• Sonuç bulunamadı

Siyaset Hayatının İncelikleri ve Genel Sorunları

III. BÖLÜM: İÇERİK AÇISINDAN HİCİV

1.1. Siyaset Hayatının İncelikleri ve Genel Sorunları

Hiciv dizelerinde siyasi pratiklerin ve politik ilişkilerin çarpıklığından sıkça şikâyet edilmiştir. Örneğin siyaset hayatını 1931-1950 arasında CHP’de devam ettirmiş Fazıl Ahmet, politikanın ihtiraslı insanlara göre olduğunu dile getirir. Aykaç, orada güzellikleri takdir eden, olumlu/iyi değerler üretenlere pek rastlanmayacağını şu beyitle ifade eder: “İhtirasın

kümesinde her vakit çok kaz öter/ Politika bahçesinde zaten bülbül az öter!” (Aykaç, 1952:

84). Aykaç, “Politika” adlı manzumesinde de, siyaseti bir piyese benzetir. Siyasetçilerin onur ve haysiyet gibi kavramların arkasına saklanarak maskeleyici ve aldatıcı tavırlar takınmasından yakınır:

Bazen maval okuyarak bazen dahi kırk ezan Hep hamiyet sikkesini sürmede her kalpazan. Politika oyununda gerçi bazen perdedir

96 Siyaset dünyasının en yaygın iki fraksiyonu sağ ve sol olarak sayılabilir. Sağ-sol çatışması, Fransız İhtilali’nden itibaren dünyanın geneline yayılmış ve az çok her ülkede yankı bulmuştur. Fazıl Ahmet Aykaç’a göre Türkiye özelinde iki siyasi tarafın değerleri ve savundukları farklıdır: “Ne tuhaf ki yurdumuza sağdan gelir solculuk!/ Her bahçeyi eşeliyor,

politika çapası/ Safsatadan bir şişe var şamatadan tapası!” (Aykaç, 1952: 48). Zaman zaman

sol ve sağın pratikte yer değiştirebildiğini ifade eden şair, ciddiyet ve tutarlılıktan uzak bir siyaset hayatının tablosunu çizmiştir.

Şairlerin ikiyüzlü, riyakâr ve güvenilmez sıfatlarıyla niteledikleri siyasetin dili gündelik hayatınkinden farklıdır. Bu dilin yalan dolan ve riya ile inşa edildiğini belirten Aykaç, hürriyet, özgürlük, adalet gibi sık duyulan kelimelerin ters anlamıyla kullanılabileceğine dikkati çeker: “Ne yazık ki politika her yalana torbadır;/ Hürriyetten dem uran da birçok defa

zorbadır!” (Aykaç, 1952: 58). Fazıl Ahmet, başka bir hicvinde benzer bir şekilde siyasi

hafızaya göndermelerde bulunarak baskı kuracak olanların çoğu kez özgürlük söylemine başvuracağını söyler: “Her kim derse oldum artık ben hürriyet lalası/ Anlarım ki çekecektir

bir ‘tahakküm’ palası!” (Aykaç, 1952: 83). Aykaç, mizahi dizelerini de içeren son kitabı İkinci Sis’e adını veren uzun manzumede Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinin söyleyiş özellikleriyle

ve aynı karamsarlıkla ülkedeki siyaset sahnesine değinir. Şair burada isim vermese de DP’yi kastederek Türkiye’deki muhalefet anlayışını yermektedir:

Şayet sezecek olsa küçük, en küçücük kâr Hürriyeti imhaya koşan yapmacık ahrar! Ey hakk u hakikat soyup etrafa salanlar Bî âr u haya raksa çıkan kahbe yalanlar! Feryada gelir dinlese kabrinde tutuklar Rabbim, hele Rabbim, o nutuklar, o nutuklar Bin türlü riya halka edildikçe ifade

“Millettedir ancak!” denilen kukla irade! (Aykaç, 1952: 9)

1946-60 arasında DP milletvekilliği yapmış Faruk Nafiz ise siyasi dili yererken meclisten örnekler vermiştir. Faruk Nafiz’e göre hakaret seviyesine varan, yaralayıcı bir iletişim şekli siyaset hayatına sonradan girmiş ve politika camiasını savaş alanına çevirmiştir. 1950 seçimlerinin hemen öncesinde yayımladığı manzumesinde bu durumu şöyle ifade eder:

Lâfı “Bayım!”la açıp “Ulan!” diye bitirmek Siyâset âleminde bir nevi destân-ı harb!

