• Sonuç bulunamadı

MİLLÎ KİMLİĞİN İNŞASI YOLUNDA BİR KÜLTÜR İHTİLÂLİ: GENÇ KALEMLER VE YENİ LİSAN

2.3. Yeni Lisan ve Ömer Seyfettin

Genç Kalemler mecmuasının yeni yayın döneminin ilk sayısında, Ömer Seyfettin tarafından kaleme alınan “Yeni Lisan” makalesi, yayınlandığı güne kadarki yerleşik bütün dil ve edebiyat anlayışlarına karşı çıkan, yapıbozumcu, yenilikçi, protest bir metindi.

Kendinden önceki bütün edebî anlayışları tahlil ederek hiçe sayan, onların geçersizliğini ve anlamsızlığını vurgulayan bu metin, çok yönlülüğü sebebiyle ondan önceki hiçbir edebî manifestoya benzemiyor, yeni ve millî bir edebiyat için yeni bir dilin inşa edilmesi gerektiği zaruretinin altını çiziyordu.

Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” başlıklı manifestoda, “Eski Lisan”, “Edebiyatımız”,

“Millî Edebiyatımız”, “Şarka Doğru”, “Garba Doğru”, “Bugünküler” başlıkları altında Türk edebiyatının geçmişi ve bugünü üzerinde, oldukça öznel ancak millî bakış açısıyla genel bir değerlendirmesini yaptıktan sonra, aslen bu edebî devirlerin kesinlikle millî edebiyat sayılamayacağını, edebiyatın his ve hayal boyutunu teşkil eden, şahsiyet veren aşk duygusunun bile suni ve sahte olduğunu, edebî devirlerin etkilendikleri başka medeniyetlere ait edebî geleneğin özelliklerini yüklendiğini, şahsiyet taşımadıklarını ve sadece elit kesime yönelik olduklarını söyler. Güncel edebî hareketlerin özenti olduklarını ve dile hâkim olmadıklarını, henüz hazır olmadan eserlerini yayınladıklarından ötürü

142

kendilerinden öncekileri ancak taklit etme seviyesinde kaldıklarını yazdıktan sonra, edebiyatın asıl hastalığının öncelikle dil olduğunu, halkın edebî dille yazılıp okunan bir eseri anlayabilmesinin mümkün olmadığını söyler:

“Eski lisan hastadır. Hastalıkları içindeki lüzumsuz ve ecnebi kaidelerdir.

Evet şimdiki lisanımızda Arabî ve Farisî kaideleriyle yapılan cem’ler, terkîb-i izafî, terkîb-i tavsifi, vasf-ı terkîbler yaşadıkça saf ve millî addolunamaz. Bu lisanı kimse anlamaz. Ekseriyet bigâne kalır. Kitaplar satılmaz. Vatanda mütalâa ve tetebbu merakı husule getirilemez.”435

Okurunun zihnindeki dil ve edebiyat algısını tamamen yıkmayı amaçlayan bu metin,

“hastalık” olarak tanımladığı bu dil sorununa basit bir anlatımla çözümler sunmaya başlar.

Gençleri dilin sadeleştirilmesi konusunda işbirliğine davet eder.

Eski anlayışın temsilcilerinden bahsederken onları ölü mesabesine koyar, “ölüler”,

“mezar”, “ihtiyarlar” ve buna benzer kelimeler kullanarak, esasen Yeni Lisan’ı yaymak isteyen gençlerin geçmişe dönük bakışını niteler:

“Lâfza tapmayalım. Eserlerimiz yaldızlı mukavvadan birer heykel olmasın, fikre, hisse ehemmiyet verelim. Yazılarımız sade, beyaz, muhteşem, kavî, ebediyete namzet, mermerden abideler olsun! Bunu ihtiyarlar, bunu dünküler yapamazlar.

Hiçbir ölü mezarını kendisi kazmaz. Onlar tabiî yaşamak isterler. Hayatları eskilikle kaimdir ‘Yeni’ onların en büyük düşmanıdır.”436

Dilde tasfiyenin ana hatlarını, hangi şartlar altında yapılacağını, yabancı dillerden Türkçeye geçmiş olan isim ve sıfatlara ne yapılacağını kısaca açıklamakta ve imla bahsine kısaca değinerek gelecekte çözülmek üzere ertelemekteydi.

