• Sonuç bulunamadı

2.HALK KÜLTÜRÜ UNSURLARI 2.1.Dini İnançlarla İlgili Unsurlar

2.1.7. Din Kuralları

“Herhalde bizi tatlı uykumuzdan uyandırdığı için. Rüyalarımızı bölüp bir başka hakikate davet eder ya, zor gelir. O yüzden sabah ezanında diğerlerinde olmayan fazladan bir satır mevcuttur: Namaz uykudan hayırlıdır.” (Aşk:410)

…uykusuzluktan gözaltları torbalanmış karısını neşeyle öper ve besmelesini çekip işe başlardı. (P:71)

Ne kabir azabı/ ne zebani zulmü/ o yardan ayrı düşmektir/ nazarımızda en dilhıraş acı/ ne dürülür amel defteri/ ne geçilir sırat köprüsü/ rahman ve rahim olandır o dostun ismi/ o sever/ o gözetir/ onun merhameti hudutsuzdur/ onun merhameti öfkesinden büyüktür. (P:128)

“Haktan gelen haktır Züleyha,” dedi şeyh. (P:135)

Tam uykuya dalmıştı ki halası gelip uyandırdı. Sahura kalkma vakti gelmişti. Nevres uyku ile uyanıklık arasında güm güm öten davulun sesini ayırdetti. Uyandı ve bir başka rüyaya hazırlandı. Güç bela yataktan kalkıp halasını takip ederken

Safinaz’ın kalkmadığını gördü. Halasının koluna yapışıp, Safinaz’ı işaret ettiğinde, kadın, “o bu gece kusurludur.” dedi. (P:180)

Sittinsenenin Akrep Arif, yeni adıyla Nakş-ı Nigar mahallesi, başındaki felaketi Ramazan-ı Şerif sayesinde defedebîlmeyi umuyordu. ……. Lakin on bir ayın sultanı, mahallenin üstüne çöken karabasanlardan kurtulmak için biçilmiş kaftandı.

Akrep Arif mahalleli tiryakiler, Ramazan boyunca her akşam, topun patlamasını dört gözle bekliyorlardı. En nihayetinde o gümbürtüyü işittiklerinde, oruçlarını ir yudum su ile bozup hemen tabakalarına, keselerine, nargilelerine veya çubuklarına sarılıyorlardı. (P:181)

Nihayet top attığında oruçlarının zeytin ve hurma ve su ile açtılar. Ardından Şebgir Kamer’le beraber akşam namazını kıldılar. Namaz bitip, seccadeler toplandıktan sonra sofraya oturdular. (P:187)

Başka bir camiden daha ezan yükseldi. Namaza çağrılar iç içe geçti, suya atılmış bir taşın etrafında büyüyen halkalar misali. (BveP:26)

Tam ameliyat masasında bilincimi kaybetmek üzereyken yakınlardaki bir camiden ikindi ezanı okunmaya başladı. Ezan kadife gibi yumuşaktı. Bütün vücudumu sardı. Sonra ezan daha bitmeden kulağıma bir meleğin fısıldadığını duydum: Ey Zeliha, bu çocuğu öldürmeyeceksin! (BveP:37)

“Şu andan itibaren inancım gereği başımı örteceğim.” (BveP:79)

“Bu memlekette Kurban Bayramı olmasa et tadını bilmeyecek kadar yoksul insanlar var.” (BveP:86)

Bardağı taşıran son damla bu yakınlarda kendinî bir caminin avlusunda musalla taşının üzerinde yatarken bulması olmuştu; görünüşe göre kendi cenazesini kaldırmaya çalışırken sızmıştı. (BveP:91)

“İslam dinî alkolü yasakladığından beri. Ezelden beri yani.” diye homurdandı Alkolik Karikatürist. (BveP:99)

Senede on bir ay kafayı çeken, sonra paniğe kapılıp pişman olan ve bütün Ramazan oruç tuttuktan Namaz kılmak için kalkınca kızların odasından sızan ışığı fark edip meraklanmıştı. (BveP:192)

