• Sonuç bulunamadı

Siyasal ve Kültürel Geçmişin Etkisi ile Oluşan Çin Ulusal Kimliği …

5. MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE ORTAYA ATILAN TEZLER

1.1. Siyasal ve Kültürel Geçmişin Etkisi ile Oluşan Çin Ulusal Kimliği …

Tüm toplumlar için söylenebilecek genel geçer bir ifade olarak, tarihi mirasın toplumları şekillendirdiği söylemi bugün için Çin toplumuna yönelik altı çizilerek ifade edilmesi gereken bir olgudur. Güçlü kültürel geçmişi, siyasi tarihi ve felsefi arka planı ile Çin toplumunun ulusal kimliği harmanlanmış ve bugüne ulaşmıştır.

Bilindiği üzere Çin siyasal hayatında feodal sistem ve mutlakiyetçi yönetim anlayışı 1912 yılında cumhuriyetin ilanına kadar devam etmiştir.124 Bu tarihten sonra resmi olarak ciddi bir siyasi dönüşüm yaşanmış olsa da eski siyasi sistemin kalıntıları uzun bir süre varlığını korumuştur. Bu kalıntılarla mücadele Komünistler için önemli bir konu olmuştur.

Temelleri tarımsal üretim ve yerleşik hayatın başladığı MÖ. 3000’li yıllara kadar ulaşan Çin uygarlığı, MÖ. 11. yüzyılda Zhou Hanedanı döneminde büyük oranda siyasi bir birlik sağlamış ve kültürel gelişim yaşamıştır.125 Parçalanmış bir siyasi ve toplumsal yapından birleşik bir yapıya doğru yaşanan geçiş, Çin uygarlığı için yeni bir sayfa açmıştır. Bu durum Çin tarihi ve kültürü üzerinde önemli değişimlerin yaşanmasına sebep olmuştur.

Batılıların hayal dünyasında Çin’in tarihi, imparatorluk kavramı ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Fakat aslında bin yıldan uzun bir süre Çin’de imparatorluğa benzeyen bir süreç yaşanamamıştır.126 Bu durumun temel nedeni ise yüzyıllar boyunca farklı devletlerin askeri üstünlük için mücadele etmesidir. Milattan önce 200’lü yıllara kadar bu egemenlik mücadeleleri devam etmiştir. Sahip olmuş olduğu coğrafi konum nedeni ile Batı’dan uzakta kalması nedeni ile Çin tarihi ve toplumu her daim diğer toplumlar için gizemli olmuştur.

Tasavvur edilenden farklı bir gerçeklik yaşanagelmiştir. Bu temelde Çin devletinin ve toplumunun yaşamış olduğu değişim ve gelişimler, Batı toplumları tarafından analiz edilememiştir. Mevcut değerler ile oluşan Çin ulusal kimliği ve Çin benliği, bugün şüphesiz ki Batı için bir öteki konumundadır.

Çin’in siyasi, maddi ve manevi kendine özgünlüğü, çok erken dönemlerden beri mistisizm, fikir yapısı ve evrensel bir dünya görüşünü temel kabul eden özgün devlet kimliğinin karışımı tarafından şekillenmiştir.127 Çin İmparatorluğu, özgün devlet geleneği

124 Alimcan Ablet, Çin’in Dış Politikalarına Farklı Alanlardan Bakış, Astana Yayınları, Ankara, 2021, s.18.

125 Ablet, Çin’in Dış Politikalarına Farklı Alanlardan Bakış, s.13.

126 Mark Edward Lewis, The Early Chinese Empires Qin and Han, Harvard University Press, London, 2007, s. 1.

127 Harald Weghaupt, Jeopolitik Aynada ‘‘Orta İmparatorluk’’, Çev. A. Altay Ünaltay, Uzak ve Eski Komşumuz Çin, Der. Yılmaz Tezkan, Ülke Kitapları, Ankara, 2002, s. 26.