97

Bu terimler gireli seçimler lügatine

Oldu toptan, tüfekten dehşetli lisân-ı harb! (DO, 1950: 1050)

Siyaset dünyası hakkındaki hiciv ve mizah örneklerinin bir bölümü seçimler hakkındadır. Tek Parti Dönemi’nde seçim hareketliliği parti bazında değil kişisel planda gerçekleşmiştir. Çünkü 1931 haricinde yapılan seçimlerin (1923, 1927, 1935, 1939, 1943) tümünde milletvekili olabilmek, Tek Parti tarafından listeye eklenme koşuluna bağlıdır. (Güvenir, 1982: 235) Bu sebeple şairler vekil olma isteklerini mizah diliyle ifade etmişlerdir. Hiciv içeriğine sahip olmayan bu tip mizahi dizelerde edebiyat, siyaset ve sanat dünyasından aday olmayı aklına koymuş isimler anılıp meclise girmek isteyen simaların artı ve eksilerinden bahsedilir. Örneğin 8 Şubat 1935 tarihinde yapılacak seçimler hakkında 31 Ocak 1935 tarihli Akbaba’da şöyle bir manzumeyle karşılaşmak son derece doğaldır:

Kurdum saylavlığı iyiden iyi, Yükselmek istedim akran içinde. Şubatta çıkacak güzel listeyi

Bekliyor gözlerim duman içinde (DO, 1935: 5)

DP’nin kurulmasıyla beraber (1946) çok partili seçimler yapılmaya başlanmıştır. Artık parti liderleri ve vekil olmak isteyenler halkı ikna etmek zorundadır. Bu durum iktidar ve muhalefet çatışmasını da beraberinde getirmektedir. İktidarla muhalefet arasında seviyeli bir iletişimin mümkün olmayacağını savunan Orhan Seyfi, CHP ve DP örneklerinden hareketle çok partili hayata geçiş sırasında yaşananları özetler:

Verir mi devleti insan, kolayca başkasına? Bu aşkı tattı mı bir kerre, hepsi bir yanadır! Muhalefetle sevişmekte iktidar ammâ,

İnanmayın, yine onlar gelinle kaynanadır! (Orhon, 1953d: 4)

Seçim zamanlarında parti başkanlarının halkı ikna etmek için meydanlarda söylem değiştirmeleri de hiciv dizelerine yansımıştır. 1950 seçimleri öncesinde, Mizah dergisinde Hamdullah Suphi’nin de kullanmış olduğu sivrisinek müstearıyla yayımlanan bir manzumede adayların amiyane tabirle “nabza göre şerbet vermesi” gerektiği dile getirilmiştir:

Esen havaya göre getirmelisin tekbir; Tekbir getirmezsen eski putları devir. Üst yanını bilirsin, seçilirsen hele bir!

Kavaktan ne farkın var? Haydi, göster boyunu!