Sofrayı genellikle Banu Teyze kurardı, sabah namazına kalktığı için ilk uyanan o olurdu. “Namaz uykudan hayırlıdır,” diye mırıldanarak kalkardı yatağından, en yakın caminin müezzininin sesi duyulur duyulmaz. Sonra abdest almak için banyoya giderdi Banu Teyze. (BveP:193)

Müezzinin sesi doldu odaya: “Allahü ekber Allahü ekber.” Buna rağmen Banu Teyze hala kalkamamıştı. “Hayye alessalah, hayye alelfelah; Namaza gelin, selamete gelin” sözlerini duyduktan sonra bile vücudunun yarısını yataktan kaldırmayı başaramadı. (BveP:194)

Essalatü hayrun minennevm.

Namaz uykudan hayırlıdır. (BveP:194)

sonra, mübarek ay biter bitmez içkiye geri dönen bir toplum bu. (BveP:99)

Mesela geçen hafta ikindi namazının sonlarına doğru, alnını seccadeye dayadığı anda ardından ne yapacağını unutuvermişti. (BveP:137)

Cicianne elinde tespihi, başında namaz örtüsü, seccadeye yapışık, yüzü kıbleye dönük vaziyette oturakalmıştı. (BveP:137)

“Secdede Sübhane Rabbiyel ala, Sübhane Rabbiyel ala, Sübhane Rabbiyel ala demek gerekir. En az üç kere söylemek lazım. (BveP:137)

Ama daha da irkiltici olan, başörtüsü ve uzun elbisesiyle Banu Teyze’yle tanışmak, ne kadar dindar olduğunu, günde beş vakit namaz kıldığını öğrenmekti. (BveP:163)

Anlatılanları çeviriyle geriden takip eden Banu Teyze başını yana eğip, asla manikür yaptırmadığı kemikli parmaklarıyla kehribar tespihini çekmeye başladı, bir yandan da mırıldanıyordu: “Hasbinallahü venimel vekil, hasbinallahü venimel vekil…” (BveP:171)

Misafirlerin çoğu ölünün götürüldüğü birinci kattaki oturma odasına toplanmış olsa da bazıları bebek bezi değiştirmek, çocuklarını azarlamak, bu ani ölümün dedikodusunu yapmak ya da ikindi namazını kılmak için diğer odalara dağılmıştı. (BveP:364)

Hâlbuki her sene muhakkak zekâtımı veririm, Ramazan’da kapımı kaparım. (Aşk:146)

Derler ki sabah namazı beş vakit namazdan en kıymetlisi ama aynı zamanda en zorudur. (Aşk:410)

O saatte namaza giden ehl-i Müslüman… (M:12)

Akşam ezanından sonra, yokuşun tepesindeki vişne rengi çadırın batıya bakan kapısı kadınlar için açılırdı. (M:33)

Kurban: Tek Tanrılı dinlerden önce neyin kurban edileceği kime kurban verildiğine bağlıydı. Antikçağ Yunanlıları tanrıçalara dişi kurbanlar sunardı, tanrılara erkek. Gök tanrılarına ak, yer altı tanrılarına kara, ateş tanrılarına kızıl renkli kurbanlar verilirdi.

Sık sık oruç tutardı babaanne. Geçmiş ve gelecek Ramazanların borçları hiç azalmazdı. (M:183)

O gün namaz kılmasını öğrendi. Seccadenin üzerinde babaannenin yaptıklarını taklit ederken, deniz kabuklarının seslerini dinledi. (M:184)

Oruç tutuyordu Isabel. (ŞA:277)

Abed böylesi bir ihtiyatla, malumatı dinsel değil de kültürel bir seviyede tutarak, Ramazan ayından bahsetmeye başladı. Onlara bu ay boyunca yapılan yemekleri, pidelerin mis gibi kokusunu, gün boyu oruç tuttuktan sonra en basit bir zeytin ya da hurmanın bile nasıl lezzetli geldiğini anlattı. Sonunda da bütün bu işin temelde yemekten uzak durmak gibi görünebileceğini ama aslında bundan daha soyut olduğunu, temel amacın hırsı ve arzuyu bastırma, sabretmeyi öğrenme olduğunu belirtti. (A:147)

