• Sonuç bulunamadı

Harita 3.90. Jeolojik Açıdan Yerleşime Uygun Olmayan Alanlarda Yapılaşmış Yüksek

1.1. PLAN SİSTEMATİĞİ

Hem geliştirilen teknolojilerin gereği ve sonucu olarak, hem de büyüyen nüfusun artan taleplerinin karşılanmasına yönelik üretim, dağıtım ve tüketim faaliyetlerinin gereği ve sonucu olarak, insan-doğa çatışmasında gelinen boyutlar; gelecek nesiller için olduğu kadar günümüz nesilleri için de endişe verici düzeylere ulaşmıştır. Sürdürülebilirliğin gereği; sosyal yaşamda, ekonomik faaliyetlerde ve doğal kaynakların kullanımında sistemler arası dengeyi karşılıklı beslenme ve dayanışma ilkesini uygulayarak sağlamaktır. Bireylerin ve doğal kaynakların varlıklarını devam ettirebilmeleri için kaçınılmaz olan bu ilkeye işlerlik kazandırmak ise etkin bir yönetim ve yönetişim sistemiyle mümkündür. Doğaya duyarlılık olan ana koşulun yerine getirilmesiyle ancak insanoğlu varlığını devam ettirebilecek ve yaşam kalitesini yükseltebilecektir.

Her ülke gibi Türkiye ve her yerleşim birimi gibi İstanbul İli yerleşim birimleri de yukarıda açıklanan ekolojik ilişkiler ve çevresel sorunlar kapsamında yerlerini almaktadır. Çevresel sorunların sistematik boyutları; (i) küresel düzeyden başlamakta ve kademeli olarak, (ii) küresel anlamda bölge, (iii) ülke, (iv) ülkesel anlamda bölge, (v) iller ve (vi) yerel yerleşimler düzeyine kadar inmektedir. Anılan bu düşey kademelenme sistematiğinde; her kademenin kendisi için geçerli olan sistemler bütününde, doğal çevre ve yapay çevre (alt)sistemleri ana bileşenler olarak yer almaktadır. Doğal çevre sistemi İstanbul’un içinde bulunduğu coğrafya tarafından oluşturulurken, yapay çevre sistemi ise İstanbul’un yerleşim (mekansal) dokusuna yansıyan (sosyo-ekonomik) faaliyetleri gerçekleştiren ve yapılandıran bireyler tarafından oluşturulmaktadır.

Birbirileriyle doğrudan bağlantılı olan bu sistemlerin aralarındaki ilişkiler; her iki taraf için yapıcı olduğu kadar, birinin diğerine baskın çıkması halinde yıkıcı da olabilmektedir.

Doğal çevre ve yapay çevre ilişkilerinin çelişkiye dönüşmesine neden olabilecek durumların kaynağını iki unsur oluşturmaktadır. Bunlardan ilki; insanların üremesi ve nüfuslarının artmasıyla bağlantılı olarak, yerleştikleri mekanların genişlemesi ve karşılanması gereken ihtiyaçlarının çoğalmasıdır. İnsanın sayısında ve ihtiyaçlarındaki artışın karşılığı, doğanın daha fazla sömürülmesidir. Şayet bu ilişkilerin türü ve dozu sürdürülebilirlik ilkesini ihlal eder ve doğayı yenileyici önlemler insanoğlu tarafından alınmazsa, doğal çevre kirlenmeye ve kalitesizleşmeye, kaynaklar da yitirilmeye başlar.

Böylesine bir demografik çelişkinin çözümlenmesi; yerleşim merkezlerindeki nüfusun,

çevre kaynaklarını tahrip etmeksizin varlığını sürdürebileceği bir büyüklükte tutulmasıyla mümkündür. Bu da demografik büyüklüğün ve büyümenin yönetimi anlamına gelmektedir.

