• Sonuç bulunamadı

1.6. Kişilik Kuramları

1.6.1. Psikodinamik Kuramlar

1.6.1.1. Sigmund Freud’un Kişilik Kuramı

Freud, psikolojide en etkili kuramlardan birini ortaya atmıştır. Sigmund Freud tarafından ortaya atılan Psikanalitik Kuram onu izleyenlerce de geliştirilmiştir (Başaran, 1991: 64). Psikoanalitik kuram ve Freud felsefesi sadece psikolojiyi değil edebiyat, sosyal bilimler ve tıp ve diğ. gibi birçok alanı etkilemiştir (Kassarjian, 1971: 409).

Freud, kişiliği duygusal açıdan inceleyerek, kişilik denilen olgunun fertlerin duygu yapılarından kaynaklandığı görüşündedir. Freud’un en önemli özelliği konuşulması, yazılması ve hatta düşünülmesi bile iyi karşılanmayan, ayıp sayılan konuların, bilim dünyasında tartışılmasına fırsat vermesidir (Eroğlu, 1998: 151).

Freud’un geliştirdiği kurama göre, ilk çocukluk yıllarındaki yaşantılar ve bilinçdışı dürtüler davranışı etkilemekte, gelişim bilinçdışı dürtü ve içgüdüler tarafından yönetilmektedir. Cinsellik, saldırganlık ve açlık dürtüleri çevredeki kişiler, özellikle de aile üyeleri tarafından biçimlendirilmektedir (Yazgan ve diğ., 2007: 39).

Freud’a göre kişilik; id(ilkel/alt benlik), ego(benlik) ve süperego(üst benlik) olarak üç ana dilimden oluşmuştur. Bu üç temel öğe çoğunlukla insan davranışlarını yönetmektedir (Feldman, 1997: 374).

Đd, kalıtımsal olarak gelen içgüdüleri içeren ve doğuştan var olan psikolojik gizil güçlerin tümüdür. Ruhsal enerji kaynağı olan id, diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü de sağlar. Enerjisini bedensel süreçlerden alır. Đd, Freud tarafından “gerçek ruhsal aygıt” olarak adlandırılmıştır. Đd, fazla enerji birikimine dayanamaz, bu durum organizmada gerilim meydana getirir ve gerilim azaltma eğilimini ortaya çıkarır. Organizma haz ve zevke yönelir. Bu durum Đd’in haz ilkesi olarak adlandırılmaktadır (Hall ve Lindzey, 1978: 36). Burada kişi kendi haline bırakılsaydı, kişi tüm güdülerini tatmin edecek davranışlarda bulunacaktı. Burada bireyin hiçbir baskı ve istek altına alınmamış istek ve arzuları yani biyolojik eğilimlerinin tabiatı vardır (Eren, 2004: 86). “Đd” (ilkel benlik), içgüdüsel isteklerin tümünü temsil etmekte ve bilinçlilik düzeyine erişimine izin verilmediği için bilinç-dışı ile özdeşleştirilmektedir(Akyıldız, 2006: 3).

Rüyalar, Freud’a göre, id’in emrinde onun isteklerini doyurma aracı olarak kullanılır.

Đster gerçekte, ister rüya veya hayal kurma yoluyla olsun, id’in isteklerinin doyurulmasına Freud birincil süreçler adını verir (Cüceloğlu, 2003: 4007).

Ego, id’in haz ilkesi karşısında gerçeklik prensibinden hareket ederek organizmanın ihtiyaçlarını dengeli bir biçimde karşılamayı amaçlar (Hall ve Lindzey, 1978: 37). Daha çok toplumsal gelenekler ve yasalar doğrultusunda ortaya çıkan kişilik kısmı olan “ego” (benlik) ise insanı topluma uydurmakta ve faaliyetlerin toplumca kabul edilebilir biçimde ortaya çıkmasına yardım etmektedir. Benlik, ilkel benliği kontrol altında tutan

ve toplumca makul ve kabul edilebilir güdülerin ve sevginin tatminini sağlayan kişilik kısmıdır (Eren, 2004: 86) “Ego”, yaşama ilişkin gerçekçi yorum yapma işlevini icra eden kişiliği; yani bilinçliliği temsil eder (Akyıldız, 2006: 3)