53

sayesinde özgün bir toplumsal bilinç var edebilmeyi de başarmıştır. Aynı zamanda halkın birçok konuya olan yaklaşımı bu özgün devlet geleneğinin mirasıdır. Özellikle yabancılara karşı takınılan tavır ve ulusal hissiyatlar, bu durumun en açık ispatıdır.

Tüm Çin tarihi gibi ilk imparatorlukların coğrafyası da bir masaldır. Qing Hanedanı tarafından oluşturulan haritaların modern Çin’in alışılmış haritaları ile çok fazla bir benzerliği bulunmamaktadır.128 Mitolojinin, Çin’de büyük bir yer kapladığı tartışmasız bir gerçektir.

Fakat bu masalsı ve mitolojik arka plana rağmen kabul edilmesi gereken en önemli gerçeklik, Çin tarihi ve kültürünün kesintiye uğramaksızın binlerce yıldır devam ettiğidir. Bu temelde özgün bir kültür ve toplumun ortaya çıktığıdır.

Bugün Çin uygarlığı denince aklımıza binlerce yıllık bir arka plan, bu arka plan ile yoğrulmuş büyük bir insan kitlesi ve koca bir uygarlık gelmektedir. Aslında Çinliyi ve Çin uygarlığını anlamak için büyük ve saf bir anlayış gücüne sahip olmak gerekir. Zira ‘‘Çin karakterinin ve Çin uygarlığının üç kilit özelliği: derinlik, genişlik ve sadeliktir’’.129 Derinlik vardır çünkü büyük bir coğrafya ve uzun bir tarihe sahiptir; genişlik vardır çünkü birçok kültür ile iletişim içerisinde bulunmuştur; sadelik vardır çünkü Çin haklı bugün bile bu sadeliği ile övünüp temel yaşam prensibi olarak kabul etmiştir.

Çin tarihinin önemli bir parçasını üretim tecrübesi oluşturmaktadır. Avrupa’da Sanayi Devrimi’nden ve 1800’lerden önce Çin’de imparatorluk denetimli fabrikalarda lüks bir el sanatları üretimi yapılmıştır. Çin’in muazzam porselen endüstrisi buna en güzel örnektir.130 Fakat Sanayi Devrimi sonrasında yaşanan teknolojik değişimi yakalayamayan Çin toplumu, üretim kapasitesi ve kalitesiyle Avrupa’nın gerisinde kalmıştır. Dönem dönem sanayi toplumlarının pazar alanı olarak Çin’i görmesi hatta yayılmacı politikalar ile Çin’e yönelmeleri, Çinlinin ulusal duygularını kışkırtmıştır. Sömürge bir pazar olmaları nedeniyle Çinliler, tarihin eski ihtişamlı dönemlerine dönmek için özlem duymaya başlamışlardır.

Özellikle Japonya’nın Çin topraklarında askeri ve ticari yayılmacılığı bu temelde Çinliler için ayrı bir ulusal duyarlılığa dönüşmüştür.

Günümüzde dünya toplumları için Çin’in kültürel katkısı gölgede kalmaktadır. Buna neden olan unsur ise Çin’in küresel ekonomik sistem içindeki başarısıdır.131 Özgün kültür

128 Lewis, The Early Chinese Empires Qin and Han, s. 5.

129 Ku Hung Ming, Çin Halkının Zihniyeti, Çev. Hanife Güven, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2003, s. 18.

130 Benjamin A. Elman, A Cultural History of Modern Science in China, Harvard University Press, London, 2008, s. 68.

131 Kathleen Kuiper, The Culture of China, Britannica Educational Publishing, New York, 2011, s. 13.

54

mirası ile dünya sahnesinde daha farklı bir noktada olması ve kıymet verilmesi gerekirken Çin, bugün için sahip olmuş olduğu ekonomik şartlar ve üretim kapasitesi ile kendinden daha çok söz ettirmektedir. Üretim ve iş disiplini kabiliyeti ile örnek bir toplum olmaya çalışan Çinliler, bu kabiliyeti özünde kültürel değerlerine borçludurlar. Bu nedenle Çin’in sahip olduğu ekonomik kapasiteyi anlamak için sosyolojik bir gerçeklik olan kültürel ve tarihi mirası, yeterli düzeyde analiz etmemiz gerekmektedir.