Doğal çevre ve yapay çevre ilişkilerinin çelişkiye dönüşmesine neden olabilecek durumların kaynağını oluşturan ikinci unsur ise, insanoğlunun refah düzeyini yükseltmek amacıyla ekonomik faaliyetlerini doğal sistem üzerinde yoğunlaştırması ve sonuçta çevre değerlerinin; geri dönüşü çok zor olan veya olmayan biçimde yitirilmesidir. Ekonomi-ekoloji çelişkisi olarak anılan bu çatışmanın üstesinden gelinmesi gereği de; üretim, dağıtım ve tüketim odaklı ekonomik faaliyetlerin ve sosyo-kültürel ihtiyaçların, çevreye duyarlı pratiklere ve uygulamalara başvurularak yerine getirilmesidir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın temel felsefesini, doğal ve yapay çevre sistemleri arasındaki çatışmaların giderilmesi ve insan kitleleri ile doğal kaynaklar arasında kendi varlıklarını sürdürülebilir kılacak ilişkilerin geliştirilmesi oluşturmaktadır (Şekil 1.1).

İSTANBUL ÇEVRE DÜZENİ PLANI

Şekil 1.1. 1/100.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Sistem Yaklaşımı

İl bütünü için hazırlanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı; geliştirilen yöntem ve ulaştığı sonuçlar bakımından mekansal ve demografik anlamda bir kapasite plan niteliği taşımakta, bu bağlamda kontrolsüz büyüme ve nüfus artışı gibi tehditlerin önüne geçilmekte, kentin mekansal ve demografik sınırları ortaya çıkarılmaktadır.

1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’na ilişkin planlama ve raporlama sistematiği olarak; ilkin insan ekolojisinin işlevsel boyutlarının ve yapısının sektör analizleri bazında ele alınması sonra da benzer yaklaşımın doğal yapıdaki özellikler ve kapasiteler için uygulanması uygun bulunmuştur. Bu bağlamda; her iki bileşen çerçevesinde gerçekleştirilen analiz çalışmalarına dayandırılmış sentezler ve değerlendirmeler yapılmış olup, varılan bulgulara ve geliştirilen alternatiflere yönelik stratejiler ve önlemler dizini de bunu takip eden aşamada oluşturulmuştur. Özünde sürdürülebilirlik ilkesini taşıyan yapay ve doğal çevre yönetimine ilişkin stratejilerin ve önlemlerin uygulamadaki araçları olan yasalar ve ihtiyaç duyulan yeni düzenlemeler ise raporun son aşamasında yer almaktadır.

Şekil 1.2’de 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın bir sistem yaklaşımıyla ele alındığı yansıtılmakta ve sistem bileşenleri tanımlanmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu yapay çevreyi oluşturan sosyo-ekonomik ve mekansal sistem kapsamında;

 Sanayi, Ticaret ve Hizmetler ile Kültür Endüstrileri ve Turizm sektörleri Ekonomik Faaliyet Sektörleri teması çerçevesinde ele alınırken,

 Tarihi Değerler ile Konut ve Yaşam Kalitesi sektörleri Sosyal Yaşam Sektörleri teması kapsamında işlenmekte ve her iki faaliyet bileşenlerini buluşturan işlevleri içeren,

 Ulaşım ve Lojistik sektörleri ise İşlevsel Bağlantı Sektörleri teması ışığında değerlendirilmektedir.

Şekil 1.2. Yapay ve Doğal Çevre Sistemleri/Denge veya Çatışma Unsur ve İlişkileri

Buna karşılık, doğal çevreyi oluşturan ekolojik sistem ve yaşam destek alt-sistemleri kapsamında ise;

 Yer Bilimleri (jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik yapı ve doğal risk alanları),

 Madenler (yeraltı kaynakları),

 Tarımsal Kaynaklar (toprak, iklim ve tarımsal üretim yapısı),

 Orman Kaynakları (bitki örtüsü ve ekolojik yapı) ile

 Çevre Sorunları (hava, su, toprak ve gürültü kirliliği ile katı atıklar) sektörel bazda olmak üzere ele alınmaktadır.

Sosyo-ekonomik ve mekansal sistem ile doğal ve yaşam destek sistemleri arasında denge veya çatışma kaynağı olabilen ilişkilerin iki önemli üst-belirleyicisi bulunmaktadır. Bunlar; bir makro değişken olan demografik büyüklük ile bir politik tercih olan ekonomi-ekoloji ikilemidir. Söz konusu üst-belirleyicilerin, sistemler arası ilişkilerin sürdürülebilirlik açısından yapıcı veya yıkıcı nitelikte olmasına ilişkin önemini yadsımak mümkün değildir. Yapay çevre yönetimi ile doğal çevre yönetiminin

ortak odaklanma noktaları da Şekil 1.2’de görüldüğü üzere, anılan bu iki üst-belirleyici;

yani ‘demografik büyüklük’ ile ‘ekonomi-ekoloji’ ikilemi olmaktadır.