Ego, kişiliğin yürütme organıdır (Yanbastı, 1996: 21). Ego, idin isteklerini gerektiğinde ertelemeye, hoş yaşantıları seçmeye hoş olmayanlardan uzak durmaya çalışır. Ego akılcı, mantıklı bir kişilik bölümüdür ve bir anlamda kişiliğin karar organıdır.

Diğer bir ifade ile ego id’den sonra gelen ve id’i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir. Ego’da hayallerden çok gerçekler yer tutmaktadır ve bu bakımdan ego gerçek ilkesine uyarak işler. Ego ikincil süreçlere dayalı düşünce ile çalışır ve id ile gerçeklik arasında işlev görür. Bu bakımdan id kişiliğin akılcı çalışmayan ve mantığı hesaba katmayan yönü iken ego ise akılcı ve mantıklı çalışan yönüdür. Đd ile ego çatışma halindedirler. Ancak gene de ego varlığının asıl sebebi id’den gelen istekleri düzenlemek, akılcılaştırmak ve bunları doyurmaktır. Ego id’in isteklerini sosyal durumun normlarına ve kurallara uygun hale getirir. Ancak öte yandan ego id’i eğitmeye kalkmaz ve ahlaki bir yönü de yoktur. Böyle bir ahlaki ve eğitici yön ise başka bir kişilik biriminde bulunur. Bu kişilik biriminin adı ise süperego’dur (Cüceloğlu,2003: 408).

Süper-ego (Üst benlik) ise, kişinin daha üst düzeyde denetimini sağlar. Kişi koşullar uygun olduğu ve çevresinde kimse bulunmadığı halde adalet, hak ve vicdan adını verdiğimiz duygularla davranışlarını kontrol eder. Üst benlik, hem alt hem de benliğe hükmeden, başka insanlara doğruluk ve dürüstlük örneği olacak davranışlara yol gösteren üstün kişililik vasfıdır (Eren, 2004: 86). Süperego doğuşta var olmayan ve toplumsal değerlerin anne baba ve çevre tarafından aktarılmasıyla oluşur (Hall ve Lindzey, 1978: 38). Diğer bir ifade ile toplumsal buyruk ve yasaklamaların içselleştirilmelerini temsil etmektedir (Akyıldız, 2006: 4). Bu anlamda süperego kişinin vicdanı demektir. Süperego da kişinin değer yargıları ve ahlak kuralları bulunur.

Freud, toplumun inandığı "doğru" ve "yanlış" kararlarının kaynağını teşkil eden kısma süper-ego (üst-ben) adını verir. Đd ve ego gibi üst ben'in büyük bir kısmı da bilinçaltındadır. Bir toplumun "vicdanı", o toplumun bireylerinin üst-ben 'inde yer alır ve üst-ben bireyin davranışlarını sürekli süzgeçten geçirerek bireye "bu yaptığın doğru aferin sana!" ya da "bu yaptığın yanlış, utan kendinden!" mesajlarını verir. Ego, id ile

üst-ben arasında kalmış bir nevi cambazdır. Hem id'i memnun etmeye çalışır, hem de üst ben tarafından azarlanmaktan kurtulmak ister (Cüceloğlu, 2003: 408).

Đd, ego ya da süper ego’nun birinin diğerlerinden daha kuvvetli ve zayıf olduğu zaman, bu üç bileşen arasındaki arabuluculuğu her bireyde ayrı seviyelerde dengeye getirdiği için farklı kişilik türleri ortaya çıkmaktadır (Cüceloğlu, 2003: 409; Aytaç, 2000: 171). Kişilik tiplerindeki farklılığın temeli de id, ego ve süper egonun her bireydeki bileşimi ve sentezinin farklı olmasına dayanmaktadır.

