• Sonuç bulunamadı

MİLLÎ KİMLİĞİN İNŞASI YOLUNDA BİR KÜLTÜR İHTİLÂLİ: GENÇ KALEMLER VE YENİ LİSAN

2.4. Yeni Lisanı Etkileyen Düşünceler:

Birtakım araştırmacılar tarafından Genç Kalemler’i ve Yeni Lisan hareketini asıl etkileyenlerin Mehmet Emin ile Necip Asım olduğu vurgulanmış487 olsa da, bu yazarların yazıları ancak dilde sadeleşme faaliyetlerine bir gayret ve coşku kazandıracak ortamı hazırlamak olmuştur. Elbette bu tür yazarlar Yeni Lisan hareketinin getirdiği dil anlayışına uygun eserler vermekteydiler, fakat dil ve millî tavır konusunda, kıstasların ortaya

484 Ziya Gökalp, “Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler”, Genç Kalemler, C. II, No. 8, s. 236.

485 Gökalp, agm, s. 238.

486 Ziya Gökalp, “Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler”, Genç Kalemler, C. II, No. 8, s. 239.

487 Mert, 2004, s. 89.

171

konulması ve tasfiye hatalarına düşülmemesi açısından Necip Türkçü’nün dil konusunda ve Ziya Gökalp’in topluluğun Türkçülük konusundaki görüşlerine kuramsal açıdan katkılarını göz ardı etmek mümkün değildir.

Genç Kalemler mecmuasındaki Türkçülük hareketinin, sadece dil ve edebiyat sathında kalmayarak, başka konu başlıklarına ve meselelere temas etmesini Ziya Gökalp sağlamıştır. Ayrıca Türkçenin dilbilgisiyle başka diller arasında ilgili karşılaştırmalı incelemeler yaparak, Yeni Lisan’ın taleplerini gerçekleştirmek için görüşlerini hamasî duygularla açıklayan bir hareket olmasının önüne geçmiş, hareketi ana merkezde tutabilmiştir. “Turan” adlı manzumesini de Genç Kalemler’de yayınlamış, milliyetçi düşüncelere Osmanlı topraklarının dışındaki Türkleri de önemseyecek bir görüş kazandırmıştır. Mecmuanın yayınlanması bittikten daha sonra Yeni Lisan’ın ölçütlerini Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında “Lisanî Türkçülüğün Umdeleri”

başlığında daha sistemli ve düzenli halde ele almış, dil milliyetçiliğini hem programının başına koyarak Türkçülük için en önemli husus haline getirmiş hem de dil konusunda o güne değin yürüttükleri çalışmaları bir çerçeveye oturtmuştur. Ziya Gökalp, dilin bilimsel kıstaslara tabi kalarak ıslah edilebileceğinin bilincindedir ve bu yolda tartışmalara girmekten kaçınarak Yeni Lisan’ın ilkelerini titizlikle açıklamıştır. Türkçülük hareketinin en büyük eylemlerinden biri olan yazı dilini ıslah projesinin gerçeklere yaslanarak sosyal ve siyasal gerekçelerini de o ortaya koymuştur.488

“Yeni Lisan’ın esaslarını anlatan bir zat vardır ki o da hakiki bir lisan alimi olan merhum Şemseddin Sami Beydir”489 diyen Yeni Lisancılar, Şemseddin Sami’yi kendilerine yönelik taarruzlarda referans olarak gösteriyor, Genç Kalemler’in on dokuzuncu sayısında iktibas ettikleri “Lisan ve Edebiyatımız” adlı makalesinden misaller getiriyorlardı. Ömer

488 Mustafa Özkan, 2014, s. 215.

489 Ziya Gökalp, “Yeni Lisan Hasta Bir Mantıkın Psikolojisi”, Genç Kalemler, C. III, No. 17-18, s. 404.

172

Seyfettin, “Yeni Lisan ve Çirkin Taarruzlar” adlı yazısında gençlerin Şemseddin Sami’nin fikirlerine dayandıklarını tekrar vurguluyordu. İktibas edilen makalede Şemseddin Sami, Türkçenin doğal söyleyişi ve estetik yönünden Osmanlı döneminde uzaklaştığını, Arapça ve Farsça tabirler, kelimeler ile külfetli ve öğrenilmesi zor hâl gelen bir dil olmakla kalmayarak, güzelliğini ve özünü kaybettiğini, bunun doğal bir sonucu olarak da edebiyatın istendiği gibi gelişemediğini öne sürer. Edebiyatı ıslah için evvela dilin ıslah edilmesi gerektiğini söyleyen Şemseddin Sami, dilin gramer kurallarına, fesahate ve şiveye uygun hâl getirilmesi gerektiğini, bu yolda dilin açıklığının önüne geçen her türlü unsurun dilden atılması gerektiğini edip ve şairlere bir vazife olarak belirler. Dilin suni oluşunun getirdiği güçlüklere değindikten sonra, dilde asıl sorunu yaratan şeylerin yabancı dillerden alınan gramer kuralları olduğunu, bu kuralların alınmaması ve dilin söyleyişçe estetik noktalarının bilinmesi halinde tumturaklı Arapça ve Farsça tamlamalara, gereksiz süslemelere, anlam ve anlatımın önüne geçebilecek her türlü unsura ihtiyaç olmadan mükemmel şekilde yazılabileceğini söyler. Şemseddin Sami bu yazısını, Yeni Lisan’ın da benzer tarzda ifade ettiği üzere, şu cümlelerle bitirir:

