• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. GÖZETİM ÇALIŞMALARINA KAVRAMSAL BAKIŞ

2.3. Panoptikon Modeli ve Gözetim

2.3.1. Kavramsal Olarak Panoptikon ve Panoptikon Tasarımı

Panoptikon kavramının kökeni, Yunan mitolojisine dayanmaktadır. Bu kavramın oluşturulmasında, Argus Panoptes adlı bazen dört gözlü, bazen de tüm vücudu gözlerle kaplı olarak tasvir edilen ve aynı anda birden çok şeyi görebilen bir karakterden esinlenildiği düşünülmektedir. Panoptes’in en belirgin özelliği ise görülmeden, görebilir olmasıdır (Pimenta, 2008, aktaran Yücel, 2015: 391). Panoptikon, merkezinde geniş pencereleri ve gözetleme kulesi bulunan halka biçiminde bir yapıdır. Bina hücrelere bölünmüştür ve her bir hücrenin biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı, diğeri de dışarı bakan ve ışık alan ikişer penceresi bulunmaktadır. Hücrelerin arasındaki duvarlarla mahkûmların birbirleriyle iletişimi de engellenmiştir. Bu fiziksel özellikler sayesinde kuledeki tek bir gözcü, tüm hücrelerdeki mahkûmları gözetleyebilmektedir. Ayrıca mahkûmlar kendilerini gözetleyeni göremedikleri için sürekli gözetim altındaymış gibi davranırlar; mahremiyet alanları ellerinden alınmış; yok edilmiştir. Bu sayede de sürekli işleyen bir iktidar yaratılmıştır. (Yücel, 2015: 391).

Panaptikon tanımı, mimarî bir yapıyı nitelemekten öte, bir sistem mantığı çerçevesinde toplumsal denetime yönelik işleyen mekanizmaları ifade etmektedir. Disipliner yapıdaki bu mekanizma, iç dinamikleri ile toplumları dönüştürür ve bireyleri sürekli gözetim altında tutar; temel boyutu, tüm toplumu kapsayan gözetim-denetim- ıslahtan oluşan üçlü yapıdır. (Dolgun, 2015: 106) Islah bir disiplin tekniğidir ve ahlaki kaygıyla değil, ekonomi-politik zorunluluklarla üretilmiştir. Foucault da tıpkı Bentham gibi, normal yaşamının sürdürülebilmesinin çeşitli tekniklerle sağlandığı düşünesindedir; burada amaç, çalışma dışı kalan kesimleri ayırmak, ama dışlamayıp ihtiyaç olduğunda yeniden üretim sürecine katabilmek için ıslah etmektir (Baştürk, 2016: 28). Bugünün toplumları, Bentham’ın temellendirerek programladığı bir toplumsal yapıda, yani ‘panoptik toplum’da hapis durumunda yaşamaktadırlar. (Dolgun, 2015: 106). Foucault panoptik toplumu “ kişisel ve sürekli gözetim biçimi altında, denetim/cezalandırma ve ödüllendirme biçimi altında; yani bireylerin bazı kurallara göre dönüştürülmesi ve şekillendirilmesi

55

biçimi altında bireylere uygulanan bir iktidar biçimi” olarak tanımlamaktadır (Aktaran, Çelik, 2014: 81).

Bentham, hapishane modeliyle güvenlik ile ehlileştirmenin bir arada olduğu bir mekânsal tasarım yaratmıştır. Bentham’ın tasarımına göre hapishane, hem bütün olarak hem de tek tek gözetlemeye imkân sağlamaktadır. Bentham, bu durumu Pan (bütün) Opticon (gözetim) olarak tanımlayarak, ‘Panopticon’, yani ‘bütünü gözlemlemek’ olgusunu oluşturmuştur (Baştürk, 2016: 23). Modelin önemi, gözetimin dışsal olarak kurulmasına rağmen mahkûmun içine, ruhuna sızması ve onu orada yakalamasıdır. Panoptikon, mekânsal bir tasarım olarak anlaşılıyor olsa da, temelde sürekli hale getirilen ve içselleştirilen bir denetim mantığına dayanmaktadır. Yönetimin dışarıdan uygulanmasına rağmen, denetim yönetilen birey tarafından içselleştirilmektedir. Panaptikon, iktidarın dışsallığını bertaraf ederek onu bireyin iç dünyasına taşıyan bir denetleyicidir; işlevi ise denetim uygulayacak olanların gözetimi eksiksiz yapabilmelerine olanak sağlamasıdır. (Baştürk, 2016: 23)

Foucault, ‟pek çok yerden pek çok şekilde gözetlediğimizi ve bu yüzden kendimizi kontrol edip görülsek de görülmesek de sorun çıkarmayacak şekilde davrandığımızı’’ vurgulamaktadır (aktaran, Ritzer ve Stepinisky, 2014: 194). Ona göre, panoptikon sistemi, kişilerde öz-disiplin geliştirerek, kurumun kuralı ne ise buna boyun eğme arzusu yaratmaktadır (aktaran, Lyon, 2013: 87). Bunu sağlayan görünmez iktidar, tek kişilik ve yüzünü gördüğümüz egemen iktidarlardan farklı bir otorite yöntemi kullanmaktadır; bu iktidar bir kişinin değil, ‘gözün iktidarı’dır. İktidar artık, panoptikon yapısındaki dev kuleden ibarettir ve ‘dev kule’ insanların, kendisini göremedikleri, ama kendilerini sürekli izlediğine inandıkları gözetleyici bir güçtür. Panoptikonun etkisinin büyüklüğü tam da buradadır; kapatılanlarda bilinçli ve sürekli bir görülebilirlik durumu yaratır, dolayısıyla iktidarı bireysellikten çıkartıp otomatik olarak işleyişini sağlar. Panoptikon görmekle görülmeyi kesin biçimde birbirinden ayırmayı sağlayan bir makine gibidir; çevrede/halkada yer alanlar tümüyle görülmekte, ama asla görememekte; merkezdeki kule ise görülmeden her yeri görebilmektedir (Foucault, 2017: 297-298). Foucault, kulenin tepesindeki sürekli gözetleyen iktidar imgesinin, aslında yüksekte yer alan dev bir göz olduğunu ifade etmektedir; dev göz görünmez iktidarın gözüdür. Ona göre, sadece