Yukarıda açıklanan sistem yaklaşımında tanımlanan sistem bileşenleri arasındaki ilişkiler türünün planlama açısından önemi; İstanbul İl bütünü içerisinde üç temel ayırımın açık ve seçik bir yöntemsel yaklaşımla ortaya konulması gereğinden kaynaklanmaktadır. Sektörel bazda yapılan analizler ve sentezler tamamlandıktan sonra gerçekleştirilmesi gereken, Karar Vericiye;

 Yerleşim Alanlarının,

 Yerleşim Dışı Alanların ve

 Yerleşilebilir Alanların

tanımlanması ve bunların yönetimine ilişkin önerilerin sunulmasıdır. Karar Vericiye bu olanağın sağlanması, gerçekleştirilen araştırma ve sentez çalışmalarının ışığı altında yapılacak değerlendirmelerle mümkündür.

Bu itibarla, yapılan çalışmalar ve incelemeler sonucu İstanbul İl bütününde yerleşim alanları belirlenmekte ve eşik analizleri sonuçlarının değerlendirmeye alınmasıyla doğal çevrede;

i. Yeni yerleşimlere açılabilecek ve ii. Yeni yerleşimlere açılamayacak alanlar

saptanmaktadır. Başka bir deyişle, yeni yerleşim mekanlarının nerelerde olabileceği ve nelerde olamayacağı, somut bir şekilde ve sınırları ile birlikte gösterilmektedir. Karar Vericiye bu kesin tanımlamalar sunulduktan sonra, doğal çevrede

iii. yeni yerleşimlere açılabilir alanların da hangi öncelikle ve koşullarla gerçekleştirilebileceğine

dair seçenekler sergilenmektedir. Saptanan seçenekler ayrıca bir değerlendirmeye tabi tutularak, her birinin avantajları ve dezavantajlarına ilişkin etraflı açıklamalar ve uyarılar, Karar Verici tarafından yapılacak tercihlere esas olmak üzere sunulmaktadır.

Böylelikle, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı kapsamında; doğal çevrede yaşam destek sistemlerinin varlığına ve gerekliliğine dayalı olarak yerleşmeye açılması uygun görülmeyen alanlar için, korumacı karakter taşıyan bir yönetim modelinin

uygulanmasına ilişkin ilkeler ve stratejiler belirlenmektedir. Doğal çevreden kazanılmak suretiyle yerleşime açılabilecek ve kentin büyümesine olanak verebilecek alanlarla bağlantılı olarak geliştirilen yönetim modelinde; yapılan önceliklendirme değerlendirmesine dayalı olarak, her uygulama tercihinde izlenmesi gereken ilke ve stratejiler belirtilmektedir. Amaç; doğal çevreden yeni yerleşimler adına faydalanılırken, sürdürülebilirlik ilkesinin korunmasıdır. Dolayısıyla, yeni yerleşim kararlarında gözetilmesi gereken husus; yeni yerleşimlere en yüksek faydayı sağlarken, doğal çevreye en düşük zararı verecek çözümlerin tercih edilmesidir. Başka bir deyişle, doğal ve yapay sistemler arasındaki ilişkileri dengeleyici karakter taşıyan yerleşilebilir alanların tercih edilmesinde ve yönetilmesinde, akılcılık (rasyonalite) ilkesinin esas alınmasıdır.

Doğal çevrenin sürdürülebilirlik kriteri esas alınarak yeni yerleşimlere açılabilecek alanlarının saptanmasından sonra gerçekleştirilen çalışma; söz konusu alanların yerleşilebilirlik için tanıdığı kapasiteye göre, kentsel gelişme ve makroform modellerinin üretilmesidir. Bu hedefe yönelik olmak üzere, doğal eşikler gözönünde tutularak İstanbul Metropolü’nün mekansal gelişmesi konusunda alternatif makroformlar üretilmiştir. Söz konusu makformların hangi koşullarda tanımlandığı, hangi varsayımlara dayanarak geliştirildiği ve sürdürülebilirlik kriterlerine ne oranda uyum sağladığı da, her alternatif için ayrı ayrı belirtilmektedir. Makroform alternatifleri bazında yapılan bu tür açıklamalar çalışma kapsamında geliştirilmiş ve uygulanmış olan değerlendirme yönteminin bir sonucu olup; Karar Vericiye olumlu ve olumsuz taraflarını görerek, alternatifler arasında bir seçim ve/veya tercih yapmasına olanak yaratmaktadır.