435 “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.2, S. 1, s. 77.

436 “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.2, S. 1, s. 78.

143

Geneli itibariyle eski anlayışa, eskilerin dil ve edebiyat algılarına, kurulan encümen, dernek ve benzeri oluşumların dili ıslah çabalarına karşı çıkıyor, onları yeni bilim dallarıyla ilgisiz, geleceğe duyarsız ve gençlerin taleplerinden, ihtiyaçlarından habersiz olmalarından ötürü suçluyor, ancak yeni bilimlerle uğraşan, daima yüzü geleceğe dönük, gerçeklere aç gençlerin, özgürce çalışacaklarını, millî bir dil ve millî bir edebiyat meydana getireceklerini söylüyordu. Bütün makale boyunca anlatageldiği meselenin varmak istediği yeri ve Yeni Lisan’ın bütün amacını işte şu iki cümle ile açıklığa kavuşturuyordu:

“Biz, bütün karanlıklardan uzak, hür ve müstakil, ilim ve edebiyat için çalışacağız. Gayemiz millî bir lisan, millî bir edebiyat vücuda getirmek olacaktır.”437

Yazının son kısımlarında gençlere seslenerek, Osmanlı’daki milliyetçi hareketlerin esasen Türk düşmanlığı yaptığını, kendi millî dil ve edebiyatlarını kurarak Türkçeye ve Türklüğe karşı harekete geçtiklerini söyleyerek, dil bahsinin sadece kendinden ibaret olmadığını, siyasî anlamda karşılığının olduğunu şöyle açıklar:

“Yirminci asırdaki vâsi ve müthiş ‘ehl-i salip teşkilatı’ silahsız ve medeni hücumlarını zavallı yetim hilâle, bizim üzerimize, Osmanlı Türklüğüne tevcih ediyor, beş yüz, altı yüz sene evvelki mağlubiyetlerin intikam heyecanları bugün kabarıyor ve siz ey gençler, hâlâ uyuyor musunuz? (…) İşkodra’dan Bağdad’a kadar bu kıt’ayı, bu Osmanlı memleketini işgal eden Turanî ailesi, Türkler ancak kuvvetli ve ciddi bir terakki ile hâkimiyetlerini, mevcudiyetlerini muhafaza edebilirler. Terakki ise ilmin, fennin, edebiyatın hepimizin arasında intişarına vabestedir. Ve bunları neşir için evvelâ lâzım olan millî ve umumî bir lisandır. Millî

437 “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.2, S. 1, s. 81.

144

ve tabiî bir lisan olmazsa ilim, fen, edebiyat yine bugünkü gibi bir muamma halinde kalacaktır.”438

Makaleden genel hatlarıyla anlaşıldığı üzere, bütün bu dil ve edebiyat mücadelesi, millî bir uğurda, milleti korumak ve bir arada tutmak, daha ileriye götürmek için zorunlu bir girişim olarak açıklanmıştı. Millî girişimlerin tamamının temelinde yatan dilin standardize edilmesi, millî bir dil ve edebiyatın kurulması, bilimin ve milleti yükseltecek, istiklalini pekiştirecek bütün kıymetlerin temelinde görülmekteydi. Edebiyatın fikirleri yayma kudretini Avrupa milletleri üzerinde gözlemleyen genç yazarlar, benzer saiklerle gençlerin de bu farkındalığa varması yolunda telkinlerde bulunmaktaydılar. Millîliğin olmazsa olmazı, bağımsızlığın teminatı olarak dil gösteriliyordu. İnsanları kozmopolitizmin ve köksüzlüğün pençesinden kurtarmanın ise biricik yolu bu yüzden dil ve edebiyattı. Dilin siyasî işlevinin, bir arada yaşayan insanları millet haline getirme kudretinin bilincinde olan Ömer Seyfettin, Osmanlı’daki kültürel karmaşanın temelinde kozmopolitleşerek bozulmuş Türkçe olan Osmanlıcanın bulunduğunu, edebiyatın o günkü durumuyla açıklama çabasına girişmişti. Kültür muhitlerinin milliyetsizliği, dilin de milliyetsizleşmesine sebep olmuş, dil ve edebiyatın köksüzleşmesi ve halktan kopuk olması ise insanlardaki aidiyet duygusunu köreltmişti. Ali Canip’e yazdığı mektupta edebiyattan bahsederken “iğrenç” tanımlamasını kullanan Ömer Seyfettin, bütün gençlerin de aynı duyguyu paylaşmasını ve millî kültür ihtilali olarak düşünülen Yeni Lisan’a destek vermesini ümit ediyordu. Bu sebepten eski edebiyatı ve güncel edebiyatı gençler nezdinde gözden düşürecek veriler sunuyordu. Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” makalesinde Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî’ye bu denli çatmasının altında yatan ana düşüncelerden biri millî edebiyattır. Onları millî benliğe yönelmemiş, halk zevkini işlememiş, üstelik bu değerlerden uzaklaşmış edebî topluluklar olarak

