• Sonuç bulunamadı

Çok Partili Siyasi Hayata Geçiş ve Demokrat Parti

III. BÖLÜM: İÇERİK AÇISINDAN HİCİV

1.3. Tarihî Seyir İçinde Siyasi Partiler ve Kuruluşlar

1.3.3. Çok Partili Siyasi Hayata Geçiş ve Demokrat Parti

Önceki bölümde bahsedildiği gibi Cumhuriyet’in ilanından sonra muhalif seslerin dile getirildiği çeşitli partiler kurulmuşsa da bunların ömürleri fazla olmamıştır. Tek Parti rejimi kısa süreli kesintilerin dışında politika sahnesinin yegâne oyuncusu olma niteliğini korumuştur. Türkiye’yi ekonomik açıdan sarsan İkinci Dünya Savaşı son bulduğundaysa (1945) faşist ülkeler ve tek adam yönetimleri mağlup olmuşlar; Amerika ve Britanya önderliğindeki Batılı devletler ile Sovyet Rusya galibiyetini ilan etmiştir. Kendi çıkarları gereği Batı bloğunda yer almayı seçen Türkiye’de demokrasiyi öne çıkartıcı birtakım siyasi kararlar alınmış, ülke içinde özgürlüklerin alanı genişletilmiş, basına önceki dönemlere göre geniş bir hareket alanı sağlanmış ve kapatılmış olan Tasvir-i Efkâr, Tan ve Vatan gibi önemli gazeteler tekrar yayın hayatına başlamıştır. Dış siyasette ise savaş sonrası kurulacak Birleşmiş Milletler anlaşmasına imza atılmıştır.

145 Bu toplu durum içinde Tek Parti yönetimi ve Millî Şef, kurulması muhtemel bir ikinci partiye soğuk bakmamıştır. Cumhurbaşkanı İnönü, savaş sonrasında şartların daha demokratik bir siyasi sisteme olanak sağlayacağını vurgulamıştır. Hatta 1 Kasım 1945 tarihli meclis konuşmasında “Bizim tek eksiğimiz hükûmet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. (...) Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde milletin çoklukla vereceği oylar gelecek iktidarı tayin edecektir.” (Timur, 1991: 15-16) sözleriyle kurulacak bir muhalefet partisine açık desteğini belirtmiştir.

DP’nin kuruluşunu etkileyecek ilk belirgin vaka, 1945 Mayıs’ında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun özellikle topraklara devletçe el koyma hakkı veren 17. maddesine dair gerçekleşe tartışmalar sırasında yaşanır. Alınacak karar birçok toprak ağasını ürkütür ve bir “muhalefet korosu”nun doğmasına zemin hazırlar. Kanuna yönelik pek çok eleştiriden farklı biçimde dönemin genç siyasetçisi Adnan Menderes, Türk tarımının sorunlarını bilen bir büyük çiftçi olarak toprak reformuyla ilgili eleştirilerini “millî egemenlik”, “Meclis’in üstünlüğü”, “demokratik rejim” gibi ilkelerle birleştirir. (Timur, 1991: 12) Menderes eleştirisiyle ilgi çekse de kanun, itirazlara rağmen kabul edilir ve 11 Haziran 1945’te yürürlüğe girer.

Bu gelişmelerden sonra Celâl Bayar (1883-1986), Adnan Menderes, Fuat Köprülü (1890-1966) ve Refik Koraltan (1889-1974)’dan oluşan dört CHP vekili “Dörtlü Takrir” adlı önergelerini parti grubuna sunar. Bu önergede genel olarak ülkede ve partide siyasal liberalleşme talep edilmekte ve Türkiye’nin de dünyanın geri kalanı gibi demokratikleşme yolunda ilerlemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Önerge İsmet İnönü’nün isteğiyle reddedilir. Parti içi muhalefet, önergenin reddiyle susmaz. Menderes, Köprülü, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu gibi isimler, Tan ve Vatan gazetelerinde özgürlük ve demokrasi taleplerini dile getirmeye başlar. Eleştirileri sebebiyle Menderes ve Köprülü 21 Eylül 1945’te CHP’den ihraç edilir. Yaşanan siyasi gelişmeler üzerine Celâl Bayar milletvekilliğinden istifa eder. Refik Koraltan da 27 Kasım’da partiden çıkarılır. (Koçak, 1989: 137-141)