İstanbul için geliştirilen alternatif makroformların her biri için yapılan değerlendirmelerin ötesinde; bunların bağlantılandırıldığı senaryoların da ortaya konulması, hangi alternatifin ilerde hangi olası aşamalara varacağını görmek için gerekmektedir. Böylesine bir yaklaşım, Karar Vericinin her alternatifin getiri ve götürüsünü görebilmesi ve olası gelişmeleri gözünde canlandırabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Arzu edilen ve önceliklendirilen yaklaşımların bir ilkeler ve stratejiler dizinine bağlanması da; Karar Verici için her alternatif bazında ve geçerli koşullar çerçevesinde; zararların en az, faydaların ise en yüksek düzeye çekilebilmesi için bir yönlendirme olmaktadır.

Böylelikle, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı çerçevesinde mevcut yerleşim alanlarının; hangi yerleşilebilir alanlara, hangi koşullar altında ve hangi kapasitelerde yayılabileceği alternatifler ve bu alternatiflere özgü değerlendirmeler ile birlikte sunulmaktadır. En uygun nitelikler taşıyan ve gerçekçi bir bakış açısıyla Karar Vericiye de önerilebilecek türde bulunan bir alternatifin seçilmesi ve üzerinde yoğunlaşılması; modellenen metropoliten gelişme yaklaşımının, uygulamaya dönüştürülmesini makroform aracılıyla somutlaştıracaktır. Bu amaca hizmet etmek üzere, yerleşilebilir alanlardaki arazi kullanım yaklaşımları ve bu yeni yerleşim alanlarının mevcut yerleşim alanları ile nasıl bütünleştirileceği gösterilmektedir. İzlenen yöntem ise; alternatifler arasında İstanbul için uygun bulunan makroform modelinin alt düzeylerde de ölçeklendirilerek, detay açılımlara doğru taşınmasıdır.

Üst plan kararlarını içermesi bakımından nazım imar planlarının oluşturmasını da yönlendirecek 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda yer alacak olan makroform açılımı; mevcut yerleşim sisteminde öngörülen yapısal güçlendirmelerin yanı sıra, yeni yerleşim sistemi ile bütünleşmeye yönelik stratejik önerileri ve önlemleri de içermektedir. Mevcut yerleşim alanları ile yeni yerleşim alanlarını işlevsel açıdan bütünleştirecek arazi kullanım ve ulaşım altyapı yaklaşımları, doğal çevre ile en uyumlu bulunan makroform modeli çerçevesinde geliştirilmektedir. Başta sanayi, ticaret ve hizmet ile konut alanlarının belirlendiği arazi kullanım şemalarının nasıl bir sosyal donatı sistemi ile işlevlendirileceği tanımlanarak, söz konusu işlevsel mekanların ne tür bir ulaşım ağı ve lojistik hizmet tesisleri ile bütünleştirileceğine fiziki plan şemaları ve lejantlarıyla açıklık getirilmektedir.

Hem yerleşik alanların, hem yerleşilebilir alanların, hem de yerleşim dışı tutulan yaşam destek alanlarının yönetimine ilişkin uygulamalara yön vermek üzere geliştirilen vizyon, amaç, hedef ve stratejiler; ekonomik, sosyal, mekansal ve yönetsel boyutlarda derlenerek verilmektedir. Söz konusu yaklaşımların uygulama araçları olan ve yürürlükte ola yasalara ilişkin açıklamalara ve yorumlara da yer verilmektedir.

1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı kapsamında; yerleşim alanları, yerleşilebilir alanlar ve yerleşim dışı tutulması gerekli alanlar yapay ve doğal çevre yönetim modellerinin etkinlikle uygulanmasını sağlamak üzere gerçekleştirilmesi gerekli yeni yasal düzenlemelere değinilmektedir.

İstanbul Çevre Düzeni Planı çalışmasının yöntemi Şekil 1.3’te verilmiştir.

Şekil 1.3. İstanbul Çevre Düzeni Planı Çalışmasının Yöntemi

Benzer Belgeler