• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ

3.1. Yeni İletişim Teknolojilerinin Gelişimi

3.1.1 Bilgi Çağı ve Ağ Toplumu

“Bilgi çağı, bilginin temel kaynak olduğu, bilgi üretimi ve iletişiminin yaygınlaştığı, bilgi çalışanlarının çoğunlukla olduğu, sürekli öğrenme ve bilgilenmenin kaçınılmaz hale geldiği yeni toplumsal ve ekonomik dönemi temsil etmektedir” (Öğüt, 2007: 1-2). Bilgi çağını biçimlendiren çevresel ve kültürel ögelerin başında; hızla gelişen teknoloji, özellikle de bilgi ve iletişim teknolojileri, genişleyen boyutları ile küresel rekabet, bölgesel ve ulusal gelenekleri aşan, bir anlamda ulusal üstü olarak tanımlanabilecek etkileşimli kültür gelmektedir (Öğüt 2007: 1-2). Bu çağın en belirgin özelliği, teknolojik gelişmelerin ulaştığı olağanüstü boyutlar nedeniyle, başta iletişim olmak üzere hemen her alanda gerek yöntemler gerekse uygulama açılarından köklü değişiklikler yaratmış olmasıdır. Bireyler, toplumlar ve kültürler üzerinde önemli etkilere sahip hale gelen internet teknolojisi sayesinde bilgiye kolay, hızlı ve düşük maliyetlerle ulaşılmakta, bilgilerin saklanması ve paylaşılması kolaylaşmaktadır. Bu nedenler, günümüz toplumlarının bilgi toplumuna evrilmesine temel olmaktadır.

“Bilgi toplumu, bilginin temel güç ve başlıca sermaye kaynağı olduğu toplumdur. Bilgi toplumunda, bilgi amaç değil, araçtır ve toplumsal yaşamın her aşamasını aydınlatan, yönlendiren başlıca güçtür. Bilgi toplumunda, bilgi bir hayat biçimi, düşünme ve yaşam tarzıdır” (Fındıkçı, 1998, aktaran Karabulut, 2015: 13). Bilgi toplumunda kişiler, bilgiyi anlamak, kullanmak, yorumlamak, geliştirebilmek vb. yeteneklere sahip, ‘öğrenen bireyler’ olmak durumundadırlar. Bilgi toplumunun gelişim süreci; küresel değerlerin ön plana çıktığı ve teknolojik gelişmelerin yarattığı dönüşümden etkilenirken, ekonomik,

74

sosyal, politik ve kültürel alanları da etkilemektedir. Yaşanan bu hızlı değişim, toplumsal yapıların değişmesine ve yeniden yaratılmasına sebep olurken, yeni kavramlar ve olgular oluşturmuştur. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve bilgisayarlar arasında hızlı ağ şebekesi kurulması yeni bir dünyanın doğmasına neden olmuştur (Karabulut, 2015: 15).

Sosyal ağlar, kitlelerle bağlantı kurmak için sistemdeki zorunlu profilin paylaşılmasına olanak tanıyan, bir bağlantıyı paylaşanlarla diğer kullanıcıların birbirine eklemesi ve aynı zamanda sistemde bulunan herkesin birbirlerini görmesini sağlayan web tabanlı servislerdir. Downes’a göre sosyal ağlar, ilişkiler seti tarafından bir araya getirilen kişisel bağların birleşimidir (Downes, 2005, aktaran Vural ve Bat 2010: 3355).

Castells, toplumsal evrim ve iletişim teknolojilerinin iç içe girmesini kavramsallaştırmakta ve bu yeni toplumsal yapıyı ‘Ağ Toplumu’ olarak adlandırmaktadır:

"Tarihsel bir eğilim olarak, bilgi çağındaki baskın işlevler ve süreçler gittikçe daha çok ağlar etrafında örgütleniyor. Ağlar, toplumlarımızın yeni toplumsal biçimini oluşturuyor. Ağ kurma mantığının yayılması, üretim, deneyim, güç ve kültür süreçlerinin gerçekleşmesi ve çıktılarını ciddi anlamda değiştiriyor" (Castells 2000, aktaran Akdoğan, 2014: 56).