CHP’den ayrılan bu dört vekil, 7 Ocak 1946 tarihinde DP’yi kurar. İlk Genel Başkan da Celâl Bayar olur. Parti programı iki ana görüş etrafında kaleme alınır. Partinin siyasal amacı ülkede demokrasinin geniş ve ileri ölçüde gerçekleşmesini sağlamak, ekonomik faaliyetlerde ise özel girişimi ve sermayeyi esas kabul etmektir. DP, laikliği dinsizlik biçiminde algılamadığını ve inanç hürriyetinin de diğer özgürlükler kadar önemli olduğunu savunur. Parti kurulduğu ilk zamanlar özellikle idari baskılardan şikâyetçidir. CHP ise muhalefet

146 karşısında bazı demokratik adımlar atmıştır. Bu çerçevede parti içinde “Değişmez Genel Başkan” ve “Millî Şef” sıfatları kaldırılmış, sendikaların kurulmasına müsaade edilmiş, Matbuat Kanunu’nun 50. Maddesi kaldırılarak gazete kapatmak zorlaştırılmıştır. Fakat muhalefetin talep ettiği serbest seçim ve gizli oy prensipleri kabul edilmemiştir. (Koçak, 1989: 142-143)

DP, 21 Temmuz 1946’da açık oy-gizli sayım yoluyla yapılan genel seçimlere katılarak mecliste 66 milletvekiliyle temsil edilir. Bundan sonra DP siyaset hayatında yükselişe geçer.

Mecliste, sert Recep Peker Hükûmeti’ne muhalefet efen DP’liler, İsmet İnönü’nün 12 Temmuz 1947’de yayımladığı beyanname nedeniyle CHP’nin eleştirilerinde geri adım atmasının ardından güç kazanırlar. Recep Peker’in istifa ederek yerine Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay gibi daha ılımlı isimlerin kurduğu hükûmetlerin gelmesiyle ülkede nspeten daha demokratik bir hava esmeye başlar. Günaltay Hükûmeti’nin en önemli girişimi olarak sayılabilecek bir kararla 16 Şubat 1950’de seçim yasası değişir. Yeni yasanın kabulünden sonra 14 Mayıs günü yapılan genel seçim sonucunda Türkiye’de iktidar değişmiş olur. (Koçak, 1989: 153-154)

DP, ilk dört yıllık yönetiminde gerek siyasal gerekse ekonomik olarak iktidara geldiği liberal platformu korumuştur. Yasal çerçevedeki bazı anti-demokratik ögeleri ayıklamıştır. Batı ile sıcak ilişkiler kurmuş ve bunun sonucunda Türkiye NATO’ya üye olmuştur. (Tunçay, 1989: 178-180) Boş topraklar işletmeye açılarak tarım alanları genişletilmiş ve tarımda makineleşmeye gidilmiştir. Yollar, köprüler yapılmış köyler ekonomiye bağlanmıştır. İhraç sanayii, şeker, dokuma, çimento alanlarında dikkate değer hamleler yapılmış demir, bakır üretimleri de yükselmiştir. Sonuçta 1950-54 arasında millî gelir %38.9 gibi yüksek bir oranda artmıştır. Bununla birlikte DP memur sultasını kıran parti olarak bilinmiştir. Halk kendisini hor gören bir yönetim anlayışına, DP’nin aracılığıyla başkaldırmıştır. Yüzyılların getirdiği ibadet alışkanlıklarının suç olmaktan çıkması da halkı manen ferahlatmıştır. (Eroğul, 1990: 88-89) Tüm bu başarılı politika ve hizmetler sonucu parti oylarını 1954 seçimlerinde artırmıştır.