“Lisanımız pek güzeldir, dünyanın en güzel lisanıdır desek mübalâğa etmiş olmayız! Güzelliği nisbetinde de kolaydır. Bu ise nail olduğumuz bir nimet-i uzmâdır. Edebiyatımız ise lisanımızla mütenasip değildir. Edebiyatımız pek geridir.

Ve yanlış bir yola sapmıştır. Bu sebeple lisanımızın güzelliği sade tekellümde kalıp kolaylığından da istifade edemiyoruz. Edebiyatımız muhtac-ı ıslahtır, muhtac-ı terakkidir! Ve daha doğrusu söylediğimiz lisanın esas ittihazıyla ona göre muhtac-ı tebdil ve tecdiddir. Buna her sahib-i gayret ve hamiyyetin çalışması iktiza eder.

173

Bunun aksine ve usûl-i kadîmenin devam ve bekasına çalışanlar ise insafsızlık etmiş olurlar.”490

Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, Şemseddin Sami, edebiyattaki hastalığın teşhisini koymuş, tedaviyi de dilin ıslah edilmesi olarak göstermiştir. Yeni Lisancılar, dil konusunda kimsenin tenkit edemeyeceği bir bilgin olarak kabul edilen Şemseddin Sami’nin bu makalesini, yazılarında itiraz ettikleri noktalarda kendilerine destek olarak görmüşlerdi.

Bilhassa Şemseddin Sami’nin edebiyatın hasta oluşu ve zayıf kalışı üzerine yaptığı tespitlerle, Yeni Lisancıların edebiyata yaklaşımları hemen hemen aynı doğrultudadır. Ek olarak Yeni Lisancılar eski edebiyatın kozmopolit olduğunu, yerine millî edebiyatın ikame edilmesi gerektiğini söyleyerek, davalarının istikametini tamamen Türkçülüğe çevirmişlerdi.

Ancak Yeni Lisan’ın esaslarını maddeler halinde ilk defa, 1900’lerin başında İzmir’de Necip Türkçü ortaya koymuştu. Ömer Seyfettin, İzmir’in dar entelektüel çevresinde Necip Bey ile görüşmüş, onun fikirlerini karşılıklı konuşup tartışma imkanı bulmuştur. İzmir’de başlayan bu hareket, hem düşüncede hem matbuatta “halka doğru”

yakınlaşmayı, halk dilini baz alarak halkın kendisine hitap eden bir halkçılık anlayışıyla yenileşmeyi amaçlıyordu.491 Ömer Seyfettin, Necip Bey’in dil üzerine yayınladığı makalelerden ve dilde sadeleştirme yapılması gerektiği fikrinden etkilenmiş ve ilerleyen yıllarda Yeni Lisan hareketini, Necip Bey’in fikirlerinden yola çıkarak kurgulamıştı. Ömer Seyfettin’in yazılarında örnek verirken, Necip Bey’in daha önce örnek verdiği “doru beygir” tamlaması yerine “beyaz at” tamlamasını kullanması492, Necip Bey’den ne ölçüde etkilenmiş olduğunun bir kanıtı hükmündedir.493

490 Şemseddin Sami, “Lisan ve Edebiyatımız”, Genç Kalemler, C. III, S. 19, s. 426.

491 Alangu, 2010, s. 175.

492 Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan”, Genç Kalemler, C.II, No. 3, s. 125.

493 Huyugüzel, 2014, s. 98.

174

Necip Bey, 1911’de Selânik’te başlayan harekete “Yeni Lisan” adını vermenin yersiz olacağını, bu hareketin İzmir’deki dil hareketinin taklidinden başka bir şey olmadığını söyler. Başka bir yerde ise “Selânik’teki ‘Yeni Lisan’ın anavatanı İzmir’dir.