438 “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.2, S. 1, s. 81.

145

görüyordu.439 Muhteviyatı itibariyle gençler tarafından gerçekleştirilmek istenen dil reformunun amacını, millî kaygılar doğrultusunda açıklamaya gayret eden, dilde sadeleşmenin basit anlamda sadece dilin daha kullanışlı, edebiyatı daha anlaşılır hâl getirmek olmadığını, bir arada yaşayan bir toplumu millet haline getirecek olan unsurun dil olduğunu ifade eden bu metni, Genç Kalemler özelinde Ömer Seyfettin’in milliyetçilik anlayışının yansıması olarak yorumlamak da mümkündür.

Daha önce de belirtildiği üzere bu makale, Yeni Lisan’ın kişilere mâl edilerek yıpratılmaması, basit bir edebî tartışmaya kurban gitmemesi için imzasız yayınlanmıştı.

Mecmuanın bir sonraki sayısında yer alan “Yeni Lisan” makalesini kaleme alan Ali Canip ve Ziya Gökalp, bu hareketin halkın ihtiyaçlarından doğduğunu, Yeni Lisan’ın halkın konuştuğu dilden doğduğunu ve Genç Kalemler’e ait bir akım olmadığını belirtiyor, Yeni Lisan’ı eleştirenleri halk karşıtı seviyesine koyuyordu:

“Genç Kalemler yeni lisanın tarihini yazmadı ki ilk cereyanı vermek isteyenlerin kimler olduğunu arayıp ilân etsin. Bizim nazarımızda yeni lisanın mucidi “içtimaî tekellümümüz”dür. Yeni lisancılar milletin ruhundan doğan bu teceddüdü terviç edenlerdir. “Yeni lisan”a takarrub ettikleri için bu mürevviçlerin miktarı pek külliyetlidir. Genç Kalemler’in vazifesi bu mühim cereyana sarih ve usûlî bir şekil vermekten başka bir şey değildir.”440

Yeni Lisan’ın halkın ihtiyaçlarından, ruhundan doğan bir yenileşme eğilimi olarak yansıtılması, toplumsal ve siyasî bütün değişimlerin halktan gelmesi gerektiğine inanan bir düşünce yapısının kendini meşrulaştırmak için başvurduğu bir yöntem olarak yorumlanabilir. Onlar millî kıymetlerin halk nezdinde ayakta olduğunu, ancak kültür sahasına adım atamadığını, halktan kopuk ve kozmopolit anlayışa sahip insanların kültür

439 İsmail Parlatır, “Genç Kalemler Hareketi İçinde Ömer Seyfettin”, Doğumunun 100. Yılında Ömer Seyfettin, TTK Yay., 1992, s. 102.

440 Ali Canip-Ziya Gökalp, “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.II, No.2, s. 107.

146

muhitinde hüküm sürmelerinin halkın temayül ve beklentileriyle çeliştiğini öne sürerek davalarının haklılık payını arttırmaya çalışıyorlardı.