1954 seçimleri sonrasında kötüye giden ekonomik durumun da etkisiyle çeşitli demokrasi ihlallerinin yaşandığı bir dönem olmuştur. Karma listeyle seçime girme yasaklanmış ve Devlet Radyosu iktidarın kontrolüne alınmıştır. 1955’de gerginleşen Kıbrıs Sorunu nedeniyle 6-7 Eylül’de İstanbul’da kitlesel olaylar yaşanmıştır. Bunun sonucunda

147 sıkıyönetim kararı alınması ve İçişleri Bakanı’nın istifası gibi olaylar DP’nin iktidarını zedelemiştir. DP içindeki muhalifler de istifa ederek Hürriyet Partisi’ni kurmuşlardır. 1956 yılı boyunca da süren politik belirsizlik sonucu Eylül ayı başlarında erken seçim kararı alınmıştır. (İnan, 2007: 120) Bu dönem sonrasında gözlemlenen bir vaka da yazar, sanatçı, bürokrat ve aydın kesimin kendi sosyal durumları nedeniyle iktidarı eleştirmeye başlamasıdır. Cem Eroğul bu tutum hakkındaki bakış açısını şöyle aktarmaktadır: “Bir general, bir profesör

veya bir gazete yazarı, kasabadan yeni gelmiş bir türedi zenginden daha az saygı görmeyi kolaylıkla hazmedemiyordu. Bu psikolojik eziklik, bu zümrenin Demokratlara husumet beslemesinde ihmal edilemeyecek bir etmen oluşturmuştur.” (Eroğul, 1990: 132).

27 Ekim 1957’de gerçekleştirilen seçimlerde DP üçüncü kez iktidar olmuştur. Öte yandan önceki dönemdeki olumsuzluklar nedeniyle partinin oyları yüzde ellinin altına düşmüş, CHP ise oylarını arttırmıştır. Seçimlerden sonra muhalefet cephesinden pek çok itiraz dile getirilmiştir. DP’nin siyasi konumunu yıpratacak bu itirazların ardından muhalefet sertleşmeye ve buna paralel olarak siyaset ortamı gerginleşmeye başlamıştır. Oylarının azalması DP’nin başından itibaren sarıldığı “millî irade” anlayışını da zaafa uğratmıştır. Seçim sonrasında siyasi baskıların yanında ekonomik sıkıntılar da devam etmiş ve Ağustos 1958’de devalüasyon yapılmıştır. (İnan, 2007: 120)

Gelişmeler karşısında hükûmet iktidarın sürekliliğini sağlamak için geniş bir toplumsal destek sağlayıp seçimler dışında da kitle hareketini sürekli kılmayı hedeflemiştir. Bu amaçla 12 Ekim 1958’de Vatan Cephesi kurulmuştur. (Yıldırmaz, 2008: 184-186) 1958 yılında daha önceden devam etmekte olan iktisadi zorlukların artması şikâyetlerin yoğunlaşmasına yol açmış bunun sonucu olarak da, genelde olduğu gibi siyasal rejim sertleşme temayülü göstermiştir. (Eroğul, 1990: 165) Olumsuz ekonomik tablonun yanında 1958 yılında ortaya çıkan Irak Devrimi de DP’yi kendisine karşı bir müdahale olabileceği doğrultusunda tedirgin etmiştir.

Nisan 1959’da İsmet İnönü’nün Ege illerini kapsayan bir propaganda gezisi düzenlemesi ve bu geziye Yunan General Trikupis’i esir aldığı Uşak’tan başlaması, DP’nin de kalesi olan bu şehirde tepkilere neden olur. İsmet İnönü “Uşak Olayı” olarak da bilinen saldırıda başına atılan bir taşla yaralanır. Bu gezi sonrası, 4 Mayıs tarihinde İstanbul’a dönen muhalefet lideri, Yeşilköy Havaalanı’ndan İstanbul’a girerken bir grup tarafından Topkapı’da durdurulur ve aracı taşlanır. 1960 başlarına gelindiğindeyse, İnönü, Kayseri’ye gitmek üzere

148 yola çıktığında bu defa treni durdurulur ve Ankara’ya geri dönmesi istenir. Muhalefet lideri bu isteği reddeder ve 3 saat bekletildikten sonra Kayseri’ye gitmesine izin verilir.