Ömer Seyfettin onu buradan Selânik’e götürdü.” demiştir.494 Ali Canip ise Yeni Lisan’ın, Ömer Seyfettin’in kendi düşüncesinden hareketle doğduğunu; Yeni Lisan hareketinin Türkçülük, halka doğruculuk ve millî kültür hareketlerinin doğmasına sebep olduğunu ileri sürer.495 Bir tek Kâzım Nâmi, 1912’de yazdığı bir makalede İzmir’i Yeni Lisan’ın vatanı olarak gösterir.496

Necip Bey’in fikirleriyle Yeni Lisan arasındaki fark ve benzerlikleri şöyle sıralamamız mümkündür:

- Necip Bey yazı diline temel olarak Anadolu ve Rumeli Türkçesini kabul etmiş ve bunu şivece İstanbul Türkçesine uydurmak istemiştir. Yeni Lisan ise İstanbul Türkçesini doğrudan benimsemiştir.

- Yeni Lisan, terimlerin Türkçenin yanı sıra Arapça yapılabileceğini kabul etmiştir. Necip Bey ise terimlerin Türkçe olmasının dili oldukça zenginleştireceği fikrine sahiptir.

- Yeni Lisan, edebî dilin nasıl olması gerektiği üzerinde dururken Necip Türkçü, dilin tüm kullanım alanlarını esas alan bilimsel bir bakış açısına sahiptir.497 Yeni Lisancıların ısrarla Necip Bey’in fikirlerinden etkilendiklerine değinmemelerinin, onu referans göstermemelerinin altında, taklitçilikle suçlanacak olma endişesi yatıyor olabileceği düşünülebilir. Çünkü onlar, görünürde taklitçiliğe şiddetli bir savaş açmış, Yeni Lisan’ın gençlerin özgün ve kendiliğinden gelişmiş bir talebi olduğunu

494 Huyugüzel, 2014, s. 93.

495 Huyugüzel, age, s. 94.

496 Huyugüzel, age, s. 94.

497 Huyugüzel, age, s. 98-99.

175

defalarca yazmışlardı. Buna karşın Necip Bey, Yeni Lisan hareketinin kaynağını kendi fikirleri olarak görmekle beraber, hareketi Türkçenin sadeleşmesi adına gayet olumlu olarak kabul etmiştir.498 Yine de Necip Bey’in fikirlerinin bütün yayın dünyasında onun adı anılmaksızın yankı uyandırarak yayılması ancak Yeni Lisan’ın ortaya konulmasıyla mümkün olabilmiştir.

498 Huyugüzel, 2014, s. 100.

175 3. BÖLÜM

ÖMER SEYFETTİN’İN HİKÂYELERİNDE TÜRK KİMLİĞİ

3.1. Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Türk Kimliğinin Özellikleri

Ömer Seyfettin hikâyeciliğinde millî kimliğin sunumu, kişilere yüklenen özelliklerin, millî düşünceye atfedilen davranış kalıpları eşliğinde, olay, durum ve düğümlerin oluşturduğu çarpıcılık ekseninde öne çıkarılmasıyla gerçekleşir. Millî tipler, yazarın algıladığı millî bir çerçevede dünya görüşlerinin, ideolojilerin, düşünce yapılarının temsilcisi konumunda belirginleşerek, karşıt düşünceleri temsil eden durumlarla, kişilerle etkileşime girerler ve yazar, onların belli özelliklerini ön plana çıkararak, milliyetçi düşüncesini örneklendirir ve pekiştirir. Diğer yandan millî tipler, henüz milliyetçilik bağlamında kendini konumlandıramamış, ideolojik açıdan bilinçsiz durumdaki potansiyel okur kitlesinin, milliyetçi düşünceleri benimsemesi ve Türk millî kimliğini kendi ile özdeşleştirebilmesi için, yüceltilmiş özellikleriyle ortaya çıkarlar. Yüceltilen özellikleri ise, olumlanan davranış biçimleri belirler. Ömer Seyfettin, millî tiplerin olumlu davranışlarını, millî şuura kavuşamamış sıradan insanlar, millî şuuru reddeden, köksüz, kozmopolit, alafranga ya da Türk milletine düşmanca hisler besleyen karşıt tipler karşısına konumlandırarak okura mukayese etme ve kendine bir millî kimlik modeli belirleme imkânı sunar.

Türk kimliğinin özellikleri hikâyelerde bahsedildiği üzere, öncelikle davranışlarda, sonra toplumsal boyutta, sonra da tip özelliklerinde belirginleşir. Bununla birlikte Ömer Seyfettin, Türk milletine yakıştıramadığı, olumsuz bazı özellikleri de eleştirel bir üslupla hikâyelerine alarak, millî kimliğin inşasında uygun görmediği olumsuz özellikleri bertaraf etmek ister. Okur ile millî düşünce yapısı arasındaki özdeşleşme sürecinde olumsuz