Ulaşılabilen resmi veriler, Çin tarihinin binlerce yıl öncesine dayandığını ifade etmektedir. Çin uygarlığının özgün geçmişi, hemen hemen üç bin yıl öncesine geri gitmektedir. O dönemde Üç Hükümdar ve Beş Kral (MÖ 2852- 2070 yılları arasında hakimiyet sürdüklerine inanılan mitolojik Çin hükümdarları) Sarı Nehir boyunca yaşayan kitlelere hükmetmiştir.132 Çin’in sahip olmuş olduğu bu uzun tarihi geçmiş tek başına Çin toplumu için önem arz eden bir olgu olmasının ötesinde dikkatimizi çekmesi gereken esas olgu, bu uzun tarihi ve kültürel geçmişin özgün bir şekilde Çinli dürtüler ile korunması, manevi ve maddi değerlerin kaybolmadan günümüze gelmesidir. Özelde Çin toplumu için ifade edilmesi gereken olgu, hiçbir dışsal girişimin, hiçbir inanç sisteminin, Çin toplumunun gidişatında bir değişikliğe yol açmaması ve gelişimini durduramamasıdır. Çin’in en farklı özelliği bu olup varlığını uzunca süre bozulmadan devam ettirmesinin temel nedeni büyük ihtimalle de burada bulunmaktadır.133 Hiçbir deformasyona uğramadan günümüze ulaşan bu miras, bugün için bir Çinlinin ulusal kimliğini belirleyen temel olgu olmuştur.

Çin’in sahip olmuş olduğu tarihi mirasın her yönü ile farklı ve özgün olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu özgün miras içerisinde öne çıkan bir diğer olgu ise Çin mitolojisi olmuştur. Mit sözcüğünün Batı kültüründe kabul edilen manası olan “kutsal anlatı” Çince ’de mit sözcüğünün eşi olan “Shen-Hua” sözcüğünün manasını ifade etmektedir: Shen “İlahi, tanrısal, kutsal”; Hua ise “söylev, masal ve sözlü anlatı” manasına gelmektedir.134 Çin mitolojisinde iyi insan, kahramanlık ve toprak başlıca işlenen konulardır. Vurgulanan ifadelerin, bir Çinlinin nasıl yaşadığı ve nasıl yaşaması gerektiği konuları üzerine temellendiği göze çarpmaktadır.

Çin mitolojisi, teritorya ve insan yaşamı yönü ile de özgündür. Çin’in kadim mitolojisi, Çin topraklarını üç eko-coğrafik parçaya bölmüştür: Birincisi Sarı Irmak ile beslenen Kuzey Çin Kuşağı, ikincisi Yangtze Irmağı ile beslenen Güney Çin Kuşağı, üçüncüsü ise tropikal bir

132 Daisetz Teitaro Suziki, Çin Felsefesi Tarihi, Çev. Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, Ankara, 2012, s. 27.

133 Eugene Simon, Çin Uygarlığı, Çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2015, s. 16

134 Anne Birrell, Çin Mitleri, Çev. Melisa Pancar, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2016, s. 7.

55

doğal sisteme sahip olan Derin Güney Çin Kuşağıdır.135 Bu eko-coğrafik sistemler tarihin her döneminde Çinliler için farklı anlamlar ifade etmiştir. Tarih sahnesine çıkılan dönemden beri aynı kara parçası üzerinde yaşama ve dış dünya ile kısıtlı olan iletişim nedeni ile bozulmayan değerlere sahip olan Çin halkı, özellikle toprak ile olan ilişkisine sürekli bir kutsallik atfetmiştir. Bu kutsallık öyle bir noktaya ulaşmıştır ki vatandaş olmak, iyi insan olmak hatta ben bir Çinliyim diyebilmenin temel koşulu, sahip olduğu toprağa sadık olarak çalışmak olmuştur. Bu mitolojik arka plan, bugün bir Çinli için çok şey ifade etmektedir.

