• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZ DIŞ DENETİMİN KAYIT DIŞI EKONOMİYLE MÜCADELEDEKİ ROLÜ VE ETKİNLİĞİ

A. Türkiye’de Kayıt Dışı Ekonomiyi Oluşturan Faktörler

1. Vergi Sisteminden Kaynaklanan Faktörler

Türk vergi sisteminde, ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle yasalarla vergiden muaf ve müstesna tutulan kazanç ve iratların sayısı oldukça fazladır. Yasal düzenleme sonucu olarak vergiden muaf faaliyetler için defter ve belge tutma zorunluluğu yoktur. Bazı faaliyetler yasalarla kayda geçirilme zorunluluğu dışında bırakılmıştır. Resmi nitelikte kayda geçirilmeyen ve dolayısıyla vergi tahsilatını azaltan her türlü ekonomik faaliyeti veya işlemi kayıt dışı saymak gerekmektedir. Vergi sistemimizde vergi kaybını özendiren ve büyümesine neden olan yasal ve idari düzenlemeler oldukça fazladır.

Ülkemizde, vergisel açıdan kayıt dışı ekonomik faaliyetleri, büyük ölçüde, yasal olarak yaptığı (kanunlarla yasaklanmış bir faaliyet olmayan) ekonomik faaliyeti gerçek şekilde kayıtlarına yansıtmayan ancak görünürde vergi mükellefi olan veya hiç mükellefiyet kaydı bulunmayan insanlar veya kurumlar yürütmektedir. Türkiye’de kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin büyük kısmı vergi idaresinde kaydı bulunan, fakat defter ve belgelerinde ticari faaliyetlerinin bir kısmı yer almayan yükümlüler tarafından yapılmaktadır. Ticari faaliyeti olup, vergi idaresine bildirilmeyen ve mükellefiyet kaydı yaptırmayanların sayısı diğer gruba göre daha azdır.

142 SELMAN, a.g.t., s.51.

Ülkemizde vergi oranlarıyla sosyal güvenlik kesintilerinin yüksekliği, sıkça çıkarılan vergi afları, vergilendirme ortamındaki belirsizlik gibi nedenler toplumun vergiye karşı direnç göstermesine, dolayısıyla vergi kayıp ve kaçağına neden olmaktadır. Ancak vergisel boyutta ülkemizdeki kayıt dışılığın en önemli nedenini vergi denetimindeki yetersizlikler oluşturmaktadır. Bugün ülkemizde vergi mükelleflerinin ancak % 3-5’i incelenmekte ve yapılan vergi incelemelerinin de etkin olduğu söylenememektedir. Dolayısıyla mükellefler, özellikle nicelik itibariyle yeterli olmayan vergi denetiminden çekinmemektedirler. Ayrıca etkin bir vergi denetiminin olmayışı, kayıt dışı çalışan mükelleflerle, kayıtlı çalışan mükellefler arasında haksız rekabete neden olmaktadır.

İnsanlar, tüketim harcamaları ile tasarruf miktarlarını arttırmak amacıyla hareket ettiklerinden, ceplerinden karşılıksız herhangi bir nakit ödeme çıkmasını istemezler. Bu doğrultuda vergi ödememek için direnç gösterirler. Vergiye karşı dirençte etkili olan faktörlerden belki de en önemlisi vatandaşların devlet harcamalarına bakış açısıdır. Vergi ödeyen mükelleflerin üzerinde durdukları konulardan biri toplanan vergilerin nerelere ve nasıl harcandığıdır. Eğer toplumda toplanan vergilerin kötü harcandığına ilişkin genel bir kanı oluşmuşsa, mükellefin vergiye karşı direnci artmaktadır. Zaman zaman kamuoyuna da yansıyan kamu ihalelerinde yolsuzluk, hayali ihracat, örtülü ödenek tartışmaları vatandaşların ödedikleri vergilerin harcandığı yerler konusundaki kuşkularını artırıcı niteliktedir. Bu tür gelişmeler vergi ödemekle yükümlü vatandaşların vergi ödememek için kayıt dışı sektöre kayma eğilimlerini artırıcı bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır143.

Başta Türk sanayi kesimi olmak üzere, ekonomik birimlerin üzerinde mutlak uzlaşı sağladıkları nadir konulardan biri, Türk vergi sisteminin adil olmadığı ve vergi oranlarının yüksek olduğudur. Vergi oranlarının yüksek olmasının yanı sıra sosyal güvenlik kesintileri de yüksektir. Türkiye gelir, kurumlar ve servet vergileri ile KDV ve sosyal güvenlik primi oranlarının toplamından oluşturulan vergi oranları endeksinde dünya ülkeleri arasında 19. sırada yer almaktadır. Türkiye, 124.5 endeks değeriyle ABD, İsviçre, İngiltere, Almanya, Kanada, İrlanda, Avustralya ve Danimarka gibi ülkeleri geride bırakmaktadır. Gerek vergi, gerekse sosyal güvenlik kesintilerinin yüksek olması, bu ödemeleri yapmakla yükümlü olanların bu sorumluluklarını eksik yerine getirmelerine veya hiç yerine getirmemelerine yol açmakta ve kayıt dışılığı özendirici hale getirmektedir.

Mükelleflerin vergilendirme konusundaki en önemli beklentisi, ne kadar vergiyi, ne zaman ödeyeceklerini bilmeleridir. Vergi toplamada temel ilkeler olan adalet, açıklık ve belirlilik ilkelerinin tahrip edilmesine bağlı olarak ortaya çıkan vergilendirme ortamındaki belirsizlik olgusu, mükelleflerin vergi sistemine olan güveninin azalmasına neden olmakta ve bunun sonucu olarak kayıt dışılığı arttırmaktadır.