98 Seçim zaferine ulaşabilmek amacıyla politikacıların zaman zaman vaatlerinde ileri gittikleri, hatta gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsız sözler verdikleri görülmektedir. “Konya’ya Deniz Getirme” sözü, siyaset hayatında bu bağlamda kullanılan mizahi kalıplardandır. Yusuf Ziya Ortaç, 1954 seçimleri öncesinde çıkan dizelerinde adayları bu açıdan uyarır:

Girmez siyasete din ile iman, Konya’da yapılmaz elbette liman Nutuk çekiyorken dikkat et aman:

Palavra atmaktan kaçılmalıdır! (Çimdik, 1954: 7)

Siyasetçilerin seçim öncesi yurt içi gezilerine ağırlık vermeleri de mesleklerinin gereklerindendir. Politikacı seçmenle bütünleşmek için ziyaretlerini ve nutuklarını arttırmakla yükümlüdür. 1957 seçimleri öncesinde Akbaba dergisinde yayımlanan bir manzumede yurt içi gezilerinde sıkça boy gösteren bir siyasetçinin hâli 17. yy. tekke şairi Kul Nesimî’nin “kime ne?” ayaklı koşmasının pastişiyle alaya alınır:

Gah çıkarım yurt dışına, İktidara sordular kim,

Seyreylerim âlemi. Seçmen ile hoş musun.

Gah inerim yurt içine, Hoş olayım, olmayayım,

Seyreder âlem beni. Seçmen benim kime ne.

Ah...seçmen seçmen.. Ah..seçmen seçmen...

Seyreder âlem beni Sen benimsin kime ne.

(Garip Seçmen, 1957: 13) Önceki dönemde mecliste yer almasına rağmen son seçimlerde aday gösterilmeyen siyasetçilerin partilere karşı tutumunda hissedilir bir değişiklik yaşanmaktadır. Liste dışında kalan bu kişiler, parti yönetimini abartılı bir dille eleştirmeye başlamaktadır. Aziz Nesin, 1957 seçimleri öncesinde bu duruma düşen vekillere ironi diliyle yol gösteren bir hiciv manzumesi yazarak çıkar çatışması uğruna yapılan eleştirilerin siyasi tutarsızlık olduğunu belirtir:

Bu seçim listesinde vermezlerse sana pay, Seni merkezden eğer göstermezlerse aday, Bütün iç yüzlerini sen de birer birer say, Dayanamadım dersin bu gidişe sayın bay... İhtiyacın yok senin herhangi bahaneye,

Baktın zaman uymadı, sen uydur zamaneye! (Falan Filan, 1957a: 8)

Seçim sürecinde verdiği kararla siyaset dünyasını şekillendiren halk da ülke politikası üzerinde söz sahibidir. Bu sebeple seçimle ilgili olumsuzluklar alaya alınırken halka yüklenip onu bilinçsizlikle suçlayan dizeler yazılmıştır. 1952’de Akbaba dergisinde yayımlanan “Mavi

99 Boncuk” adlı bir manzumede halkın ağzından toplumun seçimlerde dikkatsiz ve tutarsız davranışlar göstermesi eleştirilir:

Bir aceb meşrebimiz var ki pederden miras Acıyıp yoksula varlıklıyı itâm ederiz. İsteriz kimseciğin gönlünü incitmemeyi Hepsinin nermî-i asabına ikdam ederiz. Ellerin derdine kurban edip âmâlimizi Sormadan illet ü esbâbını âlâm ederiz. Ellerin şevkını mâl eyleyerek kendimize

Bilmeden aslını bir neşeli hengâm ederiz. (Siyasî, 1952a: 3)

Politikacıların seçim sonrasında vaat ettiklerini yerine getirmemeleri ve seçildikleri bölgeyle ilgilenmemeleri sıkça karşılaşılan bir sonuçtur. Cengiz Alpay’ın Kahkaha dergisinde yayımlanan dizelerinde bu genel yanlışlık yerilmektedir:

Kazanmak istersen seçim zamanı, Bir sürü palavra atarsın dostum. Ondan sonra gelir geçim zamanı,

Paso! diye caka satarsın dostum. (Alpay, 1951b: 72)

Tüm bu siyasi davranış şekillerini, isimler ve partilerden bağımsız olarak hicveden şairler, meclise girebilmiş siyasetçilerin ve partilerin çalışma şekillerini alaya almaktan geri durmamışlardır.