Ağ toplumu kavramına göre, tarihi ve coğrafi bağların olmadığı bilgisayarlı iletişim kültüründe, insanlar güç ilişkilerini yeniden düzenleyen ağlarda yaşamaktadır. Daha önceden de var olan ağ iletişiminde Castells’e göre yeni olansa, yeni iletişim teknolojileri paradigmasının, toplumsal yapının tümüne yayılması için fiziksel bir temel sağlamasıdır. Castells ayrıca, çevrimiçi ağlarda zaman ve mekânın yer değiştirmesinin güç ilişkilerini yeniden düzenlediğini, farklı ağların birbirine bağlanmasının güçlerinin artmasını sağladığını belirtmektedir (aktaran Akdoğan, 2014: 58).

Castells’e göre ağ toplumu, bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla dünya çapında oluşturulan birtakım ağlar çerçevesinde dünyanın, sosyal ve ekonomik anlamda yeniden oluşumudur. Toplumun; bütün alanlarında ve temel yapılardaki süreçlerin organizasyonunda, hiyerarşilerden ağlara doğru bir kaymanın yaşanmasıyla birlikte değişmesi durumudur (Castells, 2004, aktaran Bozkurt, 2014: 519). Ağ toplumunda yenidünya düzeni, bilgiye erişilmesi, bu bilgilerin saklanması ve yayılımı konularında

75

gelişme sağlamanın yanı sıra, küreselleşen dünyanın ve toplumların şekillenmesi açısından da önemli rol oynamaktadır. Nahon vd. (2013, aktaran Bozkurt, 2014: 515), dünya genelinde son zamanlarda yaşanan politik ve sosyal hareketlerin birçok nedenleri olsa da, birbirinden farklı coğrafyalarda ortaya çıkan bu olayların ortak noktasının sosyal medya ile Web 2.0 araçlarının kullanılması olduğuna dikkat çekmektedir.

Ağ toplumunun bir alt kavramı, Castells’in ‘akışlar aracılığıyla çalışan, zamanın paylaşıldığı toplumsal pratiklerin somut düzenlemeleri’’ olarak tanımladığı ‘akışlar alanı’dır. Castells (2000, aktaran Akdoğan, 2014: 59), toplumun sermaye, bilgi, sesler, semboller, görseller, teknoloji, örgütsel etkileşim vb. birçok akış çevresinde oluştuğunu savunmaktadır

Dijital bilgi çağında web 2.0 kolektif bilgiyi toplayıp işlemekte ve küresel bir beyin gibi çalışmaktadır (O’Reilly, 2005, aktaran Bozkurt, 2014: 514). Bilgi, hem bilişsel olarak bilende, yani bireyde, hem de kolektif biçimde ağlar üzerinde gerçekleşmektedir. Bu durumda bireyin öz bilişinin yanında ağlarda ortaya çıkan meta bilişten söz edilebilir. Meta biliş, katılımcı bir yaklaşımla bireylerin ağlarda yer almaları, yeni ağlar ve bağlantılar kurmaları ile var olmaktadır. Ağlar her ne kadar sanal yapılar olsa da gücünü katılımcı bir yaklaşımla ağlara bağlanan kullanıcılardan almakta ve onların algı ve sezgileriyle büyümektedir.

Günümüzde bireyler ile ağlar arasındaki ilişki ve bilgiyi anlamlandırma süreci ‘Bağlantıcılık’ kuramıyla açıklanmaktadır. Bir ağ yapısı, düğümler ve o düğümleri birbiriyle ilişkilendiren bağlardan oluşmaktadır (Siemens, 2014 aktaran Bozkurt, 2014: 518). Bağlantıcılık kuramına göre hemen her şey, örneğin düşünceler, duygular, etkileşimler, yeni bir veri ya da bilgi bir düğüm olabilmekte, bu düğümlerin bir araya gelmesi ağı oluşturmaktadır. Bağlantıcılığa göre bilgi edinmenin ön koşulu, ağlara katılmak ya da ağ oluşturmak ve bu ağlarda yer alan örnekler ve biçimler bütününü anlamlandırmaktır (Siemens, 2004 aktaran Bozkurt, 2014: 518). Ağ bir kez oluşturulunca bilgi bir alandan diğerine akmaktadır. Düğümlerin arasındaki bağlantı ne kadar güçlüyse, bilgi akışı da o oranda güçlü olmaktadır. Buna karşılık Siemens (2006, aktaran Bozkurt, 2014: 519), geleneksel hiyerarşik sistemlerin aksine ağ üzerinde bilginin yapısında meydana gelen değişikliklere dikkat çekmiş, ağların sadece düğümlerden ve bağlardan

76

oluşmadığını vurgulamıştır. Hiyerarşik yapıların statikliğine rağmen ağların dinamik olması, bilginin doğasını da etkilemektedir.