56

toplumlar değil, tüm dünya da dev bir panoptikondur. (Foucault, 1992, aktaran Özdel, 2012: 25)

Panoptikon sisteminde, her hareketleri görmedikleri bir gözetleyence izlenen mahkûmların, gözetlendiklerini otomatik olarak içselleştirmeleri durumu, başka örneklere de taşınabilir. Tıpkı mahkûmların iyi davranma gereği hissetmeleri gibi, fazladan bir güç kullanmaya gerek kalmaksızın, akıl hastaları sakin olmaya, işçiler çalışmaya, öğrenciler özenli olmaya, hastalar tedaviye uymaya zorunlu hale gelmektedir. Zamanla evden işe, hükümet birimlerinden eğlence alanlarına kadar, günlük yaşamın her alanına taşınan bu mekanizma, insanların tutumları üzerinde daha etkin olmaya olanak vermektedir. Panoptikon modeliyle birlikte iktidar ulaşabildiği kadar fazla bilgiye ulaşmaktadır. Böylelikle kendini her yerde görünür kılmakta ve her hücrede kontrol sağlamaktadır. Kayıt altında da tutularak veriler depolanmaktadır (Bozkurt, 2000).

Bentham, panoptikonu eğitim, ceza, üretim mekânlarına uygun biçimde tasarımlamakta; her birinin birbirinden farklı işlevleri olsa da benzer olduklarını öne sürmektedir. Bu mekânlarda aynı mimarî biçimle benzer etkiler yaratılmasının özünde, bu tasarımın gözetim iktidarını uygulayacak donanıma imkân sağlaması bulunmaktadır. Bentham’a göre mekânsal donanımın beş temel unsuru vardır ve bunlar farklı işlevlerdeki mekânlara uyarlanabilir: “Nezaret altında tutma, hapis, tecrit, zorla çalıştırma ve eğitim; bunların tümü de göz önünde bulundurulacak amaçlardır.” (Bentham, 2008: 13). Panoptikonu farklı kılan unsur ise, tekil bir mekânda tüm bireyleri aynı anda gözetim altında tutmayı başarabilmesidir. Bentham, gözetimin mükemmel biçimde gerçekleşmesinin ancak panoptikonla olacağına inanır; çünkü panoptikonun dairesel yapılanmasının birey ile bakış arasında bir mesafe öngörmemesi, bakışın her yerde olduğuna ve her yeri kapsadığına dair bir biliş üretmektedir (Bentham, 2008: 23).

Panoptikon, sosyal bilimlerde en basit anlamıyla, ‘gözetleme’ ile ‘gözetlenme’ kavramları için kullanılmaktadır. Gözetleme ve gözetlenme ilişkisi, ilkel kabilelerden itibaren sonrasında ortaya çıkan şehir devletlerinde de, günümüzün devletler sisteminde de hep var olmuştur.

“Panoptikonu; modernleşmeyle birlikte devletin ve toplumun varlığını, devletin çıkarlarını koruyabilmek ve toplumun bütünlüğünü sağlayabilmek amacıyla devlet ve yönetici

57

güçlerin toplumdaki her bir özneyi gözetleme hakkını elde etmesi ve gözetlemesi olarak açıklayabiliriz.’’ (Ceyhan, 2017).

Her devlet, birçok birimi ile her an, her yerde ve her şekilde toplumu gözetleme faaliyetlerinde bulunmaktadır.

Demokratik toplumlarda iktidar karşıtı yapılanmaların artması, iktidarın tehlikeye girmesi olasılığını yaratır. Dolayısıyla, yönetici güçler ve iktidarlar demokrasinin kendi aleyhlerine işleyebildiğini görerek ‘gözetim’ yaparlar; genellikle de kendilerini koruyabilmek için meşru güçlerini kullanma yoluna giderler. Ancak önce karşıtlarını bilmeleri gerekir ki, bunun yolu da ‘gözetleme’dir. Kendilerine ya da erklerine karşı her türlü olası tehlikeyi, toplumun güvenliğini gerekçe göstererek izlerler. Bu şekilde toplumu koruma ve huzuru sağlama vb. nedenler öne sürülerek gerçekleştirilen ‘gözetim’de herkes potansiyel tehlikeli durumdadır; bu yüzden herkes gözetlenmeye çalışılmaktadır. Bu koşullar altında insanlar, sürekli izlenildiklerini bilmekte ve bu kabulle hareket etmekte, iktidarların ve yönetenlerin istemediklerini yapmama yönünde oto-kontrol geliştirmektedirler. Doğaldır ki gözetim mahremiyet alanlarını daraltmakta, mahremiyeti şeffaflaştırmaktadır. Bu noktada hep göz ardı edilen ve ‘gözetleyen’ için zaten önemi olmayan olgu mahremiyettir (Ceyhan, 2017).