etniğin, diğer kabileleri baskı altına alıp boyunduruk altına almaya yönelik güç ve hislerinin kullanılmasıdır. Bu yöntem her zaman Afganistan'da stratejik ve stratejik bir çözüm olarak kullanılmıĢtır. Afganistan'ın ünlü tarihçisi Ghulam Mohammad Gubar, Abdul Rahman Han'ın acımasızlıklarını bildirdikten sonra, sistemine ve insancıl olmayan politikalarına

karĢı ayaklanmaların bastırılması konusunda Ģöyle diyor: “Böyle durumlarda Abdul Rahman Han’ın en zararlı yöntemi yerel bir isyanı bastırmak için sadece silahlı askerleri göndermekle yetinmezdi, belki de farklı bölgelerden, zorunlu olarak silahlı askerler oluşturur ve isyancılara karşı kullanırdı. Böylece; Afganistan’ın farklı etnik grupları arasında düşmanlık tohumlarını ekerdi. Birlik ve ulusal birliği yaralardı”(Gubar, 1993: 663).

Bu politika çeĢitli Ģekillerde Afganistan tarihinde kullanılmıĢtır. En yakın durumda, Taliban‟ın, dini ve mezhebi iddialarına rağmen, Afganistan'daki diğer kabilelere egemenlik kurmak için etnik gücü ve duyguları kullandığını hatırlamalı. Dini temellerin yanı sıra, Taliban'ın oluĢması ve geniĢlemesinin en önemli kaynağı ve felsefesi etnik amaç ve menfaatleri idi (Arifi, 1999: 195).

Taliban'ın tarihsel misyonu, 1990'lı yıllardan itibaren yavaĢ yavaĢ bozulan ve 2000'li yıllarda son nefesini çeken PeĢtun yönetimini ve etnik egemenliği yeniden sağlamaktı. Bu nedenle, Taliban'ın coğrafi kaynağı, Afganistan'ın PeĢtun ikametgâhı olan güney ve doğu kısımlarıdır. Ġktidarı güçlendirmek için etnisite unsurunu kullanmanın diğer bir yönü, diğer halkları iktidardan çıkarmak ve zayıflatmaktır. Bu konudaki temel hedef, bu halkların iktidardaki etniğin egemenliğine karĢı birleĢmesini önlemektir. Madalyonun diğer tarafında iktidarın dıĢında kalan diğer etnik gruplar arasına nifak sokmak ve iktidardaki etniği birleĢtirmek yatıyordu (Arifi, 1999: 196).

Böylece etnik eksenli siyasal iktidar yapısı, bir taraftan diğer insanlara karĢı etkin etniğin dayanıĢma ve birliğini artırırken öte yandan, siyaset dıĢında kalmıĢ diğer etnik gruplar arasında bölünmeler yaratan önlemler alınmaktaydı. Nihai hedef etnik egemenliği herhangi bir yöntemle korumak ve pekiĢtirmekti. Bu bağlamda, etnik çıkarları sağlamak ve egemenliği pekiĢtirmek için din ve mezhepsel duyguların çokça faydalandığına Ģahidiz. Ġktidarın konsolide edilmesi ve geniĢlemesi için etnisite unsurunu kullanmanın diğer bir yönü, eğilimlerin, motivasyonların, değerlerin ve hatta etnik geleneklerin giderek politik iktidarın egemenliğine karar vermesidir. Politik ideolojilerin temel iĢlevi, siyasal iktidarın meĢrulaĢtırılması ve iktidar iliĢkilerini geniĢletmek ve derinleĢtirmektir. Bu nedenle siyasi güç ve

sürekliliği daima politik ideolojiyi gerektirir. Bu politikanın tüm boyutlarının etnik çatıĢmalara neden olduğu ve Ģiddetlendirdiği açıktır. Diğer halkları bastırmak ve kontrol altına almak için kuvvetlerin ve etnik ideolojinin kullanılması Afganistan'daki kabileler arasında nefret tohumlarına ve derin sosyal nĢfaka sebep olmuĢtur. Dahası, etnik egemenliği sağlamlaĢtırmak için bir çözüm olarak halklar arasında bir anlaĢmazlık yaratılması etnik iliĢkilerde çok olumsuz sonuçlar doğurmuĢtur. Ve nihayet, etnik milliyetçilik (Pashtunstime) ve haklı bir etnik güç ideolojisi olarak seçilmesi, ulusal bir kimlik krizine ve etnik çatıĢmaların yoğunlaĢmasına yol açmıĢtır (Arifi, 1999: 198).