• Sonuç bulunamadı

Seyirlik Oyunlar 1.Seyirlik Oyunlar

Seyirlik halk oyunlarından Karagöz, meddah, orta oyunu, gölge oyunu gibi kavramlar Şafak’ın eserlerinde karşımıza çıkar. Burada öncelikle bu kavramları kısaca tanıtıp sonra Şafak’ın eserlerinde geçen kavramlara değineceğiz.

“Gölge oyunu, bir aydınlatma kaynağı ile yarı saydam bir perdeden yararlanılarak, bu perdenin önünde ya da gerisinde, iki boyutlu saydam ya da saydam olmayan kuklaların oynatılmasıdır.” (And 1977:13)

“Orta oyunu, dört bir yanı fırdolayı seyircilerle çevrilmiş bir meydanda belli bir konunun kanavasına uyularak, fakat herhangi yazılı bir metne bağlı kalınmadan, canlı oyuncularla oynanan doğmaca bir oyundur. Bu oyun, belli bir vakanın çevresinde örülmüş çalgı, şarkı, raks, taklit ve konuşmalardan birleşiktir.” (Kudret 1973:1)

Zaman zaman da zenginlerin nişanlarına, düğünlerine, sünnetlerine, yaş günlerine gidip çoluk çocuğa Karagöz oynatıyordu. Pis kokulu Karagöz kuklalarını kehribar çantasında saklıyordu. (BP:185)

Seslendirme yaparken elindeki metni ya da kimi seslendirdiğini unutuyor; Karagöz oynatırken kuklalarını saçma sapan, küfürlü argolu konuşturup, ortalığı karıştırıyordu. Gittiği düğünlerde, bir yandan hayal perdesini kurup kuklalarını oynatırken, bir yandan da, bulduğu tüm içkileri lıkır lıkır götürdüğünden, günün sonunda muhakkak bir tatsızlık çıkarmış oluyordu. Bir seferinde, tüm davetlilerin önünde, aslen son derece utangaç tabiatlı olan damada Hacivat’ın ağzından müstehcen imâlarda bulunduğu için yaka paça kovulmuştu. (BP:185/186)

Hayal perdesinde Karagöz oynatanlar bile onlardan iyidir, hiç olmazsa yaptıkları işin kandırmaca olduğunu baştan kabul ediyorlar. (Aşk:321)

Sanki orta oyunundaydı mübarek, hareketleri öyle abartılı. (Aşk:179)

Yılanbaz sırasını savıp, orta yere meddah çıktığında Pinhan birden kendine geldi. (P:141)

Pinhan umudunu yitirip kahvehaneden ayrılırken, elinde tuttuğu ve kılıktan kılığa soktuğu mendille terini silen meddah, ilk hikâyenin sonuna varmıştı: “Meşhur darbımeseldi: iyilik eden iyilik, kötülük edense kötülük bulurdu.” (P:141)

Konaktaki vazifemi sorarsan, maskaralık, soytarılık etmekti.

Zaman zaman, bilhassa uzun kış gecelerinde karşılarına geçer türlü türlü hikâyeler anlatırdım. (P:145)

Zenne: Orta oyununda kadın rollerine çıkan, kadın görünümünde oynayan erkek. (M:81)

Gölge oyunu: Pek çok kültürde mevcut olan gölge oyunu, “gölgenin oyunları” ve “oyunun gölgeleri” olmak üzere iki kısma ayrılır. Hangi kısmın görüleceği, gören göze bağlıdır.

Cava’da wayang kulit gölge oyununu izlemek üzere kralın sarayına gelenler de ikiye ayrılırdı. Erkekler doğuya, kadınlarsa batıya nazır tarafta oturtulurdu. Aradaki sınırın ismi Priggitab idi ve perde buraya çekilirdi.

Güneşin doğudan doğduğunun herkesçe malum olduğu Cava’da, hem kuklalar, hem de kuklaları oynatan dalang, erkekler kısmında yer alırdı. Böylece erkek göz kuklaların ve hayalbazın kendisini görürken, kadın gözü bunların gölgelerini görürdü. (M:139)

1.4.2.Çocukların Oyunları

Oyun kelimesinin “hile, düzen, Karagöz, orta oyunu…” gibi anlamlarının yanında başka bir anlamı daha vardır.

“Çocukların ve daha az ölçüde büyüklerin herhangi bir üretim çabasını ya da başka çeşitten bir hizmeti zorunlu kılmadan, sadece eğlenme yolu ile dinlenmelerini sağlayan eylemlerdir bunlar: cirit, güreş, horoz dövüşü, saklambaç, bilye, âşık… gibi” (Boratav 1999:232)

Çocukların oyunları Türk folklorunun zengin dallarından biridir. Bu tür oyunların genel özelliği çoğunlukla seyirci gerektirmemesidir. Kimisi vücut gücüne dayanırken kimisi zekâya dayanır, bazısında ise şans faktörü ön plana çıkar.

Zengin bir kültür hazinesi olan çocuk oyunları, Şafak’ın eserlerinde şu şekillerde yer alır:

Ortalıkta hiç kuş görünmese bile, oralarda oyalanmak yerine gider atlanbaç ya da bızdık veya durtut, o da olmadı allı dikili oyunu oynarlardı. (P:13)

“De bana, kapu hakkı ne dilersin?” diye sordu. (P:51)

Aralarındaki en ufak çocuğun etrafında bir çember örerek ve el ele tutuşarak, döne döne söyledikleri o bildik şarkıyı.