Koç kurban etmek istiyor, hem de hemen! (A:198)

Akşama kadar dualar etmiş. Akşam güneş batarken, namazını da kılmış. (BP:123)

“Gözleriyle kılmış namazını,” dedi Hacı Hacı dik dik bakarak. “Anneanneniz rahmetli de gözleriyle kılardı namazını. Eğilip kalkamayanlar öyle yapar. Sonra namaz bitince demiş ki ‘Allah’ım al şu canımı, beni boşluğa çevir!’ Allah duasını kabul etmiş, hemen bir şimşek çakmış gökyüzünde. (BP:123)

Gıyabında cenaze namazını kılmışlar. (BP:124)

“Sen benim helalimsin,” demişti bu evde birlikte geçirdikleri ilk akşam kurdukları rakı sofrasında usûl usûl demlenirken. (BP:159)

“Çünkü dinîmizce köpek mekruhtur,” dedi kemik saplı fırça tarak. (BP:289)

2.1.8.Hıristiyanlık

Ve bu beklenmedik vaftiz töreninin bir parçası olarak kızına öpücük gönderdi aynadan. (BveP:54)

O küçükken, her sene sivri kukuletalı ve kapkara pelerinli bir adam mahallelerine gelir, papazla birlikte kapı kapı dolaşırdı. Adam Ermenistan’dan gelen bir başrahipti; eski ülkeye götürüp, din adamı olarak yetiştirmek üzere zeki, inançlı oğlan çocukları arardı. (BveP:286)

Şuşan her seferinden başrahibi saygıyla dinler ama istenilen onayı vermezdi bir türlü. Günün birinde Barsan, annesi ve başrahip mutfakta oturmuş çay içerlerken, adam bir karara varma zamanının geldiğini söylemişti. (BveP:286)

Başrahibe ne kadar hürmet beslerse beslesin, oğlunu papaz giysisi içinde büyük bir adam olarak görme fikrinden ne denli hoşlanırsa hoşlansın ve sonuçta yegâne oğlunun Tanrı’ya hizmet etmesini ne kadar isterse istesin, karşısında evladını ondan ayırmaya çalışan bir çocuk hırsızı varmışçasına dehşetle irkilmişti Şuşan. (BveP:287)

Ayrılmadan evvel Şuşan’ın elini sıvazlamış, onu oğluna, oğlunu ona emanet etmiş ve çıkıp giderken her ikisini de kutsamıştı. (BveP:287)

Biz öyle, hâşâ, Hıristiyanların filmlerde yaptıkları gibi süsleyip sergilemeyeceğiz ki ölümüzü. (BveP:355)

İçerde kimsecikler kalmadığında, ses onu çarmıha gerilmiş İsa’nın önüne çağırdı. (ŞA:21)

Rahiplere günah çıkartmaya gittiğinde dahi susmuş, konuşamamış. Her gece günahından arınmak için ağlaya ağlaya dua etmiş. (ŞA:58)

Dinî bütün bir Katolikti, kız arkadaşı ondan da fazla. (A:98)

2.1.9.Diğer İnançlar

Kaybetmek değil, esirgemek istiyorum, “ol!” demekle kâinatı olduran tanrısının, “öl!” demekle düşmanlarını öldürdüğünü zanneden bu naif kulunu. (BP:355)

Dünyanın bir dibi, kıyametin geleceği varsa bile, siz kadın kuaföründeyken çalmayacaktır İsrafil surunu. (BP:73)

Hani şu gördükleri her insana, kediler ile insanlar arasında ta kalubeladan beri devam eden kanlı bıçaklı bir kavga varmışçasına gözlerini kısarak, boka bakar gibi bakan kedilerden. (BP:78)

Derhal içinden tövbe edip, zihninden kışkışladı bu habis fikirleri. Tövbe etmek onda bir refleks halini almıştı. (BP:121)