Bu tip olaylar, gergin siyasi havayı daha da ağırlaştırarak DP’yi zor duruma sokar. Darbe sonrasında yapılan mahkemelerde de hükûmetin önde gelenleri, muhalefet liderinin karşı karşıya kaldığı bu olaylar sebebiyle yargılanır. 1960 yılının artan siyasi tansiyon ortamında DP, muhalefeti askerî ayaklanma çıkarmakla suçlar ve bu konuyla ilgili olarak Meclis Tahkikat Komisyonu kurulmasını ister. 18 Nisan’da tamamı DP’li vekillerden oluşmuş ve olağanüstü haklara sahip bir komisyon kurulur. 28 Nisan’da İstanbul Üniversitesi’nde hükûmet karşıtı protestolar baş gösterir ve bir öğrenci hayatını kaybeder. Mayıs 1960’ta DP’nin kurduğu Tahkikat Komisyonu, ordu içindeki oluşumları incelemeye başlar. Bunun üzerine 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri hükûmet aleyhine sessiz yürüyüş yaparlar. 27 Mayıs 1960’taysa Adnan Menderes Kütahya’ya gitmek üzere yoldayken Kurmay Albay Alparslan Türkeş (1917-1997) Ankara Radyosu’ndan DP Hükûmeti’nin devrildiğini ilan eden bildiriyi okur. (İnan, 2007: 120-122)

Hükûmetin ileri gelenleri tutuklanıp Yassıada’ya götürülür. Yassıada’da kurulan mahkemeler, 14 Ekim 1960’tan 15 Eylül 1961’e kadar 11 ay sürer. Burada 228’i ölüm cezasıyla olmak üzere toplam 592 sanık yargılanır ve hükûmetin ileri gelenlerinin de içlerinde bulunduğu 15 kişinin idamına karar verilir. (Özdemir, 1989: 198-199) Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu (1910-1961), Maliye Bakanı Hasan Polatkan (1915-1961) hakkındaki idam kararları MBK tarafından onaylanır. Bayar’ın cezası yaşı gereği müebbet hapse çevrilirken Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın cezaları 16-17 Eylül 1961 tarihinde infaz edilir.

DP henüz resmî olarak kurulmadan mizahçıların yazı ve dizelerine konu edilmiştir.67 İlk zamanlarda partiye dair eleştiriler dile getirilirken siyasi kadrosu hakkında pek de doğru olmayan tahminlerin yapıldığı görülmektedir. Örneğin, 14 Haziran 1945’te Zahir Güvemli’nin yayımladığı bir manzumede yeni bir parti kurulmasını gazete yazılarıyla teşvik

67 Yusuf Ziya, DP hakkındaki ilk mizahi yazılarından birini 7 Haziran 1945’te yayımlamış ve yeni kurulacak partinin ismini vermiştir. Halk Partili Ortaç, yazıda yeni partinin siyaset dünyasında olumlu bir açılım olabileceğini belirtirken CHP’ye yöneltilen “kendini halkın üzerinde görme” eleştirilerine de kızmıştır: “İkinci

parti kuruluyormuş, Demokrat Partisi! Tuhaf şey... Ya biz ne oluyoruz? Biz Halk Particiler, yirmi yıl içinde pek mi Aristokrat olduk? (...) Adı ne olursa olsun, iç politikanın bu yeni yavrusunu, son günlerde, Meclis kürsüsünde ve gazete sayfalarında görür gibi oluyoruz: Köy Enstitüleri’nde başka düşünüyor, Toprak Kanunu’nda başka düşünüyor! Yeni fırka, Halk Partisi içinde, ağızları ayrı, karınları ayrı ses çıkaran kimseleri, bir vantrlok tuhaflığından kurtaracaktır.” (Ortaç, 1945: 3).

149 eden CHP’li Tevfik Rüştü Aras’ın (1883-1972) böyle bir girişim içinde olacağı ifade edilmiştir:

Duyulmadı nedense şu Toprak kanununda Behçet Kemal Çağlar’ın köpürüp çağlaması!

