• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: İRAN DIŞ POLİTİKASINI BELİRLEYEN UNSURLAR

2.1. İçsel Faktörler

2.1.3. Siyasi Yapı

2.1.3.7. Sistemin İşleyişi

İran siyasi sisteminin önemli açmazlarından bir tanesi, halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ve Meclis’in, dini lider ve onun atadığı bürokratlar karşısında sınırlı yetkilere sahip olmasıdır. Cumhurbaşkanı ve halkoyuyla seçilen meclis, dini lider tarafından onaylanmak zorundadır. Aynı şekilde, meclisin yasama alanında aldığı kararlar, üyelerinin yarısı Dini Lider tarafından seçilen Uzmanlar Konseyi’nin onayından sonra yürürlüğe girmektedir. Öte yandan, seçimlerde aday olabilmek için Uzmanlar Konseyi tarafından ‘ehil’ bulunmak gerekmektedir; son meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi yüzlerce başvuru bu nedenle geri çevrilebilmektedir. Örneğin; 2009 seçimlerine 475 kişi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için başvurmuş fakat sadece dört aday katılabilmiştir (Ertan, 2009). Cumhurbaşkanının ordu üzerinde hiçbir kontrolü yoktur. Devrim Muhafızları (Sipâh–ı Pasdaran) ve düzenli ordunun (Arteş) komutanları Dini Lider tarafından atandıklarından dolayı Cumhurbaşkanına karşı emir komuta bağlılığı duymamaktadırlar. Ayrıca, düzenli ordu ile Devrim Muhafızları arasında geçmişte bazı irtibatsızlıklar yaşanmış ve Rafsancani’nin Dini Lider Ali Hamaney’in de destek vermesiyle askeri hiyerarşiyi ve ordunun değişik unsurları arasındaki uyumu güçlendirme çabaları bazı olumlu sonuçlar vermiştir. Bunun yanında İran dış politikasıyla ilgili temel esasların belirlenmesi de daha çok Dini Lider’in yetki alanına girmektedir. Hatemi’nin Cumhurbaşkanı

seçilmesiyle, muhafazakâr aday Natık Nuri’yi açıkça destekleyen, 1981– 1997 yılları arasında on altı yıl Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Ali Ekber Velayeti’nin görevde daha fazla kalamayacağı kesinlenmiş ve Hatemi tarafından görevden alınmıştır. Ancak, Dini Lider Hamaney, dış politikada herhangi bir değişiklik olmayacağını ifade etme sadedinde Velayeti’yi, Dışişleri Baş Danışmanlık’ına atamıştır. Dini Lider’in bütün bu görev ve yetkilerinin yanında Nemayendehâ-yı Rehber olarak ifade edilen, sayıları yaklaşık olarak 2000’i bulan ve çeşitli devlet kurumları nezdinde Dini Lider’in gözetim ve denetimini sağlayan temsilcileri vardır. Bunlar bazı durumlarda bakanlardan bile daha güçlü olabilmekte ve her şeye müdahale edebilmektedir (Buchta, 2000: 48). Dini Lider ile Cumhurbaşkanı arasında, yetki karmaşasından kaynaklanan ve yürütmenin görevlerini yapmasını zorlaştıran gerilim potansiyeli, meclisle hükümet arasında da mevcuttur. Cumhurbaşkanı ile meclis, farklı seçimlerle iş başı yapmakta ve birçok dönemde hükümetle meclis çoğunluğu arasında görüş ayrılıkları olabilmektedir. Rafsancani’nin ilk cumhurbaşkanlığı döneminde radikal/sol grupların hâkim olduğu meclis, hükümetin yapmayı düşündüğü kısmen liberal reformları engellemeyi ya da geciktirmeyi başarmış, birçok yasanın çıkarılabilmesi için bir sonraki seçimlerde radikallerin tasfiye edilmesini beklemek gerekmişti. Sistem içindeki kurum ya da güç odakları arasında çıkan sorunların çözüme kavuşturulduğu iki önemli yapı göze çarpmaktadır. İlk kurulduğu zamana göre etkinliğini yitirse de Maslahat Konseyi, sistemin güçlü figürlerini bir araya toplayan bir forum niteliği taşımaktadır. Aynı şekilde, Milli Güvenlik Konseyi (Şuraye Ali-e Emniyete Melli) de krizlerin kapalı kapılar ardında çözüme kavuşturulduğu bir zemin olabilmektedir (Khosrokhavar, 2000: 36).

