• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. GÖZETİM ÇALIŞMALARINA KAVRAMSAL BAKIŞ

2.3. Panoptikon Modeli ve Gözetim

2.3.2. Sistematik Gözetim ve Panoptizm

Sistematik gözetime ilk dikkat çekenlerden biri Marx’tır. “Marx’a göre gözetim, ‟emek ile sermaye arasındaki mücadelenin bir unsurudur”, çünkü artık işçiler eski yöntemlerle çalıştırılamamakta, bir biçimde denetlenmeleri gerekmektedir. Denetim için özellikle işçilerden en yüksek verimi sağlayabilmek için yönetimi geliştirmişlerdir. Ancak bu noktada Marx’a göre çok önemli olan unsurlardan biri gözetim yoluyla emeğin disiplininin sağlamasıdır (Lyon, 1997, aktaran Bozkurt,V, 2000). Weber gözetimin yani ‘ayrıntılı kayıt ve dosyalamanın’ bürokratik yönetimlerin özelliklerinden olduğunu belirtmektedir. Gözetim çalışmalarına en iyi örneklerden biri olan kült roman ‘1984’ün yazarı George Orwell ise, yeni teknolojilerin gelişmesine paralel olarak gelişen modern gözetim tehlikelerine değinmiştir. Orwell, romanındaki umutsuz dünyada totaliter denetime yönelik korkuları devlet gözetimi ile bağlantılandırır. Oysa günümüzün gözetim

58

toplumunda gözetim faaliyetleri, iktidarların sınırları ötesine geçerek, sosyal kanallara ulaşmış durumdadır; dolayısıyla Lyon’un da vurguladığı gibi, gözetim toplumun büyük kesimine yayılabilmektedir. Bu nedenle, bugün Orwell’ın distopyasının da bir adım ötesine geçildiğini ve iletişim teknolojilerinin sadece ‘Büyük Birader’ benzetmesi ile tanımlanamayacağını söylenebiliriz (Okmeydan, 2017: 56).

Panoptikon, mimarî düzenek içerisinde tek-merkezli, işlevsel bağlamda ise merkezsizdir; çünkü gözetim kulesindeki gözleyen de gözetim altındadır. Panoptikon, mekânsal düzlemde işleyen, ancak aslında iktidara sürekli alan açan bir yapıdadır. Ayrım, sınıflandırma ve müdahale olanakları, gözetimle edinilen bilgiler yoluyla genişlemektedir. Panoptikonla ayrımlar ve sınıflandırmalar yapılarak, müdahalenin gerçekleştirilebileceği alanları kapatma altına almak mümkündür ki, bu girişimin mekânsal olması da gerekmez; gözetimin yöneldiği her yerde potansiyel olarak gerçekleştirilebilir (Baştürk, 2016: 72).

Gözetime dayalı iktidar ilişkileri, Marx’a göre sınıf ilişkileri ekseninde atölye ve fabrikalarda, Weber’e göre de, bürokratik işbölümleri üzerinden modern örgütlerde belirginleşir. Foucault ise, gözetime dayalı iktidarların işleyiş itibariyle, toplumsal yaşamı bir ağ gibi içine aldığı görüşündedir; ona göre bu iktidarlar toplumsal yapıda mikro ve makro düzeylerde ortaya çıkan güç yapılanmaları sayesinde, mevcut ilişkilerin tümünde var olmaktadır (Aktaran, Dolgun, 2015: 104). Foucault, insan eylemlerinin zaman ve mekân sınırları içine hapsedilmesinin, toplumsal yaşamı düzenlemenin başlıca araçlarından biri olduğu varsayımıyla yola çıkmakta; panoptikon metaforuna odaklanmakla birlikte, konuya toplumsal ağ içerisindeki ‘biyo-iktidar’ dediği siyasi teknolojiler boyutundan yaklaşmaktadır. İktidarı, sadece siyasi olarak algılayan sığ bir yaklaşımdan ziyade, insan vücudunun kılcal damarlarına bile nüfuz edebilecek, adeta gündelik yaşamın her anında var olan bir olgu olarak düşünmektedir (Foucault, 2015b: 23). Foucault’a göre beden iktidarın öznesi durumundadır. Bu düşüncesini ise ‘biyo-iktidar’ olarak kavramsallaştırmıştır. Foucault, iktidar kavramını tanımlamak için, geleneksel iktidar ve biyo-iktidardan söz etmektedir. Geleneksel iktidar modeli ‟hukuki-söylemsel”dir ve yasa, yasaklama ve itaat sistemi üzerine kuruludur. (Foucault, 2015b: 23). 17. yüzyıl sonunda batı toplumlarındaki geleneksel iktidar anlayışının yerini alan ‘biyo-iktidar’ ise, üretkendir ve aynı zamanda da yaşamı destekler niteliktedir. Yaşam içerisindeki güçleri sınırlamak yerine artırmayı, bedeni disipline ederek daha verimli kılmayı, örgütlemeyi ve sonuçta da