Psikoanalitik kurama göre ruh sağlığı ise; id-ego-süperego arasında kurulan bir denge sonucunda nedeni belli olmayan ya da çok uzun süren bir kaygı ve bunaltılar geliştirmemiş olma yanında, sevme ve çalışma yeteneğine sahip olma olarak tanımlanmıştır (Kılıççı, 1992: 6).

Freud'un getirdiği en önemli kavramlardan biri bilinçaltı (unconscious) kavramıdır. Bilinçaltı farkında olmadığımız arzu, istek, dürtü, duygu, düşüncelerin depolandığı büyük hazneyi temsil eder. Đd'in tümü, ego'nun bir kısmı ve üst-ben'in büyük bir kısmı bilinçaltında kalır. Yakın bir arkadaşımıza duyduğumuz derin kin kendini bilinçaltında saklar. Bilinçaltındaki bu arzu, istek, dürtü, duygu ve düşünceler sürekli davranışı etkiler, ne var ki biz bu etkinin farkında olamayız (Cüceloğlu, 2003: 409). Psikoanalitik kuramın kurucusu olan Freud’a göre davranışları tayin eden şey bilinçaltı güdülerdir. Bireyin herhangi bir anda farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölge bilinç, bireyin ancak dikkatini zorlayarak hatırlayabildiği yaşantıların bulunduğu bölgeyi ise bilinç öncesi olarak adlandırmıştır. Bireyin farkında olmadığı, dikkatini zorlasa bile bilince çıkaramadığı, hatırlayamadığı olayların barındığı bölgeyi bilinçaltı olarak adlandırmıştır.

Freud’a göre, her ruhsal olayın ve davranışların belli bir nedeni vardır. Davranışları tayin eden şey, bilinçaltı güdülerdir. Ona göre, bilinç dışı, insanların yaşamında en büyük etkendir. Bilinç dışı veya bilinçaltı, farkında olmadığımız ve aralarında bir bağlantı kuramadığımız ruhsal olayların kaynaklandığı yapıdır (Aytaç, 2000: 169). Freud’a göre, kişiliğin güdüsü ve kişinin en büyük yoksunluğu sevgidir. Đnsan bilinçli davranışlarından çok bilinç dışı güçlerle hareket etmektedir. Çoğu kez kendiside bu bilinç dışı davranışlarının kökenine inemez. Ancak, insanın bilinç dışı davranışları

herhangi bir nedenle tatmin edemediği sevgi (aşk) yoksunluğu onu bunalımlara ve anormal davranışlara itmektedir (Eren, 2004: 85).

Psikoloji tarihinin en önemli kuramcılarından olan Freud’un psikolojiyi algılayış ve ele alış biçimi günümüzde halen tartışılmasına rağmen, gerek insani anlamaya yönelik kişilik kuramı gerekse psikoterapiye yönelik psikanaliz yöntemi halen geçerliliğini korumaktadır.

Freud'a göre psikanaliz, derinlerdeki gereksinmelerin ortaya çıkarılması yöntemidir. Bu psikoterapi türünde terapist, kişinin şimdiki sorununa neden olan geçmişi ve doyumu sağlanmadan bastırılmış olan gereksinimlerini ortaya çıkarmak için düş analizleri ve serbest çağrışım teknikleri kullanılır (Morgan, 1999: 315).

Freud'un psikanalitik gelişim teorisine göre kişilik, çocukluk çağında bir dizi psikosekosüel evreden geçmektedir (Schultz ve Schultz, 2001: 461). Freud, insanın psikoseksüel gelişiminin her biri bir önceki dönemin devamı niteliğindeki beş dönemden meydana geldiğini iddia etmektedir. Bunlar (Geçtan, 2004: 32-42):

1. Oral dönem (0-1,5 yaş): Bu dönem oral bölge (ağız) en önemli tatmin kaynağıdır. Çocuğun oral ihtiyaçlarının karşılanmaması ya da aşırı şekilde doyurulması, daha sonraki dönemde normal dışı kişilik özelliklerinin yerleşmesine neden olabilir.