Çin kültürümün en önemli parçalarından birisi şüphesiz ki özgün Çin felsefesi olmuştur. Çin felsefesi denince birçok filozof akla gelmektedir, öncelikli olarak karşımıza Lao-tzu ve Konfüçyüs çıkmaktadır. Bu iki düşünürün başını çektiği Çin felsefecileri ve ahlaki düşünürler kümesi, milattan önce yedinci yüzyıldan başlayarak uzun bir dönem süresince Çin felsefesinin başlangıç döneminin berraklığını var etmişlerdir.136 Özellikle Çin halkının bugün sahip olmuş olduğu özgün kimlikte Çin felsefesinin ve Konfüçyüs’ün yeri oldukça önemlidir.

Günümüze gelindiğinde ise postmodern çağda Çinlilerin Neo-Konfüçyanizm düşüncesini canlandırmaya çalıştıkları görülmektedir.

Çin felsefesini anlayabilmek adına Çinli düşünür Y.L Chin’in tespiti önemlidir:

Çin felsefecilerinin hepsi Sokrates’in farklı dereceleridir. Bu, ahlak, siyaset, düşünce ve bilgi felsefecide birleştiği için böyledir: onda bilgi ve erdem tek ve ayrılamaz bir şeydir.137

Çin felsefesinin temelini erdem, bilgi, rasyonel düşünce ve doğaya saygı oluşturmaktadır. İşin özünü söylemek gerekirse Çinliler, Grekler veya Hindular gibi spekülatif bir halk değillerdir. Yönelimleri daima insanın davranış özellikleri veya pratik ahlak üzerinde yoğunlaşmıştır.138 İnsan yaşamı, insan yaşamını kolaylaştırmak için atılacak adımlar, doğa ile ilişki konusunda farklı bir yol tutan Çin felsefesi, insanı doğanın ayrılmaz bir parçası kılarak ikisi arasındaki bağı kutsamıştır. Öte dünya tasvirinden ziyade bu dünya içerisindeki süre giden hayatta insanın iyi olması ve iyi işler görmesi sonucu tekrar iyi bir hayat ile buluşacağı ve ata ruhlar ile bütün olarak hayat çizgisinin devam edeceği işlenmiştir.

Mevcut arka plan nedeni ile bir Çinli için doğaya, dünyaya ve insana saygı yaşamın temel amacı olmuştur. Bu amaç üzere yaşayan insan, sürekli çalışmalı, üretmeli ve emsallerinden asla geride kalmamalıdır. Bu özgün hayat felsefesi Çin toplumunu her yönü ile etkilemiştir.

135 Birrell, Çin Mitleri, s. 8.

136 Suziki, Çin Felsefesi Tarihi, s. 28.

137 Fung Yu-Lan, Çin Felsefesi Tarihi, Çev. Fuat Aydın, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2009, s.

2.

138 Suziki, Çin Felsefesi Tarihi, s. 32.

56

Özellikle bir Çinli için toplum, devlet, sosyal düzen ve ulusal kimlik konularında temel referans olmuştur.

Çin felsefesinde Konfüçyüs ve Konfüçyanizme ayrı bir yer açılması gerektiği kanaatindeyiz. Konfüçyanizm, Çin’in ezeli eserlerine dayanan ve Çin’in büyük bilgin ve fikir insanlarından olan Konfüçyüs’ün namına mal edilen inançsal, ahlaki, kültürel, politik ve ekonomik konularla ilgili temel özellikler ve uygulamalar bütününe verilen addır. Çin’in ulusal dinlerinden birisi konumundadır.139 Özünde Konfüçyanizim bir din değil, bir yaşam ve yönetim felsefesidir. Toplumsal ve insani değerleri içererek, tanrıbilimsel temelin ötesinde bir yaşam biçimi sunmaya çalışır. Düzen, sadakat, ahlak ve sosyal fayda başlıca vurgulanan değerlerdir.