59

nüfusu düzenleyici biçimde denetlemeyi hedefleyen bu iktidar biçimi, teknolojik açılımlarla birlikte üretkenliği kesintisiz sürdürebilen bir yapıdadır. (Aktaran Dolgun, 2015: 105-110).

İktidarların geleneksel dönemlerdeki gibi yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru yönelen bir biçim almasını analiz eden Foucault, iktidarların giderek genel mekanizmalar ve küresel hükmetme biçimleri ile dönüştürüldüğünü vurgulamaktadır. Bunun sonucu olarak da iktidarların ‟gözlem yöntemleri, kaydetme teknikleri, araştırma ve soruşturma prosedürleri, doğrulama aygıtları’’ olmaktadır (Foucault, aktaran Dolgun, 2015: 111).

Yaygın bir aygıtlar ağı yoluyla, gelenek-göreneklerin, alışkanlıkların, üretim uygulamaların düzenlendiği disiplin toplumunda, mekanizmalara itaati sağlamak ve topluma işlerlik kazandırmak, disiplini akla uygun bir mantıkla sunarak toplumsal alanın yapısını belirleyen kurumlarca sağlanmaktadır. Disiplinci iktidar, düşünce ile uygulamanın sınırlarını ve parametrelerini belirler; normal ve/veya sapkın davranışları tanımlayıp yaptırıma bağımlı kılarak yönetmektedir (Hardt ve Negri, 2015: 43). Çok yönlü, otomatik ve anonim bir iktidar uygulama biçimi olarak panoptikon, bilgisine sahip olunan her şeyin kolayca egemenlik altına alınabildiği, dolayısıyla bu yolla disiplin ve denetimin sağlanabildiği bir iktidar yapısıdır. Foucoult bu iktidarı ‘panoptizm’ olarak tanımlamaktadır. Ona göre Bentham’ın tasarladığı hapishane binası aslında hiç inşa edilmemiş, ama düşü gerçekleşmiş ve panoptizm başka biçimde de olsa, batıyı etkisi altına alabilmiştir (Çelik, 2014: 81).

Panoptizm, insanları yönetilebilir ve denetlenebilir bir nesne olarak yaratmanın, aynı zamanda da üretken ve yararlı kılmanın yollarını aramıştır. Bu konudaki yönelim, insanların bir yandan yönetilebilir olması planlanan ‘tehlikeli’ birey, diğer yandan ise üretkenlik potansiyeli ile gelişimin dişlisi olabilecek ‘yararlı’ birey olmalarıdır. Panoptizm, bu çifte mantığı bir arada barındıran bir yönetim stratejisidir (Baştürk,2016: 30). Foucault panoptikonu bir toplum ve iktidar ütopyası olarak görmektedir. Panoptikonda sürekli olarak bir denetçinin gözü önünde olmak gerekmekte; bu durum kötülük yapma isteğini, gücünü hatta düşüncesini bile neredeyse yok etmektedir. Panoptik yapının insanların

60

kötülük yapmasını engellemek ya da suç işleme arzusunu ortadan kaldırmak işlevi, ‘yapmamak ve isteyememek’ şeklinde özetlenebilir (Foucault, 2015b: 94).