Yeni Lisan bildirgesi tartışma başlatmaya müsait, bütün açılardan eski zihniyete karşı çıkan bir yapıya sahipti. Bu açıdan Sazyek, avangart hareketlerin eskiye dönük, çatışmacı bir tavra sahip olduğunu, her türlü gereci kullanarak mücadelesini ilgi çekici davranışlara vardırdığını, yeninin eskiyi silerek, onunla çatışarak, yeni değerler sistemi getirdiğini söylemiş, Yeni Lisan hareketini yapısı itibariyle avangart bir hareket olarak tanımlamıştır.441 Avangart hareketlerin yıkıcı ve manifest bir tutuma sahip olduklarını, önce yıkıp sonra yeniden inşa etme amacı güttüklerini söylerken442, avangardı, geleneğe karşı olmak, kurumsal sanata karşı olmak, toplumsal düzene karşı olmak, siyasal olana açılmak ve giderek ona bağlanmak olarak tanımlayarak Yeni Lisan’a niçin avangart bir hareket dediğini de açıklığa kavuşturur.443

Yeni Lisan’ın ilkeleri, peyderpey Genç Kalemler’de yayınlanan bütün Yeni Lisan makalelerinde açıklanagelmiştir. Genç Kalemler’de 16 tane Yeni Lisan ile ilgili makale yayınlanmıştır. Ayrıca Genç Kalemler’in soruşturmasına verilen yanıtlar da yayınlanmış ve Yeni Lisan’ın tesiri gösterilmek istenmiştir. Bu yazılarda dikkati çeken en önemli yön ise, Yeni Lisan’ın genel maddeleri ve amacı hakkındaki makaleleri Ömer Seyfettin kaleme alırken, daha çok dilin teknik meseleleri ve karşılaştırmalı dilbilgisi hususunda Ziya Gökalp yazmıştır. Ayrıca Genç Kalemler’in yayınladığı broşürlerde Yeni Lisan’ın ilkelerine de kısaca yer verilmiştir. Bu ilkelerin kapsamı, açıklamaları Yeni Lisan üzerine yazılan makalelerde ve Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler sonrasında kaleme aldığı dil yazılarında çeşitlenir. Ömer Seyfettin’in Yeni Lisan ve millî edebiyat konulu makaleleri, Genç Kalemler’in yayın hayatı sona erdikten sonra, askerlikten ihraç edilip de kalemiyle hayatını

441 Sazyek, 2012, s. 115-116.

442 Sazyek, agm, s. 117.

443 Sazyek, agm, s. 118.

147

kazanmaya çalıştığı döneme tekabül eden, millî edebiyatın ciddi ciddi tartışılmaya başladığı 1914 yılı ve takip eden yıllarda devam eder. Türk Sözü, İfham, Tanin, Turan gibi yayın organlarında görüşlerini açıklamaya, savunduğu değerleri yayınlamaya devam etmiş, dil ile ilgili davasını bıraktığı yerden aynı izlekte ve aynı hararette sürdürmüştür. Bu makalelerinde değindiği meseleler, Genç Kalemler’de ele aldığı konulardan farklı değildir.

Ek olarak Ömer Seyfettin bu yazılarında, Genç Kalemler’de açıklanmayan bazı esasları ve millî edebiyatın çerçevesinin ne olması gerektiği sorununu da dâhil ederek, fikrî zeminde Türkçülük faaliyetlerini dil ve edebiyat merkezine toplamıştır. Ateşli edebî tartışmaların içine giren yazarın, polemik yazılarında tartışmacı kişiliğinin yanında ortaya çıkan öğretici kimliğiyle Yeni Lisan’ın esaslarını her yazısında tekrar eder ve bilhassa bu yazılarında yabancı dillerden dilimize geçen kelime ve dilbilgisi kurallarına karşı ortaya çıkan tepkisel yaklaşımı baskın şekilde görünür.