İran’da siyasal parti bulunmamakta, siyasi yelpazedeki dağınıklık nedeniyle meclis, hatta hükümet, değişik görüşlerden kişilerin oluşturduğu zayıf koalisyonlar etrafında teşekkül etmektedir. Örneğin; Hatemi’nin cumhurbaşkanı olması için çaba gösteren, akabinde de hükümetinde yer alan kişiler arasında ekonomi ve dış politika konularında mutabakat mevcut değildi. İran’daki politik grupları tanımlamak için kullanılan radikal, sol, sağ, muhafazakâr, ılımlı, pragmatist vs. gibi terimleri ülkenin kendi şartları içinde yorumlamak gerekmektedir. Her şeyden önce, tüm bu grup ve kişiler, Velayet-i Fakih’in sistemin içindeki rolü konusunda ya da temel hak ve özgürlükler alanında farklı görüşlere sahip olsalar bile devrimin ilkelerine bağlıdırlar. İkincisi, her bir tanımlama

içinde yer alabilecek alt grup ve kişiler homojen bir yapı arz etmemektedir. Ekonomide devletin daha etkin rol oynamasını, sosyal adaletin, gelir dağılımında eşitliğin savunucusu olduğu için sol düşünce içinde telakki edilebilecek biri, Velayet-i Fakih’in rolü konusunda muhafazakâr, Amerika’yla ilişkiler konusunda ılımlı olarak adlandırılabilmektedir. Bu anlamda, çeşitli politikalar etrafında değişken koalisyonlar oluşabilmektedir, daha liberal ekonomik politikaları savunan muhafazakâr ve ılımlıların oluşturduğu birliktelik dış politika alanında varlığını devam ettiremeyip, ılımlıların dış dünyayla daha uyumlu görüşlerine şiddetle itiraz eden muhafazakâr – sol/radikal koalisyonun muhalefetiyle karşılaşabilmektedir (Demircan, 1997:32). Kişilerin geçmişte savundukları görüşleri zaman içinde değiştirmeleri de politik yelpazede yansıma bulmaktadır. Örneğin; Amerikan Büyükelçiliği’nin işgalinde yer almış bazı kimseler zamanla Amerika’yla ilişkilerin düzeltilmesini savunabilmiş ya da devrimin en radikal/militan savunucuları, bugün mücadelelerini insan hakları ve politik özgürlüklerin geliştirmesine adayabilmiştir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da kişisel bağlılıkların ideolojik tutumlar kadar önemli bir role sahip olmasıdır. Şii ulema içindeki her bir klik, geleneksel olarak kendi içinde hiyerarşik; ancak ulemanın oluşturduğu diğer gruplardan kısmen özerk yapılar halinde örgütlenmiştir. Gruplar; medrese, vakıf ya da önemli bir kişi etrafında teşekkül ederek bir nevi klan haline gelmekte, diğer güç unsurlarıyla evlilik vs. gibi yollarla koalisyonlar oluşturabilmektedir. Devrimle birlikte devletin yönetimini devralan ruhban sınıfı, bürokrasi, çarşı ve yerel unsurların da dâhil olduğu plüralist bir politik yelpaze oluşturmuştur. Kişisel sadakat ve patronaj ilişkileri bürokrasinin her kademesinde kendini hissettirmekte, bazı kimseler resmi görevinin çok ötesinde nüfuza sahip olabilmektedir.

İran’da yönetime talip olan/olmasına izin verilen gruplar içinde devrimin ilkelerine bağlılık konusunda fazla bir ayrılık yoktur. Ancak, devrimin dış dünyaya anlatılması ve yayılması konusu, dış politikanın temel tartışmalarından biri olmuştur. Daha çok Rafsancani’nin görüşleriyle özdeşleşen pragmatist/ılımlı kanat, İran’ın diğer Müslüman ülkeler için model olması gerektiğini savunurken, giderek etkinliği azalan radikaller, devrimin gerekirse silahlı mücadele yoluyla ihraç edilmesi gerektiğine inanmışlardır. İran devleti, bugün bile kısmen etkisini hissettiren, değişik grupların kendi vizyonlarını dış politika gündemine taşıdığı ikili – hatta çoklu – bir yapıya sahip olmuştur. Ilımlıların

gereksiz yere ilişkileri germeme esasına dayanan ve ülkenin, başta ekonomi alanında olmak üzere, işbirliğine ihtiyaç duyduğu konulara odaklı dış politikası, devletin çeşitli kademeleri içinde güçlü nüfuzu olan radikal/muhafazakâr unsurlar tarafından sabote edilebilmiştir.

Devletin hemen her noktasında görülen ikili yapı, dışişleri örgütlenmesinde de kendini göstermektedir. Büyükelçiler cumhurbaşkanı tarafından atanmakta ve dışişleri teşkilatı yürütmeye bağlı bir yapı olarak faaliyetini sürdürmektedir. Ne var ki, görünüşte sefaretlere bağlı olan kültür bürolarının, doğrudan dini liderin uhdesinde faaliyet gösterdiği ve onun dış politika vizyonunu takip ettiği ileri sürülmektedir.