Konfüçyanizm, MÖ. 551 ve 479 tarihleri arasında yaşamış olan fikir insanı Konfüçyüs’ün görüşlerinden ortaya çıkmıştır. Konfüçyanizim insanlara bir toplum felsefesi sunmaya çalışmıştır. Çocuklar babaların, kadınlar kocaların, kardeşler abilerin ve uyruklar yöneticilerin hizmetkarıdır. Yöneten ise manevi özellikleri olan bir rol modeldir.140 Ortaya konan tüm değerler muhafazakar bir siyasi kültür oluşturmuştur. Bu siyasi kültür, aynı zamanda ulusal bir kültürdür. Bu duygular Çinliler için hala canlıdır. Neo-Konfüçyanizm akımının ortaya çıkması bu durumun en önemli ispatıdır.

Konfüçyüs hayatı boyunca üç büyük soruya cevap aramıştır. Birincisi mutlak iktidarın kaynağı sorusudur. Konfüçyüs’ün bu soruya bulduğu cevap, otoritenin kaynağının göğün emrinde olduğudur. İkinci soru, meşruiyet ve kanuniliktir, bu soruya cevap olarak Konfüçyüs iktidarın otoritesini daha önceki gücüne getirilmesi gerekir, demiştir. Üçüncü soru, sosyal düzende çoğalan karışıklıktır, Konfüçyüs bu soruya cevap olarak yönetenlerin eğitim almasını savunmuştur.141 Gündelik hayatta karşılaşılan sorunlara pratik cevaplar vererek bir ahlak ve toplum felsefesi oluşturan Konfüçyüs, bugün için Çin toplumunun en önemli değerlerinden biri olmuştur. Bir Çinli için ulusal olmak, ulusal kimlik ile yaşamak eğer önemli bir değer olarak görülüyorsa bu noktada Konfüçyüs’ün önemli bir etkisi bulunmaktadır.

Budizmin de Çin’de önemli bir gücü vardır. Budizm, Çin’de ulusal bir din anlayışına dönüşmüştür. Buda’nın öğütlerini temel almaktadır. Buda, MÖ 567’de Nepal’de dünyaya

139 Ahmet Güç, ‘‘Konfüçyüs ve Konfüçyüzcülük’’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 2001, s. 44.

140 Roskin, Çağdaş Devlet Sistemleri: Siyaset, Coğrafya, Kültür, s. 509.

141 Levis Hodous, Konfiçyüz Dini, Çev. Günay Tümer, The Great Religions of The Modern World, Der. Edward J. Jurji, Princeton, New Jersey, 1947, s. 1.

57

gelmiştir. Buda’nın ortaya koymuş olduğu dünya görüşü, rasyonel bir inanç, işe yarar bir ahlak ve basit hayati prensiplere dayanmaktadır.142 Buda’nın felsefesinde ahlaki normlar, kötümserlik ve iyimserlik, realizm ve pragmatizm önemli bir yer tutmaktadır. Öne sürdüğü din felsefesi tanrısız bir dini topluma işlemeye çalışmıştır. Budizm, bir din olarak Çin’de dinsel bir bağlılığı olmasa da toplum felsefesi olarak önemli etkiye sahiptir. Çin ulusal kimliği için özgün bir değeri temsil etmektedir.