Halk Partisi’nden başka parti lâzımmış bize,

Bay Aras’a mı kalmış bu işi sağlaması? (Dehrî-i Zaman, 1945e: 7)

Kuruluşundan sonra DP için kaleme alınmış hicivler, partiyi hedef alan siyasi eleştirilere paralel bir şekilde şiddetlenmiştir. Henüz kurulduğu ve muhalefette olduğu yıllarda partinin mizah edebiyatında sert tepkilerle karşılaştığı görülürken parti tek başına iktidar olduktan sonra eleştirilerin şiddeti artmaya başlamıştır. Parti hakkındaki hicivlerin asıl sertleştiği dönemse 27 Mayıs askerî darbesinin sonrasıdır. Bu dönemde gerek parti gerekse yöneticiler hakkında özel hayattan, siyasi kararlara kadar pek çok hiciv yazılmıştır.

DP, teşkilatlanmaya başladıktan sonra hicivler yayımlanır. 1946 seçimlerinde CHP Ordu milletvekilliği yapan Yusuf Ziya Ortaç, Akbaba dergisinde, “Demokrat Parti Marşı” isimli manzumesini yayımlar. Burada partinin varlığını her alanda sergilemek için istekli tavrı alaya alınır. Ortaç, uzun süre İş Bankası Genel Müdürlüğü yapmış Celâl Bayar’ın, DP’ye dâhil etmeye çalıştığı iki bankacı Yusuf Ziya Öniş (1892-1960) ve Muammer Eriş’i (1892- 1973) dizelerinde anarak genel başkanın çabalarını gülünçleştirir. Ortaç Cumhuriyet’in ilanından sonra devlet eliyle kurulan işletmelerin isimlerini de bankacı adlarına kafiyeler. Böylece Bayar’ın siyasi ve ekonomik güç kazanma çabasında olduğu iddia edilir. Partinin diğer isimleriyse kendi kimliklerine uygun sıfatlarla tasvir olunur:

Bugün değilse yarın bizimdir: Öniş, Eriş! Yerde, gökte, denizde ne varsa bizim her iş! Yüniş, ipekiş, camiş, etiş, otiş, şekeriş!

Liderimiz Bayardır: Yurdun en demokratı,

Menderes Çiçeronu, Köprülüdür Sokratı! (Çimdik, 1946: 6)

Yusuf Ziya’nın DP’nin girişimlerine karşı mizahi yaklaşımını gösteren manzumesinden 2 hafta sonra 30 Nisan 1946 tarihli Akbaba’da “Demokrat Parti İlahisi” adlı bir pastiş yayımlanır. Burada Celâl Bayar’ın önderliğinde toplanan partililerin CHP’yi eleştirip demokrasiden dem vurmaları alaya alınır. Partinin önemli isimlerinden Refik Koraltan ve İstanbul İl Başkanı Kenan Öner, imamesi Celâl Bayar olan bir tespihin taneleri olarak tasvir edilir:

150

Halk Partisi deyu deyu... Kenan Öner madde sayar: Durmaz öter bülbülleri Tesbihimin Celâl Bayar Demokrasi deyu deyu!.. İmamesi deyu deyu!..

(Demokrat Dede, 1946: 4) DP, kısa sürede çeşitli kesimlerin umudunu bağladığı bir parti hâline gelir. Farklı ihtiyaç ve beklentilerdeki grupları birleştiren önemli ortak noktalar demokrasi ve hürriyettir. DP’liler tarafından bu iki sözcük tüm konuşmalarda ve iktidara yöneltilen eleştirilerde geçer. Yusuf Ziya, bir hicvinde DP’nin demokrasi ve hürriyetten bahsederken güttüğü asıl amacın “rant” olduğunu Celâl Bayar’ı kastederek anlatır:

Atılıp canla başla hürriyet savaşına: Ziyafet sofrasının geçmeliyiz başına! Beklemeye vakit yok: Bastık yetmiş yaşına!

Aman dikkat çocuklar: C.H.P. uyanmasın!