Sosyal ağlar, bireylere kendilerini nasıl tanıtmak istiyorlarsa o kimliğe bürünmelerine yani sahte bir kimlik yaratmalarına olanak sağlamaktadır. Günümüzde bireyler sosyal ağlarda var olmak, takipçi sayılarını arttırmak, tanınır olmak amacıyla; yeni sosyalleşme ortamı olarak adlandırılan ağlarda gerçek kimliklerinden farklı kimliklerle de yer alabilmektedirler. Ancak, gerçek kimliği ile sahte kimliği iç içe geçen birey, kendi öz benliğine yabancılaşmaktadır. Sosyal paylaşım ağları üzerinden oynanan oyunlar, sohbetler, uzun süreli telefon konuşmaları; bireyin ailesine, çevresine hatta kendisine yabancılaşmasıyla sonuçlanabilmektedir. Gerçek ve sanal arasında bir dünyada varlığını sürdürmeye başlayan kişi, gerçek kimliği ile sanal kimliği arasındaki ayrımı fark edemez hale gelebilmektedir. Özetle, gerçek dünyada kurulan yüz yüze iletişimin yerini, sosyal paylaşım ağları aracılığıyla gerçekleştirilen iletişim aldığında, kişi gerçek dünyaya yabancılaşmaktadır (Mercan, 2010 aktaran Karagülle ve Çaycı, 2014: 5).

“Bireylerin sosyal medyada varoluş şekilleri şu başlıklar altında toplanabilir: Kimlik temsili, performans sergilemek, profil oluşturmak, gözetlenmek, gözetlemek, teşhir etmek, sanal bedenler oluşturmak, örgütlenmek, sanal uzamda eylem/kampanya yapmak hatta çevrim dışı gündelik yaşama taşımak” (Toprak vd., 2009).

Günümüzde ağ toplumu kavramını biraz daha öteye taşıyarak ‘mobil ağ toplumu’ biçiminde nitelendiren Castells, bu değerlendirmesinde kablosuz iletişim teknolojisini ve bu teknolojinin yayılmasında ana aktör olan gençleri merkeze koymaktadır (Castells vd. 2007, aktaran Akdoğan, 2010: 65).

Milyonlarca insana açık halde olması, her türlü bilgi ve iletiyi, istendiğinde tekrar bulunabilecek biçimde çok hızlı ve yaygın olarak aktarabilmesi, internetin en önemli özelliğidir denebilir. Ancak; çeşitli yollarla kullanıcıların tespit edilmesi mümkün olsa da, genel olarak kontrolsüz bir iletişim aracı olması, sanal ortamı yanlış, yanlı, kurgu vb. bilgilere, söylentilere, uydurma haberlere, suçlamalara, kötü niyet ve amaçlar taşıyan paylaşımlara açık, hatta elverişli hale getirmiştir. Bunların yanı sıra, rumuz ya da ‘fake’ /

77

sahte hesap kullananları da düşünürsek, sanal ortamın sorunlu alanları daha net anlaşılabilir.

Öte yandan teknolojik gelişmeler, internet ve özellikle sosyal ağlar, bireylerin gündelik hayatlarını kolaylaştırmakta, yaşam standardını yükseltmekte, ancak aynı zamanda hayatın her geçen gün teknolojiye biraz daha mahkûm olmasına sebep olmaktadır (Berkup, 2015: 24). Bireylerin düşünmeye, üretmeye, yaratıcı yönlerini ortaya çıkarmaya daha çok zaman bulmaları, yararlı uğraşlara yönelmeleri beklenirken; günümüzde internet teknolojisinin esiri olan, çevrelerine yabancılaşmış, asosyal bireyler haline geldikleri, nesillerin de gitgide tembelleştiği görülmektedir (Karagülle ve Çaycı, 2014: 6). Modern toplum, teknolojiye o kadar bağımlı hale gelmektedir ki; toplumsal ilerlemeyi sağlayan akılcılık geri planda kalmaktadır. “Teknoloji insanlığın bir uzantısı olmaktan çıkmış; insanlık teknolojinin bir uzantısı haline gelmiştir” (Bookchin, 1996, aktaran Karagülle ve Çaycı, 2014: 6). Teknoloji, aşırı kullanımdan ötürü araç olma özelliğinden uzaklaşarak, amaç haline gelmektedir ki, bunun sonucu olarak da yabancılaşma, yalnızlaşma, aşırı bireyselleşme gibi olumsuz durumlar görülebilmektedir (Turan, 2002: 271-281).