• Sonuç bulunamadı

Lozan Barış Konferansı

III. BÖLÜM: İÇERİK AÇISINDAN HİCİV

1.3. Tarihî Seyir İçinde Siyasi Partiler ve Kuruluşlar

1.3.2. Tek Partili Cumhuriyet: Cumhuriyet Halk Partisi ve Muhalifler

1.3.2.1. Cumhuriyet’in Kuruluşu Sırasında Mizaha Yansımış Bazı Siyasi Olaylar

1.3.2.1.1. Lozan Barış Konferansı

Tam adı “Yakın Doğu Sorunları Üzerine Lozan Konferansı” olan Lozan Barış Konferansı, 20 Kasım 1922’de, İsviçre’nin Lozan kentinde başlamış ancak 4 Şubat-22 Nisan arasında çeşitli ihtilaflar sebebiyle kesintiye uğramıştır. 24 Temmuz 1923’teyse imzalanan Barış Antlaşması’yla sona ermiştir. Konferansta Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat- Sloven Devleti ve Müttefik Devletler (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya) taraf olarak yer almıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gözlemci sıfatıyla, Bulgaristan, Belçika ve Portekiz de kendilerini ilgilendiren konularda katılmıştır. Konferans, Türkiye açısından “Misak-ı Millî”nin gerçekleştirilmesi amacıyla, “Millî Mücadele”nin diplomasi alanında sürdürüldüğü bir organizasyondur. Müttefik devletler açısındansa Türkiye üzerindeki menfaatlerinin sağlanması için her türlü diplomasi yollarının denendiği uluslararası bir platform olarak kullanılmıştır. (Ökte, 2012: 171)

Konferanstan önce birtakım hazırlıklar yapılmıştır. TBMM, Dışişleri Bakanlığı’na İsmet İnönü’yü getirmiş ve iki farklı hükûmetin de Lozan’a davet edilmesi üzerine saltanat lağvedilip siyasi bir gücü kalmamış olan İstanbul Hükûmeti devre dışı bırakılmıştır. Konferansa katılan Türk heyetinin başında İsmet İnönü, Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka bulunmaktadır. Lozan’da beş temel sorun tartışılmış ve biri (Musul) dışındakiler çözüme bağlanmıştır: Boğazların statüsü uluslararası denetime açılmış, Yunanistan Karaağaç’ı savaş tazminatı olarak Türkiye’ye bırakarak 1913 sınırını benimsemiş, Türkiye’nin kendi üzerine düşen borçları ödemesi koşuluyla Düyûn-u Umûmiye tasfiye edilmiş, kapitülasyonlar kaldırılmış; ancak Türkiye beş yıl boyunca ithalat gümrüklerini değiştirmemeyi taahhüt etmiştir. (Tunçay, 1989: 79-80) Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanmasıyla Türkiye, uluslararası camiada siyasi bağımsızlığa kavuşmuştur.

137 Mizah dünyası, yaklaşık beş ay süren Lozan görüşmeleri sırasında siyasi açıdan Türk tarafının haklarını savunup yabancı heyetleri, özellikle İngiliz, Fransız ve Yunan heyet başkanlarını dikkatli ve seviyeli bir dil kullanarak iğnelemiştir. Bununla beraber görüşmelere dair pek çok magazin haberi, okurların meraklarını gidermek amacıyla yayımlanmıştır. Dedikodular, anekdotlar, fıkralar, Türk tarafının ve diğerlerinin komik vaziyetleri, heyet seçimiyle ilgili sorunlar, görüşmelerin askıya alınmasının yarattığı gülünç durumlar, mizah basınının aylarca sürecek asli konularıdır.