Ömer Seyfettin Genç Kalemler sonrası dil ile ilgili olarak kaleme aldığı yazılarda, çoğunlukla polemikçi ve ateşli bir üsluba sahiptir. Ali Kemal, Şahabeddin Süleyman, Cenap Şahabeddin, Rıza Tevfik gibi eski dil anlayışını savunan isimlere çatmakta, Servet-i Fünûn’dan, Divan edebiyatından örnekler vererek eski dilde eser verenleri acımasızca eleştirmekte, diğer yandan açıklanmaya muhtaç bazı meselelerin üzerinde dururken dil ve edebiyatta takip edilecek millî çizgiyi de ortaya koymaktadır. Onların görüşlerini, yine onların eserlerinden örneklerle, delillerle çürütürken, Yeni Lisanın ilkelerine tekrar tekrar atıf yaparak değişimin kalıcılığı için mücadelesini sürdürmüştür. Makalelerde dilin millî kimlik açısından önemine vurgu yapılırken merkezden uzaklaşılmaz, Yeni Lisan’ın daimi çerçevesi olan dilin sadeleşerek millîleştirilmesi kaygısı ise hep sabit kalır. Bu bakımdan Ömer Seyfettin’in milleti tanımlama tarzı oldukça önem arz eder. Yazarın bütün harekete şekil veren çıkış noktasını dil ve millet arasındaki bağ oluşturur.

148

Ömer Seyfettin’e göre millet, en başta konuştuğu dilden teşekkül eden topluluktu. O sebepten sürekli halk diline ait olduğunu söylediği, ancak Ziya Gökalp’e ait olduğu bilinen

“dili dilime uyan, dini dinime uyan”444 ifadesine yazılarında atıf yapıyordu. Yazarın millî kaygılarının temel kaynağında iletişim sorununun olduğu, yazı dilinin halk tarafından anlaşılamaması eksenindeki kaygılarla birleşiyordu. Nitekim Türkçenin başka dillerden alınan kurallarla yazılması, bütün Türkçe konuşanlarca anlaşılabilen millî yazı dilinin varlığını da imkansız kılıyordu. Ona göre söz nasıl fikir anlamına gelebiliyorsa, milliyet de dil anlamına gelmekteydi. Neredeyse bütün yazılarında bir insanın millî tabiiyetini belirleyen yegâne unsurun dil olduğu iddiası üzerine basa basa söylenmekteydi. Zira Ömer Seyfettin, kendi diliyle konuşabilen ve yazabilen toplulukların milletleşmesini tamamlamış toplumlar oldukları görüşüne sahiptir:

““Fikir” demek nasıl “lâfız” demekse âdeta “milliyet” demek de “lisan”

demektir. Bunun için millet hâline geçen cemiyetler lisanlarına fazla bir kıymet ve ehemmiyet verirler. Almanları, Macarları, Bulgarları misal olarak kabul edebiliriz.”445

İlerleyen yazılarında dil bağının yanına dini de ekleyen Ömer Seyfettin, dinin ümmet haline getirdiği toplumu millet haline ancak dilin getireceğine muhtelif yazılarında işaret ediyordu. Onun temel isteğini Türklerin de bir şahsiyete kavuşarak millet haline geçmeleri oluşturuyordu.

Yukarıda da bahsedildiği üzere Yeni Lisan, oldukça iyi hazırlanmış bir programa ve sağlam gerekçelerin desteklediği bir temele sahipti. Sorunları dikkatle tespit eden yazarlar,

444 Ömer Seyfettin, bu ifadeyi muhtemelen Ziya Gökalp’ten öğrenmiş ve kendi Türkçülük çizgilerinin sloganı olarak benimsemişti. Keza Gökalp aynı dönemde yazılarını yayınladığı Yeni Felsefe mecmuasında da bu ifadeyi sıklıkla kullanıyordu. Ceylan Tokluoğlu, “Ziya Gökalp ve Türkçülük”, Ankara Üni. SBF Dergisi, C.

68, S. 3, 2013, s. 133; Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, hzl. Mehmet Kaplan, MEB Yay., İstanbul, 1990, s. 22.

445 Ömer Seyfettin, “Milliyetle Lisanın Kıymeti ve Ehemmiyeti”, Turan, S. 1437, 14 Teşrinievvel 1331, s. 1;

BN, s. 474.