Ateş etrafı sardı: Çevir kazı yanmasın! (Çimdik, 1947a: 4)

Yusuf Ziya Ortaç, bir pastişindeyse muhalefet saflarındaki DP’lilerin demokrasi arayışlarını eleştirirken, partinin vekillerinden Ahmet Tahtakılıç’ı konu edinir. Tahtakılıç’ı Tevfik Fikret’in “Kılıç” manzumesindeki söyleyişle yeren Ortaç, vekilin özgürlük yanlısı açıklamalarından ötürü onu Celâl Bayar’ın elindeki bir demokrasi kılıcına benzetir. Alphonse Daudet’nin (1840-1897) Taraskonlu Tartarin romanındaki hayalperest Tartarin tipine de telmih yapılan dizelerde Ahmet Tahtakılıç, romantik ve hayalperest olmakla beraber etkisiz bir demokrasi meraklısı şeklinde tasvir edilir:

O zaman ey ebedî Tartaren-i Hürriyet, Kesilir gayrı gönüllerdeki ümmid-i felâh O zaman dest-i demokrât-ı Celâli’de ayân Sana baktıkça dolar gözlere bir kanlı eza, Olarak bizlere elbette verirsin hüsran; Sana ey seyf-i muhalif, sana ey berk-i kaza,

O zaman pür dehşet Sana ey tahta silâh!

(Çimdik, 1947b: 6) Siyaset hayatındaki tecrübesinin önemli bir kısmını Tek Parti Dönemi’nde kazanmış isimlerden Fazıl Ahmet Aykaç da DP’yi ve partinin çevresindeki şahısları mizahi dizelerine konu edinmiştir. Aykaç, DP yönetiminin beraberinde yozlaşma getirdiği düşüncesindedir. “Duymakta gönüller şunu nefretle ve yasla/ Dolmakta bu yurdun içi hep küfle ve pasla” dizeleriyle yozlaşmış bir ülke tasvir eden Aykaç, aynı manzumeyi DP’nin ileri gelen ismi Fuat Köprülü ve CHP’li olup yeni partiyi destekleyen Tevfik Rüştü Aras’ın dansıyla tamamlar: “Bundan daha parlak sanırım sahne görünmez,/ Dans etse Fuat Köprülü hep

151 DP’nin sözlerine inanılmaması gerektiğini ima eder ve riyadan söz açar: “Kestiremem ne

olacak işin şimden sonrası/ Her tarafa kurulmuştur bence (Riyâ!) sofrası!” (Aykaç, 1952: 24).

Fazıl Ahmet, 1948’de Aydede dergisinde yayımladığı manzumesinde DP lideri Celâl Bayar’ın dertlere deva olamayacağını ifade etmek için ismini ilaç şirketi Bayer’le birlikte cinaslı olarak kullanır: “Bu çarşıda her şey zaten, şimdi aynı ayarda/ Ne “Bayer”de ümidim

var ne de sayın “Bayar”da!” (Aykaç, 1948: 1). Aykaç “Demokrasimizin Al Bir Doğanı

Hakkında” adlı manzumesinde de DP dönemindeki yozlaşmadan genel olarak bahsederken Fuat Köprülü ve Adnan Menderes gibi partinin ileri gelen iki ismiyle 8. Dönem DP milletvekili General Sadık Aldoğan’ı dizelerine dâhil eder. Aldoğan hakkında “Görürüz hayli

acaip paşalar gerçi, fakat/ Ne kadar yılda acep böylesi meydana gelir?” der. Aykaç, DP’nin

siyasi söylemlerini hedef alan dizelerle eleştirilerine devam eder ve en sonunda Menderes’i de sorgulayacağını söyler:

Onun elhanını duydukça gider sabr u karar Onun ilhâmı ile Köprülü imâne gelir

(…)

Ne bu halkın tükenir duyduğu bin bir boş söz Ne de hayfaki elem kıssası payana gelir Ne zaman bilmiyorum Tanrı acır halimize Ne zaman taliimiz rahmet-i rahmana gelir Sorarım ben bu suali zürafa-yi dehre

Sıra artık bu sefer Hazret-i Adnan’a gelir (Aykaç, 1952: 25-27)

Aykaç, DP’nin mutlak zaferiyle sonuçlanmış 1950 seçimleriyle ilgili kaleme aldığı, Tevfik Fikret’in “Balıkçılar” manzumesinin pastişi şeklindeki dizelerde uyarılarını sıralar: “Bugün geçim deniz gibi; kuru sözle dolmaz ha!/ Hele seçim kadın gibi; hiç inanmak olmaz

ha!” (Aykaç, 1952: 66). Şair başka bir manzumesindeyse Adnan Menderes’in

çevresindekilerin söylemlerine bakarak havaya girmemesi gerektiğini, baki olanın sadece Allah olduğunu anlatır:

Çaldıkça yâran bin “ceres” Taşmakta Adnan Menderes. Ondan derim ben her nefes,

“Allah bes, baki heves!” (Aykaç, 1952: 46)

1954 seçimlerinden sonra da DP hakkında eleştiriler şiddetlenir. Özellikle artan fakirlik, yanlış siyasi tercihler, şahsi çıkarlar peşinde koşma ve popülist politikalar üretme gibi konularında hicivler yoğunlaşır. Örneğin ticari anlaşmalardan komisyon almakla suçlanan

152 Fatin Rüştü Zorlu, 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra görevinden alınıp NATO temsilciliğine atanınca Akbaba’da şu hiciv yayımlanır:

Ne çıkar vekillik elden gittiyse, Kendimi bir lâhza hicrana salmam. Paris’te üç katlı şatom sağ olsun! Yumruğum çenemde efkâra dalmam Döviz komisyonu işi bittiyse, Polatkan misali ben yaya kalmam Uşağım, şoförüm, otom sağ olsun! Yolum Fransa’dır: Nato’m sağ olsun!

(İmzasız, 1955: 3) DP’nin popülist politikalarını eleştiren bir manzume de 26 Ocak 1956 tarihli Akbaba’da çıkmıştır. Dizelerde seçim zaferi uğruna çeşitli vaatlerde bulunan DP’li siyasetçiler yerilmektedir:

Her şey oyla oluyor, siz oy verin yeter ki, En küçük köyü bile yaparız Dersaadet! Köyleri il yaparak imar ettik vatanı, Apartıman halinde yükseliyor cehalet! Gagasını leyleğin kesip kuşa benzettik,

Aşık attık hoca ile göstererek rekabet! (İmzasız, 1956: 7)

Gerek CHP gerekse DP hakkında hicivler yazmış isimlerden biri olan Aziz Nesin, 1956’da yayımladığı manzumesinde DP’li milletvekillerinin 1950 öncesinde eleştirdikleri Tek Parti’den bir farkları kalmadığını dile getirir. Nesin’e göre DP’li yöneticiler iktidarın maddi olanaklarını sömürmektedir:

Eski şeflerle hesap keseli,

Demokrat oldum da doğrulttum beli. Gurupta muhalif rüzgar eseli, Kapımda bekleyen Kadillak nerde? Kadillak markalı nazlı sevgilim, Ah! Ey benim makam otomobilim! Afvet eğer hata etmişse dilim,

Kapımda bekleyen Kadillak nerde? (Falan Filan, 1956: 10)

DP iktidarının ilk dört yılında iyiye giden ekonomik veriler zamanla olumsuz yönde seyretmeye başlar. Aziz Nesin, DP’nin ticaret ve ekonomi politikalarına değindiği manzumesinde ithalat ve ihracat dengesinin bozulmasını ve yanlış ekonomik hamleleri iğneler:

Uğraştık ticaretle, Eskimo’ya buz sattık, İktisadı gör bizde, Bahr-ı Lût’a tuz sattık

153

Dışarıdan buğday alıp, dışarıya muz sattık Babamın adı Hıdır,

Elimden gelen budur!

Naylon sutyen getirttik, kalmadı elde döviz, Öyle fındık kırdık ki, kalmadı fındık, ceviz,

Bütçe oldu tam takır,

Bu çürük koltuklarda neler çektik bilseniz, Babamın adı Hıdır,

Elimden gelen budur! (Nesin, 1956: 7)

Yaşar Özen’in (d. 1930) 1959’da kaleme aldığı “Ellerim” adlı bir hicivdeyse, DP’ye oy vererek onu iktidara taşıyan bir seçmenin serzenişleri dile getirilir. Bu manzume DP milletvekili ve bakan Sıtkı Yırcalı’nın (1908-1988) aynı adlı şiiriyle68 yakın zamanda