Ülkemizde, vergilemede belirlilik ve adalet ilkesini tahrip eden en önemli unsur sıkça çıkarılan vergi aflarıdır. Türk Vergi Hukuku’nda 1960’dan günümüze kadar vergi affına ilişkin hükümler taşıyan on sekiz adet kanun düzenlemesi yapılmıştır. Siyasi tercihler ve ekonomik gerekçelerle ülkemizde ortalama iki yılda bir çıkarılan vergi afları, vergilemede belirlilik ilkesini zedelediği gibi, vergisini zamanında eksiksiz ödeyen mükellefler aleyhine adaletsizliğe neden olmaktadır. Ödenmeyen vergilerin bir kısmını kısa zamanda tahsil etmek, vergi yargısının yükünü azaltmak ve vergi idaresi ile mükellef arasındaki gerginliği azaltmak gibi ilk bakışta anlamlı bazı gerekçelerle çıkarılan vergi aflarının en büyük zararı, vergilemede adalet ilkesi üzerinde yapmış olduğu tahribattır. Vergi afları, vergisini zamanında ve büyük güçlüklerle ödemiş olan mükellefleri son derece rahatsız edici niteliktedir144. Yine zaman zaman ekonomik zorunluluklara bağlı olarak bir defaya

mahsus olmak üzere getirilen, ancak daha sonra sürekli uygulamaya konulan ek vergiler, kamu finansman dengesi için zorunlu olsa da, vergilemede kesinlik ilkesini zedelemekte ve mükelleflerin kayıtlı olmalarından ötürü pişmanlık duymalarına neden olmaktadır. Ülkede uygulanan vergi mevzuatı, ülkenin ekonomik, sosyal, mali ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa, sade, kolay anlaşılır bir yapıda değilse, sürekli değiştirme ihtiyacı gösteriyorsa ve istikrarlı bir yapı arz etmiyorsa vergi kaçağı artar145. Dolayısıyla vergilendirmede açıklık ve basitlik ilkesi çok büyük önem

taşımaktadır. Ülkemizde vergi mevzuatının çok sayıda hükmü, mükerrer maddeler ve geçici maddeler ile sıklıkla değiştirilmektedir. Söz konusu durum vergilemede açıklık ve basitlik ilkelerini zedelemekte, zaten karışık olan mevzuatın toplumca anlaşılmasını iyice zorlaştırmaktadır.

Türkiye’de kayıt dışı ekonominin ortaya çıkışı ve boyutlarının genişlemesinin en önemli nedeni vergi denetiminin yetersizliği ve zaten yetersiz olan bu denetim sonucunda kesilen cezaların da çeşitli nedenlere bağlı olarak etkinliğini yitirmesidir.

144 AYDEMİR; a.g.e., s.65.

145 Zeynep ARIKAN, “Vergi Kaçağının Nedenleri ve Çözüm Yolları”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı: 44, Temmuz- Eylül 1994, s.76.

Ülkemizde vergi inceleme oranı, çeşitli hesaplamalara göre %3 ile %5 arasında değişmektedir. Zaman aşımı süresi (5 yıl) içinde her mükellefin en azından bir defa incelenmesi gerektiği noktasından hareketle, %20 civarında olması gereken inceleme oranına göre, %3 ile %5 arasında değişen oran düşük kalmaktadır. Bu verilere göre ülkemizde incelenme riski oldukça azdır146. Bunun temel nedenleri

arasında; ülkemizdeki vergi inceleme elemanlarının sayıca yetersiz olması, bir grup inceleme elemanının çok verimsiz çalışması, vergi konusunda uzmanlaşan kişilere özel sektörden çok cazip tekliflerin gelmesi ve kamunun bu elemanları bünyesinde tutacak imkanlar sunamaması gelmektedir. Ayrıca inceleme elemanlarının (hesap uzmanları hariç) büyük çoğunluğunun idari teftişte görev almaları da vergi incelemelerindeki yoğunluğu azaltmaktadır.

Bir ülkede kayıt dışılığın önlenmesinde en az denetim kadar denetim sonucunda kesilen cezaların etkinliği de önemlidir. Zira denetim ile cezaların etkinliği birbirine bağlıdır. İkisi de etkin ve verimli uygulanır ise kayıt dışılığı önlenmesinde faydalı olabilir. Türkiye’de vergi cezaları, kanunlarda yeterli caydırıcılıkta düzenlenmiş olsa bile, yine kanunlarda yer alan cezaların indirimine ya da terkinine yönelik çeşitli müesseselerin varlığı cezaların uygulamada etkinliğini azaltmaktadır. Düşük inceleme oranları sonucunda kesilen vergi cezaları, uzlaşma ve af uygulamalarıyla büyük ölçüde terkin edilmekte ya da çok cüzi miktarlara düşürülmektedir. Mükellef ile idare arasında vergisel uzlaşma sağlama yönüyle savunulabilecek söz konusu uygulamalar, cezaların etkinsizliğine yol açarak, ekonomik birimleri kayıt dışılığa yöneltebilmektedir. Ülkemizde vergi bilincinin tam olarak oluşmamış olmasının da, kayıt dışı çalışmanın etik sorun olarak görülmemesine yol açtığı söylenebilir. Vergi kaçırmanın basit, sıradan, yüz kızartıcı olmayan, hoş görülebilir ve en önemlisi topluma karşı işlememiş gibi düşünülmesi, ekonomik faaliyette bulunanların gelirlerini kayıt dışına çıkarmalarında önemli rol oynamaktadır.