149

hangi hamlenin nasıl yapılacağını, aşamalarını örneklendirerek gösteriyorlardı. Ömer Seyfettin ve arkadaşları, ortaya koydukları esaslarla Yeni Lisan’ın tatbik edilme biçimlerini sıralarken, edebiyatta, toplumsal hayatta ve eğitimde yaygınlaşmasına yönelik yöntem önerilerinde bulunuyorlardı. İlk Yeni Lisan bildirgesinden itibaren Ömer Seyfettin’in makalelerinden hareketle genel bir çerçeve içerisinde Yeni Lisan’ın başlıca ilkelerini ve bunların içeriğini şöyle maddeleyebiliriz:

1. Dilde kalıp ifade hâline gelerek konuşma diline yerleşen, terimleşen tamlamalar istisna olmak üzere Arapça ve Farsça bütün tamlamalara, terkiplere yer verilmeyecek, Arapça ve Farsçanın tamlama yapma kurallarına göre tamlama yapılmayacak, Türkçenin dilbilgisi kurallarına göre tamlama yapılacak. Terkiplerle ifade edilmek istenen anlam ise basit Türkçe kelimelerle ifade edilmeye çalışılacak.

2. Arapça ve Farsça çoğullar yapılmayacak. Konuşma diline yerleşmiş, kalıplaşmış olan ahlâk, Müslüman, hukuk, talebe gibi çoğullar dışında bütün çoğullar Türkçe -lar/-ler ekleriyle yapılacak.

3. Türkçeye yerleşen, konuşma dilinde yaşayan Arapça ve Farsça edatlar dışında sadece yazı dilinde yaşayan bütün yabancı edatlar ve ekler dilden çıkarılacak.

4. Türkçeleşmiş, konuşma diline girmiş ya da ilmî terim olarak kullanılmakta olan yabancı kelimeler tasfiye edilmeyecek. Türkçenin söyleyiş özelliğine, estetiğine, dilbilgisi kurallarına uygun olan yabancı kelimeler kalacak. Diğer yandan Türkçede de karşılığı bulunan yabancı kelimelerin yerine Türkçe kelimeler kullanılmaya çalışılacak ve ilmî terimlere Türkçe tamlamalarla oluşturulmuş, herkesin anlayabileceği nitelikte karşılıklar getirilmeye çalışılacak.

150

5. Konuşma diline bozularak girmiş olan makara, çerçeve, merdiven gibi Türkçeleşmiş kelimelerin yazımında konuşma dili esas alınacak ve diğer Arapça, Farsça kelimelerin imlası ise zamana bırakılacak.

6. Arkaik ve çağdaş herhangi bir Türk lehçesinden kelime alınmayacak. Dilde anlaşılmazlığa ve karmaşaya izin verilmeyecek.

7. Türkçe yazımda İstanbul Türkçesi esas olacak. İstanbul’daki günlük konuşma dili, söyleyiş tarzı aynıyla yazı dili haline getirilecek.

8. Dilin estetik boyutunu ancak millî edip ve şairler tayin edebilir. Bu konu bilim adamlarından ziyade sanatkâr ve edebiyatçıları ilgilendirir. Buradan hareketle sade lisanla yeni bir millî edebiyat vücuda getirilecek.

9. Türkçede millî ve basit bir dil yapısının hâkim olması için gayret gösterilecek.

Türkçenin ahengine, yapısına, dilbilgisi kurallarına, estetik boyutuna aykırı olan bütün unsurlar terk edilerek, halkın zevk ve beğenisine göre kelimeler kullanılacak.446

Dönemin koşulları değerlendirilerek bakıldığında, bu kurallar yayılmaya çalışılan Yeni Lisan’ın, kendinden önceki sadeleştirme faaliyetlerinin ortaya koyduğu ölçüt ve ilkelere mesafeli durduğunu göstermekteydi. Bilhassa dil konusunda edipleri ve şairleri tam yetkili görüyorlar, siyasileri ve dilcileri dilin estetik yönleri üzerinde düşünmeye ve görüş belirtmeye yetersiz buluyorlardı. Çoğu şair ve yazar tarafından bu maddeler, Yeni Lisan’dan önceki tecrübeler hasebiyle tasfiyecilik olarak görülmüştü. Arapça ve Farsça unsurların dilden ihracının dili sanatsız ve çıplak bırakacağını, ifade olanaklarını