Bu sefer de öyle yaptı, hem de üç kere. Allah’ın kimi niçin yarattığını sınırlı aklıyla anlamaya çalışıp, bir de sorgulamaya kalkıştığı için etti ilk tövbeyi. Cinlerin dölünün izini süreyim derken, istemeden de olsa gelininin namusundan şüphe etmiş sayıldığı için zikretti ikincisini. Bir de hasta bir çocuğun hakkında kötü kötü şeyler düşündüğü için bastı üçüncü tövbeyi. (BP:121)

Doğru, Boston’da helal et satan Müslüman kasaplar vardı. (A:200)

Çok geçmeden Abed’le Piyu da kaderin onlara ne oyunlar oynayacağı konusunda kafa yormaya başlamışlardı. (A:112)

Kıble’nin ne tarafta olduğunu merak etti… (A:181) Mahlûk sevilmeden halık sevilmez, bunu da unutma. (SS:233)

Doğrudur, altı günde yaratılmıştır dünya.

Hâlbuki ‘İyi’ de ‘Kötü’ de sana ait, senden bir parça. Biz hepimiz senden yansımalarız. Yani bir bütünüz aslında. (SS:122)

Ben dinî bütün bir Müslüman, hâlbuki sen yoldan çıkmış bir Müslümansın. (A:18)

Mubah hırsızlık! O anda Zarpandit’in aklına sadece Robin Hood gelebildi. (A:51)

Ete, içkiye ve avlanmaya tövbe dedi. (SS:88)

…henüz yeterince olmamış-pişmemiş-büyümemiş, layıkıyla “elhamdülillah” dememiş. (SS:120)

Dabbetülarz: Kıyamet günü yerden çıkacak olan hayvan. Bir boğanın kafasına, bir filin kulaklarına, bir devenin ayaklarına, bir sırtlanın kuyruğuna sahiptir. İnananların yüzlerini beyaza, inanmayanlarınkini siyaha boyayacaktır. Renklerle birlikte, iyiler ve kötüler de görünür olacaktır. (M:98)

Sen Aruzyak, bir kıyamet gecesi kadar güzelsin. (M:132)

Zilzal: Depremler anlamına gelen zilzal, Kuran’ın doksan dokuzuncu suresinin ismidir. Sureye göre, yeryüzü, içindeki bütün ağırlığı dışarıya kusacaktır. O zaman yerin altındaki görünmeyen katmanlar, yerin üstüne çıkıp görünür olacaktır. (M:84)

Zina: Zinanın ispatlanabilmesi için dört erkek şahidin işlenen suçu bizzat gözleriyle görmüş olmaları gerekir. Şahitlerin aynı şeyi görmeleri yetmez; bir de gördüklerini aynı şekilde ifade etmeleri beklenir. Eğer içlerinden biri gördüklerini şüphe uyandıracak biçimde ifade ederse, öteki şahitlerin ifadeleri yalan, suçlama asılsız sayılır. (M:84)

Vakti kerahat olmuş. Meleklerin insanlara karıştığı saat bu. (Aşk:291) Konya’nın en tanınmış din adamı meyhaneye girip bizden şarap istiyorsa, kıyametin kopması yakın demekti. (Aşk:298)

“Kanaatimce içkiden uzak durmalı. Bununla beraber, unutmamalı, yaptıklarımızdan meyi de meyhaneciyi de sorumlu tutamayız. Şaraptan evvel nefslerimizdeki küstahlığı, riyakârlığı, kindarlığı, katılığı, saldırganlığı kovmalıyız. Ve en nihayetinde içen içer, içmeyen içmez. Kimsenin kimseyi zorlamaya hakkı yoktur. Çünkü dinde zorlama yoktur.” (Aşk:300)

İnsan en şerefli mahlûktur. Yüceden yüceyiz ve de bayağıdan bayağı. (Aşk:318)

“Şeriat her Müslüman’ın beşikten mezara başvurması gereken kaideler toplamıdır.” (Aşk:320)

“Şeriat, Hakikat denizinde yüzen bir gemidir. Âşıklar er ya da geç gemiyi bırakıp, ummana dalar.” Oldu Şems’in cevabı. (Aşk:320)

Ne denli büyük bir günah olduğunu bilmesem canıma kıyardım. (Aşk:383) “Ben her şeyden şüphe ediyorum. Tanrı’dan da.”