1922 yılının sonuna doğru dönemin yazar ve şairlerinin, konferansa katılacak heyette yer almayı içtenlikle istediği görülmektedir. Yeni kurulacak devletin temellerinin atıldığı bu anlaşmayı imzalayacak seçkin heyette yer almanın hem maddi hem de manevi katkıları olacağı da açıktır. Heyete basın ve edebiyat dünyasından Ruşen Eşref Ünaydın’la Yahya Kemal Beyatlı “basın danışmanı” sıfatıyla katılırlar. 25 Aralık 1922 tarihli Akbaba’da Faruk Nafiz, Beyatlı’ya imrendiğini okurlarına şu mısralarla anlatır: “Ah kim ömrü kedûretle geçen

sade benim/ Gözlerim kaldı Lozan Yolcusu Yahya’da benim” (Çamlıbel, 1338: 2). Abdülbâki

Fevzi Uluboy’un 8 Şubat 1923 tarihli Zümrüd-i Anka’da yayımlanan Ruşen Eşref hakkındaki dizelerinde heyete dâhil olmanın maddi kazançları olabileceği okurlara iletilir: “Avdet edip

Lozan’dan Ruşen dahi bu yerde/ Bir sahib-i akar ü irâd olur mu dersin” (Uluboy, 1339b: 1).

Halil Nihat Boztepe’yse Lozan heyetini isim vermeden genel olarak iğnelemeyi tercih eder. Şaire göre heyete beceriksiz ve acemi pek çok sima katılmıştır: “Şunu bilsem ki ne iş görmeye

gitmiş Lozan’a/ Katılıp heyete bir haylice çolpa-yı vatan” (Boztepe, 1924: 30). Âzâları

hicveden Boztepe’nin gönlünde Lozan heyetinde yer almak yatmaktadır. Bu isteğini ima eden şair aynı zamanda, heyete atanmanın yolunun siyasi otoriteye yakın durabilmekten geçtiğini ifade eder: “Kim bilir belki murahhas da olurdum Lozan’a/ Ah vaktiyle niçin gitmemişim

Ankara’ya?...” (Boztepe, 1924: 75). Şairin, dizelerde Ankara şartını anması âzâ tercihinde

liyakate bakılmadığına dair bir eleştiri olarak da düşünülmelidir.

Anlaşmada İngiliz heyetini Dışişleri Bakanı George Curzon (1859-1925) temsil etmektedir. Görüşmeler çetin geçmekte ve Curzon, Türk tarafıyla çoğu konuda anlaşma sağlayamamaktadır. Halil Nihat, 8 Ocak 1923’te yayımladığı manzumesinde İngiliz bakana seslenir. Şair başına ve sonuna “Hazer kıl Türk’ün ahından ana teklif-i az eyle” dizesini eklediği manzumesinde, İngiliz bakanın inatçı tavırlarını nüktelerle eleştirirken, Musul’un Misak-ı Millî içinde bulunduğunu ve ne pahasına olursa olsun kimseye verilemeyeceğini vurgular:

138

Ne söyler dinle bir kez baş murahhas Hazret-i İsmet Hakikat lafzı gûş et kim demiş meşk-i mecaz eyle Musul öz mülkümüzdür vermeziz ateşli laf etme Yakar dünyayı petrol şulesinden ihtirâz eyle Ne iştir rûz u şeb kalmak kilisâ-yı inat içre

Müselmân ol biraz camide gel meyl-i namaz eyle (Boztepe, 1339: 1)

Boztepe, aynı manzumeyi anlaşma imzalandıktan sonra çıkan Ayine-i Devrân kitabında bazı değişikliklerle de yayımlar. Burada İngiliz devlet adamına karşı biraz daha sert bir ton kullanır: “Yeter artık girîbânından el çek Türk’ün ey zâlim/ Bütün dünyayı istersen sıkıştır

sıkboğaz eyle” (Boztepe, 1924: 62). Boztepe 15 Şubat 1923’te Lozan Barış görüşmelerine dair

yayımladığı diğer bir manzumesindeyse görüşmelerde sorun çıkaran bir bayana, Fransız heyetinin ileri gelenlerinden Maurice Bompard’ın (1854-1935) eşi Madam Bompard’a61 çatar. Bu bayanın hakkı olmayarak yaptığı küstahça açıklamalarına cevaben, ona Enderunlu Vasıf’tan iktibasla “Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol” (Boztepe, 1339a: 1) mısrasıyla seslenir. Fransız diplomatın eşinin Türk heyetini, drama yaratarak etkilemek istemesini hicveden şair aynı zamanda İsmet Paşa’nın ağır işitmesini de tevriye ögesi olarak kullanır:

Pek öyle binme küplere hiddetle şer madam Top atsalar da çünkü işitmez benim paşam Kırsan bırakmayıp Lozan’ın evlerinde cam

Göstermek istesen bize dehşetli dram (Boztepe, 1339a: 1)

Halil Nihat, 21 Şubat 1923’te yazdığı “Hep” manzumesindeyse 4 Şubat’ta barış görüşmelerinin tıkanmasından Fransız üyeyi sorumlu tutar: “Etmişiz gafletle isnâd-ı kabahat

Gürzon’a/İnikâd-ı sulha mani mösyö Bompar oldu hep” (Boztepe, 1924: 101). Lozan’da

tartışılmış konulardan biri de Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesidir. Osman Cemal Kaygılı’nın 8 Mayıs 1923’te yayımladığı “Son Ekselans” manzumesinde Yunanistan’ı Birinci Dünya Savaşı’na sokan ve Lozan’a ülkesini temsilen katılan Kirye Venizelos62 (1864-

61 Hicvine konu edindiği Madam Bompar hakkında Halil Nihat, şu bilgiyi veriyor: “Madam Bompar, Lozan

Konferansı’nda Fransız murahhası olan zevciyle Türk murahhaslarının uyuşmak istemediklerini ve zevcinin bir daha avdet etmemek üzere Lozan’ı terk edeceğini ve yerine bir asker gelerek Türkleri yola getireceğini hiddet ve infiâl ile söylemiş ve Lozan’ı yaygaraya vermişti.” (Boztepe, 1924: 64) Görüşmelerin yapıldığı günlerde Türk

basını üzerinde bir denetim bulunmaktadır. Fakat, Madam Bompar’ın açıklamaları basının sabrını taşırır: “Lozan’da, Madam Bompar cenapları Türklere, pembe ve mücella tırnaklı yumuşak yumruklarını bilâ-perva

sallayabildiği halde biz ona kalem sallayamadık!” (Akbaba, 1339: 1).

62 Elefthérios Kyriákou Venizélos, Yunanistan’ı Birinci Dünya Savaşı’na sokmuş, 1920 seçimlerinde kabine dışı bırakılmış ve ardından tekrar ülkesinde iktidarı ele geçirmiştir. Savaş sonrasındaysa Türkiye’yi ziyaret edip samimi ve sıcak ilişkiler geliştirmeye çabalamıştır. 1935’te düzenlediği bir askerî darbenin başarısız olması

139 1936) hicvedilir. Venizelos’un ağzından yazılan manzumede Yunan âzâ, İsmet Paşa’dan ağlamaklı bir ifadeyle özür dilemekte ve hiç parası kalmadığından dem vurmaktadır. Nitekim Yunanistan Türkiye’ye tazminat olarak para yerine Karaağaç’ı vermiştir. Manzumenin bir üslup özelliği de Osman Cemal’in en mahir olduğu İstanbul’daki azınlıkların Türkçe konuşma şekillerini taklittir:

Para.. para.. ama para yok kuzum! Kaskariko degil vire, kokozum!... Tazminatsız olmaz diye kas tefa Yazdım ama, Atina’da nâ-kafa!...

(...)

Ama yoksa ne yapalım bu zaman,

Yama ufak bizim delik kozaman! (Hemrâh, 1339a: 2)