Panoptikon, suçun tekrarlanmasını önlemek için cezalandırma yöntemini uygulamak yerine, suçu henüz kişilerin akıllarından geçirme aşamasında yok etmeye yönelik, daha nicelikli bir iktidar teknolojisi örneğidir. Bunu, kişilerin sürekli izlenmesinin ya da izlendikleri düşüncesine kapılmalarının etkisiyle sağlar. Bu özelliğiyle de günümüzün gözetim biçimlerini açıklama konusunda hâlâ referans oluşturmaktadır (Ergur, 2016: 7). Bauman ve Lyon gibi düşünürler ise, fazla şematik olan panoptikonun, günümüzün türlü gözetim biçimleri için kullanılabileceği algısını yaratan mantığın sorunlu olduğu görüşündedirler. Artık sabit ve duvarlarla çevrili kapalı mekânlarla gerçekleştirilen sınırlı gözetim yerine, sınırları değişken, akışkan ve hareketli bir gözetim süreci mevcuttur (Bauman ve Lyon 2013: 58-59).

Foucault’nun gözetimi panoptikon gibi kapalı ve sabit alanlar bağlamında kuramsallaştırmasına karşılık Deleuze, disiplinden denetime geçişi açıklarken, bu tür eski kapatma alanlarının artık gözetimin tek ya da asıl alanları olmadığını belirtmektedir. Deleuze’a göre disiplin toplumlarında bireyler imzalar ve numaralar kullanılarak bireyleştirilmekte ve ardından bir araya getirilmektedir. Artık tek gereken “bölünmüşleri” kodlamaktır (Lyon, 2013: 87). Bir veya daha çok kişinin, iletişim ya da eylemin, sistematik olarak araştırılması ya da izlenmesi olan gözetim kavramı, enformasyon teknolojilerinin gelişim sürecine paralel olarak, özel bir önem kazanmıştır. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında, disiplin toplumunun yerini denetim toplumu; kapatarak denetlemenin yerini de enformasyon kaynaklı parolalar, şifreler, veriler almıştır (Deleuze, 2001: 142-143).

Denetim toplumu; insanları kapatan, hapseden, fiziksel gücün mücadele alanı olarak bedeni sınırlayan bariyer ya da duvarların yerine, onların bilgisayarlarla izini sürmeye, toplulukları ve bireyleri değişik amaçlarla izleyen kategorilere odaklanmıştır. Enformasyon teknolojileri sayesinde, toplanan kişisel bilgilerin miktarı sürekli artmakta; potansiyel olarak olağanüstü kalabalık bir kitle, görünmeksizin ya da bilinmeksizin izlenebilir hale gelmektedir. Ayrıca geçmişten farklı olarak bu teknolojilerle bilgi depolanabilmektedir (Bozkurt, 2000). Bilgisayarlar aracılığıyla elde edilen veriler sayesinde itibar ve

61

güvenilirlik sağlanmakta, gerektiğinde de kullanılmaktadır (Goodchild, 2005 aktaran Gücüyener, 2011: 55).

Postmodern toplumda gözetlemenin bu yoğunlukta yapılabilmesinin gerekçesi güvenliktir. Mobeseler, konuşma kayıtları, dinlemeler bu gerekçeyle meşrulaştırılmaktadır. Panoptikon, bir hapishane modeli olmasından hareketle, 'içeride tutmak' olarak yorumlanabilir. Bunun yanında; AVM, havalimanı vb. mekânlardaki XR cihazları, güvenlik siteleri, üst düzey güvenlikli bölgeler, hatta göçmen kampları aracılığıyla gözetleyerek, ötekileştirme ve ötekini dışarıda bırakmak da söz konusu olmaktadır ki bu tür yöntemler gözetimde 'dışarıda tutmak' olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, mendil satan çocuklar lüks restoranlara alınmayarak uzak tutulurlar, ayrıca gözetim altındaki sığınmacı kampları da bir 'uzak tutma' biçimidir. Yani sistem içeride olacak kişileri, uygunluğunu ölçerek seçer. Devletlerin bazı kişi ya da grupları uzak veya dışarıda tutma eylemleri, ‘ban-optikon’ olarak ifade edilmektedir. Panoptikonda içeride olan gözetlenir ve gözetlenen içeride tutulurken, ban-optikonda uzak ya da dışarıda tutmak söz konusudur (Ceyhan, 2017).