Etki alanı oldukça geniştir. Budizm, Hindistan’dan Orta ve Güney Doğu Asya’ya, Çin, Japonya ve Kore’ye yayılmıştır. Bu bölgelerde Budizm merkezi bir rol oynamıştır. Asya’nın sahip olmuş olduğu maddi, kültürel ve sosyal değerler 20. yüzyıl boyunca Batı’ya yayılmıştır.143 Çin’in sınırlarının ötesinde etki gösteren değerler içinde şüphesiz en önemli etkiye sahip olanlardan biri de Budizm olmuştur. Günümüzde Budizm, Çin kültürünü, tarihini ve Çin insanının yaşama ve düşünce şeklini yansıtan temel bir aktöre dönüşmüştür.

Budizmin, Çin kültürü için önemli bir diğer yönü de sanat boyutudur. Özellikle Budist sanat Tang Hanedanı döneminde (MÖ 907-618) etkili olmuştur. Bu dönem Çin uygarlığının altın çağı olarak anılır. O tarihten günümüze kalan en popüler Çin Budist sanatı örneği 492 mağara kompleksine sahip Mogaoku kentidir.144 Gerek sanat yönü gerek tanrıbilim yönü gerekse de felsefi yönü ile Budizm, Çin toplumu için çok şey ifade etmektedir. Sahip olmuş olduğu kültürel, dini, felsefi değerlere özgün anlamlar yüklemek ve bir hayat rehberi oluşturma noktasında Çin halkının özgün başarısı, onu tüm dünya insanlığından daha farklı bir noktada dokunulmamış özgün değerlere sahip olma sonucuna ulaştırmıştır.

Budizmin yanı sıra Çin tarihinin bizlere sunduğu bir diğer önemli karakter Lao-Tzu ve Taoizm’dir. Hakkında derinlemesine bir bilgiye ulaşılamamasına rağmen Lao-Tzu, Taoculuğun kurucusu olarak görülmektedir. Taoculuk, milattan önce 6. yüzyılda yaşadığı düşünülen ama yaşamı üzerine tam bir bilgi elde edilmeyen Lao-Tzu tarafından oluşturulmuştur. Doğurgan ile erkek, olumlu ile olumsuz, doğru ile yanlış, zıtlık ilkelerini ifade eden Yi ve Yang, Taoculuğa göre Tao’da (Yüce İlke, Düzen, Us vb.) gerçekliğe kavuşup, karşıtlığını bir köşeye bırakmaktadır.145 Taoculuk da tıpkı Konfüçyanizm gibi din olmaktan öte bir toplum felsefesidir. Karşıtların birlikteliğinin Tao’da yani düzende olduğunu

142 A. Ranjan Mohapatra, Budizm, Philosophy of Religion an Approach to World Religions, India, 1990, s. 170, Çev. Hidayet Işık, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 16, Sayı 16, May. 2003.

143 Kuiper, The Culture of China, s. 111.

144 Ning Qiang, Art, Religion and Politics in Medieval China, University of Hawai ‘i Press, Canada, 2004, s.

1.

145 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi (6. Cilt), Remzi Kitapevi, İstanbul, 1985, s. 232.

58

ve böylece toplumsal uyum sağlandığını ifade eder. Özünde karşıtlıkların diyalektik birlikteliği bulunmaktadır.

Taocuların öne sürdüğü birçok düşünce Çinliler için önem arz etmektedir. Bunların başında ise Taocuların siyaset kuramı anlayışı gelmektedir. Taocular olması gereken devletin lider olarak bir bilene sahip olan devlet olduğu konusunda Konfüçyüsçülerle uzlaşırlar.

Yönetebilen ve yönetmesi elzem olan yalnızca bilen şahıstır.146 Bilgeye her toplumda ihtiyaç duyulur. Bilgesi olmayan bir toplumda başarı ve uyum elde edilmesi kolay olmayan durumlardır. Ata kültürüne saygı, toplumsal düzen, genel ahlak ayrıca Taocu toplum felsefesinin genel özellikleri arasındadır. Dünyevi yaşayış şeklinin dünyevi sınırlar içerisinde bir düzene ve ahenge ulaşması için ortaya atılan bu felsefi yaklaşımlar, Çin toplumunun hayata bakış şeklini oluşturan temel değerler olmuştur.