2. Anal dönem (1,5-3 yaş): Çocuğun tuvalet eğitimi ile başlar, çocuk toplumla ilk çatışmasını yaşar. Bu döneme bağlı olarak kişiler aşırı düzenli, cimri, iyimser ya da yaratıcı olabilirler.

3. Fallik dönem (3-6 yaş): Önceki dönemlerden farklı olarak çocuk kendi bedeninin dışında bir nesnede tatmin arar. Kadın ve erkeğin cinsel açıdan anatomik farklılığı da her iki cins için bir veri kabul edilir ve kişiler için bedensel özellikleri cinsiyetiyle özdeşleşir. Bu dönemin sağlıklı atlatılması, çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesine yardımcı olacaktır.

4. Gizlilik dönemi (6-12 yaş): Çocuğun sosyal yaşama girmesiyle başlar. Çocuk enerjisini zihinsel olarak harcamak ister. Kendi cinsiyle oynar. Benimsediği rolleri pekiştirmek ister.

5. Genital dönem (12-14 yaş): Bu dönemin amacı, çocuğun anne ve babasına olan bağımlılığından koparak aile dışındaki karşı cinsten kişilerle olgun ve sağlıklı ilişkiler kurmayı öğrenmesine yöneliktir. Bu dönemde kişi ana-baba otoritesinden sıyrılıp kendi bağımsız kimliğini kazanırken, bir kimlik bunalımına düşebilir. Bu dönemin sorunlarını atlatan kişiler, sağlıklı davranışlar ve tutarlı bir kimlikle belirlenen olgun ve yetişkin bir kişilik özelliği kazanmış olurlar.

Freud’un insan davranışlarını ele alırken üzerinde durduğu altı temel noktayı özetleyecek olursak bunlar (Hall ve Lindzey, 1985’den akt. Aytaç, 2000: 171-172):

1- Đnsan davranışlarının ve ruhsal belirtilerinin belli bir nedeni vardır. Bu psişik determinizm olarak adlandırılır.

2- Bilinç dışının insanların yaşamında önemli bir yeri vardır. Rüyalar, dil sürçmeleri ile bu anlaşılır.

3- Đnsan davranışlarının ruhsal belirtilerinin belli bir amacı vardır. Burada amaçlanan kişiyi bilinç dışına ittiği, ürkütücü, üzücü ve korkutan dürtülerden korumaktır.

4- Đnsan kişiliğinin temeli, hayatın ilk yıllarında atılır. Bu dönemlerde geliştirilen kişilik, ilerideki yıllarda insan hayatını geniş çapta etkiler.

5- Kişiliğin temelinde sosyal faktörlerden çok, biyolojik faktörlerin önemi vardır.

6- Libido denen enerji seksüel nitelik taşır.

Psikanalitik kuram birçok yönden eleştirilmiştir bunlar şu şekilde özetlenebilmektedir: Freud’un kavramlarının hem kurumsal olması, kavramları destekleyen veya karşı çıkan destekleyen deneysel verilerin olmaması, cinselliğe aşırı vurgu yapması, kuramını nevrotik kişiler olan hastalarını davranışlarına yaptığı gözlemlere dayanarak geliştirmiş olması, her şeyi açıklayabilen sınırsız bir kuram olması bunlardan belli başlı olanlarıdır (Altunbaş ve Gültekin, 2003: 22-23). Ayrıca özellikle id-ego-süperego ile bilinçaltı süreçlerin varlığı soyut kavramlar olduğu için eleştirildiği gibi, bu kuramın davranışı belirleyen bir faktör olarak çevreye ve kişiler arası ilişkilere yer vermemesi de eleştiri konusu olmuştur (Aytaç, 2000: 173). Özetle Freud, kişiliğe toplumsal faktörlerden

ziyade biyolojik faktörlerin etken olduğu görüşünden dolayı yoğun eleştirilere maruz kalmıştır.