Ak karınca, çıkma karşıma

Sakın yaklaşma ebemkuşağına

Cinlerin ayağına basarsın

Çarpık çurpuk olursun sonra

Ak karınca, çıkma karşıma

Boğulursun yağmur yağınca

Namazını kimseler kılmaz

Ağlar sızlanırsın mezarında

Ak karınca, çıkma karşıma

Ak karınca, çıkma karşıma (P:68)

Çocukken annesiyle birlikte oynadıkları bir oyundu bu. Eskiden cennette Tanrı kendine bir alfabe çorbası pişirmiş ve bunu devasa bir kâseye koyup mutfak penceresinin yanında soğumaya bırakmıştı. Ama sonra kuvvetli, küstah bir rüzgâr ya da hınzır, yoldan çıkmış bir melek ya da belki bizzat şeytan, kazara ya da kasten (hikâyenin bu bölümü her anlatıldığında değişirdi) kaseyi yere, yani gökyüzüne düşürmüş ve çorbanın içindeki bütün harfler kainata saçılmıştı, bir daha asla toplanmamak üzere. Harfler her yerdeydi, fark edilip bulunmayı bekliyorlardı. Cennet Kâse’sinde kalsalar oluşturabilecekleri kelimelere yerleştirilmek, eski manalarına kavuşabilmek istiyorlardı. Annesine kalsa bu oyun hem eğlenceli hem de öğretici idi. (A:41)

Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı

Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin

Bir sıçan, iki sıçan, üçüncü de kapana kaçan (M:172)

Ebe yüzünü duvara döner dönmez. Öteki çocuklarla birlikte ok gibi fırlamıştı. (M:186)

Bu gidişle çok yakında çanak çömlek patlayacaktı. (M:188)

Sabretmeyi öğrenmenin ilk adımı bir adet Sabır Çuvalı’nı doldurabilmekti. Bunun için öncelikle boş bir çuval edinmek, sonra da bunu bir direğin ya da sopanın ucuna bayrak gibi yanlamasına bağlayıp yüksekçe bir yere bırakmak gerekiyordu. (BP:189)

Eskiden, sokaklardaki çöp kutularının yuvarlak, grimtırak, teneke kapaklarının olduğu günlerde, kızlı oğlanlı duvarın üzerine dizilen gençlerin oynadıkları bir oyun varmış. Belli sayıda insanın bir araya gelmesi gerekirmiş oyunun oynanabilmesi için; kalabalığa yol açmayacak kadar az, tenhalık yaratmayacak kadar çok, tam kararınca ve illa ki çift sayıda.

Yuvarlak, grimtırak, teneke çöp kapağının üzerine, dört ayrı yön işaretlenirmiş önce ve “ne zaman?” sorusunu yanıtlayabilmek üzere, her biri ayrı bir yöne tekabül edecek biçimde dört ayrı kelime yazılırmış beyaz tebeşirle: “Hemen- Yarın-Yakında-Asla”. Ortadaki kulpundan hızlıca çevrilirmiş kapak ve o daha yavaşlamaya fırsat bulamadan, sırası gelen kişi, parmağını rastgele bir noktaya basarak, çemberin dönüşünü durdururmuş pattadak. Oyuna katılan herkes bu işlemi bir kez tekrarlar ve bu suretle, tarihler içinde hangisine yakın olduğunu bulurmuş peyderpey. İkinci turda, “kime?” sorusu için, dört yarı yanıt yazılırmış, bu sefer dört ara yöne düşecek şekilde: “Bana- Sevdiğime- En Yakın Arkadaşıma- Hepimize”. Gene son sürat çevrilirmiş yuvarlak, grimtırak, teneke kapak. Gene birer birer uzanırmış parmaklar, dururmuş çember olmadık yerlerde. Üçüncü turda sıra “ne olacak?” sorusunun yanıtını bulmaya gelirmiş. Kalan sekiz boşluğa, adil olma maksadıyla, dördü iyi, dördü kötü sekiz pare kelime sıralanırmış: “Aşk-Evlilik-

Mutluluk-Zenginlik-Hastalık-Ayrılık-Kaza-Ölüm”. Tekrar dönermiş kapak ve “ne zaman, kime, ne olacak?” sorusunun bunca merak edilen yanıtları birer birer dökülürmüş oyuncuların avuçlarına: “Bana-Zenginlik-Yakında”, “Sevdiğime- Mutluluk-Yarın”, “En Yakın Arkadaşıma-Evlilik-Hemen” ya da “Hepimize-Ayrılık- Asla”… (BP:12)

1.5.Türküler

Eserlerinde halk edebiyatına ait birçok unsuru kullanan Şafak, bunların arasında az da olsa türkülere de yer vermiştir.

Fakat birden aklıma eski, oynak bir türkü geldi. Başladım mırıldanmaya.

Aman yârim, can yârim, bu can sana kurban,

Sen meysin, ben kadeh, doldur yandan yandan. (Aşk:180)

Ezgisi gayet oynak olduğu ve sözlerini anlamadığınız halde Lorke Lorke oynarken içinizi hüzün basıyor mu? (BveP:127)

1.6.Kalıp Sözler