446 Yöntem, 1947, s. 19-20;

Nurullah Çetin, “Ömer Seyfettin’de Dil ve Edebiyat Milliyetçiliği”, Türk Yurdu, S. 259, Mart 2009, s. 46-47;

Mustafa Özkan, “Türkçenin Çağdaşlaşma Ekseninde Yeni Lisan Hareketi”, 100. Yılında Yeni Lisan Hareketi ve Millî Edebiyat Çalıştayı Bildirileri, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2014, s.211-212;

Cevat Özyurt, “İkinci Meşrutiyet Dönemi Kültürel Türkçülük ve Genç Kalemler”, 100. Yılında Yeni Lisan Hareketi ve Millî Edebiyat Çalıştayı Bildirileri, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2014, s. 238.

151

kısıtlayacağını öne sürmekteydiler. Aynı zamanda asırlardan beri kullanılagelen mazmunların da yeni şiirde kullanılmasını olanaksız kılacak bir hamle olarak değerlendirilmişti. Ancak tasfiye konusunda Ömer Seyfettin oldukça temkinli hareket etmekteydi. Çünkü Türk Derneği’nin başlattığı dil hareketi, yeni kelimeler türetme ilkesine göre hareket ediyor, eski lehçelerden kelime devşiriyordu. Bu yüzden aşırı Türkçecilikle suçlanmışlardı.447 Yeni Lisan da benzer ithamlarla karşı karşıya kalmıştı. Ali Canip, Cenap Şahabeddin’in Yeni Lisan’a dönük “Türklüğü ikiye bölmek” suçlamasına karşılık olarak, Yeni Lisan hareketinin millî vicdana tekabül eden, kozmopolitliğin, bozulmuşluğun ve kültürel çöküşün yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak bir şuur hareketi olduğu cevabını veriyor ve gücünü toplumsal gerçeklerden aldığını savunuyordu:

“Yeni Lisan… Siz bunu arzu buyurduğunuz nev’iden baştan aşağı yeni bir şey mi zannettiniz? Hayır efendim, asla öyle değil… Yeni Lisanın menbâı hadsî-intuitif Türklüğün hiçbir zaman kozmopolit olmayan, yalnız Türk kalan vicdanıdır;

bu şuursuz bir hâlde idi; lakin Enderun Argosu’nun en yüksek iki heykeli olan Veysî ve Nergisî’nin bütün hıyanetlerine rağmen Fernand Greigh’in tâbirine göre, insanî birer şahsiyete mâlik olan tedbirler bundan çok uzaklaşmadılar.”448

Yeni Lisan’ın millî niteliklerde ve yaşayan anadilde mevcut olduğu ana fikri makalelerde en çok vurgulanan noktalardan biridir. Nasıl ki Herder’in dil temelli milliyetçiliğinde, dil milletin ta kendisi kabul ediliyorsa449, Ömer Seyfettin ve arkadaşları da dilin millî vatan olduğunu her fırsatta dile getiriyorlardı. Öyle ki dile yüklenen milliyet bağı, vatanın siyasî bütünlüğünün de önünde, hayatî öneme sahip olarak görülüyor, dilsiz ve edebiyatsız kalmış bir toplumu bekleyen tehlikelere karşı uyarıda bulunulurken, bir toplumun geleceğe kalmasının tek yolunun dil olduğu belirtiliyordu:

447 Parlatır, 1992, s. 99.

448 Öksüz, age, s. 127.

449 Acar Sevim, Halk Milliyetçiliğinin Öncüsü Herder, Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2008, s. 25.

152

“Milliyetimiz nasıl Türklük, vatanımız nasıl Türkiye ise lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevî ve mukaddes vatanımızdır. Bu manevî vatanın

“Milliyetimiz nasıl Türklük, vatanımız nasıl Türkiye ise lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevî ve mukaddes vatanımızdır. Bu manevî vatanın